29 Nisan 2025 Salı

Işık Bulut yazdı | Caca Bey: Bir uzay serüveni!

Bu şişirilen uzay çalışmasının, asıl olarak, sarayın arkasında hizalanmış sermayelerin büyümesine ve kirli savaş teknolojilerinin gelişmesine hizmet edeceği ortada. Bir de utanmadan, saray medyası aracılığıyla, insanların aklıyla dalga geçer gibi, uzaydan getirilen gök taşlarının Türkiye ekonomisini nasıl geliştireceğini konuşuyorlar. Yarın öbür gün, önümüze TRT vergisi gibi bir uzay veya roket vergisi gelirse ya da "Diriliş Uzay" diye dizilerle karşılaşırsak şaşmamak lazım. AKP-MHP faşist ittifakı, uzay gibi evrensel bir konudan bile milliyetçilik üretme yarışına girmiş durumda. "Caca Bey" ve "uzay vatan" gibi uyduruk isimlendirmelerle, milliyetçi-şoven duyguları köpürtmeye oynuyorlar.

Faşist şef Erdoğan'ın randevu vererek açıklama yapma pratiğine sanırız alıştık. Sömürgeci işgal saldırıları öncesinde, Karadeniz'de doğalgaz rezervi aramalarında ve son olarak Türkiye'nin uzay programı açıklamasında olduğu gibi. Bu örnekte, iş bir seviye daha artırılarak, Göbekli Tepe'ye sahte bir metal blok yerleştirildi. Görünen o ki, Erdoğan, heyecanına yenilip, verdiği tarihten bir gün öncesinde uzay programını açıkladı. Biz de, bu uzay programına bir bakalım. Ama Türkiye'nin uzay programına geçmeden önce insanlığın uzay arayışına bir göz atalım.

ROKET ÇALIŞMALARI VE UZAY YÖNELİMİ
20. yüzyılın ilk çeyreğinde dünyanın birçok yerinden bilim insanları, gerek teorik gerek pratik düzlemde, roket ve uzay yolculuğu üzerine çalışmalar yaptı. O zaman bu tür çalışmalar alay konusu oluyor, bazı üniversiteler bu tür tezleri kabul etmiyordu. Bu dönemde roket sistemlerinde sıvı yakıtların kullanabileceği ve bunun roket sistemleri için büyük bir avantaj sağlayacağı üzerinde duruluyordu. Nitekim öyle de oldu.

20. yüzyılın ikinci çeyreğinde ise roket çalışmaları etrafında gelişmeler hızlandı. Almanya 1942 yılında, V2 isminde dünyanın ilk balistik füzesini geliştirdi. V2, aynı zamanda, uzaya ulaşan ilk insan yapımı nesnedir. Bu roket ikinci emperyalist paylaşım savaşı sırasında Almanlar tarafından yaygınca kullanıldı. İkinci paylaşım savaşının sonlarına doğru, V2 roketi geliştiricilerinden 100'e yakın bilim insanı ABD ile çalışmaya başladı. ABD bu süreçte, Almanlardan roket yapımında kullanılan birçok malzeme ele geçirdi. ABD, roket ve uzay çalışmalarını bu malzemeler ve bilim insanları üzerinden geliştirdi ve ivmesini arttırdı. Keza SSCB'nin çalışmaları da Alman bilim insanlarıyla birlikte ve V2 roketleri temeli üzerinden ilerletildi.

20. yüzyılın üçüncü çeyreğinde roket çalışmaları gözle görülür bir seviyede ilerledi. Bu dönemde SSCB R1 gibi bir dizi yeni roket geliştirdi. Ancak bunlar kısa mesafeli roketlerdi. Ta ki 1957 yılında R7 adında kıtalar arası bir balistik füze geliştirene kadar. Bu gelişme üzerine uzaya uydu göndermenin yolu açıldı. SSCB Ekim 1957'de, Sputnik I ismindeki uyduyu uzaya göndererek, tarihte uzaya başarıyla ulaşan ilk uyduyu yapmış oldu. Kasım 1957'de uzaya gönderilen Sputnik II uydusu ise içerisinde bir köpekle hareket etti. Aralık 1957'de ABD de uzaya bir uydu göndermeyi denedi, ama başarısız oldu. Ocak 1958'de ise, ABD'nin Explorer I'i başarıyla uzaya göndermesinden sonra, soğuk savaşta uzay gündemli bir cephe açılmış oldu. SSCB tarafından Ocak 1959'da Luna I aya gönderilmek istendi, lakin başarısız olundu. Bununla birlikte, Luna I güneş yörüngesine ulaşan ilk insan yapımı nesne oldu. Hem SSCB hem de ABD çalışmalarını geliştirdiler, o arada dünya hakkında bir dizi bilimsel bilgi edindiler. Çin de denemeler gerçekleştirdi. SSCB uzaya kozmonotlar gönderdi, ABD aya astronotlar gönderdi, derken uzay serüveni bu rekabetle birlikte boyutlanmaya devam etti. Başkaca gezegenlere uzay araçları gönderildi, daha uzak mesafeler üzerinde çalışmalar yapıldı.

Uzay istasyonları, uzay mekikleri, özel şirketlerin işin içerisine girişi, birçok ülkenin ortak çalışmaları (tabii ki ülkeler kendi çalışmalarını da sürdürüyorlar) biçiminde uzay faaliyetleri devam ediyor. Bugünlerde SpaceX adlı özel şirket, uzaya çok sayıda uydu göndererek internet bağlantısını bunlar üzerinden sağlamayı planlıyor. Ayrıca uzaya gönderilen roketlerin yeniden kullanılabilmesi için çalışmalar geliştiriliyor.

TÜRKİYE'NİN UZAY ÇALIŞMASI
Dünyada uzay çalışmalarının gelişim seyrine baktığımızda, bunun bir silahlanma (roket geliştirme) yarışıyla birlikte olduğunu görüyoruz. Hatta uzaya seyahat, gelişen füzelerin bir sonucudur denilebilir.

Türkiye bakımından ise bu meseleyi birkaç yönden değerlendirebiliriz. İlk olarak, faşist şeflik rejimi sömürgeci ve yayılmacı bir politik hat üzerinden ilerliyor. Bu süreci "güçlü Türkiye" (bununla aslında "emperyalist Türkiye" demek istiyorlar) propagandası üzerine kuruyorlar. Yerli otomobil çalışmaları, "yerli ve milli" silah üretimi, Karadeniz'de bulunduğu söylenen doğalgaz rezervleri, Doğu Akdeniz'de petrol rezervi aramaları bu yönelimin bir parçasıdır. Libya'daki savaşa dolaysız bir kuvvet olarak dahil olma, Azerbaycan'ın Ermenistan'a saldırısını kışkırtma, İdlib işgalinde ısrar etme, Kuzey Afrika ülkelerinde siyasi hegemonya kurma uğraşı, birçok ülkede istihbarat çalışmaları, elbette Rojava ve Başûr Kürdistan işgalleri, hepsi "güçlü Türkiye" mottosunun birer görünümü. Öyle ya, "emperyalist olacaksam uzaya dair de bir şeyler yapmam gerekir" diyerek, şimdi bu alana da el attılar. Bu, meselenin bir yanı.

Bir diğer yanı ise, yukarıda da görüldüğü gibi, uzay çalışmalarının gelişen silah sanayisinin bir sonucu, füze ve roket sistemlerinin kullanılma ve sınanma yolu olmasıdır. Faşist şeflik rejiminin çeşitli bakan ve bürokratlarının bunu dile getirdikleri görülüyor. Yani, "elimizde kendi geliştirdiğimiz bir roket var ve biz bunu aya gönderilecek olan araçta kullanmak ve denemek istiyoruz" meselesi gerçek bir meseledir. Kirli sömürgeci savaş konseptine ve bu çerçevede geliştirilen savaş sanayisine yeni olanaklar ve alanlar yaratılmak isteniyor.

Faşist şef Erdoğan ve AKP-MHP faşist ittifakı, devlet aygıtının tüm dizginsiz baskı ve zoruna rağmen, devrimci, antifaşist ve ilerici güçleri, Kürdistan özgürlük mücadelesini yenilgiye uğratamıyor. Pandeminin siyasal ve toplumsal sonuçları, zaten derinleşmekte olan ekonomik kriz, buna karşı işçilerin grev ve direnişleri, esnafların adeta ölüme terk edilmişliği, faşist şefin toplumsal desteğini eritiyor. Onun dış politikada da manevra alanı gitgide kısıtlanıyor, bunun ya geri adım atma zorunlulukları ya da siyasi ve ekonomik açmazlar biçiminde geri dönüşü oluyor. Faşist saray iktidarı, Türkiye'nin uzay programı gibi milliyetçi propaganda malzemeleriyle, zayıflayan tabanını güçlendirmeyi hedefliyor.

NE YAPMALI, NE DEMELİ
Türkiye'nin uzay çalışmasının bir bilimsel yönelimin ürünü olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Bilimsel herhangi bir kaygı duymadıklarını, sadece, eğitim sistemini son derece niteliksiz bir duruma getirmelerinden bile çıkarsayabiliriz. Hakeza, pandemiyle daha da derinleşen ekonomik kriz şartlarında insanlar açken, iktisadi ve mali kaynakların uzay ve silah çalışmalarına ayrılmasındaki garabete dikkat çekebiliriz. Bu şişirilen uzay çalışmasının, asıl olarak, sarayın arkasında hizalanmış sermayelerin büyümesine ve kirli savaş teknolojilerinin gelişmesine hizmet edeceği ortada. Bir de utanmadan, saray medyası aracılığıyla, insanların aklıyla dalga geçer gibi, uzaydan getirilen gök taşlarının Türkiye ekonomisini nasıl geliştireceğini konuşuyorlar. Yarın öbür gün, önümüze TRT vergisi gibi bir uzay veya roket vergisi gelirse ya da "Diriliş Uzay" diye dizilerle karşılaşırsak şaşmamak lazım.

Birleşmiş Milletler'in girişimiyle 1967 yılında "Dış Uzay Antlaşması" oluşturuldu. Daha sonrasında ise "Ay Antlaşması" denilen bir konsensüs ortaya çıktı. Antlaşmayı Türk burjuva devleti 2012 yılında imzaladı. Bu antlaşma uzayla ilgili birçok şey söylese de, bizim vurgulayacağımız kısım, uzayın ve uzaydaki gezegenler ile diğer cisimlerin (dünya hariç) insanlığın "ortak mirası" olarak kabul edilmesidir. Antlaşmadaki imzalarına rağmen AKP-MHP faşist ittifakı, uzay gibi evrensel bir konudan bile milliyetçilik üretme yarışına girmiş durumda. "Caca Bey" ve "uzay vatan" gibi uyduruk isimlendirmelerle, milliyetçi-şoven duyguları köpürtmeye oynuyorlar.

Sadece Türkiye'de değil, bütün kapitalist dünyada, bilim tamamen sermayenin kar arayışları veya devletlerin siyasi ihtiyaçları doğrultusunda kullanılıyor. Biz komünistler, gerçekleştireceğimiz toplumsal devrimle, bilimi de hak ettiği mertebede, yalnızca hakikati arama ve anlamlandırma, insanı ve tabiatı geliştirme amacıyla kullanacağız.