6 Şubat 2025 Perşembe

Demhat Tolhildan yazdı | Tişrîn ve Qereqozak direnişleri işgal planlarını tersyüz etti

Neden her iki yer hedef alındı? M4 karayolu üzerinde yer alan Qereqozak Köprüsü, Fırat'ın doğusu ve batısını birbirine bağlıyor. Türk devletine bağlı çeteler, bu köprüyü geçince Kobanê başta olmak üzere tüm doğu Fırat'ı işgal edecekti. Yine Tişrîn Barajı da Suriye'nin en büyük ikinci barajı ve elektrik üretim merkezi. Aynı zamanda askeri olarak Fırat'ın iki yakasında da hakimiyet sağlıyor. Her iki alanda da hakimiyet sağlayarak doğu ve batı Fırat'ı kontrol altında tutma amacındaydılar. Fakat QSD savaşçılarının direnişi ile Türk devletinin bir bütün Kuzey ve Doğu Suriye'yi işgal etme planları boşa çıkarıldı.

Minbic, Fırat'ın batısında, yaklaşık bir milyonluk nüfusa sahip, Arap, Kürt, Türkmen, Müslüman ve Hristiyanların yaşadığı kozmopolit bir kent. Yüzlerce köyü olan bu ticaret kenti M4 karayolunun üzerinde. M4 karayolu Irak'tan gelip, Suriye'nin birçok şehrinden geçen önemli bir ticaret yoludur. Ayrıca kent tarıma elverişli arazisi ile zengin bir ziraat imkanına sahiptir. Engebeli bir coğrafyada olan bu kent, Fırat suyu üzerindeki Qereqozak Köprüsü ve Tişrîn Barajına da hakim konumda. Bu hakimiyet de kente askeri olarak stratejik bir önem kazandırıyor. Tam da bütün bu stratejik özelliklerinden dolayı 2014 yılında DAİŞ çetesi tarafından işgal edildi. İki yıllık işgalin ardından, 15 Ağustos 2016 yılında YPG-YPJ savaşçıları Minbic'i DAİŞ çetesinden alarak özgürleştirdi.

Minbic, özgürleştirildiği günden bu yana Türk devletinin hedefinde oldu. Türk devleti her fırsatta hem çeteleri hem de kendi ordusuyla Minbic'e saldırdı. Ama bu saldırıların hepsi Minbic Askeri Meclisi tarafından boşa çıkarıldı.

27 Kasım'da HTŞ'nin Halep'i hedef alan saldırısı ve iki gün içerisinde işgal etmesinin ardından Suriye'de yeni bir süreç başladı. 8 günlük bir aradan sonra Esad rejiminin 61 yıllık iktidarı son buldu. Şam hükümeti hiçbir direniş gösterilmeden HTŞ'ye teslim edildi. Artık eskinin DAİŞ'i, HTŞ adıyla Şam'ın yeni hükümeti oldu.

Rejim alanlarında böylesi bir durum yaşanırken, Özerk Yönetim alanlarında da işgalci Türk devleti destekli ÖSO denilen çeteci grupların saldırısı başladı. Önce Tel Rifat ve ardından Minbic'e saldırılar gerçekleşti. 8 Aralık günü Minbic şehir merkezine ÖSO çetesi girdi. QSD, şehirden çekilişine dair sivil halkın zarar görmemesi için bir anlaşma ve ateşkes açıklaması yapsa da sömürgeci Türk devletinin desteklediği çeteci gruplar hiçbir zaman ateşkese uymadı. Her fırsatta halka ve QSD güçlerine saldırdı. Qereqozak Köprüsü ve Tişrîn Barajı hedef alındı. Her iki alanda da QSD savaşçıları, büyük bir direniş örneği gösterdi.

Neden her iki yer hedef alındı? M4 karayolu üzerinde yer alan Qereqozak Köprüsü, Fırat'ın doğusu ve batısını birbirine bağlıyor. Türk devletine bağlı çeteler, bu köprüyü geçince Kobanê başta olmak üzere tüm doğu Fırat'ı işgal edecekti. Yine Tişrîn Barajı da Suriye'nin en büyük ikinci barajı ve elektrik üretim merkezi. Aynı zamanda askeri olarak Fırat'ın iki yakasında da hakimiyet sağlıyor. Her iki alanda da hakimiyet sağlayarak doğu ve batı Fırat'ı kontrol altında tutma amacındaydılar. Fakat QSD savaşçılarının direnişi ile Türk devletinin bir bütün Kuzey ve Doğu Suriye'yi işgal etme planları boşa çıkarıldı.

23 günü aşkındır Tişrîn Barajı ve Qereqozak Köprüsünde büyük bir direniş var. Çok şiddetli çatışmalar yaşandı. Çetelerin geliştirdiği saldırılara karşı QSD, Şehit Ezîz Ereb Minbic adını verdiği bir hamle başlattı. Hamle ile QSD, savunma pozisyonundan çıkıp aktif savaş pozisyonuna geçti ve daha şiddetli çatışmalar yaşandı. QSD, YPG, YPJ savaşçılarının öncülüğündeki bu direnişte yüzlerce ÖSO çetesi öldürülürken, çok sayıda askeri araç da imha edildi. Farklı askeri taktiklerle geliştirilen bu direniş, Türk devletinin desteklediği çeteleri adeta şok etti.

Çetelerinin savaşamadığını anlayan Türk devleti SİHA'lar ile çetelere destek verdi. Diğer yandan bu direniş sürecinde çetelerin kullandığı; tank, zırhlı personel taşıyıcılar, panzerler ve diğer araçların Türk ordusuna ait olduğu anlaşıldı. Yani sahada savaşan ÖSO görünümlü Türk ordusudur. Kullanılan tüm silahlar ve araçlar da NATO menşelidir ve Türk ordusuna aittir. Bu gerçekler bize bir daha bu islamcı ve cihatçı çetelerin uluslararası güçler tarafından nasıl desteklenip donatıldığını gösterdi. Bunca zamandır eğitilen, donatılan bu cihatçı çeteler halklar üzerinde birer tetikçi gibi kullanılarak, tüm Suriye işgal edilmek istenmektedir.

Türk devleti Suriye'de yaşanan rejim değişikliğini fırsata çevirip, tüm Suriye'yi işgal etmek istiyor. Bunu da yıllardır eğitip, donattığı çeteci gruplarının eliyle yapmayı planlıyor. Arap Baharı dediğimiz ve 2011 yılında başlayan süreçten beri Türk devletinin temel hedefi, yeni Osmancılık hayaliyle, tüm bölgeyi işgal etmek. Bugün de bu hayalinden vazgeçmiş değil.

Tabii Türk devletinin bu işgal planı ve saldırılarına karşı özgürlük savaşçılarının direnişi Suriye'deki havayı değiştirdi. Esad rejiminin yıkılmasını fırsata çevirmek isteyen Türk devleti ve bağlı çeteleri Kuzey ve Doğu Suriye hattında da provokasyonlarla Arap toplumunu ayaklandırmak istedi. Ama Tişrîn ve Qereqozak direnişleri bu provokasyonları da boşa çıkardı. Gün geçtikçe hem HTŞ hem de ÖSO çetelerinin katliam saldırılarını gören halk, oynanan oyunu anladı ve QSD'ye daha fazla sahip çıktı.

Sadece Özerk Yönetim alanlarındaki halk değil, Türk devletinin işgal etmiş olduğu Serêkaniyê, Girê Spî gibi şehirlerdeki çete grupları da gerçeği görerek QSD ile savaşmak istemedi. Yerellerden gelen bilgilere göre; birçok çete, ailesiyle birlikte kaçıp kendi şehirlerine gidiyor. İşgal alanlarında bulunan ve Türk devletine bağlı çeteler genelde Şam, Deraa, Hama gibi Suriye'nin farklı şehirlerinden getiriliyor. Bu çeteler, Esad rejimine karşı savaştıkları için yerlerini terk etmişlerdi ve şimdi Esad rejimi yıkıldığı için tekrar kendi şehirlerine ve köylerine dönmek istiyorlar. Çeteler işgal edilmiş şehirlerin sahiplerinin mutlaka geleceğini ve onları oradan çıkaracağını biliyor. Özellikle özgürlük savaşçılarının direnişi ve yaptığı açıklamalar çetelerde büyük bir korku ve panik yaşanmasına neden oldu. Her bir çeteyi gelecek kaygısı sarmış durumda. Türk devletinin kendilerini piyon olarak kullandığını gördükleri için bu durumdan kurtulmak istiyorlar. Sömürgeci savaştan kaçıyorlar. Gelen bilgilere göre; Türk devleti kaçmak isteyen çok sayıda çeteyi öldürüyor ve sürekli talimat yayınlayarak çeteleri tehdit ediyor.

Gelinen aşamada Suriye'de daha hareketli günlerin yaşanacağı ortada. Bir yandan Türk devletinin yeni Osmancılık hayali, diğer yandan Şam'da hükümet olan HTŞ kılığındaki DAİŞ'lilerin halklar üzerindeki katliam saldırıları, yaşanacak zor günlerin işaretidir. Alevi toplumu başta olmak üzere tüm ulusal ve inanç topluluklarına dönük şiddet, katliam ve soykırım saldırıları yeni Suriye'nin halklar için pek de aydınlık olmayacağını gösteriyor. Diğer yandan, ezilen halklar QSD, YPG, YPJ savaşçılarının öncülüğünde örgütlenir, özgürlük ve demokrasi perspektifi temelinde mücadele ederse, Suriye halkları daha huzurlu ve özgür bir geleceğe kapı açabilir.

Sonuç olarak sahada özgürlük ve demokrasi isteyenler ile cihatçı-selefi dinciler arasında büyük bir mücadele başlamış durumda. Bölge halklarının geleceği ve kaderi bu mücadelenin sonucuna bağlı. Şu ana kadar Rojava Devrimi öncülüğünde yaşananlar, Suriye halklarına büyük bir umut olmuştur. Bu direniş korunur ve daha da geliştirilirse kazanan tüm Suriye halkları olacaktır.