9 Şubat 2025 Pazar

Şafak Genç yazdı | Batı Sahra'ya bir yolculuk

On yıllar boyu süren savaş Batı Sahra halkını Cezayir'in güneyine sığınmaya zorladı ve burada Cezayir devletinden neredeyse tamamen bağımsız kamplar kuruldu. Bugün Polisario Cephesi'nin karargahı tam da bu kamplarda bulunuyor. Sahraviler emperyalistlerin piyonları değildir, sömürgeci zulme karşı isyan eden ve her türlü zorluğa rağmen kendi hayatlarını kuran insanlardır.

Göz alabildiğine uzanan kum tepeleri, ışıltılı bir sıcaklık ve ufka doğru kilometrelerce uzanan kamplar: Cezayir'in güneyinde, Batı Sahra nüfusunun büyük bölümünün Polisario Cephesi'nin mülteci kamplarında yaşadığı bir bölge var. Batı Sahra genellikle Afrika'nın "son sömürgesi" olarak kabul edilir ve yüzlerce yıllık sömürgecilik tarihinin yanı sıra Sahravi halkının direniş ve mücadelesine de tanıklık eder.

Afrika kıtası bir bakıma sömürgecilik tarihiyle özdeşleşmiştir. Batı Sahra örneğinde sömürgecilik, İspanya'nın Batı Sahra, Moritanya ve Fas'ı acımasızca işgal altına aldığı uzun bir döneme, 400 yılı aşkın bir süre öncesine dayanır. İspanyol işgali 20. yüzyıla kadar sürdü. 20. yüzyılın ikinci yarısında dünya çapındaki ulusal bağımsızlık dalgasından itibaren, Cezayir bağımsızlık savaşı, Kürt ulusal özgürlük mücadelesi ve Filistin intifadaları gerçekleşirken, İspanyol işgali altındaki topraklarda da direniş giderek büyüdü. İspanya'yla yapılan ve aslında aldatıcı bir anlaşma olan Madrid Anlaşması ile Fas ve Moritanya kendilerini sömürgeciliğin zincirlerinden kurtardı. Bu anlaşmanın bir parçası olarak İspanya Batı Sahra topraklarını Fas ve Moritanya'ya devrederken, Sahravi nüfus üzerindeki sömürgeci boyunduruk hiçbir zaman son bulmadı. Sahravi halkının sömürgeciliğe karşı kendilerini savunmak için çeşitli girişimleri oldu. Batı Sahra'nın özgürlüğü için 1970'lerde Polisario Cephesi adı altında bir ulusal özgürlük cephesi kuruldu. Bu cephe silahlı direnişe geçti ve 1979'da Moritanya'nın işgaline karşı savaş açtı.

On yıllar boyunca süren savaşta ve militan direnişte başarılar ve yenilgiler, gerilemeler ve ilerlemeler yaşandı. Çölün uçsuz bucaksızlığında 20 yılı aşkın bir süre devam eden bir savaştan söz ediyoruz. 1991'de Polisario Cephesi Fas hükümetiyle bir anlaşmaya vardı. Buna göre Fas, Batı Sahra'ya Fas devletine katılma, özerk bir bölge statüsü kazanma ya da topraklarında tam bağımsızlığı ilan etme seçenekleri arasında karar verme imkanı sağlayacaktı. Tüm bunlar, uluslararası burjuva hukuk çerçevesinde emperyalist güçlerin, BM ve NATO'nun gözetiminde gerçekleşecekti. Bunu 30 yıl süren yalanlar ve çürük vaatler izledi. Ne Fas devleti, ne BM, ne de NATO bu anlaşmanın uygulanması için bir çaba sarf etti. Anlaşmaya sadık kalınmadı, emperyalistler ve burjuva devletler bölgenin ezilenlerine karşı aldatıcılıklarını fiilen gösterdiler. Sürdürülen müzakereler ve Uluslararası Adalet Divanı'na yapılan şikayetler uluslararası kınama kararları getirdi, uluslararası yardım örgütleri Sahravi davası için kampanyalar yürüttü, ancak bunların hiçbiri anlaşmanın uygulanmasını, Fas'ın anlaşmayla bağlı yükümlülüklerini yerine getirmesini sağlayamadı. Nihayet 2020 yılında dünyadaki manşetler Batı Sahra'da silahlı direnişin yeniden dirildiğini yazıyordu.

Son aylarda Polisario Cephesi, Sahravi halkının kendi kaderini tayin hakkı konusunda uluslararası hukuk düzleminde bir başarı elde ettiğini duyurdu.

Ekim ayı başında Avrupa Adalet Divanı, Fas ile AB arasındaki balıkçılık ve ticaret anlaşmalarının geçersiz olduğuna hükmetti. AB uzun zamandır Batı Sahra topraklarının Fas'ın bir parçası olmadığını kabul etse de, yeni karar Polisario Cephesi'nin dava açma hakkına sahip olduğunu ortaya koydu. On yıllar boyunca Batı Sahra'nın maden ve su kaynakları Fas devleti tarafından yasadışı bir şekilde yağmalanmış ve tüm dünyaya ihraç edilmişti. Batı Sahra Doğal Kaynakları İzleme Örgütü temsilcisi, "AB'nin artık kendi mahkemesinin kararlarına saygı göstermesinin zamanı gelmiştir, Batı Sahra Fas değildir ve AB'nin buradaki işgalci güçle yürüttüğü müzakerelere dahil edilemez" dedi.

KAMPLARA ZİYARET
On yıllar boyu süren savaş Batı Sahra halkını Cezayir'in güneyine sığınmaya zorladı ve burada Cezayir devletinden neredeyse tamamen bağımsız kamplar kuruldu. Bugün Polisario Cephesi'nin karargahı tam da bu kamplarda bulunuyor. Yıllar boyunca, oradaki yaşamı ve mücadeleyi tanımak ve deneyimlemek için çeşitli uluslararası heyet gezileri düzenlenmiştir; siyasi partilerden insan hakları örgütü temsilcilerine kadar çeşitli heyetler bölgeye gitmiştir. Bu geziler sırasında çeşitli proje çalışmaları ziyaret edilmiş, ulusal kuruluşlar ve parlamento temsilcileriyle görüşülmüştür. Sahravilere yapılan ziyaretlerde bir gerçek açıkça ortaya çıkmaktadır: Sahraviler emperyalistlerin piyonları değildir, sömürgeci zulme karşı isyan eden ve her türlü zorluğa rağmen kendi hayatlarını kuran insanlardır.

Rastgele bir düzende bir araya toplanmış barakalar Sahravilerin kamp alanlarını oluşturmaktadır, yolları güneş ışınları altında koşuşturan ve oynayan çocuklarla dolu. Kamplar büyük çoğunluk için gönüllü bir yuva olmasa da, insanlar kamplarda güçlü bir kolektif yaşam sürdürüyor. Karşılıklı ziyaretler, ortak mutfaklar ve yemekler, neşeli ortamlar Sahravilerin günlük yaşamını karakterize ediyor. Sahravi mülteci kamplarının ilk ve en önemli özelliği tamamen özerk olmaları. Sahraviler burada kendi parlamentolarına, kendi yasalarına, kendi ordularına ve iç güvenliklerine sahipler. Her biri dört mahalleden oluşan yedi bölgenin hepsinde belediye başkanlarının yanı sıra yaşamın kolektif olarak örgütlendiği bölgesel birimler ve meclisler faaliyet gösteriyor. Ulusal demokratik nitelikteki çeşitli kuruluşlar toplumsal yaşamın şekillendirilmesinde kilit rol oynuyor. İster öğrenci örgütü, ister kadın sendikası, ister işçi sendikası olsun, Sahraviler siyasi taleplerini hayata geçirmek için farklı platformlarda bir araya geliyor. Gençlik örgütü UJSARIO ile, bir yandan gençlerin serbest zamanlarını örgütlemek için programlar düzenleniyor, diğer yandan ulusal kurtuluş iradesini gençlik dinamizmiyle beslemek için çeşitli ağlar işletiliyor. Örgüt gençlerin yaşamlarını anlamlandırmak ve onları uyuşturucu gibi olumsuz etkilerden uzak tutmak istiyor.

Sahravi Ulusal Kadınlar Birliği'ne (UNMS) de büyük önem veriliyor. Kamplarda kadınların eşit konumu için mücadele eden ve kazanımlarını koruyan güç UNMS'dir. Kadınlar kamplarda merkezi bir rol oynuyor. Doğrudan askeri çatışma dönemlerinde, kamplardaki toplumsal hayatın bütün yüklerini omuzlarında taşıyarak, altyapıyı ve evleri kerpiçten inşa ederek yaşam mücadelesi veriyorlar. UNMS sayesinde kendi yapılarına ve meclislerine sahipler, bu araçlarla kadın kurtuluş mücadelesini ileriye taşıyorlar. Diğer ezilen uluslarla dayanışma gösterilerinde, kampların sosyal açıdan korunmasında ve siyasi karar alma süreçlerinde kadınlar ön saflarda yer alıyor. Tüm parlamento organlarında temsil ediliyor ve önemli bir rol oynuyorlar.

Kitle örgütlerinin yanı sıra, hem ulusal kurtuluş mücadelesini hem de toplumsal hayatın örgütlenmesini desteklemek için çeşitli kurumlar ve bakanlıklar mevcut. Örneğin Maden Bakanlığı en ciddi tehditlerden birini ele alarak toplumsal hayatı düzenlemede kilit bir rol oynuyor. Zira Batı Sahra'nın "maden sayısının insan sayısını aştığı" bir bölge olduğu ifade ediliyor.

Fas sömürgeciliği özellikle mayınlar ve insansız hava araçlarının yardımıyla askeri üstünlüğünü kullanarak silahlı direnişi kırmaya çalışıyor. Sömürgecilik kara mayınları ve ağır toplarla çevrili 2 bin km uzunluğundaki kumdan bir duvarla karakterize ediliyor. Halihazırda işgal edilmiş olan topraklar ile savaşın sürdüğü topraklar arasında bir ayrım var, duvar aileleri ve dostları birbirinden ayırıyor. İkiyüzlü emperyalist AB devletlerinin, siyonist İsrail devletinin ve faşist Türk devletinin Sahravileri her gün terörize eden bombalarda ve insansız hava araçlarında parmağı var. Bölgedeki çıkarları bunun nedenine işaret ediyor. Batı Sahra emperyalistlerin ele geçirmeye çalıştığı zengin doğal kaynaklara sahip. Maden Bakanlığı'ndan bir temsilci, "Tarih bu duvar konusunda kimin sessiz kaldığını, kimin desteklediğini ve kimin buna karşı mücadele ettiğini gösterecektir" diyor.

Sahravilerin karşılaştıkları tek sorun askeri abluka değil. Çölün ortasında, Sahravilerin iktisadi özerkliğini bahçeler aracılığıyla geliştirmeye çalışan mühendislerin ekolojik projeleri var. Çölde kavurucu bir sıcak altında, son derece zor koşullarda sebze ve gıda yetiştirilebilen, insan yapımı küçük vahalar inşa ediyorlar. Ama kampların kendi ekonomilerini inşa etmek için hemen hiçbir olanakları yok. Coğrafya çok kuru ve sıcak olduğu için Sahraviler neredeyse tamamen diğer ülkelerden gelen yardım ve bağışlara bağımlı. Bu yardımların dağıtılmasından esas olarak Sahra Kızılayı sorumlu. Ancak o da dağıtılan malzemelerin yeterli olmadığını ve zaman zaman insani acil durum ilan etmek zorunda kalındığını bildiriyor. Pek çok insan beslenme yetersizliği riski altında. Bu durum ezilen ulusların karşı karşıya kaldıkları bir çelişkiyi gözler önüne seriyor: Sömürgeci yönetimin bu şekilde acımasızca sürdürülmesinden sorumlu olan emperyalist devletler, aynı zamanda sömürge halka bağış ve para yardımı yapanlardır. Aslında sömürgeciliği korurken, ikiyüzlü bir diplomasiyle "demokrasi" görüntüsü veriyorlar.

Heyetlerin sıklıkla ziyaret ettiği kuruluş Afapredesa'dır. 1989'da geride kalan kadınlar ve aileler tarafından kurulmuş olan bu kuruluş siyasi tutsaklarla ve kaybedilen Sahravilerle ilgileniyor. Afapredesa bürosunun dış duvarlarına bakıldığında, çamurla boyanmış duvarlarda hapishanelerde kaybedilen ve katledilen Sahravilerin yüzleriyle beraber çeşitli sanat eserleri de görülüyor. İçeride, ziyaretçilerin 30 yılı aşkın bir süre içinde katledilen ve kaybedilen insanların anısına dayanışma mesajlarını, selamlarını ve çizimlerini bıraktıkları bir duvar var. İster Batı Sahra'da, isterse Kürdistan'da ya da Batı Papua'da olsun, sömürgeciliğin vahşetinin ve baskısının her yerde aynı köklere sahip olduğu görülüyor. Ancak şu da açıktır ki, bu duvara mesajlarıyla iz bırakan binlerce insan sömürgeciliğe direnenlerin unutulmasına izin vermeyecektir. Oraya bir parça yazı yerleştiren her elle, ölümsüzlerin bu sömürücü düzen tarafından asla silinemeyecek olan anıları yüksekte tutulmaktadır.

Bu kuruluşlar, bakanlıklar ve örgütler Cezayir'in güneyinde yeni bir yaşam inşa etmek için var olmuş değiller. Sahraviler tüm bu çabaları, ulusal kurtuluştan sonra ülkeyi üzerine inşa etmek istedikleri bir temele sahip olmak için ortaya koyuyorlar. Asıl yurtlarına geri dönebildikleri anda bu kurumlar Sahravilerin yaşamlarını düzenleyebilecekleri temel bir yapının zaten var olmasını sağlamayı amaçlıyor. Onlar kurdukları bu geçici düzenle, özgürleştirilmiş bir Batı Sahra hayaline tutunuyorlar.

Batı Sahra'da yaşananlar hakkında dünyada pek çok insan bilgi sahibi değil. Uluslararası burjuva medya, Fas devletiyle işbirliği içinde ve emperyalist entrikaları örtmek amacıyla, bu durum hakkında sessiz kalıyor. Gazeteciler bölgeye seyahat etmesi ve gerçekleri gün ışığına çıkarmaları pek çok yolla engelleniyor. Dünyadaki ilerici hareketler içinde bile Sahravilerin haklı talepleri genellikle gölgede kalıyor. Oysa tutarlı antiemperyalist ve antisömürgeci mücadele, sömürgeciliği teşhir etmek ve onun karşısına birleşik bir cepheyle çıkmakla yükümlüdür. Dünyanın işçilerinin, ezilenlerinin ve sömürge halklarının güçlerini birleştirmeleri, sömürgeci saltanatların en büyük kabusudur.