Şafak Genç yazdı | Tunus'tan bir işçi mücadelesi: Kairouan'daki ayakkabı fabrikasında grev ve dayanışma
![](/Uploads/HaberFoto/etha-20250209-safakgencyazdi-tunus.jpg)
Dokuz günlük direnişin ardından grev geçici olarak sona erdi. Bu süre zarfında sağlık sigortası hakkı ve daha adil bir ücret gibi başka talepler de gündeme geldi ve şirket bunları da kabul etti. Ancak grev sona erdikten sadece iki gün sonra, işçiler işbaşı yapmaya gittiklerinde 28 işçinin işten atıldığını öğrendiler. Bunun üzerine yeniden greve başladılar ve işten atmaları protesto ettiler. Bu sefer patron polisle karşılık verdi. Grev polis saldırısıyla bastırılmaya çalışıldı ve aralarında sendika sekreterinin de bulunduğu 9 grevci işçi gözaltına alındı.
Soğuk bir kış sabahı, saat 06.30. Tunus'un henüz tam doğmamış güneşi altında yaklaşık 50 kişi bekliyor. Bizler üniversiteli öğrenciler ve işçileriz, çoğumuz 30 yaşın altındayız. Neredeyse hepimiz bir kefiye takıyoruz, bazıları ise pankart taşıyor. Bizi Kairouan'a götürecek otobüsü bekliyoruz.
Otobüste arka sırada yerimi alıyorum, yanımdaki partili arkadaşım ne yapacağımızı anlatmaya devam ediyor. Dün yanıma gelerek, "Yarın işçi hakları için bir gösteriye gideceğiz, işçiler işten atıldılar ve şimdi mahkemeye çıkacaklar" demişti.
Yolda, Sbeikah kasabasının yakınından geçiyoruz. Bu kasaba bugün eylem yapacak olan işçilerin bir kısmının geldiği yer. Sabah işe gitmekte olan işçilerin yolları protestocular tarafından kesilmiş. Bu sıkça karşılaşılan bir durum, çünkü bölgedeki yöneticiler turistik olmayan yerlere suyu saatlerce kesiyor. Halk bu durumu protesto etmek için yolları kapatıyor, böylece insanlar fabrikalara ve işlerine gidemiyor. Arkadaşım bana şöyle açıklıyor: "Su var ama başka yerlere aktarılıyor."
17 Ekim öncesinde böyle bir durumda işçinin ücretli izinde sayılması kararlaştırılmıştı, fakat o gün Riton fabrikasının müdürü İsviçreli Rieker şirketine ayakkabı üreten fabrikada yeni bir uygulama başlattı.
"Bize o günü ücretsiz izin günü sayacaklarını söylediler, oysa biz bunun için hiçbir şey yapmamıştık" diye anlatıyor bir işçi; "Bize dediler ki, onun yerine cumartesi çalışacakmışız, bu da bizi çok kızdırdı. Fabrikanın önüne gittik ve çalışmayı reddettik. Diğer işçiler de katıldı ve küçük bir protesto olarak başlayan şey hızla daha geniş taleplerle birleşti; işyerinde onur kırıcı davranışlara ve hakaretlere maruz kalmamak".
İşçiler greve başladılar ve bir sendikaya başvurdular. Sendika ilk başta ne yapacaklarını bilmediklerini söyleyip işçilere çalışmaya devam etmelerini önerdi. Ardından Tunus Genel İşçi Sendikası'na (UGTT) başvurdular ve UGTT onlara kendi işkollarında bir sendika kurmalarını önerdi. Kuruluş toplantısı 10 Kasım'da yapılacaktı. Dokuz günlük direnişin ardından grev geçici olarak sona erdi. Bu süre zarfında sağlık sigortası hakkı ve daha adil bir ücret gibi başka talepler de gündeme geldi ve şirket bunları da kabul etti. Ancak grev sona erdikten sadece iki gün sonra, işçiler işbaşı yapmaya gittiklerinde 28 işçinin işten atıldığını öğrendiler. Bunun üzerine yeniden greve başladılar ve işten atmaları protesto ettiler. Bu sefer patron polisle karşılık verdi. Grev polis saldırısıyla bastırılmaya çalışıldı ve aralarında sendika sekreterinin de bulunduğu 9 grevci işçi gözaltına alındı.
25 işçinin davası görülecek. İşçilerden üçü ve sendika sekreteri hala hapiste tutuluyor. Şirket onları sözleşme ihlaliyle suçluyor. Bugün ikinci duruşma günü ve otobüsümüz Kairouan'daki sendika binası önünde duruyor.
Kairouan, Tunus'un merkezinde küçük bir şehir. Zengin bir tarihe sahip olan şehir bugün büyük sınıfsal çelişkilerle şekillenmiş. Eski şehir etrafında, Magrip'in en güzel mimarisiyle, mavi boyalı ve sanatsal kapılarıyla ünlü bir alan var. Dünyanın en eski camilerinden biri burada yer alıyor. Eski şehir ile çevresindeki dar ve toprakla kaplanmış sokaklar kafe ve dükkanlarla dolmuş.
Otobüsten indiğimizde bir arkadaşımız yanımıza gelip, "Burada halkın önünde sigara içmeyin, kötü bir izlenim bırakır" diyor ve her bir arkadaşımı uyarıyor.
Yaklaşık 100 kişi mahkeme binasının önünde toplanmış. Fabrika işçileri de aralarında. Herkes indikten sonra el ilanları dağıtılmaya başlıyor. Bana da bir deste el ilanı veriliyor. Hemen ardından harekete geçiyoruz. Önde kırmızı kumaş üzerine Arapça, "Fabrika işçilere aittir, kapitalistlere değil" yazılı bir pankart açılıyor. Biri, "İş, özgürlük, ulusal onur" diye bağırıyor ve topluluk hep bir ağızdan karşılık veriyor, biz de trafiği sıkışan caddede ilerliyoruz.
Şehir bir an için duraklıyor gibi hissediyorum, insanlar kenarda toplanıyor ve el ilanlarımızı alarak teşekkür ediyorlar. "Kardeşim ne oldu?" diye soruyor bana, siyah bir hijap takan yaşlı bir kadın. "Biz işçilerin hakları için buradayız" diyor arkadaşım.
Kısa bir süre sonra adliye binasına varıyoruz. Sürekli devam eden sloganlar arasında bazen konuşmalar yapılıyor. Bir işçi kadın, belki 30 yaşlarında, patronun onu nasıl tehdit ettiğini anlatıyor ve "Onurumuzu istiyoruz" diyor. Ardından bir arkadaşımız kürsüye çıkıyor ve gür sesiyle hoparlörü aşıyor: "Herkesin hakları için mücadele ediyoruz, ister Tunus'ta, ister Gafsa'da..." Fakat konuşması mahkemeden gelen polislerin kitleyi itmeye çalışmasıyla kesiliyor. İlk gözaltılar başlıyor, ancak herkes polisin gözaltı girişimini engellemek için birbirine kenetleniyor.
Polis tarafından götürülmüş olan arkadaşım, bir süre sonra, insanlarla tekrar kol kola bir konuşma yapmaya başlıyor. İnsanlar, "Korkmuyoruz, polis devleti dönemi bitmiştir" diye bağırıyor ve yeniden adliyeye doğru ilerliyor. Artık 40 kadar öğrenci de eyleme katılmış durumda. Polis onları okula geri dönmeleri için uyarıyor, fakat göstericiler hep birlikte, "Öğrenciler, işçiler, birleşin" diye haykırıyor.
Biraz sonra ortalık tekrar sakinleşiyor. Dinlenip bir şeyler yemek için fırsat buluyoruz. Birkaç arkadaşımızla bir kafeye gidiyoruz, eylem alanından biraz daha uzak bir yere. Duvarda Frida Kahlo'nun portresi asılı ve caz müziği çalıyor. Bir kahve alıp sigaramı yakıyorum ve arkadaşıma ne düşündüğünü soruyorum. "Burada çok kişi var, ancak bu işin ne kadar önemli olduğunu anlayan az" diyor. Kairouan'da halkın çoğu geçici işlerde çalışıyor. Bu bölgede fabrikalar çok az, üstelik birbirinden uzak. Zenginler ve fakirler arasındaki uçurum çok büyük. Buradaki insanlar umutsuzluk içinde, geçen hafta bir adam kendini bu sokağın köşesinde öldürmeye çalışmış. "Kairouan'da birinin sokakta intihar etmesi bir kadının sigara içmesinden daha normal" diyor arkadaşım.
Ona grevin etkisiyle ilgili ne düşündüğünü soruyorum. Yanıtı şöyle: "İnsanlar çok korkuyor, çoğu çok muhafazakar. Diktatörlük döneminde burada birçok saldırı oldu ve bugün bile polisler çok agresif olarak biliniyor." Yine de sendika haftaya grevi diğer fabrikalara yaymayı planlıyor. "Haklarımız için mücadele etmeye devam edeceğiz, bu davayı kazanana kadar."
Geriye doğru yol alırken, eski şehrin dar sokaklarından tekrar geçiyoruz. Tarih ve zanaat burada tüm renkleriyle sergileniyor. Bir kapı aralığından, bir adamın dokuma tezgahında çalıştığını görebiliyoruz. Mavi taş ve kerpiç evler ünlü desenli pencere parmaklıkları ve bazen minik resimlerle süslenmiş.
Otobüste geri dönüş yolundayız, herkes yorgun. Gösteriye katılıp gözaltına alınan arkadaşlarımız birkaç saat sonra serbest bırakılıyor. Öğreniyoruz ki, diğer işçiler ve sendikacılar da serbest bırakılmış, ancak davaları devam ediyor. Bu bizim için bir nevi zafer ve arkadaşlarımın gözleri parlıyor.
Otobüsün penceresinden güneşin yavaşça kırmızıya boyadığı Tunus çölünü izlerken, işçi kadının o sözünü düşünüyorum: "Onurumuzu istiyoruz."