13 Kasım 2025 Perşembe

Arzu Demir yazdı | Dilovası ateşinde Ekim'in güncelliği

Ekim'i bugün tekrarlamak mümkün değildir, gerekli de değildir. O, gerçekleştiği tarihsel koşulların, 20. yüzyılın ürünüdür. Elbette bu yüzyılın, emperyalist küreselleşme çağının devrimleri, Ekim'i tekrar etmeyecektir. Ancak, Ekim'in içindeki devrimci öz 21. yüzyılda da geçerliliğini korumaya devam ediyor. Sovyet demokrasisi, toplumsal mülkiyet, planlı merkezi ekonomi, kadın özgürleşmesi için atılan adımlar, işçi sınıfının devrimci diktatörlüğü gibi başlıklar onun özüdür. 

Dilovası'nda Ravive Kozmetik'te yaşanan katliamla, bu kapitalist devletin, işçilerin hayatını hiçe sayan vahşi yüzünü bir kez daha gördük. İşçileştirilen üç çocuk ile üç kadın işçi yanarak can verdi. Katliamın ardından açığa çıkan gerçekler, Soma, Davutpaşa, Bursa, İliç ya da herhangi bir işçi katliamının tekrarı. Yıllar da geçse, mekanlar, patronların isimleri de değişse, sermayenin kar hırsının yarattığı yıkım, işçiler ve emekçiler için hiç değişmiyor.

Düşük ücrete güvencesiz çalıştırılan işçiler, denetimsizlik, kaçak yapı, kaçak işyeri, yoksulluktan çalışmak zorunda kalan çocuklar, emeklilik hakkı olmayan kadın işçiler. Ve bu vahşet karşısında en küçük bir hicap bile duymayan iktidar. LC Waikiki, Zara ve Koton gibi ünlü firmalara fason üretim yapan şirket ve elbette iktidarla ilişkileri olan patronlar. 

Tam da insanlığın büyük deneyimi ve mirası Ekim Devriminin yıl dönümünde gerçekleşen bu katliamın gösterdiği iki tarihsel gerçek var. Birincisi, kapitalist emperyalizmin temel amacı, azami kardır. Bu sistemde insan gözden çıkarılmıştır; bilinci, dini, imanı, kültürü, siyaseti, ekonomisi, vicdanı, özetle her şeyi, yalnızca paradır, kardır. Azami kar için tekellerin, burjuvazinin işlemeyeceği cinayet, girmeyeceği savaş yoktur.

İkincisi, insanlığın kurtuluşu sosyalizmdedir. Tam da Rosa Luxemburg'un 1916 yılında yazdığı gibi "ya sosyalizm ya barbarlık" kavşağındayız. İnsanlık sosyalizmi, bu yıl 108. yılında olan Ekim Devrimi ile yaşadı. Eğitim ve sağlık hizmetlerinin meta olduğu, kapitalist metropollerin sokaklarının evsizlerle dolduğu, kitlesel işsizliğin kronikleştiği, madde bağımlılığın yaygınlaştığı, mültecilerin denizlerde can verdiği, ırkçılığın hortlatıldığı, kadın düşmanlığının sistemin temel bir karakteristiği olduğu, burjuvazisinin 3. dünya savaşına hazırlandığı bugünün dünyasında Ekim Devrimi, işçiler, emekçiler ve ezilenler için, 108 yıl sonra da onurlu ve özgür bir hayatın, barış ve refahın, dayanışma ve eşitliğin sembolü olmaya devam ediyor.

Ekim'i bugün tekrarlamak mümkün değildir, gerekli de değildir. O, gerçekleştiği tarihsel koşulların, 20. yüzyılın ürünüdür. Elbette bu yüzyılın, emperyalist küreselleşme çağının devrimleri, Ekim'i tekrar etmeyecektir. Ancak, Ekim'in içindeki devrimci öz 21. yüzyılda da geçerliliğini korumaya devam ediyor. Sovyet demokrasisi, toplumsal mülkiyet, planlı merkezi ekonomi, kadın özgürleşmesi için atılan adımlar, işçi sınıfının devrimci diktatörlüğü gibi başlıklar onun özüdür. 

Ekim devrimi, somut ve güncel bir olay olarak, işçilerin ve köylülerin "barış, toprak ve 8 saatlik işgünü" taleplerinin mevcut rejimin alaşağı edilmesi yoluyla gerçekleştirilmesiydi. Fakat o, toplumsal ve tarihsel bir olay olarak, sermaye ilişkilerine son verdi. Özel mülkiyetin toplumsallaştırılması, emekçilerin sömürülmesinin ortadan kaldırılması, tüm sınıfsal farklılıkların silinmesi perspektifini taşıdı.

Ekim Devriminin ardından işçiler, emekçiler, kadınlar, Sovyet halkları, kollarını sıvayarak yeni bir yaşamı inşaya giriştiler. 1929'da derin bir ekonomik krizle sarsılan ABD ve Batı Avrupa'da, milyonlar işsizlik ve sefalet girdabı içinde perişan halde debelenirken, Sovyetler Birliği, işsizlik sorununu çözdü. Üstüne üstelik çocukların çalıştırılması yasaklandı ve çocuklar toplumda el üstünde tutuldu. 

Kapitalist sistemin "çöp nüfus" muamelesini gördüğü yaşlılar, Sovyetler Birliği'nde saygın bir yere sahipti. Her türden sosyal güvenceler mevcuttu.  Parasız eğitim ve sağlık hakkı, her emekçiye sosyal sigorta ve ucuz konut hakkı vardı.

Yüzde 80'i okuma-yazma bilmeyen bir toplum, kültürel devrim sayesinde okur yazar oldu. Sanat, edebiyat burjuvaların tekelinden alındı, halkın günlük hayatının bir parçası haline getirildi. 2016 yılında bir belgesel çekimi için gittiğim Kuzey Kafkasya'daki Kabardey-Balkarya Cumhuriyeti'nin başkenti Nalçik'te gördüğüm her mahalledeki kültür merkezleri, kütüphaneler, tiyatroların tamamı, sosyalizm dönemine ait kurumlardı. Bütün bu gelişmeler, Ekim'in tarihsel devrimci kazanımlarıydı.

Kar için değil insanın ihtiyaçları için üretim, sermaye birikimi için değil toplumsal refah için iktisadi büyüme, rekabetçi ve piyasacı değil kolektif ve merkezi planlı ekonomi sayesinde Sovyet halkları, Sovyetler Birliği bunları başarabildi. Üstelik, birinci dünya savaşının yıkıcı sonuçları ve üretici güçlerin düzeyi ve üretim araçlarının o günkü gelişmişlik düzeyi içinde tüm bunları yaptı. Çünkü amaç insandı. 

Dilovası yangını, sermaye sınıfının insanlık için ne kadar tehlikeli olduğunu gösterirken, 108 yıl önce gerçekleşen Ekim Devrimi ise burjuvazinin gereksizliğini dünyaya göstermişti. Sermaye ilişkileri olmaksızın ekonominin örgütlenebileceğinin, özel mülkiyetin varlığında sefalete ve çaresizliğe itilen emekçilerin toplumsal mülkiyet altında refah içinde yaşayabileceğinin pratiği oldu. Ekim Devrimi, emekçi insanlık için onurlu ve özgür bir hayatın kuruluşuydu. 
Ekim Devrimine kadın özgürleşmesinden, parti-devlet-Sovyet ilişkisine kadar elbette getirilecek yığınla eleştiri var. Ancak bu eleştirilerin o günün nesnel, toplumsal ve siyasal gerçekliği içinde yapılması, doğru sonuçlar çıkartılmasını sağlayacaktır. 

108. yılında Ekim güncelliğini koruyor; burjuvazinin savaşlarında asker, sömürü çarklarında işçi, evlilik ve aile kurumlarında "eş" olarak katledilmemek için. Marx ve Engels'in "Dünyanın bütün işçileri birleşin" şiarı, Lenin'in öngörüsüyle, "Dünyanın bütün işçileri ve ezilen halkları birleşin" şiarına dönüşmüştü. Ekim gibi bu şiar da hala güncel: Dünyanın bütün işçileri ve ezilenler birleşin!