24 Nisan 2025 Perşembe

Cemil Aksu yazdı | Ermeni soykırımıyla 'yüzleşmek'

Ermeni soykırımının 110. yıl dönümünde emperyalistlerin "3. Dünya Savaşı" tartışmaları eşliğinde bu sefer de Nazi soykırımının kurbanları olan İsrail devletinin Gazze'de Filistin halkına dönük soykırımıyla yüz yüzeyiz. Azerbaycan'ın Artshak'ı (Dağlık Karabağ) işgali, Türkiye'nin Efrîn ve İdlib'i işgali ve Suriye ile Irak'ta üsler kurması, İsrail'in Gazze soykırımı, Lübnan'a saldırıları, Suriye'deki HTŞ çetesinin Alevilere yönelik katliamları…

Osmanlı İmparatorluğunun "iç yeniden fetih"le elinde kalan topraklardaki Türk/Sünni olmayan halkları yok etme ya da asimile etme politikalarının temel hedefi olan Ermenilere karşı 19. yüzyıl boyunca sürdürülegelen katliamların soykırıma vardırılmasının 110. yılındayız. Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşının yarattığı, hem kendi içlerinde hem de uluslararası alanda kendi ilkelerinin, hukukun vb. rafa kaldırıldığı, her türlü canavarca uygulamaya herkesin dahil olduğu "konjonktürel fırsat"ı değerlendiren Osmanlı egemenleri en az 664 bin ve muhtemelen de 1,2 milyon Ermeni'yi katletmiştir. Abdülhamit ve İttihat ve Terakki Partisi'nin Teşkilat-ı Mahsusa ile Hamidiye Alayları eliyle organize ettiği katliamlara tehcirin olduğu yer ve yollardaki yerel mütegallibe ve çeteler de katılmış, mallarına el konulmuştur.

Ermenilerin kanını, bedenini yiyerek semiren vampir Osmanlı Türk/Sünni burjuvalarının bu soykırım suçu onların karakterini inşa etmiştir. Türk/Sünni olmayanlara karşı soykırım, katliam, asimilasyon, mallarına çökme politikaları Cumhuriyet dönemi boyunca da sürdürülmüştür. Soykırıma uğrattıkları Ermenilerin bir gün geri dönme ihtimali yüz yıl boyunca Türk şovenizminin temel korkusu olmuştur.

20. yüzyılın bu ilk soykırımı ne yazık ki, son olmadı. Rumlar, Nusayriler de soykırım politikalarına kurban edildi.

İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı yine bir "konjonktürel fırsat" yarattığında bu sefer 6 milyon Yahudi, faşist Nazi Alman devleti tarafından katledildi. Milyonlarca Yahudi, Avrupa'daki faşizmden dünyanın dört bir tarafına kaçarak canını kurtardı.

Ermeni soykırımının 110. yıl dönümünde emperyalistlerin "3. Dünya Savaşı" tartışmaları eşliğinde bu sefer de Nazi soykırımının kurbanları olan İsrail devletinin Gazze'de Filistin halkına dönük soykırımıyla yüz yüzeyiz. Bir kez daha "konjonktürel fırsat"ı değerlendirmek isteyen küresel ve bölgesel güçler, işgal, katliam ve soykırım politikalarını devreye sokarak egemenliklerini garanti altına almak, sınırlarını genişletmek için çalışıyorlar. Azerbaycan'ın Artshak'ı (Dağlık Karabağ) işgali, Türkiye'nin Efrîn ve İdlib'i işgali ve Suriye ile Irak'ta üsler kurması, İsrail'in Gazze soykırımı, Lübnan'a saldırıları, Suriye'deki HTŞ çetesinin Alevilere yönelik katliamları… ABD'nin Gröland'a el koymak, Kanada'yı yeni eyaleti yapma açıklamaları, tüm dünyadaki yeni faşist hareketlere verdiği destek, emperyalist küresel düzende bir kez daha gücü gücüne yetene istediği her şeyi yapabileceği bir konjonktürel fırsat sunmaktadır. 27 Mart'ta "Barış ve Demokratik Toplum" çağrısı yapan Abdullah Öcalan'ın açıklamasındaki Gazze ve Suriye vurgusu, Kürt soykırımının bu "konjonktürel fırsat"ta söz konusu olabileceği yönlü bir uyarı içermektedir.

Dünyada bunlar yaşanırken soykırıma soykırım demenin de yeniden suç sayıldığı (Açık Radyo kapatıldı), doğru olarak İsrail'in Gazze'de gerçekleştirdiği katliama soykırım diyen bazı sol, demokrat partilerin 24 Nisan'da yapılan açıklamalarda "soykırım" kavramını kullanmadığı bir durumun içindeyiz. 2010'larda "özür dile" kampanyaları ve kitlesel soykırım anmalarından sonra gelinen bu aşama kaygı vericidir. Bu durum, özellikle 2015 sonrası yoğunlaşan faşist baskı dönemi ile ilgili değildir. Çok daha köklü bir sorunun baskı koşullarında kolayca yüze vurmasıdır.

Türkiye sol, sosyalist hareketi bakımından Ermeni soykırımına Türk devletiyle ters düşmeme kaygısı ile "soykırım" demekten imtina etmek, en uyduruk tezlerle riyakarca "tehcir" ya da "Medz Yeghern" (Büyük Felaket) kavramlarına sığınmak, 1920'de kurulan TKP öncesindeki (ve sonrasında da bir süre devam eden) Ermeni (ve diğer halkların) devrimci ve sosyalist hareketine ilgisizlik ağırlıklı tavır ve politika olageldi. TKP ismine çöken bırakalım soykırımı, yaşanan olayları, resmi programında "Ermeni ve Rum göçü ve bunlara eşlik eden uluslaşma sürecinin yarattığı trajedi" olarak tanımlayan bugünkü resmi TKP ise "Türkiye Cumhuriyetini düşman ve gayrimeşru görenlerin karşısında duracağız" açıklamalarına "Mustafa Kemal'in önünde diz çöküyoruz"la yola devam etmektedir.

Soykırımla yüzleşmemek hatta ondan kaçmak sadece 24 Nisan anmalarındaki resmi açıklamalarla sınırlı bir durum değildir. Türk burjuvazisinin karakteri, tarihiyle ilgili çarpıtmalar bugünkü Kürt sorunu ve diğer halkların, kültürlerin asimilasyon politikalarındaki şovenist işbirlikçi politikaların temelidir. Resmi TKP'de ayyuka çıkan ama ideolojik kapsayıcılığı çok daha geniş olan Cumhuriyetin ve onun kurucu ekibi kemalist hareket ve sonradan ideoloji haline getirilen kemalizm hakkındaki tarih ve toplum dışı tezler, bugün "Cumhuriyetin değerleri" üzerinden kemalizme irtica eden, burjuva egemenliğinin restorasyonuna "kamucu politikalar" ile destek sunan bir siyaset iklimi yaratmaktadır. Kendine sol, sosyalist diyen partilerin, 23 Nisan, 30 Ağustos, 10 Kasım, 29 Ekim kutlama mesajları, sadece "AKP karşıtı kitle" ile diyalog kurma pragmatizmiyle zuhur eden reel politikalar olarak görülemez. Hala Cumhuriyetin tarihini Doğan Avcıoğlu, Şevket Süreyya gibi zatlardan okumaya devam etmek, hiçbir teorik ya da tarihsel analize başvurmadan faşist diktatörlük ya da "sömürge tipi faşizm" tezlerini rafa kaldırıp faşizme karşı mücadele görevlerini yerine getiremeyen ve gittikçe tasfiye olan sol, sosyalist hareketin ideolojik ve kültürel olarak da teslimiyeti anlamına gelmektedir.

Ermeni soykırımı karşısındaki tavır, genel olarak tarih konusundaki antimarksist, antibilimsel yaklaşımlar, solun, sosyalist hareketin geneline hakim olan ideolojik bir bozulmadır. Bilimsel olamayan bir sosyalist hareketin politik olarak da mevcut hal ve gidişatı değiştirecek gerçek bir hareket olamayacağı yüzyılın deneyimidir. Cumhuriyetin tarihini bilimsel temelde ele almakla, emperyalist sistemde yeniden revizyonist politikaların hakim olduğu bugünün konjonktüründe soykırımcı güçlere karşı mücadeleyi örgütlemek arasındaki koşutluğu görememek baştan müflis olduğumuzu gösterir.