ABD'nin verdiği meşruiyet faşist şeflikle yönetme beratıdır
 
                    Saray cuntası meşruiyetini halklarımızdan, işçi sınıfı ve ezilenlerden değil, emperyalist efendilerinden, temsilcisi olduğu burjuvaziden ve kerameti kendinden menkul güya seçilmiş meşruluğundan alıyor. Her türlü kuralsızlık ve pervasız faşist terör, baskı ve yasakla halklarımızı teslim almaya çalışan bu saray cuntasına karşı işçi sınıfı ve ezilenlerin, yoksulların öfkeli fili-meşru mücadelesini örgütlemek günün devrimci görevidir.
Politik islamcı faşist şef Erdoğan ta başından beri ABD işbirlikçisi tipik bir burjuva siyasetçisidir. AKP kuruluş sürecinde açığa çıkan bu işbirlikçilik gerçeği, AKP'nin ilk döneminde BOP başkanlığı rolüyle en yüksek düzeyde ifadesini buldu. Emperyalizme uşaklık ve bölgesel taşeronluktan başka bir şey olmayan BOP planının başkanlığıyla işbirlikçiliğini kanıtlayan Erdoğan, her dönem ABD'nin gücünü ve bağlı olarak uluslararası sermaye oligarşisinin desteğini arkasına aldı. AKP ve Erdoğan daha sonraki hükümet ve saray iktidarı yılları boyunca bu işbirlikçilik siyasetini kimi sürtünme ve krizlerle birlikte daima sürdürdü. ABD emperyalizminin güdümünde ve NATO sistemi içinde bir pratik izledi. ABD ve NATO'yla ortaya çıkan gerilim, sürtünme ve krizlerde işbirlikçi konumuna uygun davrandı. ABD çizgisindeki "kusurlu pratiklerini" sürekli düzelterek bağlılığını kanıtladı. Rusya'dan aldığı S400'leri bir çöp gibi depolara kaldırması bu egemenlik ilişkisinin en çarpıcı sağlamalarından biri oldu.
ABD'yle sürtünme ve krizlerde bütün sahte meydan okuyucu diklenmelere rağmen son kertede ABD'ye tam bir boyun eğiş, Tayyip Erdoğan'ın düsturu ve gerçeği olmuştur. Özellikle birinci Trump döneminde papaz Brunson olayı ve Tayyip Erdoğan'a Rojava konusunda "akıllı ol" diyen ve açık had bildiren mektubu, ABD emperyalizmine iktisadi, askeri ve siyasal bağımlılık içinde olan işbirlikçi saray rejimine sınırlarını hatırlatmıştır. Saray rejiminin faşist şefi akıllı olmayı seçmiştir. Emperyalizme hizmette ve uşaklıkta ABD'nin dümen suyunda şaşmaz biçimde yol almıştır. Geçtiğimiz eylül ayı sonunda ABD Trump yönetimiyle yeniden tazelenen ve Trump'ın "Erdoğan'a meşruiyet verme" olarak tanımladığı bu emperyalizme uşaklık çizgisi, aynı zamanda bölgesel ve dünyasal düzlemde yeni görevler anlaşmasına işaret etmektedir. ABD Başkanı Trump'ın politik islamcı faşist şefin sırtını sıvazlayarak ve överek meşruiyet bahşetmesi; birincisi Ortadoğu bölgesi, ikincisi Türkiye ve üçüncüsü dünya için yeni görev ve rol paylaşımıdır. Açık siyasi destek ve esasen gizli anlaşmalarla belirlenen bir meşruiyet satın alımı gerçekleşmiştir. Siyonist-emperyalist blokun yüksek çıkarları ve varoluşu için sürdürülen Ortadoğu'nun yeniden dizaynı bu rol ve görev paylaşımının can alıcı konusunu somutlamaktadır.
Nitekim ABD Başkanı Trump'ın "Gazze barış planı"nda, Suriye'nin ABD'yle işbirlikçi entegrasyonu ve siyonist İsrail'le uyumu sürecinde, Türk burjuva devleti ve faşist saray rejimi boylu boyunca ABD'nin emrine amade olduğunu ilan etmiş ve pratiğe koyulmuştur. Trump'un "Gazze barış planı"na büyük bir gayretle asker-taşeron olarak yazılıp sarılması, politik islamcı faşist şefin Beyaz Saray'dan aldığı meşruiyetin ana politik doğrultusunu gösteriyor. Kuşkusuz emperyalist efendinin takdir ve meşruiyetiyle faşist şefin attığı bu somut adım, bölgesel dizayn hedeflerinin sadece bir bölümünü ifade ediyor. Bölgenin ABD emperyalizminin çıkarları doğrultusunda dizayn edilmesinde temel jeopolitik hedef olan İran rejiminin düşürülmesi savaşında, Türk burjuva devletinin ve saray rejiminin çok kritik rol aldığını öngörebiliriz. 3. emperyalist paylaşım savaşının eğik düzleminde ilerleyen dünya tarihsel koşullarda, bütün emperyalist hazırlık ve kapışma eylemli, başka bir ifadeyle bölgesel paylaşım savaşları karakteriyle gelişiyor. Faşist şef Erdoğan'ın, bu bağlamda İran rejiminin düşürülmesi ve tüm Ortadoğu'nun ABD-siyonist blok egemenliğine alınması ve BOP planının tamamlanması için, ABD ve Trump'ın jeostratejik planlarına bölge taşeronu olarak yazıldığı tartışmasız bir hakikattir. Dolayısıyla Erdoğan'ın Trump yönetiminden aldığı meşruiyetin birinci karşılığı bölgesel ve dünyasal jandarmalık ve taşeronluktur. Önümüzdeki süreçte bölgesel düzlemde işbirlikçi Türk burjuva devletinin faşist şef yönetimindeki ABD taşeronu rolü ve pratiği yeni verileriyle açığa çıkacaktır.
Trump'ın bahşettiği meşruiyetin ikinci düzlemi iç politika sahasını kapsıyor. Saray rejiminde cisimlenen AKP-MHP iktidarının, bir dönem daha efendileri olan ABD'den yönetme icazeti aldığı açıktır. "Erdoğan'ın istediği meşruiyeti ona verelim" cümlesiyle faşist Trump, Erdoğan'a Türkiye'yi faşist şeflik sistemiyle dilediği gibi yönetme beratı vermiştir. Bu meşruiyet ve kudret, sonuçlarını iç politika alanında hızlı bir biçimde gösterdi. Faşist şef ABD'den aldığı kuvvetle içeride demir yumrukla yönetme pratiğini yeni siyasi operasyonlarla ortaya koydu.
Yeniden faşist şeflik makamına seçilmek için kurguladığı iktidar stratejisinde, ABD ve Trump yönetiminin gücünü arkalayan Erdoğan, önünde engel olabileceği tüm muhalif ve karşı güçleri bertaraf etme politikasını etkince yürütüyor. Tutuklu İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, casusluk iddiasıyla bir kez daha tutuklandı. İmamoğlu üzerinden biçimlenen CHP kuşatması da kesintisizce devam ediyor. CHP'nin mutlak butlan dosyasının yargı tarafından reddedilerek hükme bağlanmasının hemen ardından gelişen casusluk operasyonu, CHP'yi faşist saray rejiminin yargı gücüyle kuşatıp iradesini kırma ve faşist şefin bir kez daha seçilmesini sağlama amacını ayan beyan ortaya koyuyor.
Ekrem İmamoğlu'nun ilan edilmiş cumhurbaşkanlığı adaylığı süreci, saray cuntasının yargı ve operasyonları yoluyla kesilmeye çalışılıyor. Faşist şef en güçlü rakibini tasfiye etme pratiğini yeni yargı dosyalarıyla sürdürüyor. Faşist saray cuntası Erdoğan'ın rakibi olan burjuva muhalefeti en kirli kumpas yöntemleriyle etkisizleştirmeye çalışıyor. Geçmişte birlikte çalıştığı emperyalizmin ajanlarını ve casuslarını kumpas amacıyla kullanıyor. Daha önce İBB ve belediye operasyonlarında kullandığı AKP'li müteahhit ve operasyon itirafçısı Aziz İhsan Aktaş benzeri yeni itirafçılar devreye sokarak, kuşatma, yıpratma ve tasfiye sürecini ilerletiyor. Bir kez daha burjuva siyasetin komplocu, darbeci her tür yolla rakibini tasfiye etme yöntemlerini görüyoruz. Hüseyin Gün adlı ajan-casus tıpkı Aktaş gibi vakti zamanında AKP yönetimiyle içli dışlı olmuş, saray rejimine çalışmış biri. AKP'li bakanlarla teşrik-i mesaisi olan bu casus-ajan, değdiği CHP için siyasi bir komplo ve operasyonda kullanışlı aparata dönüştürülmüş bulunuyor. Burjuva muhalefete dahi özgürlük ve seçimle yönetme imkanı tanımayan bir şeflik rejimi gerçeğiyle karşı karşıyayız. Sarayın yargısı bu siyasi bertaraf operasyonlarında dün olduğu gibi bugün de başat rolü oynuyor. Yargı her dönemde faşist rejimin bekası için siyasal operasyonlar amacıyla kullanıldı. Ancak faşist şeflik rejimi koşullarında ve saray cuntası kumandasında yargı tam bir siyaset düzenleyici operasyon araçları haline gelmiştir. Anayasa Mahkemesi'nin parti kapatma ve siyasi dokunulmazlıkları kaldırarak siyaseti ve siyasal partileri faşist düzene göre dizayn etmesi pratiğinin yanı sıra özel ve güdümlü mahkemelerle siyasi partiler ve tüm örgütlü muhalif, düzen karşıtı güçler zapturapt altına alınmaya çalışılıyor.
Ekrem İmamoğlu ve Tele1 Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ'a casusluk operasyonu, CHP ve İmamoğlu'nu yıpratma ve bertaraf stratejisinin yeni bir eşiğini oluşturuyor. Faşist saray rejimi, Erdoğan'ın yeniden seçilmesini güvencelemek için elindeki tüm vasıtalarla burjuva rakiplerini tasfiye etmekte duraksamayacağını gösteriyor. Sırtını emperyalizme yaslayan saray cuntası daha fazla faşist terör ve tasfiye konseptiyle tüm muhalif ve düzen karşıtı devrimci güçlere saldırılarını yoğunlaştırıyor. Faşist kayyum rejimini her alana taşıyarak tam bir mafyatik ele geçirme pratiği yöntemi izliyor. Saray cuntasına muhalefet eden gazeteci Yanardağ'ın casusluk operasyonuyla tutuklanması, Tele1'e kayyum atanıp TMSF eliyle gasp edilmesi faşist şeflik rejiminin ABD'den aldığı meşruiyet ve kudretin bir göstergesidir. Saray cuntasının toplumsal ve siyasal meşruiyeti izlediği faşist terör ve neoliberal vahşi sömürü politikaları nedeniyle her geçen gün daralıyor. AKP-MHP faşist iktidar bloku, halklarımızın indinde eskisi gibi siyasi meşruluk ve toplumsal rıza üretemiyor. Saray cuntası meşruiyetini halklarımızdan, işçi sınıfı ve ezilenlerden değil, emperyalist efendilerinden, temsilcisi olduğu burjuvaziden ve kerameti kendinden menkul güya seçilmiş meşruluğundan alıyor. Her türlü kuralsızlık ve pervasız faşist terör, baskı ve yasakla halklarımızı teslim almaya çalışan bu saray cuntasına karşı işçi sınıfı ve ezilenlerin, yoksulların öfkeli fili-meşru mücadelesini örgütlemek günün devrimci görevidir. Her yerde emperyalizm işbirlikçisi saray cuntasının etkili teşhirini yapmalı, basın, ifade ve örgütlenme hakkını saray yargısının operasyonlarıyla tasfiye edilmesine karşı birleşik mücadeleyi yükseltmeliyiz.
*İşçi Sınıfı ve Ezilenlerin Sesi ATILIM gazetesinin 31 Ekim tarihli 242. sayısında yayımlanan başyazısı.
