DEM Parti'den Meclis önünde açıklama: Saldırılara karşı alanlarda olacağız
Meclis önünde açıklama yapan DEM Parti Grup Başkanvekili Koçyiğit, Türkiye'deki çözüm tartışmalarının sınandığı yerin Rojava toprakları olduğunun altını çizdi. Koçyiğit, Kort sorununu demokratik ve barışçıl çözümünden yana olmak için yapılacak şeyin açık ve net olduğunu kaydetti. Koçyiğit, "Türkiye'deki Kürdün elini de Rojava'daki Kürdün elini de, Başûr'daki Kürdün elini de Rojhilat'taki Kürdün elini de tutacaksınız" dedi. Koçyiğit, saldırılara karşı alanlarda olacaklarını da ekledi.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Grup Başkanvekilleri, milletvekilleriyle birlikte Meclis Basın Kapısı önünde, Rojava'ya yönelik işgal saldırılarına ilişkin açıklama yaptı. Açıklama sırasında, "Rojava halkları yalnız değildir", "Bıjî berxwedana Rojava", "Rojava rûmeta ye", "Rojava Devrimi halkların devrimidir", "Savaşa değil barışa bütçe" dövizleri taşındı.
DEM Parti Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, Esad'ın devrilmesinin ardından bölgeye giren HTŞ'nin uluslararası güçlerce desteklendiğine dikkat çekti. Koçyiğit, bu değişimin Suriye'nin ve Türkiye'nin geleceğinde rol oynayacağını söyledi. Gülistan Kılıç Koçyiğit şu ifadeleri kullandı: "Türkiye'nin benzer bir politikayı desteklediğini ve şu ana kadar HTŞ'nin ne Hama'yı, ne Humus'u, ne Şam'ı ele geçirmesine dair bir rahatsızlık beyan etmemesinden, bu yapıyla ilintili olduğunu ve onu tanıdığını çıkarabiliyoruz. Fakat şöyle bir sorun var: Mevcut durumda Suriye'de 8 Aralık'tan bu yana birçok insanlık ve savaş suçuna tanıklık ettik. Bakın, Aleviler katlediliyor, yargısız infazlar yapılıyor. Henüz bir hükümet kurulmamışken, bir geçiş dönemi yapılmamışken, oradaki insanların geçmişteki suçlarını yargılayıp cezalandıracak bir mekanizma kurulmadan, yargısız infazlara, hatta linçlerle yapılan idam seremonileri ve halka açık infaz gösterileriyle insanlık bir kez daha kaybediyor."
'TÜRKİYE 2011'DEN YANA YANGINA BENZİN DÖKÜYOR'
Yaşanan tüm savaş suçlarından, bu grupların faaliyetlerine karşı susanların ve destek verenlerin sorumluluğu olduğunu belirten Koçyiğit, "Türkiye, 2011'de başlayan Suriye iç savaşına, ne yazık ki, yangına benzin döken taraflardan biriydi. 'Emevi Camii'nde namaz kılmak' düsturuyla yola çıkan Türkiye, uzun bir süre Suriye halkının acı çekmesinde pay sahibi olan bir yerde. Bugün yeni bir dönem başladıysa, 8 Aralık'tan itibaren yeni bir tabloyla karşı karşıyayız. Bu yeni duruma göre Türkiye'nin, Ortadoğu politikasını ve dış politikasını gözden geçirmesi gerektiğini düşünüyoruz. Artık Suriye'deki acıları derinleştiren ve kaosu büyüten Suriye halklarının acı çekmesine neden olan değil, Suriye'de demokratik bir geçiş için, istikrara ve kalıcı barışa katkı sunan bir yerde rol alması gerektiğini düşünüyoruz" sözlerini kullandı.
'TÜRKİYE BESLEDİĞİ SMO'YU KÜRTLERİN ÜSTÜNE SALDI'
Suriye'de yaşayan tüm inanç ve halklarla diyalog yolunun açılarak, Suriye'nin geleceği konusunda söz ve karar sahibi olmalarının desteklenmesi gerektiğine vurgu yapan Koçyiğit, "Ne yazık ki Türkiye bu noktadan çok uzak bir pozisyonda. Yeniden Suriye'nin acılarını derinleştirecek bir rol oynuyor" dedi. Koçyiğit, şöyle devam etti: "8 Aralık'tan önce, 27 Kasım'da başlayan süreçten beri Türkiye, kendi denetiminde olan, uzun süredir eğitip donattığı, beslediği, lojistik, askeri ve siyasi kaynak sağladığı ve neredeyse Türkiye'de konumlandırdığı Suriye Milli Ordusu adıyla anılan grupları Kürtlerin üzerine salmış durumda. Bugün SMO'nun HTŞ ile çatıştığını görüyor musunuz? Hayır, görmüyoruz. Nerede çatışıyorlar? Yağma yapılan yerlerde. Evet, birbirlerini yağma yapmakla suçluyorlar ve o noktalarda küçük çaplı çatışmalar yaşanıyor. SMO bugün kiminle çatışıyor? Türkiye'nin ve BM'nin terör örgütü olarak tanımladığı HTŞ ile çatışmıyor. Bunun yerine, sadece Türkiye'nin ve Katar'ın terör örgütü listesine aldığı, ancak dünyanın hiçbir yerinde terör örgütü olarak kabul edilmeyen Kürt güçleriyle çatışıyor. Kürt güçlerine saldırıyor, Kürtlerin coğrafyasına saldırıyor, Kürtlerin denetiminde olan yerlere saldırıyor. Türkiye'nin dış politikasında çok uzun süredir devam eden Kürt alerjisinin, Kürt fobisinin, Kürt düşmanlığının ve Kürtlerin hiçbir kazanım elde etmemesi bakış açısının, bugün güncel politikada da temel eksen olduğunu görüyoruz. Bu durumun, sorunları çözmeye hizmet etmediğini açık bir şekilde ifade etmek istiyoruz. En son şunu söyleyelim; Rojava, yani Kuzey ve Doğu Suriye, alelade bir coğrafya değildir. Orası, çok büyük bedellerle, çok uzun süre Suriye'de yaşayan halklara yaşam alanı sağlamış bir coğrafyadan bahsediyoruz. 2014'te Kobanê savaşı başladığında, IŞİD yanı başımızdaydı; biz Suruç'tan çıplak gözle görebiliyorduk ki Kobanê'yi almak istediklerinde, orada binlerce Kürt genci, binlerce Türkiye'den ve dünyanın dört bir yanından gelen enternasyonal gençlerin, devrimcilerin mücadelesiyle Kobanê özgürleşti. O günden bugüne de Rojava, Suriye halklarına bir yuva ve gerçekten güvenli bir liman olmasını sağladı. Bugün Kobanê'ye, Haseki'ye, Qamişlo'ya saldırmak, Kürtlerin yaşam alanlarına saldırmanın buradaki Kürtlere saldırmaktan hiçbir farkı olmadığının altını çizelim. Siz ha Haseki'yi bombalamışsınız, ha Nusaybin'i bombalamışsınız. Siz ha Kobanêi'yi bombalamışsınız, ha Suruç, Ceylanpınar'ı bombalamışsınız. Bunların hiçbir farkı yok."
'ROJAVA'DAKİ KÜRDÜN ELİNİ DE TUTACAKSINIZ'
"İçeride barış' deyip Rojava'da Kürtlere saldıramazsınız. İçeride Kürtlere el uzatıyorum deyip sınırın öte yanında Kürtlerin başına bomba yağdıramazsınız" diyen Koçyiğit, Kort sorununu demokratik ve barışçıl çözümünden yana olmak için yapılacak şeyin açık ve net olduğunu kaydetti. Koçyiğit, "Türkiye'deki Kürdün elini de Rojava'daki Kürdün elini de, Başûr'daki Kürdün elini de Rojhilat'taki Kürdün elini de tutacaksınız. Bir parçaya merhaba derken diğer parçayı yok etmeyi hedefleyemezsiniz. Bir parçada yaşayan halklara 'kardeşiz' derken diğer tarafa bomba gönderemezsiniz. Bunu demokrasi güçleri kabul etmez. Bugün Kürtler, günlerdir oradaki bütün güçlere ve en önemlisi Türkiye'ye çağrılar yapıyor. 'Türkiye ile diyalog kurmak istiyoruz, Türkiye ile bir sorunumuz yok' diye sabahtan akşama kadar sesleniyorlar. Bu çağrılara kulak tıkamak değil, bu çağrılara kulak vermek gerekiyor. Bu çağrıların gereğini yapmak gerekiyor. Rojava'daki Kürtler de diğer halklar da Türkiye halkları için asla bir tehdit değildir. Aksine, diyalog kurulursa, Suriye'de gerçek anlamda kalıcı barış için emek verilirse ve çaba gösterilirse, bugün 'sınır güvenliği' diye bahsedilen şey işte o zaman sağlanabilir. Sınır güvenliği tankla, topla, SİHA'yla ya da İHA'yla sağlanmaz. Sınır güvenliği, ancak barışçıl politikalarla sağlanır. Bu nedenle Türkiye'yi bu yola, AKP hükümetini bu barışçıl yola davet ediyoruz" dedi.
'SALDIRILARA KARŞI ALANLARDA OLACAĞIZ'
Türkiye'nin Kürtlerden büyük dostunun olmadığını dile getiren Koçyiğit, şu ifadeleri kullandı: "Dostluksa, dostluk eli uzatılmıştır. Kardeşlikse, kardeşlik eli uzatılmıştır. Barışsa, barış çağrısı yapılmıştır. Bu eli tutun, bu dost eli tutun; Türkiye halklarına da Ortadoğu halklarına da Suriye halklarına da kazandırın. Hep birlikte eşit ve özgür bir ülkede yaşamaları için çaba sarf edin. Türkiye'nin ve Suriye'nin demokratik geleceği için emek verin. Daha fazla çeteleri destekleyerek Suriye'de istikrarsızlığı, katliamları, göçü, kanı ve gözyaşını derinleştirmeyin. Biz DEM Parti olarak, buradan bir kez daha sesleniyoruz: Bütçe sürecinde genel kurul konuşmalarımızda olduğu gibi, alanlarda ve meydanlarda bu katliamcı anlayışa, SMO denilen çetelerin Kürt halkına ve diğer orada yaşayan tüm haklara yönelik saldırılarına karşı duracağız. Hükümete de bu konuda uyarıda bulunuyoruz: Duyun, barış çığlıklarını duyun. Diyalog çağrılarını duyun. Bu bağlamda, SMO denilen yapının halkımızı daha fazla bombalamasının temel bir sorun olduğunun altını çizelim. Hükümet, Türkiye'de başlattığı tartışmalarda samimiyse, bunun Suriye politikasına yansımasını göstermek zorundadır. Türkiye'deki barış tartışmalarının ve çözüm arayışlarının sınandığı yer bugün Suriye'dir, Rojava topraklarıdır. Orada Kürtlere yönelik tutum, buradaki meselenin samimiyetini test edecektir. Bu tartışmaların ne kadar gerçekçi, ne kadar samimi, sahici ve uzun vadeli olduğunu gösterecek yegâne yer, bugün Rojava halklarına ve Kürt halkına yönelik Türkiye hükümetinin tutumu olacaktır."