1 Nisan 2025 Salı

Ender Çelikel yazdı | Madem silahların devri sona erdi dünya neden silahlanıyor

T'K'P'sinden Sol Parti'sine, TİP'inden EMEP'ine reformistler, AKP ve Erdoğan iktidarı hakkında keskin eleştirilerde bulunuyor. Ama faşizm dememek için bin takla atıyorlar. Zira faşizm devrimci mücadele araç ve biçimlerini koşulluyor. Mahirlerin, Denizlerin, İbrahimlerin devrimciliğini gerektiriyor. Reformistlerin her daim yük gördükleri, huzurlarını kaçıran Kürt ulusal demokratik hareketi silahlı mücadeleyi sonlandıracak diye heyecanla bekliyorlar. Hadi diyelim Kürt ulusal demokratik hareketi siyasetin önünü açtı; reformist sol, siyasetin önünü tıkayan faşizmi ne yapacak? Legalizmle malul siyasetiyle mi bertaraf edecek?

Kürt ulusal demokratik hareketi silahlı mücadeleyi sonlandıracağını ve kendini feshedeceğini açıkladı. Şu veya bu şartlarda "barış" yapma ve savaşı sonlandırma hakkı savaşan özneye aittir. İdeolojik düzeyde kalan bir tür devrimciliğin savaş, strateji ve taktik meselelerinde Kürt ulusal demokratik hareketine üst perdeden laflar etmesi yersizdir.

Kürt ulusal demokratik hareketi yeni bir strateji belirlemektedir. Kürt ulusal demokratik hareketiyle omuz omuza vermiş marksist leninist komünistlerin ve birleşik cephenin diğer bileşenlerinin kaygıları ve eleştirileri kuşkusuz vardır. Bunlar doğaldır. Mamafih, marksist leninist komünistler ulusların kendi kaderini tayin hakkı ilkesi doğrultusunda, Kürt ulusal demokratik hareketinin en geri bile olsa demokratik taleplerini destekleyecek ve sahiplenecektir. Oluşacak yeni koşullara göre devrimci enternasyonalist rotada yeniden konumlanmayı esas alacaktır.

Bunlardan bağımsız olarak, Kürt ulusal demokratik hareketinin alacağını ilan ettiği karar devrimci zor aygıtlarının işlevini, siyaset ve silah ilişkisini ister istemez tartışma konusu haline getirmiştir. Legalist sol, reformist stratejiyi aklayıp paklamaktadır. Liberaller ise zil takıp oynamaktadırlar.

Emekçi solun bütün bileşenleri Kürt ulusal demokratik hareketi ile devlet arasındaki müzakerelere ilişkin tutumlarını, kaygı ve eleştirilerini şu veya bu düzeyde kamuoyuyla paylaştılar. Kaygılarından yola çıkılarak ilgili çevrelerin ideolojik, politik kimlikleri ve teorik referansları da keşfedilebilir.

Öncelikle, emekçi sol bölme işlemine tabi tutularak, liberal, reformist cenah ve devrimci bölükler olarak ikiyi ayrılmalıdır. Reformist solun ortak kaygısı "sürec"in Erdoğan'a yarayabilmesi. DEM Parti'nin olası erken genel seçimde CHP'nin adayını değil de dolaylı veya doğrudan Erdoğan'ı desteklemesidir. Bazı reformistlerin farklı kaygıları da var. Sosyalşoven T'K'P ve türevlerinin öne çıkan kaygısı cumhuriyetin kemalist özünün değiştirilmesidir. "Sürec"in ABD emperyalizmine yaramasıdır. Hani T'K'P ve diğer sosyalşovenler tutarlı-militan antiemperyalistler ya! Kürt sorununu emperyalizm peydahlamış ya!.. Reformistlerin dertleri tasaları bunlardır. Kürt ulusal demokratik hareketini bekleyen riskler, Kürtlerin can güvenliği, demokratik talepleri tali roldedir. Sadece enternasyonalist devrimciler meseleye ezilen Kürt ulusunun cephesinden bakıyorlar.

Kürt ulusal demokratik hareketinin silahlı mücadeleyi sonlandırmasına ve kendini feshetmesine gelince T'K'P'sinden Sol Parti'sine, EMEP'inden TİP'ine reformist solun tamamı liberallerle hem fikirler. Memnunlar. Çünkü siyasetin, barışın önü açılıyormuş!

SİYASET VE SİLAH
Masallar aleminde yaşayanlara göre hayvanlar koklaşa koklaşa, insanlar konuşa konuşa sorunlarını çözerler. Liberallerin ve reformist solun tarih ve siyaset teorileri bu meşhur deyimle örtüşüyor. Ama fazla değil, sadece bir hafta Afrika'nın doğal yaşam ortamında kalsalar bütün hayvanların otçul olmadığını, sandıkları kadar koklaşmadıklarını anlarlar.

Bir biyolojik tür olarak insanlığa gelirsek. Onun tarihi koklaşmak veya konuşmak bir kenara, taş ve sopayla başlayıp bütün otonom silahlarla devam eden bir şiddet tarihidir.

Dindarlar tanrının yaratımı olmaları hasebiyle, aydınlanmacılar ise akıl ve bilinçlerinden ötürü insan denilen hayvan türüne yüksek etik değerler atfeder. Dindarlar savaş ve şiddet dolu insanlık tarihini şeytan vb. doğaüstü ögelerle izah ederlerken; aydınlanmacılar akılsızlık, bilinçsizlik gibi argümanlar öne sürerler. Aydınlanmacılara göre; insan hakları, özgürlük, demokrasi, barış aklın zaferinin ürünüdür. Liberallerin de, reformist solun da tarih anlatımı özünde aydınlanma felsefesine dayanır.

Marksizm yukarıdaki dünya görüşlerinden kategorik olarak ayrılır. Marksist tarihsel materyalizm teorisi, tarihi sınıf mücadeleleri temelinde açıklar. Savaşların, çatışmaların, bütün "kötülükler"in kaynağında özel mülkiyet, sınıflar ve onların ekonomik çıkarları yatar. Lenin, "Siyaset yoğunlaşmış ekonomidir" derken, siyasetle ekonomi arasındaki doğrudan ilişkiyi tarif eder. Siyaseti koşullayan, belirleyen ve de şekillendiren "sırrı", sınıf olgusunu vurgular. Partilerin, devletlerin siyasetini temsil ettikleri, sınıfların çıkarları belirler.

Ezen ile ezilen sınıflar arasındaki çelişki antagonist muhtevaya sahiptir. İşçi sınıfının, sömürge halkların sömürüsü; eşitsizlikler koklaşarak veya konuşarak çözülemez. Marksizm -Lenin'in de muazzam katkısıyla- siyaseti sınıfların birbirine çeşitli biçim ve araçlarla güç yetirmesi şeklinde tanımlar. Son kertede, politik kuvvet hükmünü verir. Her sınıfın, ezilenlerin hakkı ve hukuku, etik değerleri kadar değil, politik gücü kadardır.

Prusya ordusunun komutanlarından ünlü stratejist Clausewitz'in savaşı siyasetin farklı bir formatta sürdürülmesi yönündeki tanımı gayet gerçekçidir. Siyaset ve silah birbirini dışlamayan, bilakis içeren ve kapsayan eylemlerdir. Silah siyasetin, siyaset silahın değişik biçimidir. Devletler ekonomik çıkarlarının biçimlendirdiği dış siyasetlerinde diyalog, müzakere, diplomasi, ambargo vb. işe yaramadığında askeri yollara başvurarak siyasi amaçlarını gerçekleştiriyorlar. Şartlarını karşı tarafa kabul ettiriyorlar. Akabinde, yeni duruma hukuki bir çerçeve kazandırıyorlar.

Devlet içinde de işler böyle yürüyor. Egemen sınıfların işçi sınıfı ve ezilenler üzerindeki diktatörlüğü olan devlet, seçimler vb. ideolojik aygıtları toplumsal rıza üretiminde işlemediğinde, şiddet aygıtlarına başvuruyor.

21. yüzyılda da güçlü olanın borusu ötüyor. Tarihin motoru, savaşın ve siyasetin doğası işliyor. Egemen sınıflar içeride ve dışarıdaki "hak" ve "hukuk"unu silahla sağlıyor. Silahlar hak arama yöntemi olarak miadını doldurmamış demek ki!

LİBERAL VE REFORMİST İKİYÜZLÜLÜK
Politika teorilerinin çerçevesi burjuva devlet, hukuk tarafından çizilen liberallerin cibilliyetini biliyoruz. Devlet ve demokrasinin sınıfsal karakterini örten liberaller, emekçi halk kitlelerine bütün çelişkilerin barış içinde "demokratik seçimler" yoluyla çözülebileceğini salık vermekle mükellefler. Şiddet tekelini elinde bulundurma yetkisinin, tüm sınıflara (her dilden ve inançtan insana da) eşit mesafede durduğunu iddia ettikleri, "tarafsız hakem" diye tanımladıkları devlete ait olduğunu öne sürüyorlar. Silahı devlete (egemen sınıflara) hak, ezilenlere ise müstahak görüyorlar. Ezilenlerin şiddetini, demokrasi dışı yöntemler, terör vb. diye tanımlıyorlar.

Marksist kılıklı reformistlerin tutumu da özünde aynıdır. Kürt ulusal demokratik hareketinin bugüne kadar verdiği mücadeleyi sahiplenemiyorlar. Kürt ulusal demokratik hareketinin "silahla hak arama yöntemi" hakkında "meşruydu" diyemiyorlar. Liberal hempalarının argümanlarına sarılarak devrimci araç ve biçimleri yadsıyorlar.

Bugün emekçi solun bütün bileşenleri üçüncü dünya savaşından veya onun arifesinden bahsediyor. Emperyalistler, bütün devletler, hatta sokaktaki bireyler dahi silahlanıyor. Avrupa'dan, ABD'den vs. faşizmin ayak sesleri geliyor. Egemen sınıflar siyasete savaş formatı atıyor; haklarını ve hukuklarını çıplak güçle sağlıyor. Dünya deyim yerindeyse kurtlar sofrası! Reformist sol, ezilenleri egemen sınıfların karşısında savunmasız kılacak fikirlerden ve yöntemlerden vazgeçmiyor. İşçi sınıfı ve ezilenlere kurtlar karşısında kuzu gibi melemeyi reva görüyorlar.

Reformist solun vıcık vıcık korkaklığı ve ikiyüzlülüğü bununla sınırlı kalmıyor. T'K'P'sinden Sol Parti'sine, TİP'inden EMEP'ine reformistler, AKP ve Erdoğan iktidarı hakkında keskin eleştirilerde bulunuyor. Neler söylemiyorlar ki! Diktatörlük, otoriterlik, totaliterlik, sultanlık, şeriat rejimi!.. Rejimin faşizanlaştığı yönünde tespitlerde bulunuyorlar. Ama faşizm dememek için bin takla atıyorlar, adeta kıvranıyorlar. Zira faşizm devrimci mücadele araç ve biçimlerini koşulluyor. Mahirlerin, Denizlerin, İbrahimlerin devrimciliğini gerektiriyor. Reformist sol artık öyle şekillenmiş ki, faşizm koşullarında burjuva demokrasisinin zerreciklerine sığmıyor. Reformistlerin her daim yük gördükleri, rahatsızlık duydukları, huzurlarını kaçıran Kürt ulusal demokratik hareketi silahlı mücadeleyi sonlandıracak ve kendini feshedecek diye heyecanla bekliyorlar. Siyasetin önü açılıyor diye! Hadi diyelim Kürt ulusal demokratik hareketi siyasetin önünü açtı; reformist sol, siyasetin önünü tıkayan faşizmi ne yapacak? Legalizmle malul siyasetiyle mi bertaraf edecek?

SİLAH NE ZAMAN MİADINI DOLDURUR
Bugüne dek Kürtlerin vd. ezilenlerin demokratik talepleri, demokrasi ve barış için en ufak bedeli ödemekten kaçınan korkak liberaller Kürt ulusal demokratik hareketinin siper yoldaşlarına çamur atmaya yelteniyor. Barış kumkuması liberaller, Türkiyeli devrimcileri ve komünistleri "şiddet fetişizmi yapmak" ile itham ediyorlar. İnsanın tüylerini diken diken eden, gözlerini yaşartan barış dizeleri kuruyorlar. Cin olmadan insan çarpıyorlar!

Barış var, barış var. Mühim olan barış masasının kimin, ezenin mi, ezilenin mi lehine kurulduğudur. Her iki tarafın da lehine olan bir barış yoktur, olamaz. Ezilenin aleyhinde olan barış topyekun bir yenilgi değilse, taktik bir geri çekilmedir.

Emperyalist kapitalist sistemde gerçek manada barış mümkün değildir. Ne ezen ile ezilen sınıflar, ne sömürgeciler ve sömürgeler, ne de kapitalist devletler arasında! Emperyalist kapitalist dünyada her barış bir sonraki savaşa hazırlık sürecidir.

Ezen ile ezilen, sömüren ile sömürülen, zengin ile yoksul çelişkisi sürdükçe, siyasetin bir biçimi olan ezilenlerin devrimci şiddeti kendine düşünsel ve toplumsal zemini hep bulacaktır. Beş bin yıldır böyledir, komünizme değin de böyle olacaktır. Silah ancak sınıflar, devletler ortadan kaldırıldığında miadını dolduracaktır. O vakte kadar ezilenlerin kurtuluş mücadelesinin vazgeçilmez bir aracı ve yöntemi olarak kah soğuyacak, kah ısınacak, ama kesintisiz varolacaktır. Çünkü, Lenin'in dediği gibi; "Barbarlık ancak barbarca yöntemlerle ortadan kaldırılabilir".