5 Şubat 2025 Çarşamba

Ender Çelikel yazdı | Ortadoğu'da değişen güç dengeleri ve ezilenler

Ortadoğu halklarının ve ezilen hareketlerinin mücadelelerini devrim ve sosyalizm bayrağı altında birleştirebilecek, ezilenleri sosyalizm ideolojisinde yapılandırabilecek komünist devrimci bir kuvvetin henüz ol(uş)madığı ve sosyalizme inancın zayıfladığı koşullarda, Ortadoğu'daki kurtlar sofrasında halkların birleşik mücadelesinden ve sosyalizmden söz etmek klişe gelebilir. Ama devrim düz bir çizgide ilerlemez, gelişimi özgün zamanlarda sıçramalı olur. Mühim olan doğru şiar ve doğru halkayı yakalamaktır. Filistin'den Bakur'a bütün direniş halkalarını birleştirip merkezileştirmekte ısrar etmektir.

3. Emperyalist Paylaşım Savaşı mayalanıyor. Bunun ilk fragmanlarını Ukrayna ve Ortadoğu'da izliyoruz. İrili ufaklı çatışmalar ve savaşlar; İran'a Çin'e dönük hesaplar; bölgesel güçlerin yayılmacı hesapları, silahlanmalar vb. yeni bir paylaşım savaşının arifesine cüret ediyor.

Ortadoğu bu bağlamda yeraltı zenginlikleri, üç kıtaya bağlanan coğrafik konumu, dünya ticaret ve enerji yolları bakımından stratejik değerdedir. ABD öncülüğündeki Batı emperyalizmi, ikinci emperyalist paylaşım savaşının akabinde, Filistin topraklarına hançer gibi saplandığı yapay kılıkla devlet olan siyonist İsrail devletini Ortadoğu'ya hakim olmak için kurmuştu. İşgalci siyonist İsrail devleti emperyalizmin Ortadoğu'da inşa ettiği hegemonyanın, müyesser nizamının bekçisidir. Batı emperyalizminin savaş makinesidir.

Siyonist İsrail devletinin son bir yıldaki saldırganlığı salt işgalci varlığını korumaya yönelik "ön alma" pratiğinin ötesinde bir anlam taşıyordu. ABD emperyalizmi savaş aparatı ve jandarması olan İsrail devleti üzerinden Ortadoğu'yu yeniden düzenlemek niyetindedir. ABD ve himayesindeki İsrail devleti aleyhlerinde oluşan jeopolitik dengeyi değiştirmek istiyor. Soykırımcı İsrail devletinin Başbakanı Netanyahu birkaç ay evvel İsrail'in askeri harekatlarının siyasi amacını , "yeni düzen" diye açıklamıştı. Hizbullah lideri Nasrallah'ın alçakça katledilmesindeki gayelerini şöyle izah etmişti: "Ortadoğu'daki güç dengelerini değiştirmek istiyoruz."

Dünya halkları nezdinde büyük destek kazanmış olan Filistin özgürlük mücadelesi, "yeni düzen"in kurulmasının önünde engeldir. ABD emperyalizmi; Körfez ülkeleri ve diğer gerici Arap devletleri "Filistin davasını", "İbrahim anlaşmaları" ile tasfiye etmeye niyetlendiler. Filistin direniş örgütleri 7 Ekim 2023 tarihinde gerçekleştirdikleri "Aksa Tufanı Operasyonu"yla bu sinsi planı bozdu. Bunun üzerine ABD öncülüğündeki emperyalist koalisyonun himayesindeki siyonist İsrail devleti, "yeni düzen"in öncü sözleşmesi sayılabilecek, "İbrahim Anlaşmaları"nın önünü/yolunu soykırım, tank ve top ile açmaya yöneldi. Ortadoğu'daki güç dengelerini önemli oranda değiştirmeyi başardı.

SURİYE'DE KİMLER KAZANDI?
Ortadoğu için kurgulanan "yeni düzen"in önünü kapatan bölgesel güç Lübnan Hizbullahı, Hamas ve Husiler'in başını çektiği siyonist İsrail karşıtı "direniş ekseni"yle taktik ve stratejik ilişkiler kuran İran'dır. İran, Suriye ve Lübnan üzerinden İsrail'in kara sularına kadar ulaşabiliyordu. İsrail'in canını yakabiliyordu.

Siyonist İsrail devleti batı emperyalizminin onayı ve desteğiyle, Müslüman ülkelerin de göz yummasıyla üç aşamalı bir planı devreye soktu. Gazze'de soykırım yaparak Hamas'ı askeri açıdan zayıflattı. Akabinde Hizbullah'a komuta kademesi düzeyinde stratejik darbeler vurdu. Bununla beraber İran'a bağlı Şii milisleri ve kendisine karşı güçlü bir direnç gösteren Esat rejimini zayıflattı. Üçüncü aşama olarak ABD, İngiltere ve Türkiye ile koordineli halde Esad'ın düşürülme planını hayata geçirdi. İdlib'te konumlanan HTŞ devşirildi. "Cihadist, teörist" gömleği çıkartılıp yerine "muhalif" gömleği giydirildi. İngiltere ve Türkiye, HTŞ ve ÖSO'cu çetelere istihbari ve lojistik destek sağladı. HTŞ, konjonktürü değerlendirip harekete geçince, Türkiye İdlib çevresindeki kontrol noktasını devre dışı bıraktı.

Ukrayna savaşında yıpranan Rusya'nın, içten içe çürümüş Esad rejiminin ordusuna verebileceği destek sınırlıydı. Dahası Esad'ın ordusu hiçbir şekilde umut vaat etmiyordu. Rusya uluslararası diplomasi ve pazarlıklar sonucu kenara çekilerek Suriye'deki yenilgisini kabullenmiş oldu. Akdeniz'deki üslerini koruyup koruyamayacağı artık şüpheli hale geldi.

Irak'taki Şii milislerin ve Lübnan Hizbullahı'nın Esad rejimine destek için kullanabileceği ikmal hatları ABD ve İsrail uçakları tarafından vuruldu. HTŞ'nin önü açıldı ve Şam'daki Esad rejimi sadece 13 günde düşürüldü.

Suriye halkları köhnemiş Esad rejiminden kurtulmakla birlikte asıl kazanan "yeni düzen"in mimarı ve ABD öncülüğündeki emperyalist kapitalist ‘müyesser nizam' oldu. İran'ın İsrail'e uzanan, Akdeniz'e açılan kolları kesildi. Hamas, Hizbullah gibi hareketlerin lojistik hatları kesildi. İsrail Golan Tepeleri'nin tamamını ve yakın bölgedeki bazı stratejik noktaları işgal etti. Suriye'nin alt yapısını hava bombardımanlarıyla yerle bir etti. Suriye ezilen halkları, yeraltı ve yerüstü zenginlikleri bu "yeni düzen"de yeni bir cehennem bekliyor.

Kürt ulusu bakımından ise devam eden süreç kendi içinde büyük riskler barındırıyor. Kürtlerin Suriye'deki askeri ve siyasi kazanımlarının bir statüye kavuşup kavuşmayacağı kendi özgücüyle devrimin savunulması merkezde durarak, ABD, Türkiye ve dolaylı olarak da İsrail devleti arasında yürütülen pazarlığa bağlıdır. Statüye bir "fiyat" çıkarılmaya çalışılacaktır. Hamas ve Hizbullah ile birlikte Ortadoğu'nun en büyük devlet dışı 3 silahlı aktöründen, ezilen hareketinden biri olan Kürt ulusal demokratik hareketinin tasfiye edilmesi; devrimci ve -ütopik de olsa- sosyalist dokusundan sıyrılıp "yeni düzen"e entegre olması istenecektir.

EZİLENLERİN TAKTİK İLİŞKİLERİ 
Dünya pazarına hakimiyet mücadelesinin rakip emperyalist tarafları belirginleşirken hemen hemen bütün devletler de iki emperyalist kampın etrafında saflaşıyor. Ortadoğu tüm bu gelişmeler içinde yeniden dizayn edilirken gerici devletler de kendi çıkarları ve emelleri doğrultusunda pozisyon alıyor veya almaya çalışıyor. Benzer bir saflaşma ve konumlanma bölgenin görece kuvvetli "devlet dışı" siyasal aktörlerinde ve ezilen hareketlerinde de yaşanıyor. Türkiye'den Yemen'e Ortadoğu'daki hemen hemen bütün ulusal, inançsal ve de sol hareketler politik hedefleri doğrultusunda, emperyalist ve bölgesel devletler arasında ortaya çıkan çelişkilere göre konumlanırken, eşyanın tabiatı gereği kendi ezeninin, yani "baş düşmanının" aldığı pozisyonu esas alıyorlar. Siyaseten doğal ve bazen zorunluluk sayılabilecek böylesi taktik konumlanmalar ve ilişkiler ortaya karmakarışık bir tablo çıkarabiliyor.

Taktik ilişkilerde ve ittifaklarda önemli bir belirleyen elbette güç dengeleridir. Emperyalistler veya İsrail, Türkiye, İran gibi sömürgeci gerici bölgesel devletler, ezilenleri bölgesel çıkarlarına alet edebiliyorlar. Ezilenleri karşı karşıya getirebiliyorlar. Şii ve Arap Alevilerin önemli bir kısmı, Filistinli direniş örgütleri Rusya-Çin ve İran eksenine kayarken; Sünni Arap ya da gayrimüslim ezilenlerin önemli bir kesimi ise ABD ve batı bloğuna yanaşabiliyor.

Ortadoğu'nun komünist devrimci ve sosyalist örgütleri politik bir güç oluşturamadıkları için ezilenler nezdinde bir çekim merkezi olamıyorlar. Sürece etki edemiyorlar. Denklem dışı kalıyorlar.

Halklar ve inançlar bakımından kozmopolit bir yapıya sahip olan Ortadoğu, emperyalistlerin, İsrail ve diğer bölgesel güçlerin "böl, parçala, birbirine düşür ve yönet" siyasetine nesnel bir zemin sunuyor. Emperyalistlerle veya bölgesel güçlerle kurulan taktik ilişkiler, dini ya da ulusal motifli dar bakış açısına hapsolduğunda, ezilenler sahada birbirinin kurdu oluyorlar. Irak, Suriye vb. ülkelerde farklı mezhepler arası saflaşma ve çatışma derinleşiyor. Suriye iç savaşında farklı kimliklerden halklar birbiriyle savaşmak durumunda kalıyor. HTŞ gibi cihatçı çeteler Filistin halkına soykırım yapan İsrail'e tek mermi atmak bir yana Suriye'de ABD ve İsrail'e hizmet ediyorlar. CIA'yi baş düşman belleyen HTŞ gibi oluşumlar veya Esad karşıtı Sünni gruplar, İsrail'in İran'ı vurmasını, Nasrallah'ı katletmesini sevinçle karşılıyor. Türkiye'deki siyasal islamcılar Suriye'de İsrail'le kol kola giriyorlar vs. vs…

EZİLENLERİN EZİLENDEN BAŞKA DOSTU YOKTUR
Siyonist İsrail devletinin Gazze'de uyguladığı soykırım ABD ve batı emperyalizminin ikiyüzlülüğünü ve sahtekarlığını afişe etti tümden. Özgürlük, inanç hakları, hukuk, demokrasi gibi "değerler" emperyalistlerin ideolojik manipülasyon araçlarıdır. Emperyalistler işgallerini başka ülkeleri dizayn etmelerini, hakimiyetlerini, katliamlarını, ömürlerini hep bu "değerleri"yle meşrulaştırırlar. ABD öncülüğündeki emperyalizmin ve bölgesel işbirlikçilerinin Suriye ve Ortadoğu için öngördükleri "yeni düzen", haklarınıza daha fazla savaş, kıyım, zulüm, açlık ve göç getirecektir.

Çin-Rusya-İran eksenli bloğun bölgeye hakimiyeti de kategorik olarak farklı bir sonuç doğurmayacaktır. Gerici faşist İran molla rejiminin de Ortadoğu halklarına vaat edebileceği özgür bir gelecek yoktur.

Ezilenler hegemonyal güçlerin tepişmesinde piyon veya nesne değil, özne olmalıdırlar. Ortadoğu'nun ezilen halkları halkçı devrimci-demokratik bir düzeni sadece birleşerek kurabilirler. Ortadoğu halklarının kurtuluşu ulusal, dinsel vb. bütün ayrımları ve eşitsizlikleri dışlayan, emperyalist-kapitalist sömürüyü sonlandıracak; Sosyalist Ortadoğu Federasyonu'ndadır. Buna ulaşabilmenin biricik yolu halkların birleşik mücadelesidir. Sadece sosyalizm her dilden, renkten ve inançtan ezilenleri birleştirebilir. Yalnızca sosyalizm halkların birleşik mücadelesinin motivasyonu ve çimentosu olabilir.

Ortadoğu halklarının ve ezilen hareketlerinin mücadelelerini devrim ve sosyalizm bayrağı altında birleştirebilecek, ezilenleri sosyalizm ideolojisinde yapılandırabilecek komünist devrimci bir kuvvetin henüz ol(uş)madığı ve sosyalizme inancın zayıfladığı koşullarda, Ortadoğu'daki kurtlar sofrasında halkların birleşik mücadelesinden ve sosyalizmden söz etmek klişe gelebilir. Sadece bir niyet beyanı olmanın ötesine geçemiyor olabilir. Evet, sol, sosyalist ve komünist hareket an itibariyle maddi bir güç değildir. Bu gerçeklik, hele ki yeni bir paylaşım savaşının arifesinde kahredicidir. Ama devrim düz bir çizgide ilerlemez, gelişimi özgün zamanlarda sıçramalı olur. Mühim olan doğru şiar ve doğru halkayı yakalamaktır. Filistin'den Bakur'a bütün direniş halkalarını birleştirip merkezileştirmekte ısrar etmektir.