6 Şubat depremleri: Unutmayacağız
6 Şubat depreminde 53 bin 537 insan katledildi. Yaşamını yitirenleri unutmamak kadar sorumluları da unutmamak önemli. Deprem vergisini gasp edenleri, çadır satanları, yağmacı ve hırsız çetesini, yandaş medyanın halka kapatılan mikrofonlarını, sosyal medya yasağını ve daha nice suçları da suçluları da unutmamak ve unutturmamak önemli. Unutmayacağız, unutturmayacağız...
Maraş ve Antakya merkezli depremlerde 6 Şubat 2023 tarihinde onbinlerce insan katledildi. Yaşamını yitirenleri ne aileleri, yakınları, sevenleri unutacak; ne de enkaz altında bir tanıdığı olmasa da vicdanı olan milyonlarca insan. Ne üç kuruş uğruna yaşamdan koparılanları unutacağız ne de onların katillerini... Unutmayacağız, unutturmayacağız...
Bu topraklar acının her türlüsünü gördü maalesef. Yozlaşmanın ve çürümenin toplumda en tepeden aşağıya doğru nasıl bir tümör gibi yayıldığını da unutmayacağız.
İSİMLER YOK NUMARALAR VAR
Resmi istatistiğe göre; 6 Şubat depremlerinde 53 bin 537 insan katledildi. Kayıp olanların, ne cansız bedeni ne ismi bir listede yer almayanların, enkazdan çıkan uzuvların kime ait olduğunun açıklanmadığı resmi liste bu. Sayısı bilinmeyen, belki açıklanan resmi rakam kadar insana enkazlar toplu mezar oldu. Binlerce insanın mezarı yok, binlerce rakamın ise ismi... Ülkeyi mezarsız ölüler ülkesine döndürenleri unutmayacağız.
ACİL İHTİYAÇ KARABORSA
Kızılay elindeki çadırları deprem bölgesine göndermek yerine başka bir kuruluşa sattı. Depremin ardından dayanışmaya koşan devrimcilerin, sosyalistlerin, emek ve meslek örgütlerinin, halkın gönderdiği yardımlara el konularak üstüne AKP logosu yerleştirip dağıtıldı. Antakya'da, Maraş'ta, Malatya'da, Antep'te Alevilerin, Kürtlerin ve AKP'ye oy vermeyenlerin yaşadığı bölgelere yardımlar ya az sayıda gitti ya da hiç gitmedi. Başta Kızılay olmak üzere ısıtıcı, hazır gıda kolisi, battaniye, yağmurluk, hijyen seti, bebek maması, kışlık bot ve mont gibi malzemeleri karaborsa satan sermayeyi de unutmayacağız.
DEPREM VERGİSİ KAYIPKEN YANDAŞA BAĞIŞ İNDİRİMİ
1999 Gölcük depreminin ardından afet önleme ve acil durum hizmetlerinin geliştirilmesi için deprem vergisi alınmaya başlandı. Toplanan 88 milyar liranın nereye harcandığı açıklanmazken, televizyonda canlı yayında şova çevrilen "bağış" kampanyası düzenlendi. Devletin kurumları hazinenin parasını "bağış" diye dağıtırken, televizyon şovuna katılan sermayedarlar, bol keseden "para dağıttı". Toplam 112 milyar 233 milyon 262 bin 16 lira toplandı. Depremzedelere sadece 38 milyar 230 milyon 575 bin 184 lirası harcandı.
Şova dönüştürülen "Türkiye Tek Yürek" kampanyasına 1 milyar lira bağışlayacağını açıklayan ve 300 milyon lirasını ödemeyen Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'na bağlı Emlak Konut gibi nice patron kameralar karşısında yaptığı şovla kaldı. Hiçbiri açıkladığı miktarda "bağış" yapmadığı gibi verdikleri "bağış" vergi indirimi olarak AKP-MHP iktidarının beslediği sermaye gruplarının cebine girdi. Halkın parasını "bağış" diye açıklayan ama o parayı bile vermeyenleri de unutmayacağız.
YIKILMAYAN BİNALARA BİLE GÖZ DİKTİLER
"İmar affı", "imar barışı" diyerek kaçak yapılara ruhsat veren AKP, krizi fırsata çevirmekte pek mahir. Daha kent meydanlarında enkazlar kalkmamışken, evi yıkılanlar bir çadır bulamıyorken, evi yıkılmayan emekçinin evini başına yıkmanın yolunu buldu. TOKİ'ye rant kapısını açmak için kamulaştırma, kentsel dönüşüm derken deprem bölgesi için çıkarılan rezerv alanı yasasıyla, depremden sonra yıkılmayan az sayıda evin tapusuna ve tarım arazilerine göz dikti. Cumhurbaşkanı Erdoğan çıkardığı el koyma yasalarını meşrulaştırmak için bir yıl içerisinde 319 bin konut inşa ederek depremzedelere teslim edeceklerini söylese de, 24 Ocak 2025 itibarıyla, deprem bölgesinde konut, köy evi ve işyeri de dahil sadece 201 bin 580 yapı teslim edildi. Aradan 2 yıl geçmesine rağmen halkı konteynerde, çadırda susuz, elektriksiz, çamur ve yağmur içinde yaşama mahkum edenleri de milyar dolarları cebe indirenleri de unutmayacağız.
ÖLMEDEN SELA OKUTTULAR
Diyanet İşleri Başkanlığı, enkaz altındakileri kurtarmak yerine öldürmeyi seçti. Deprem günü ölen insanlar için camilerden sela ve Kur'an okutuldu. Yaşayanların inanç farklılığını yok sayan Diyanet, yaşamını yitirenlerinkini de yok saydı. Üstelik arama kurtarma çalışmalarında enkaz altında kalanları duyabilmek için sessiz olunması uyarısı yapılırken, camiden yankılanan ses hem kurtarılacakların şansını azalttı, hem de daha ölmeden selası okutulanlar için başka bir travma nedeni oldu. Yaşatmayı değil, ölmeden sela okutmayı tercih edenleri de unutmayacağız.
YARGI KÜÇÜK HIRSIZ PEŞİNE DÜŞTÜ
Depremde 38 bin 901 bina yıkıldı, 200 bin 250 bina ağır hasar aldı. Yıkılan her binada; malzemeden çalan, usulsüz inşaatlara onay veren, yerinde denetim yapmayan yüzlerce kamu görevlisinin, belediye çalışanının imzası vardı. Rant için şehirleri toplu mezarlığa çeviren hiç kimsenin peşine düşmedi yargı. Beklenildi, çünkü sermayeyi, özellikle de inşaat sektöründeki sermayedarları korumayı ilke edinmişti ve ülkeyi terk etmeleri için zaman verildi. Aylar sonra göstermelik birkaç müteahhit gözaltına alındı, bir kısmı tutuklandı, ama kısa sürede serbest bırakıldı. Büyük hırsızların, katillerin kaçtığından emin olunca, küçük hırsızlık ve yağma suçları için "Deprem Suçları Soruşturma Bürosu" kuranları da unutmayacağız.
YAĞMA, HIRSIZLIK
Depremin ardından ciddi bir güvenlik sorunu oluştu. Yağma, yıkılmayan, hasarlı evlerde meydana gelen hırsızlık hiç de azımsanacak gibi değildi. Öyle ki resmi kurum ve kuruluşlardan olduklarını iddia ederek insanları soymaya kalkanlar bile vardı. Devletin polisi dahi depremde çaldığı "ganimetle" yakalandı. Gelmeyen yardımlar nedeniyle açlık ve soğukla baş başa bırakılan depremzedeler marketlerden yiyecek aldığı için "yağmacı" ilan edildi. Linçlendi. Enkaz altında kalanları arama kurtarma çalışmasına katılmayan polis ve jandarma, marketlerin başına bekçi dikildi. Depremzedeler için gönderilen yardımları çalan polis ve bekçileri, depremzedelerin kişisel altın ve elektronik eşyalarını yağmalayan polisleri de unutmayacağız.
İNSANLAR CAN DERDİNDE SERMAYE KAR PEŞİNDE
Antakya, Malatya başta olmak üzere 11 ilde OHAL ilan edildi ve işten atma yasaklandı. Ama daha sevdiklerini enkazdan çıkaramayan, kayıp yakınlarına ulaşmaya çalışan, başını sokacak bir çadır bulmak için uzayan kuyruklarda bekleyen işçilere, "İşe gel" dedi patronlar. Üstelik bu çağrıya uymayanların tazminatsız işten çıkarılacağı söylendi. Depremde arama kurtarma çalışmalarında yüzlerce insanı göçük altından çıkaran maden işçileri, zamanla yarışmayı da saniyelerin yerin altındaki önemini de kendi deneyimlerinden biliyorlardı. Bir umut enkaz altında kurtarılmayı bekleyen sessiz çığlıklara rağmen maden işçileri de işe çağrıldı. Yerin altındaki kömür, enkaz altındaki canlardan daha önemliydi kan emici patronlar için. İşçiler can derdine düşmüşken, karının peşine düşen sermayeyi de, onun siyasi temsilcisini de unutmayacağız.
HAPİSHANEDEKİ DEPREMZEDELERİ KATLETTİLER
Depremde yakınlarını kaybedenlerin arasında hapishanede tutsak olanlarda vardı. İnsanların yakınlarından haber alma hakkı kağıt üstünde bir hak bu ülkede. Antakya ve Maraş'ta ailelerine ulaşamayan tutuklular isyan etti ve yakınlarının yardımına gitmek istedi. Depremzede tutuklulara saldıran, işkence yaparak 8'ini yaralayıp 3'ünü katledenleri de unutmayacağız.
SOSYAL MEDYA YASAĞI
Depremden iki gün sonra ilk yasak; kaçak katlara, inşaatta malzemeden çalmaya, denetimsiz raporlara değil, sosyal medyaya geldi. Sosyal medyaya erişim engeli ile onbinlerce insanın yakınlarına ulaşmasını engelleyenleri de yardım çalışmaları ve enkaz altındakilerin iletişimini engelleyenleri de unutmayacağız.
YANDAŞ MEDYA
Gezi isyanında penguen belgeseli izleterek iktidarda bulunanların bekası için üç maymunu oynayan yandaş medya, depremde de halkın isyanını gizlemekle görevliydi. Görevini başarıyla yerine getiren Habertürk muhabirinin, "Erdoğan diyor ki; AFAD yetişti, nerede yetişti" diyen depremzedenin sesini kısmasını, Show TV muhabiri Tuğba Södekoğlu'nun canlı yayında ekiplerin gelmemesinden şikayet eden bir kişinin sözünü keserek, kamerayı başka yöne çevirmesini de unutmayacağız.
GÖSTERMELİK KOMİK ÖNLEMLER
Yaşanan acılar, katledilen insanlar, sermayeye peşkeş çekilen kaynakları görünmez kılmak isteyen AKP iktidarı, olası depremlere karşı önlem almayı, deprem olduğunda masanın altına başını sokmak zannediyor. Deprem kuşağında yer alan bir ülkede daha kaç deprem görürüz de sağlam binalar yapmanın zorunluluğu kabul edilir bilinmez, ama Süleyman Soylu'nun tüm ülkede deprem tatbikatı diye duyurduğu ve yaşanan ölümler karşısında yaptığı gibi başını masanın altına sokmasını da unutmayacağız.
Unutmamak için hatırlamak gerekiyor önce. Depremin bir afet değil katliam olduğu bu coğrafyada, hatırlamaya küçük bir katkı bu. Sermayenin kar hırsının neye mal olduğunun, binlerce liranın milyonlarca insanın hayatından önemli olduğunun, devletin kimi temsil ettiğinin, temsil edilenin ne pahasına korunduğunun resmi bu. İki yıl önce yaşadığımız 6 Şubat depremleri bir kez daha sermayenin doğaya, sağlığa, işçi ve emekçiye düşman olduğunu gözler önüne serdi. Ne yaşamını yitirenleri ne de onların katledilmesinden sorumlu olanları unutmayacağız...