Gazeteciler, Cihan ve Nazım'ı andı, gazeteciliği savundu

Gazeteciler Cihan Bilgin ve Nazım Daştan'ın Türk devletinin SİHA saldırısında katledilmesini protesto etmek için İstanbul'da eylem yapmak isteyen 10'u gazeteci 14 kişi hakkında açılan davanın ilk duruşması görüldü. Dava, mütalaanın hazırlanması için 27 Mayıs'a ertelendi.
Türk devleti ve bağlı çetelerin Rojava'ya dönük saldırganlığını duyuran gazeteciler Cihan Bilgin ve Nazım Daştan'ın 19 Aralık 2024 tarihinde SİHA'larla katledilmesini protesto eden 10'u gazeteci 14 kişi hakkında açılan davanın ilk duruşması bugün görüldü.
Katliamın ardından 21 Aralık 2024 günü İstanbul Şişhane'de açıklama yapmak isteyen gazeteciler ve destek verenler eylemi gerçekleştiremeden polisin saldırısına uğramış, işkenceyle 10'u gazeteci 14 kişi gözaltına alınmıştı. 7'si gazeteci 9 kişi tutuklanırken, 31 Ocak ocak günü tutukluluk incelemesiyle tahliye edilmişti.
Gazeteciler hakkında açılan davanın ilk duruşması İstanbul 24'üncü Ağır Ceza Mahkemesi'nde görüldü. Duruşmaya, Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFG), Mezopotamya Kadın Gazeteciler Derneği (MKG), Basın-İş, Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA) temsilcileri ve çok sayıda gazeteci katıldı.
Ajansımız editörü Pınar Gayıp, Mücadele Birliği gazetesi muhabiri Serpil Ünal, Yeni Yaşam gazetesi çalışanları Enes Sezgin, Osman Akın ve Can Papila, gazeteciler Gülistan Dursun, Hayri Tunç, siyasetçiler Hacı Ugiş ve İmam Şenol hakkında ise "örgüt propagandası yapmak" ve "toplantı ve gösteri yürüyüşü kanununa muhalefet" iddiasıyla açılan davada, İstanbul 24'üncü Ağır Ceza Mahkemesi, gazeteciler Zeynep Kuray, Yadigar Aygün, Mahsum Sağlam ile Pelin Laçin, Yağmur Filiz hakkında ise "toplantı ve gösteri yürüyüşü kanununa muhalefet" iddiasıyla açılan davada görevsizlik kararı verdi. Dosyanın ilgili Asliye Mahkemesi'ne gönderilmesi yönünde hüküm kurdu.
'GAZETECİLİĞİ SAVUNACAĞIZ'
Ajansımız editörü Pınar Gayıp, eyleme başlamadan polis tarafından ablukaya alındıklarını, işkence ve cinsiyetçi küfürler edilerek gözaltına alındıklarını anlattı. Cihan Bilgin ve Nazım Daştan'ın basın emekçisi oldukları belli olmasına rağmen Türk devletinin SİHA'larıyla katledildiklerini hatırlatan Gayıp, Türkiye'nin imza attığı Cenevre Sözleşmesi'nde gazetecilere ilişkin maddeleri hatırlatarak, "İsrail gazetecileri katletti. Eylem yaptık. Hiçbir şey olmadı bunu tartışmak lazım" dedi.
Gözaltında bir gün boyunca hiçbir ihtiyaçlarının karşılanmadığını, götürüldükleri Bakırköy Kadın Kapalı Hapishanesinde çıplak arama işkencesine maruz kaldıklarını anlatan Gayıp, "Bu ülkede gazeteciler iktidarın söylediğini yapmadığı için 'terörist' yapıldı. Tarikatların, çetelerin, Koza Altın gibi şirketlerin haberini yapıyoruz, 'terörist' ilan edildik. Yani yaptığımız her faaliyet suç ilan ediliyor. Gazetecilik suç değildir. Rojava'da da, Filistin'de de, dünyanın her yerinde gazeteciliği savunacağız" diye konuştu.
Gazeteci Gülistan Dursun, SİHA saldırısıyla katledilen iki gazeteciyi anmalarının anayasal hak olduğunu belirterek, "Eylem başlamadan darp edilerek gözaltına alındık. Atılan sloganların ise bir suç teşkil etmediğini düşünüyorum" dedi.
'NEYİN PROPAGANDASINI YAPTIĞIMIZ BELLİ DEĞİL'
Mücadele Birliği muhabiri Serpil Ünal, Cihan ve Nazım'ın gazeteci olduğunu hatırlatarak, bu yüzden onları savunduklarını söyledi. Ünal, "Eğer yargılanacak bir kişi varsa; bu yasak kararlarını veren ve bu kararları uygulayanlardır. Propaganda yapılmış deniliyor. Ama neyin propagandası yaptığımız belli değil. 'Özgür basın susturulamaz', 'Direne direne kazanacağız' sloganları yasadışı değildir" dedi.
GAZETECİ TUNÇ POLİSİN İŞKENCESİNİ ANLATTI
Gazeteci Hayri Tunç, "İşkence ve darp edilerek gözaltına alındık. Suriye'de iki gazetecinin öldüğünü ulusal ve uluslararası basın kuruluşlarından öğrendim. Dağılın çağrısı yapılmadı, eylem alanına uzak bir alanda kimliğimiz alındı. Bize dağılacak alanda bırakılmadı. Ters kelepçe yapıldı. Küfür, hakaret edildi. Boynum sıkıldı" sözleriyle polisin gözaltı sırasındaki işkencesini anlattı.
'KATLEDİLEN GAZETECİLİKTİR'
Yeni Yaşam gazeteci çalışanlarından Enes Sezgin, Türk devletinin Rojava-Kuzey ve Doğu Suriye'de bir savaş yürüttüğünü hatırlatarak, gazetecilerin Ukrayna, Rusya, Filistin ve Suriye'de yaptıkları haberler nedeniyle hedef alındığını, katledildiğini anlattı. Sezgin, "Burada katledilen gazeteciliktir. Bu yüzden orada bulunmam temel sorumluluğumdur. Biz gazeteciliği savunmaya devam edeceğiz. Ortada bir suç yoktur. Uluslararası düzeyde bile Türkiye gazeteciler açısından uluslararası arenada güvenilir olmayan 3'üncü ülke arasındadır" dedi.
'ŞİDDETE MARUZ KALDIK'
Yeni Yaşam gazeteci çalışanlarından Osman Akın da eyleme gazeteci ve hak savunucusu kimliğiyle katıldığını söyledi. Eylem alanında olmadığı halde polisin kimliğini aldığını, daha kimliklerini iade ederek ablukaya alındıklarını anlatan Akın, o sırada katledilen gazeteciler fotoğraflarını açtıklarını söyledi. Akın, "Bana Hero Bahaddin'in pankartı kalmıştı onu taşıdım. Bunlar her ne olursa olsun tanıdığımız gazetecilerdir. Bunlar 'terörize' edilerek, katledildi. Ben de buna karşı durmak için orada bulundum. Daha sonra kolluğun şiddetine maruz kaldık" diye konuştu.
Yeni Yaşam gazeteci çalışanlarından Can Papila, siyasetçiler Hacı Ugiş ve İmam Şenol'un ardından avukatlar savunma yaptı, müvekkillerinin beraatını istedi.
Savunmaların ardından mahkeme heyeti, gazeteciler Zeynep Kuray, Yadigar Aygün, Mahsum Sağlam ile Pelin Laçin, Yağmur Filiz'in dosyasının ayrılarak Asliye Ceza Mahkemesi'ne gönderilmesi, 9 kişi hakkında mütalaanın hazırlanması kararı vererek, duruşmayı 27 Mayıs tarihine erteledi.
'CİHAN VE NAZIM GAZETECİ OLDUĞU İÇİN KATLEDİLDİ'
Duruşmanın ardından gazeteciler, Çağlayan'da bulunan İstanbul Adliyesi önünde açıklama yaptı. Gazeteci Mahsum Sağlam, son günlerde çok sayıda gazetecinin gözaltına alındığını, tutuklandığını hatırlatarak, "Biz gazeteciler olarak bu baskıları kınıyoruz. Türkiye'de yaşanan sorunun Kürt sorunuyla bağlantılı olduğunu biliyoruz. Bu yargı sopalarını kabul etmiyoruz. Bugün burada gazetecilik faaliyetimizi sorgulayan muamelelerle karşı karşıya kaldık. Nazım ve Cihan'ın gazeteci olmadığını iddia ediyorlar. Biz arkadaşlarımızın gazeteci olduklarına şahidiz. Bu arkadaşlarımız gazeteci faaliyetini icra ederken katledildiler. Cihan ve Nazım'ı buradan anıyoruz. Hakikatin dili ve eylemi olmaya devam edeceğiz" dedi.
'YAN YANA GELİRSEK İKTİDARIN YARGISINI KIRABİLİRİZ'
Ardından söz alan DİSK'e bağlı Basın İş Sendikası Yönetim Kurulu üyesi İzel Sezer, saray rejiminin gazetecileri halkın sesini kısmak için katlettiğini söyledi. Dün Metin Göktepe'nin doğum günü olduğunu hatırlatarak, Göktepe'nin hakikati topluma ulaştırmaya çalışırken işkencede katledildiğini hatırlatan Sezer, "Bugün burada yargılanan tüm gazeteci arkadaşlarımızın gazeteciliğine şahidiz. Bizler yana yana geldiğimizde iktidarın yargısını kırabiliriz" diye konuştu.
'BASIN ÖZGÜR DEĞİLSE HİÇ KİMSE ÖZGÜR DEĞİLDİR'
MKG adına söz alan gazeteci Diren Yurtsever de özellikle savaş ve çatışma ortamlarında ilk önce gazetecilerin hedef alındığını vurguladı, "Gazeteciler ya katlediliyor, ya gözaltına alınıyor ya da tutuklanıyor. Katledilen gazetecileri anmak suç değildir. Nazım ve Cihan'ın gazeteciliğine şahidiz. Bundan sonra da gazetecileri yargılayanların karşısında çok daha güçlü duracağız. Bir yerde basın özgür değilse hiç kimse özgür değildir. Gazetecilere dönük şiddeti teşhir etmek içinde buradayız. Katledilen gazeteci arkadaşlarımızı anmaya devam edeceğiz. Gazetecilik onurunu korumaya devam edeceğiz" dedi.
Açıklama, "Özgür basın susturulamaz" ile "Nazım ve Cihan onurumuzdur" sloganlarıyla son buldu.