HDK kurucularından Çiçek: Devletin saldırılarına direnmek için kendi durumumuzu değiştirmeliyiz

HDK'ye dönük tutuklama saldırısının ardından HDK kurucularından İbrahim Çiçek'le konuştuk. Bugün risk oluşturmasa da devletin HDK'yi gelecek bakımından kendisinin alternatifi olarak gördüğüne işaret eden Çiçek, saldırı karşısında emekçi sol güçlerin aldığı pozisyonu eleştirdi. Söz ve eylem birliğinin önemine işaret eden Çiçek, devrimci hareketin, emekçi sol güçlerin öncelikle halka, kitlelere, sonra kendilerine güvenmelerini istedi. Kitlelerdeki tekil direnişler ve patlama noktalarına işaret eden Çiçek, Kürdistan ve batıda genel grev, genel direnişin örgütlenmesinin olanaklarının yüksek olduğunu vurguladı.
ESP, SGDF ve SKM'ye dönük 21 Ocak günü gerçekleştirilen gözaltı saldırısında 41 kişi alındı. Devrimci sosyalistlerden 34'ü tutuklandı. Saldırının devamında aralarında Limter-İş Sendikası Örgütlenme Uzmanı Devrim Yurtsever'in de aralarında bulunduğu iki kişi tutuklandı. Ardından HDK'ye dönük bir gözaltı saldırısı yaşandı. 18 Şubat sabahı 51 kişi evlerinden gözaltına alınarak aralarında DEM Parti MYK üyesi Semiha Şahin ve üç gazetecinin de bulunduğu 30 kişi tutuklandı, 13 kişi hakkında ev hapsi kararı verildi.
HDK'ye dönük gözaltı, tutuklama saldırısının devam edebileceğinin de sinyali verildi. 4 bin 753 kişi hakkında "örgüt üyeliği" iddiasıyla soruşturma başlatıldığı, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın yürüttüğü soruşturmada ise bin 640 kişinin bulunduğu öğrenildi.
Bu dönemde yaşanan gözaltı, tutuklama saldırısıyla ne amaçlandığını, HDK'nin hedef alınmasının nedenlerini, bunun karşısında alınması gereken tutumu HDK kurucularından İbrahim Çiçek'le konuştuk. HDK'nin bugün devlet bakımından risk oluşturacak bir potansiyeli olmadığına işaret eden Çiçek, devletin HDK'ye baktığında kendi geleceği için alternatif gördüğünü bu nedenle saldırdığını vurguladı.
Tek tek direnişler yaşandığını ancak bunlardan istenen sonucun alınamayacağına işaret eden Çiçek, genel grev, genel direniş örgütlenmesi önerisi yaptı. Saldırılara karşı herkesin birleşik mücadele ve direnişten bahsetmesine rağmen buna uygun bir pratik sergilenmemesinin nedenlerine ilişkin sorumuzu yanıtlayan Çiçek, emekçi sol güçlerin düşünüş ve davranışlarını değiştirmesi, halka güvenmesi gerektiğini vurguladı.
TUTUKLAMALARLA TESLİMİYETE ZORLUYOR
ESP ile başlayan ve HDK'yle devam eden toplu tutuklama saldırıları yaşanıyor. Bu süreçte 10'u DEM Partili 12 belediyeye kayyum atandı. Bu saldırıların amacı nedir?
Kayyum atamalarının, ESP, SGDF ve SKM ile başlayan tutuklama terörünün aldığı boyut çok düşündürücü. HDK ile ilgili kamuoyuna yansıyan tutuklama terörünün hedefinde duran binlerce ilerici, devrimci, antifaşist, sosyalist, devrimci kadroyu düşündüğümüz zaman çok kapsamlı bir hazırlık, çok karanlık planlar olduğunu düşünmemiz gerek.
Gerçi, tutuklamalar her zaman oluyor. Faşist şef yargı sopasını her zaman kullanıyor. Ama bugünkü durum çok farklı. Durup dururken, binlerce insanın HDK davasından aranır hale getirilmesi ve bunların direkt gözaltına alınıp, hızla tutuklanması şeklindeki terör birkaç noktadan çok önemli. Devletin şu anda üzerinde çalıştığı, hazırlamakta olduğu planın iki yönü var. Birincisi şu; eğer ben adı konmamış süreçte kendi amaçladığım şekilde sonuca gidersem ne ala. Ama amaçladığım sonuca gidemezsem, bu sonuca ulaşmak için çok sert ve kapsamlı saldıracağım, diyor. Bu tutuklama, gözaltı teröründen gördüğümüz şeylerden biri bu. Bir yandan saldırarak teslimiyete zorluyor, tasfiye hareketi gerçekleştiriyor; ama aynı zamanda bu tasfiye hareketiyle yarınki daha kapsamlı bir saldırının, katliamların önüne dikilecek setleri, direnişleri, direniş öznelerini kırmak istiyor.
TARİHSEL BİR DÖNEMEÇ
HDK'nin kuruluşunun üzerinden 14 yıl geçti. Tutuklananların çok büyük bir kısmı HDK'nin kurucu çalışmasında yer alan kişiler. HDK'nin hedef alınmasının nedeni ne? Birleşik mücadele ve HDK'nin kuruluş ilkeleri bakımından bu saldırı nereye oturuyor?
HDK'nin kuruluşunun Türkiye ve Kürdistan'daki politik özgürlük mücadelesi açısından önemli bir eşik, tarihsel bir dönemeç olduğunu düşünenlerdenim.
2011 yılı Haziran-Temmuz'da bu çalışmalar başladı. Çalışmalarda hem yürütme kurulunun üyesi olarak yer aldım, hem de bu çalışmaların mutfağı vardı. O çalışmanın mutfağında 4 kişi olarak çalıştık.
Ayırt edici özelliklerini sıralamak istiyorum. Batıdaki sosyalist hareketle, daha geniş bir tanımlama için emekçi sol güçlerle diyelim, Kürdistan'daki demokratik hareketin siyasi bir ittifakı niteliğindeydi. Kamuoyunda daha sonra HDP'yi ve DEM Parti'yi Kürt partisi olarak lanse ettikleri gibi değildi. HDK öncelikle Kürt, Türk, demokratik, ilerici hareketin ittifakı niteliğindeydi.
EZİLENLERİN İTTİFAKI
Fakat başka özellikleri de vardı. Sadece öncü siyasi partilerin ittifakı değildi. Aynı zamanda kadın özgürlük mücadelesi, inanç özgürlüğü mücadelesi yürütenlerin, özellikle demokratik Alevi hareketi kuvvetlerinin, memur ve işçi sendikalarının, yöre derneklerinin, LGBTİ+ bireylerin, değişik uluslardan; Ermeni halkının, Laz halkının, Gürcü halkının, Arnavut halkının, Arap halkının, bütün Anadolu'daki halkların temsilcilerinin yer aldığı, tek tek bireylerin katıldığı bir hareketti. Bireylerin HDK kurullarında oransal olarak temsiliyetinin güvenceye alındığı bir yapıydı. Esas olarak da meclisler artı yürütme olarak ele alınmıştı. Meclis karar verir, yürütme onu örgütler. Katılım; sorumluluk ve gönüllülük temelindeydi.
Bu bir eşikti. Yani bölünen, parçalanan, rekabet içindeki ilerici hareketten, birleşen, düşman karşısında cepheleşen bir hareket. Bu cepheleşen hareket sadece fiziki ve örgütsel olarak değil aynı zamanda bir gelecek perspektifi, planı olarak da birleşiyordu. Bu birlik, hem işçi sınıfının grev, sendikalaşma özgürlüğünü, kadın eşitliği ve özgürlüğünü savunan, bir yandan da değişik ulusal toplulukların eşitliğini, birlikte yaşaması ve geleceğini gönüllü özgür birliktelik üzerine kurmasını savunuyordu. Demek ki bugün en kritik sorun olan Kürt sorunu için emekçi çözüm platformuydu aynı zamanda. Yapılanması demokratikti. Bütün taraflar katılıyordu, tartışıyordu, fikirler mutabakatla, gerekli olduğu zamanda çoğunlukla kararlaştırılıyordu.
'71 DEVRİMCİLERİNİN SİPER YOLDAŞLIĞI AYAĞA KALDIRILDI
Dolayısıyla bu Türkiye tarihinde, ilerici, devrimci, sosyalist hareketin yaptığı en önemli hamlelerden biridir, bir eşiğin aşılması anlamına gelir. Kızıldere ruhundan, '71 devrimcilerinin görüş açısından düşünecek olursak onların siper yoldaşlığının fiilen yeniden ayağa kaldırıldığı ve fiili meşru mücadelede -ki HDK fiili meşru olarak kuruldu, mücadelesi de fiili meşruydu- bir yol açıcı nitelikteydi.
Nitekim HDK'nin çok gerekli, çok yararlı ve çok başarılı olduğunu, 2013'teki Haziran ayaklanmasında gördük. HDK, bir çeşit Haziran ayaklanmasının ruhu, görüş açısı ve perspektifi olarak açığa çıktı. Sonra da zaten 7 Haziran seçimlerinde 2015'de ortaya çıkan sonuç, HDK'nin açtığı yoldan yürünerek oluşturulmuş en önemli siyasi sonuç olarak karşımıza çıkmıştır. Bu toprakların bir HDK'ye, HDK çizgisine, programına, tarzına ihtiyacı olduğu çok net açığa çıkmıştır ve toplumda da karşılığını bulmuştur.
DEVLET HDK'Yİ GELECEĞİ İÇİN ALTERNATİF OLARAK GÖRÜYOR
Burada bir gelecek kavgası var. Devlet HDK'ye baktığı zaman kendi geleceği için alternatif görüyor. Sadece AKP-MHP, sadece faşist şeflik rejimi demiyoruz, faşist şeflik rejimi için de geçerli ama devlet diyoruz. HDK bugünkü düzenin, devletin, rejimin alternatifi budur diyerek çıktı. Fakat sadece bir alternatifle çıkmadı, aynı zamanda bir kadroyla, örgüt yapısıyla, bir tarzla çıktı. Dolayısıyla bugün tasfiye edilmek istenen Türkiye işçi ve emekçilerinin, ezilenlerinin, halklarının gelecek planıdır.
Dolayısıyla devlet sadece şu anını savunmuyor. Şu an HDK devlete bir şey mi yapıyor, şu an çok büyük bir tehdit mi hayır. O zaman niye saldırıyor, gelecekle ilgili bir şey bu.
PATLAMA NOKTASINDA HDK ODAK HALİNE GELEBİLİR
Devlet; radikal bir muhalefetin birleşik bir şekilde karşısına çıkmasını istemiyor. Bundan korkuyor. Faşist şeflik rejiminin Gezi-Haziran ayaklanması korkusu sürekli depreşiyor. Çünkü devlet, faşist rejim halkın talepleri karşısında asla geri adım atan, bu talepleri yanıtlayan, karşılamaya çalışan nitelikte değil. Elinde kullanacağı araç devlet terörü, bununla direnecek kuvvetlerin, alternatif kuvvetlerin ezilmesi ve tasfiye edilmesi... Dolayısıyla HDK şu an fiziki ve siyasi çok büyük bir kuvvet olarak karşısına çıkmamasına rağmen çok büyük bir tehdit. Toplumda büyük bir protesto dalgası ve hoşnutsuzluğun eyleme dönüştüğü, patlama noktasına gelen hoşnutsuzluğun eyleme dönüştüğünde HDK odak, alternatif bir merkez haline gelebilir.
Başka bir boyutu, iç cepheyi güçlendirme politikası yürütüyorlar. Bunun için ya biat ettirecekler ya ezecekler. Birinci aşamada muhalefet edecek, direnecek kuvvetleri basit yargı yöntemleriyle toplayıp, içeri tıkmak istiyorlar. Sonra da daha kapsamlı saldırılarda direnecek kuvvetleri örgütsüzleştirmek, onları toparlayacak, direnecek, harekete geçirecek dinamikleri de ezmek istiyorlar.
KÜRDİSTAN ÇAPINDA ULUSAL DİRENİŞ, GENEL GREV YAPILABİLİR
Açığa çıkabilecek bir dinamizmden, öfke patlamasından bahsettin. Bir taraftan da devletin saldırılarıyla dinamik kuvvetlerin tasfiyesi söz konusu. Yani hem olanaklar ve hem de büyük riskler söz konusu. Bu saldırılar nasıl tersine çevrilebilir? HDK fikriyatı burada nerede durmalı?
Tabii ki ben HDK çevrelerinde bu aşamada yapılan tartışmalara hakim değilim, kendi tartışmamı yürütebilirim. Şu örnekten yola çıkalım, Kürdistan'da durmaksızın kayyum atamaları oluyor, kayyumlara karşı direniş var. Van'daki, Hakkari'deki, Mardin'deki direnişi gördük. Van en önde yürüyendi. Her kentin direnmesi, kendi iradesine sahip çıkması gerekiyor. Tek tek direnerek, kent kent direnerek kayyum saldırısını püskürtemiyoruz. O zaman şöyle düşünmeliyiz, daha büyük bir kuvvetle direnmek, faşist rejimin karşısına çıkmak lazım. Neden bu teröre karşı Kürdistan çapında bir ya da birkaç gün ulusal direniş, genel grev olmasın. Doğrudan dil talebiyle, Öcalan'ın özgürlüğü talebiyle ya da barış talebiyle olabilir.
POLİTİK ÖZGÜRLÜK İÇİN GENEL GREV
Batıdan da bakalım. İşçiler, sendikalaşmak, ücretlerinin artırılmasını istiyor, hayat pahalılığı nedeniyle dayanamayacak hale geldik diyor. Ücretler, sosyal haklar ve sendikalaşmak için tek tek çarpışmalar olmalı. Bunda bir sorun yok. Ama daha genel bir karşı çıkışa ihtiyaç var. Erkek gericiliğinin faşist şeflik rejiminde durmadan azgınlaştığını görüyoruz. 8 Mart geliyor kadınlar direnecekler, 25 Kasım'da direndiler, her zaman direniyorlar. Fakat bir sonuç alamıyoruz. Aleviler eşit yurttaşlık, inanç özgürlüğü istiyor. Şunu söylemek istiyorum bütün bu mücadeleler, nehirler bir yerde birleşmeli. Neden faşizme karşı politik özgürlük için genel grev fikri üzerinde durmuyoruz, Batıda buna odaklanmıyoruz. Şöyle mi düşünelim; zaten tek tek direnişler yeniliyor, genel grev nasıl yapılacak? Hayır çok büyük bir potansiyel var, çok büyük bir öfke birikmiş. Büyük bir mücadele gücü var. Bunu sadece Van'da görmedik, Antep'te de gördük, her yerde görüyoruz. Halkın tüm kesimleri rahatsız, sıkışmış büyük bir enerji var, öfke var. Sıkışmış büyük enerjiyi büyük bir mücadeleye dönüştürecek bir planla ortaya çıkmak gerek.
Dolayısıyla bütün ilerici, demokrat güçlerin, faşizmi geri püskürtecek güçlü bir mücadele biçimi üzerinde anlaşması ve taleplerini birleştirmesi lazım. Barış, ücretlerin yükseltilmesi, hayat pahalılığının düşürülmesi, yaşamın iyileştirilmesi, kadın özgürlüğü, hasta tutsakların bırakılması, tecridin kaldırılması vb. vb. Bütün bunları içeren bir program oluşturulabilir ve semtlerde, fabrikalarda, okullarda genel grev, genel direnişi örgütleyecek komiteler, halk inisiyatifleri kurulması tartışması açılabilir. HDK, DEM Parti, bütün ilerici güçler bunu yapabilir, bütün emekçi sol partiler bu konuda girişimde bulunabilir.
KİTLELERDEKİ POTANSİYELİ REALİZE ETMEK
Kime mikrofon uzatsak herkes direnmek gerekir, birleşik mücadele etmek gerekir diyor ama söz ile eylem arasında ciddi bir uçurum var.
Bu gözleme katılıyorum. Kapsamlı bir saldırıyı lafla, alışılmış araçlarla geriletemeyiz. Daha etkin mücadele yöntemlerine başvuracak bir düşünce, strateji, görüş açısı yenilenmesine gitmeli, iddialı bir şey yapmalıyız. Kitlelerde büyük bir potansiyel var bu potansiyeli realize edecek bir plan, devrimci, tutarlı demokratik perspektifle ortaya çıkmak gerek. Önemli olan halkta, kitlelerde bu fikri yaymak, bu araçla püskürtebiliriz duygu ve bilinci oluşturmak. "Yeter bıçak kemiğe geldi" diyorsak, halk için de böyleyse, insanların gelecek güvencesi kalmadıysa, önlerine daha güçlü, cesur bir mücadele planıyla çıkmak gerekir. Gözaltına alınacaksak, tutuklanacaksak da böyle olsun. Daha büyük denizlerde boğulalım. Evimize gelip bizi gözaltına alıp, mahkemeye getirip tutuklamalarını beklememize lüzum yok. Direnişi örgütlerken tutuklanmak daha güzel.
Söz ve eylem arasındaki mesafeyi nasıl kapatırız? Burada siyasi öznelerin düşünüş ve davranışlarında değişikliğe ihtiyaç var. Öncelikle, kitlelere ve halka güvenmek lazım. Birinci sorun bu. İkincisi, devrimci, ilerici güçlerin biraz da kendine güvenmesi lazım. Hangi açıdan dersen; halka gitmek, işçi ve emekçilerle birlikte mücadele sorunlarını tartışmak, etkileşime girmek, birlikte bunların başarılacağını düşünmek. Dünyanın hiçbir yerinde hiç kimse gidip uzaydan halk getirip mücadele etmez.
HALK MÜCADELE EDİYOR, DEVRİMCİLERDEN DAHA ÇOK ŞEY YAPIYOR
Bizim devrimcilerimiz, ilericilerimizin pek çoğu, "Bu halk niye ayaklanmıyor" diyor ağzını her açtığında. Bu saçma bir şey. Bu halk sürekli direniyor, mücadele ediyor; Kürt halkının mücadelesi, işçilerin direnişi, kadınların direnişi. Siz tatmin olmuyorsunuz, olmayın da zaten. Ama halk mücadele etmiyor diye bir şey yok, halk devrimcilerden daha fazla şey yapıyor.
Dolayısıyla biz kendi kabuklarımızın dışına çıkmalıyız ilericiler, devrimciler, sosyalistler, antifaşistler olarak. Mesela genel grevle ilgili yüz tane, bin tane toplantı mı düzenledik. Yok böyle bir şey. Ama düzenleyelim, 50, 100, 60, 5 kişilik... ev toplantısı, kahve toplantısı, miting, binlerce şey yapılabilir. Bunları yapmaya odaklanmalıyız.
BAŞLANGIÇ NOKTASI KENDİ DURUMUMUZU DEĞİŞTİRMEK
Bir kısır döngü içerisinde, pasif bir daire içinde kapanıp onu tekrar etmekten, düşük düzeyde varlığımızı sürdürmekle bakış açımızı, eylemimizi sınırlandırırsak o zaman tutarsızlık hep çıkacak. Başlangıç noktası kendi durumumuzu değiştirmek. Kendi durumumuzu değiştirirsek, kitlelerin durumunda da değişim meydana gelecektir. Deniz'in, Mahir'in, İbrahim'in, Kürt devrimci hareketine kitlelere güveniyle, kitlelere gitmek; kendi kitlelere, halka güven geleneğimizi ayağa kaldırarak gitmek zorundayız.