Newal Deniz yazdı | Kobanê davası tutsaklarına özgürlük

Hapishaneler Türk devletinin faşist yasalarında dahi olmayan gerekçelerle tutuklanan insanlarla dolu. Kobanê davası tutsakları bunlardan sadece birkaçı. Tabii ki öncelikle özgürlüklerine kavuşturulması gerekiyor. Süreç kapsamında yürütülecek çalışmaların şiarlarından biri olmalı "Kobanê davası tutsaklarına özgürlük". Ancak bu yetmez. Kobanê serhildanında ölümsüzleşenlerin hesabını sormak, tutuklanmalarını ve yargılanmalarını sağlamak görevimiz.
Kürt ulusunun dört parça Kürdistan'da sürdürdüğü özgürlük mücadelesi 2012 yılında bir parçada, Suriye'de Rojava devrimiyle taçlandı. Devrim topraklarına dönük emperyalistler ve başta faşist Türk burjuva devleti olmak üzere bölge gerici devletlerinin saldırıları o günden bugüne düzeyinde farklılıklar taşısa da devam ediyor. Saldırıların en yoğun yaşandığı dönem devrimin kazanımla sonuçlandığı yıllar oldu. Kobanê'ye dönük saldırı ve Kobanê savunması devrim bakımından çok önemli bir yerde durdu. Türk burjuva devleti destekli faşist DAİŞ çetesi, tam da Kürt halk önderi Abdullah Öcalan'la görüşmeler yani müzakere süreci devam ederken, 13 Eylül 2014 tarihinde Kobanê'ye saldırdı.
Kobanê savunması için dünyanın pek çok noktasından enternasyonalist savaşçılar Rojava'ya gitti. Aralarında komünistlerin de olduğu onlarca savaşçı Kobanê savunmasında ölümsüzleşti. MLKP savaşçıları Sibel Bulut (Sarya Özgür) ve Suphi Nejat Ağırnaslı (Paramaz Kızılbaş) ile YPJ'li Arîn Mîrkan bu savaşçılardan sadece birkaçı.
Kobanê savunmasındaki savaşçıların onur ve özgürlük direnişi, Türkiye ve Kuzey Kürdistan halklarının direnişi ve 6-8 Ekim Kobanê serhildanıyla birleşti.
Türk devleti tarafından silahlandırılan, eğitilip, donatılan DAİŞ'liler sınırdan geçerek Kobanê'ye saldırıyordu. Türkiyeli emekçi halklar sınır boylarında DAİŞ'e silah ve savaşçı geçişini engellemek için nöbetler tuttu. Eylül ayının sonunda pek çok kentte eylemler başladı. Eylemlere dönük polis saldırıları yaşandı. Barikatlar kuruldu, kitle polisle çatıştı. Eylemlerde, Rojava'daki diğer bölgeler ve Güney Kürdistan'da Kobanê'de savaşanlara askeri yardım ulaştırılması için koridor açılması talebini faşist Türk burjuva devleti kabul etmedi. Zaten etmesi de mümkün değildi. DAİŞ'i besleyen faşist Türk burjuva devleti, Kobanê'nin düşmesini istiyordu. Bu beklentinin açıkça ifadesi olan faşist şef Erdoğan'ın, "Yerde, kara harekatı ifa edenlerle işbirliği kurulmadıkça hava harekatıyla bu iş bitmez. İşte aylar geçti, herhangi bir netice yok. Şu anda Ayn-el Arab da, diğer adıyla Kobanê de düştü düşüyor" sözleri, Rojava halklarına bir tehdit ve DAİŞ'e açıktan destekti.
Kobanê'ye saldırıların yoğunlaşması üzerine Halkların Demokratik Partisi (HDP) Merkez Yürütme Kurulu bir toplantı gerçekleştirdi ve 6 Ekim akşamı "Acil çağrı" notuyla şu tweeti paylaştı: "Kobanê'de durum son derece kritiktir. IŞİD saldırılarını ve AK Parti iktidarının Kobanê'ye ambargo tutumunu protesto etmek üzere halklarımızı sokağa çıkmaya ve sokağa çıkmış olanlara destek vermeye çağırıyoruz."
Zaten sokaklarda olan kitleye yenileri eklendi ve Kobanê serhildanı büyüdü. 6-8 Ekim günlerinde İstanbul'dan Erzurum'a kadar 35 il ve 96 ilçede sokaklara çıkıldı. Barikatlar kuruldu. Hizbulkontra Hüda-Par ve MHP'li faşistlerin yanı sıra polisin kitlenin üzerine hedef gözeterek ateş açması, sopa, pala vb. katliam silahlarıyla saldırısına kitleler taş, sopa, molotof kokteyli ve havai fişeklerle yanıt verdi, militan bir direniş sergiledi. Saldırılarda çok büyük bir kısmı eylemlere katılanlar olmak üzere yaklaşık 50 kişi yaşamını yitirdi, yüzlerce kişi yaralandı ve yüzlerce kişi gözaltına alınıp tutuklandı.
Türkiye ve Kuzey Kürdistan'da ezilen halkların direnişi sürerken, anarşist, komünist, maoist, yurtsever, enternasyonalist savaşçılar Kobanê'yi sokak sokak, ev ev savaşarak DAİŞ çetesinden temizledi. Faşist şefin beklentisine rağmen başta Kürt ulusu olmak üzere dünya ezilen halkları Kobanê'nin düşmesine izin vermedi. Bedenini siper ederek Kobanê'yi, Rojava devrimini savundu.
KOBANÊ KUMPAS DAVASI
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, HDP'nin "Acil çağrı" başlıklı tweetini gerekçe yaparak Ekim 2015'te aralarında milletvekillerinin de bulunduğu HDP MYK üyeleri hakkında iki ayrı soruşturma başlattı. HDP Eş Genel Başkanları ve milletvekilleri hakkında fezleke hazırlandı. Yüksekdağ ve Demirtaş'ın da aralarında bulunduğu HDP'li vekillerin dokunulmazlığı, AKP ve MHP'nin yanı sıra CHP'li vekiller oylarıyla 20 Mayıs 2016'da kaldırıldı.
Ardından 4 Kasım 2016 tarihinde Yüksekdağ ve Demirtaş'ın da aralarında bulunduğu çok sayıda parti yöneticisi ve milletvekilinin evleri basıldı. 108 kişi hakkında başlatılan soruşturmada, polisin açtığı ateş, MHP ve Hüda-Par'lıların da aralarında bulunduğu kontra güçlerin saldırıları sonucu yaşamını yitirenlerin de sorumluluğu HDP'lilere yıkılmak istendi. HDP Eş Genel Başkanları Yüksekdağ ve Demirtaş'ın da aralarında bulunduğu 20 HDP'li tutuklandı.
Yargılama 2021 yılında başladı. HDP'liler hakkında, "insan öldürme", "yağma", "kamu görevlisini silahla yaralama", "bayrak yakma", "devletin birliğini, ülkenin bütünlüğünü bozma" gibi suçlamalarında aralarında bulunduğu 29 ayrı suçlamayla 38'er kez ağırlaştırılmış müebbet ve 19 bin 680'er yıl hapis istendi. Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesinde 26 Nisan 2021 tarihinde başlayan dava, 16 Mayıs 2024'te sona erdi. Başta ölümler olmak üzere pek çok suçlama düşürüldü, bu suçlamalardan beraat kararı verildi. HDP'liler miting, şenlik, cenaze gibi parti faaliyetleri ve buralarda yaptıkları konuşmalar nedeniyle cezalandırıldı. HDP'nin eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'a 42; Figen Yüksekdağ'a 32 yıl 9 ay hapis cezası verildi.
Mardin Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı Ahmet Türk'e 10 yıl, Ali Ürküt'e 13 yıl 4 ay, Alp Altınörs, Nazmi Gür, Zeki Çelik, Zeynep Karaman ve Dilek Yağlı'ya 22'şer yıl 6 ay, Ayla Akat Ata'ya 9 yıl 9 ay, Aynur Aşan, Ayşe Yağcı, Meryem Adıbelli ve Mesut Bağcık'a 9'ar yıl, Bülent Parmaksız ve Günay Kubilay'a 20'şer yıl 6 ay, Emine Ayna'ya 10 yıl, Gültan Kışanak ve Sebahat Tuncel'e 12'şer yıl, İsmail Şengül'e 16 yıl, Pervin Oduncu'ya 18 yıl, Zeynep Ölbeci'ye 12 yıl 9 ay hapis cezası kararı verildi. Kobanê davasında tutuklu bulunan Gültan Kışanak, Sabahat Tuncel, Ayla Akat, Ayşe Yağcı ve Meryem Adıbelli hakkında tahliye kararı verilmiş oldu.
Bu süreçte Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) Yüksekdağ ve Demirtaş hakkındaki hak ihlali kararları yok sayıldı. Öyle ki AİHM kararının önünü kesmek için Kobanê davası kapsamında ikinci kez tutuklama kararı alındı.
Tam da müzakere sürecinde yaşanan Kobanê serhildanının ardından 28 Şubat 2015'te 10 maddelik Dolmabahçe mutabakatı imzalandı. Fakat faşist şef masayı devirdi, süreci buzdolabına kaldırdı ve DAİŞ eliyle Türkiye ve Kürdistan'da katliam saldırılarına başladı. HDP'nin 7 Haziran seçimlerinden birkaç gün önce Amed'de düzenlediği mitingin ardından Kobanê'yi yeniden inşa için sosyalist gençlerin çağrısıyla yola çıkanlara dönük Suruç'ta katliam saldırısı yaşandı. 33 düş yolcusu ölümsüzleşti. Bu katliamın ardından gerillaya dönük saldırılar başladı. 10 yıl önceki müzakere sürecinde Kürt ulusunun kazanımları karşısında faşist şeflik rejiminin izlediği politika, faşist Türk burjuva devletinin kurulduğu günden bu yana Kürt ulusuna yönelik inkarcı, sömürgeci politikayla uyumluydu.
Kürt ulusunun dilini yok saymak, belediyelerine kayyum darbesi yapmak, Kürt çocuklarını sokakta oynarken panzerlerle ezerek katletmek, yaralamak, engelli hale getirmek, genç Kürt kadınlarını özel savaş politikasıyla katletmek, intihara sürüklemek, Kürt ulusal mücadelesi ve devrimcilere yönelik tutuklama saldırısını daha geniş toplumsal kesimlere yaymak, bunlar faşist şeflik rejiminin saldırılarından sadece birkaçı.
Bugün yeni bir süreç konuşuluyor. PKK kendisini feshetti, silah bırakma kararı aldı. Devletin attığı tek adımsa Meclis'te kurduğu komisyon oldu. "Terörsüz Türkiye" diyerek yola çıkan faşist şeflik rejimi, Kürt ulusunun en küçük kazanımına dahi tahammülsüz. Sürecin başladığı günden itibaren yapılan tüm açıklamalarda "pazarlık yapmadık", "kazanım söz konusu değil" minvalinden yapılan açıklamaların yanı sıra, komisyonda dinlenen Barış Anneleri'nin Kürtçe konuşmasına izin verilmemesi, devletin süreci nasıl ele aldığını gösteriyor.
Hapishaneler Türk devletinin faşist yasalarında dahi olmayan gerekçelerle tutuklanan insanlarla dolu. Kobanê davası tutsakları bunlardan sadece birkaçı. Tabii ki öncelikle özgürlüklerine kavuşturulması gerekiyor. Süreç kapsamında yürütülecek çalışmaların şiarlarından biri olmalı "Kobanê davası tutsaklarına özgürlük". Ancak bu yetmez. Kobanê serhildanında polisin, hizbulkontra ve faşistlerin silahlarından çıkan mermiler, pala, bıçak vb. saldırılarında ölümsüzleşenlerin hesabını sormak da görevimiz. Rojava devrimini savunmak için sokaklara çıkanları katledenleri açığa çıkarmak, tutuklanmalarını ve yargılanmalarını sağlamak görevimiz.