19 Nisan 2025 Cumartesi

Sezgin Zevkibol | Nereden çıktı bu gençler

Barikatları zorlayan, zaman zaman yıkan, polisle çatışan, geri adım atmayan gençliğin bu eylemiyle bilinci arasındaki çelişkinin çözümü devrimci gençliğin ilgi alanında olmalıdır. Bu gençlerin burjuva reformcu partiler ve faşist yapıların hegemonyasına girmesini engellememiz gerekiyor. Dolayısıyla devrimci gençlik örgütleri, bu gençlik kitlesinin devrimin saflarına kazanılması ve kitlesel bir gençlik hareketinin yaratılması için tarih karşısında dünden daha fazla sorumlulukla yüz yüzedir.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun üniversite diplomasının iptal edilmesinin ardından, hiç vakit kaybetmeden hakkında açılan soruşturmalar sebep gösterilerek gözaltına alınması ve yolsuzluk iddiasıyla tutuklanmasının ardından halkın öfkesi sokağa taştı. Fakat bu olayı bardağı taşıran son damla olarak tarif etmek gerekiyor. Başta üniversite ve ardından liseli gençlik; geleceğin koca bir belirsizlik içermesine, yaşadıkları yoksullaşma krizine, "yarın bizim de diplomamız elimizden alınabilir" duygusuna, kampüslerde üniversite özel güvenliği ve polisin zorbalığına, kısacası gençliğin politik özgürlükten yoksun olmasına, her gün en az 5 kadının katledilmesine, kadına dönük şiddetin artmasına karşı, bu düzenin kendilerine reva gördüğü yaşamdan bıktıkları için İmamoğlu'nun tutuklanmasıyla sokağa çıktı. Bu düzenin kendisinden çaldığı her şey için hesap sormak amacıyla alanlara indi.

Peki, son umudu yurtdışına kendini atmak olarak gören gençler, nasıl oldu da bir anda tutuklanmayı dahi göze alarak sokağa çıktı? Kabul etmek gerekir ki, AKP-MHP iktidarı döneminde doğan, büyüyen gençliğin bu kadar aktif bir direnişin içinde olacağını beklemiyorduk. Devrimci, sosyalist, demokratik gençlik hareketlerinin zayıfladığı, siyasete, politikaya sıcak bakmayan, tepki göstermeyi en fazla ya bir tweet atmak ya da Instagram'dan story atmak olarak gören gençler nasıl oldu da polis barikatlarını yıkan, TOMA’ya direnen, polis şiddetine rağmen sokakları terk etmeyen, gözaltına alınmayı, tutuklanmayı göze alan bir gençliğe dönüştü. Bunu analiz etmek önemlidir.

Öncelikle üniversite ve liselerde politik mücadelede yer alan gençlik hareketlerinin kendi içine daraldığı; geniş gençlik yığınlarıyla buluşamadığı bir dönemde yaşandı bu isyan. Sosyalist, devrimci gençlik örgütlerinin kitlelerle arasındaki mesafenin bu kadar açılmasında faşist baskıların özel bir rolü var. Örnek verecek olursak, SGDF'nin MYK üyelerinin çoğu 24 Ocak günü tutuklandı, halen tutsaklar. Ardından HDK gençliğine ve çok sayıda emekçi sol güçten gençlik örgütüne gözaltı, tutuklama saldırıları yaşandı. Devrimci, sosyalist, demokratik gençlik hareketi gibi devletin de böyle bir patlamayı beklediği ve ön aldığını, sürece önderlik edebilecek, ilerletebilecek kuvvetleri tutuklayarak hareketin dışında tuttuğunu söyleyebiliriz.

Politikaya uzak duran, herhangi bir örgütlü yapının içinde yer almayan onbinlerce genç AKP-MHP iktidarının baskıcı politikalarına karşı sokağa çıktı. Sokakta nasıl direneceğini bilmese de internetten "biber gazına ne iyi gelir" diye araştırdı, karbonatlı su hazırladı, tişörtten maske yapmaya çalıştı, "yarın eylemi nasıl yapar da daha etkili bir hale çeviririz" diye düşünmeye başladı. Örgütsüz ama artık örgütlenmeye açık bu gençlik kitlesi, birbirinden aldığı güçle, cesaretle eylemlere katıldı, hatta yer yer eylemlere yön verdi. Ve bir kez daha bizlere, bu isyana dahil olan gençlerle nasıl buluşacağımız sorularını sordurdu.

Diğer yandan, bu kitle hareketindeki başlıca unsurları tespit etmemiz gerekiyor. Ortak talebin özgürlük olduğunu görmek gerekiyor. Bu gençlerin çoğunlukla hedefinde AKP-MHP iktidarının olduğunu söyleyebiliriz. Zaten genel olarak AKP-MHP iktidarının politikalarının son raddeye ulaşması ve bardağı taşıran son damlayla olayların başlaması bunu gösteriyor. Gençlik kitlelerinin genel olarak hedefe AKP-MHP iktidarını koyması, çözüm olarak CHP'yi gördüğü anlamına gelmiyor. Gençler CHP'ye de öfkeli ve tepkili. AKP-MHP iktidarı döneminde doğmuş ve büyümüş bu gençler, 20 yılı aşkın süredir iktidarı değiştiremeyen, başarısız politikalara ve liderlere, CHP'ye de öfke duyuyor.

Devrimci, sosyalist gençlik örgütlerinin kitle hareketine yaklaşımı önemli bir yerde duruyor. Boy veren kitle hareketinin burjuva muhalefet sınırlarında kalmasına, şoven ve milliyetçi söylemlerin engellenmesinde devrimci gençlik örgütlerinin sorumluluğu düne göre daha fazla artmıştır. Kendiliğinden gelişen ve emekçi sol güçlerin öncülük edemediği, hatta yeterince etkileşim kuramadığı bu hareketin sönümlenme ihtimali var. Bizim şu anki görevimiz, sönümlenme ihtimali olan bu hareketi örgütlemeye çalışmak, o kıvılcımı her an yeniden ateşlenebilecek şekilde diri tutmaktır. Devrimciler olarak üstümüze düşen sorumluluğu yerine getirmemek, kitle hareketini ya CHP'nin ya da yeni faşist hareketlerden Zafer Partisi'nin avucuna bırakmak olur. Tabii ki kitlelerin antifaşist, devrimci bir yerde konumlanması kolay değil; yıllarca ırkçı-şoven propagandanın etkisi altında bir gençlik kitlesinden bahsediyoruz. Ki bu Zafer Partili gençlerin bu eylemlere katılarak ırkçı-şoven sloganlar atması da boşuna değil. Hareketin içindeki gençlik kitlelerini devrimcilerden uzaklaştırma, ırkçı politikalarla zehirlemeyi amaçlayan bu faşist güruh bugün başarılı olamamış olabilir. Ama bundan sonra başarılı olamayacakları anlamına gelmez.

Barikatları zorlayan, zaman zaman yıkan, polisle çatışan, geri adım atmayan gençliğin bu eylemiyle bilinci arasındaki çelişkinin çözümü devrimci gençliğin ilgi alanında olmalıdır. Bu gençlerin burjuva reformcu partiler ve faşist yapıların hegemonyasına girmesini engellememiz gerekiyor. Dolayısıyla devrimci gençlik örgütleri, bu gençlik kitlesinin devrimin saflarına kazanılması ve kitlesel bir gençlik hareketinin yaratılması için tarih karşısında dünden daha fazla sorumlulukla yüz yüzedir.

Bugün gençlik hareketinin temel ihtiyacı, birleşik bir devrimci gençlik merkezinin-odağının inşa edilmesidir. Bu görevi ıskalamak, hareketin ortaya çıkardığı olanakları heba etmek demektir. Bugün gençlik kitlelerinin gündemine "Tutuklu arkadaşlarımız serbest bırakılsın", "Üniversiteler özgür olsun", "Kayyum rektörler istemiyoruz" taleplerini getirmek ve çeşitli mücadele biçimlerini birlikte kararlaştırarak yürümek gerekiyor. Bu sürecin getirdiği üniversitelerdeki boykotu da ilerletme ve geliştirme sorumluluğu önümüzde duruyor. Bazı üniversitelerde boykot, akademisyenlerin katılımıyla, direnişlerin üniversite dışına taşan bir biçimde örgütlenirken, bazı üniversitelerde bu tam olarak başarılamadı. Önümüzdeki günlerde boykotları devam ettirmek, üniversite önlerinde direnişlerle büyütmek, akademisyenlerin boykota daha etkin katılımını sağlamak görevlerimizden biri olmalıdır.

1 Mayıs yaklaşırken genel boykot ve genel grev talebini hiç olmadığı kadar gündemleştirmeli, bu talebi 1 Mayıs alanlarına taşımalı, kitle hareketinin itici kuvveti gençleri de 1 Mayıs alanlarına taşıyarak işçi sınıfının mücadeleci dinamikleriyle buluşturmalıyız. İktidarın asıl korkusu, bu kitle hareketinin 1 Mayıs'a akmasıdır. O zaman bu korkuyu gerçek kılmak için gençliği 1 Mayıs'la, bu direnişi genel boykot ve genel grevle buluşturalım. İşçi sınıfı ve gençliğin mücadelesini birleştirme, yükseltme çağrısı yapalım. Gençlik mücadelesi bunu başaracak dinamizme sahiptir. Devrimci gençlik hareketinin tarihine yaslanarak, bu birikimi arkasına alarak bunu başarabiliriz.