26 Temmuz 2025 Cumartesi

'Türkiye'de tutuklama gazetecilere yönelik bir cezalandırma aracına dönüştü'

Gazetecilere yönelik son 6 ayda yaşanan hak ihlallerine ilişkin raporu açıklayan İHD Ankara Şubesi Basına Yönelik Hak İhlalleri İzleme Komisyonu, tutuklamanın Türkiye'de özellikle gazetecilere yönelik bir cezalandırma aracına dönüştüğünün altını çizdi. 

İnsan Hakları Derneği (İHD) Ankara Şubesi Basına Yönelik Hak İhlalleri İzleme Komisyonu, 24 Temmuz Basın Özgürlüğü için Mücadele Günü kapsamında son 6 ayda yaşanan basın hakkı ihlallerine ilişkin raporu dernek binasında açıkladı. Komisyon üyesi Ercan İpekçi, 19 Aralık 2024 tarihinde katledilen gazeteciler Nazım Daştan ve Cihan Bilgin'i ve 27 Ocak tarihinde öldürülen gazeteci Aziz Köylüoğlu'nu anarak konuşmasına başladı. Basın özgürlüğünün insan haklarıyla yakından ilişkili olduğunu ifade eden İpekçi, "Basın ve ifade özgürlüğü, aynı zamanda toplumun haber alma ve bilgi edinme hakkı demektir" dedi.

'TUTUKLAMA GAZETECİLERE YÖNELİK CEZALANDIRMA ARACINA DÖNÜŞTÜRÜLDÜ'
Komisyonun gazetecilere yönelik hak ihlallerini kronolojik olarak belgelemeyi hedeflediğini belirten İpekçi, gazetecilerin mesleki faaliyetleri nedeniyle haklarında açılan soruşturmalarda "yasa dışı örgüt üyesi" veya "terörist" olarak yaftalanmasının ciddi bir soruna işaret ettiğini belirtti. İpekçi, "Benzer şekilde, bir biçimde yolu mahkemeye düşenlerin sıkça karşılaştığı 'yurt dışına çıkış yasağı' özünde bir insan hakkı olan 'seyahat özgürlüğünün' ihlalidir. Türkiye'de gazetecilerin 'terör' suçu kapsamında yargılanmaları ve tutuklanmaları son derece yaygın bir uygulama haline gelmiştir. 'Terör' suçlaması, sözcük anlamının içerdiği şiddet gerçekliğinin çok ötesinde, gizli tanıklara dayalı bir iftira şekline bürünmüş; gazetecileri tutuklamanın, yargılamanın ve cezalandırmanın bir yöntemi haline gelmiştir. Ceza yargılamasına göre kaçma şüphesi ya da delillerin yok edilmesi olasılığı gibi belirli koşulların varlığı halinde en ağır koruma önlemi olarak başvurulabilecek bir yöntem olan tutuklama, Türkiye'de özellikle gazetecilere yönelik bir cezalandırma aracına dönüşmüştür" dedi.

Basına yönelik bu sistematik baskının yalnızca gazetecileri değil, toplumun haber alma ve bilgi edinme hakkını da hedef aldığını söyleyen İpekçi, "Sansür yalnızca bir yayının engellenmesi değildir. Aynı zamanda halkın gerçekleri öğrenme hakkının gasp edilmesidir. SZC TV'ye getirilen yayın karartması, LeMan dergisine uygulanan erişim engeli gibi örnekler, bu hakkın tamamen ortadan kaldırıldığını gösteriyor" ifadelerini kullandı.

'BASKI MEKANİZMALARI KALICI HALE GETİRİLDİ'
Hazırladıkları raporun, yalnızca son 6 ayda yaşananları değil, aynı zamanda son 10 yıldır derinleşen bir krizin parçası olduğunu söyleyen İpekçi, şunları kaydetti: "2015'ten bu yana Türkiye'de temel hak ve özgürlükler sürekli gerilemekte. OHAL süreciyle birlikte bu baskı mekanizmaları kalıcı hale getirildi. Bugün geldiğimiz noktada, basın özgürlüğünü konuştuğumuz bir günde, demokrasiden ya da hukuk devletinden söz etmek artık neredeyse mümkün değil. Kategorik olarak engellenen içerikler, yargı eliyle susturulan gazeteciler ve yaygınlaşan cezasızlık politikaları bunu açıkça göstermektedir."