21 Aralık 2025 Pazar

'Antiterör yasaları kesinlikle kaldırılmalıdır'

Paris'te düzenlenen Politik Tutsaklarla Uluslararası Dayanışma Konferansında "Tutsaklar ve uluslararası haklar" oturumunda, TMK'nın örgütlü mücadeleyi ezmek için kullanıldığının altı çizildi. 

Tutsakların Sesi Platformunun Fransa'nın başkenti Paris'te düzenlediği Politik Tutsaklarla Uluslararası Dayanışma Konferansının ilk günün son oturumunda, "Tutsaklar ve uluslararası haklar" oturumunda Almanya, İspanya, Kürdistan ve Filistin'den konuşmacılar sunum yaptı. Oturumu yöneten avukat Can Tombul, Türkiye'de avukatların direnişine dikkat çekti, avukat Ebru Timdik'i andı. Ezilenlerin Hukuk Bürosu (EHB) avukatlarından Özlem Gümüştaş ile Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi (FDKC) Hukuk Departmanından avukat Fouad Baker'in devlet engelleri nedeniyle konferansa katılamadığını söyledi. 

'TMK ÖRGÜTLÜ MÜCADELEYİ EZMEK İÇİN KULLANILIYOR'
İlk sözü alan İspanya Devrimci Komünist Partisi'nden Avukat Alejandra Matamoros, ülkesindeki Terörle Mücadele Yasası'nı anlattı, "Örgütlü muhalefeti ezmek için kullanılıyor. Bilinçli ve planlı bir baskı modeli ile karşı karşıyayız" dedi. "2000'de yenilenen Partiler Yasası da özel bir yasa olarak uygulanıyor" diyen Matamoros, şunları söyledi: "Devrimci siyasete karşı toplu cezalandırmanın yasal dayanağı oldu. PCE(r) bu stratejinin açık bir örneği. Somut eylemler nedeniyle değil, siyasi çizgisi, devrimci projesi, komünist örgüt olarak rolü nedeniyle yasadışı ilan edildi." 

TMK kapsamında gözaltına alınan bir kişinin 5 gün boyunca hiç kimse ile iletişim kurmadan tutulduğunu anlattı, "Bu 5 günün işkence için kullanıldığı birçok kez kanıtlandı" dedi. Terörle Mücadele Kanunlarının geniş kitlelere karşı kullanıldığını belirten Matamoros, şöyle konuştu: "Siyasi baskı aracı olarak geniş kullanımın başka bir açık örneği Pablo Hasél davası. Pablo Hasél, neredeyse 5 yıldır hapiste olan Katalan devrimci bir sanatçı, terörü yüceltme suçundan tutsak. Gerçek suçu? Sanatını kullanarak hapishanelerdeki antifaşist siyasi tutsakların durumunu teşhir etmek. Şarkı sözleri ve siyasi aktivizmi nedeniyle toplam 6 yıl hapse mahkum edildi."

2012-2014 yıllarında emlak krizinin ardından yasaların ağırlaştırıldığına dikkat çeken, siyasi tutsakların güncel durumuna ilişkin Matamoros, şunları söyledi: "María José Baños (GRAPO siyasi tutsağı) ve Lucio García Blanco (PCE(r) siyasi tutsağı) vakalarını vurgulamak istiyoruz. İkisi de ağır hasta ve hastalıkları nedeniyle hayatları tehlikede olsa da devlet onları serbest bırakmayı reddediyor, tam da siyasi militanlıklarından hiç pişman olmadıkları ve başlarını eğmedikleri için." Alejandra Matamoros, tüm direnen tutsakları selamlayarak konuşmasını bitirdi. 

'GERİCİ YASALARIN BAŞINI ALMANYA ÇEKİYOR'
Almanya'da devrimcilerin avukatlığını yapan Roland Meister, dünyanın her yerinde ve özellikle de Almanya'da devletlerin gerici baskıların arttığına dikkat çekti, "Filistin ile dayanışma gösteren özel hedef haline gelmiştir" dedi. Devrimciler için yürütülen uluslararası kampanyaları hatırlatan Meister, şunları söyledi: "Almanya, AB içinde alınan gerici yasalarda belirleyici. Almanya'daki tutsakların sayısı artıyor. Göçmenler gözaltına alınan politik tutsaklar arasında ilk sırada geliyor. En az 20 kişi, TMK 129a ve 129b kapsamında, 'yabancı terörist örgüt üyesi olmak'la suçlanarak cezalandırıldılar. Şimdi aynı uygulama Filistinli tutsaklara karşı yapılıyor."

'DEVRİM SUÇ DEĞİLDİR, KURTULUŞ MÜCADELESİ TERÖRİZM DEĞİLDİR'
"Almanya'da bugün de DHKP/C üyeliği iddiasıyla büyük bir operasyon başlatıldı" diyen Roland Meister, Alman devletinin gerici kararları başı çektiğini belirtti. Hapsedilen mültecilerin, oturumlarının iptal edildiğini, ülkelerine iade edildiklerini vurguladı, "Erdoğan'ın talebiyle de çok sayıda kişi iade edildi" dedi. Antiterör yasalarıyla, antifaşistlerin de hedef alındığına dikkat çeken Roland Meister, Antifa-Ost davası kapsamında 17 kişinin tutuklandığını, 5 kişinin de cezaya çarptırıldığını belirtti. Meister, Almanya'daki hapsedilme koşullarına dair şunları söyledi: "Almanya'daki antiterör yasaları, özel mahkemelerde yürütülen davaları içermektedir. Savunma hakları büyük ölçüde kısıtlanmıştır. Avukatlar ile sanıklar arasındaki görüşmeler özel odalarda cam bölme arkasından yapılmaktadır. Davalarda sanıklar, temas yasağını uygulamak amacıyla cam kafeslere konulmakta; duruşma izleyicileri sıkı biçimde kontrol edilmektedir. Avukat-müvekkil yazışmaları bir hakim tarafından denetlenmektedir. Hapishanelerde terör suçlamasıyla tutulan kişiler özel hücrelerde barındırılmakta, günde 23 saat hücrede yalnız kalmayı içeren tecrit uygulanmakta. Bilim insanları bunu tecrit olarak tanımlamıştır. Amaç, tutsağın dış dünya ile bağını koparmaktır. Dayanışma sayesinde zaman zaman önemli kazanımlar da elde edilmiştir; cam kafeslere karşı mücadele gibi. Politik tutsaklarla dayanışma mücadelesi, antiterör yasalarına ve faşistleşmeye karşı mücadeleyle birleştirilmelidir."

Roland Meister, bu yasaların başka bir işlevi olduğuna dikkat çekti ve şöyle açıkladı: "Egemen düzenin, mevcut devlet yapısının direniş ve devrimci hareketlere karşı korunmasının aracıdır. Hedef aldıkları şey, zorunlu olarak düşünce ve siyasi tutumdur. 11 Eylül 2001'den sonra siyasi tartışmalara yol açan şeyler bugün neredeyse normal kabul edilmektedir. Bu değişmelidir! Antiterör yasaları hiçbir karşılık bırakılmadan kaldırılmalıdır. Tüm politik tutsaklar derhal serbest bırakılmalıdır! Devrim suç değildir, kurtuluş mücadelesi terörizm değildir."

'TÜRKİYE 11 YILDIR UMUT HAKKINI UYGULAMIYOR'
Uluslararası Hukuk ve Demokrasi Derneğinden (MAF-DAD) avukat Rengin Ergül, Türkiye'deki hapishanelerde Mandela kurallarının tamamının ihlal edildiğini hatırlattı, "Terörle Mücadele Kanunu, bir gölge anayasa gibi uygulanıyor" dedi. BM'nin çağrısıyla covid salgını döneminde çıkarılan yasayı hatırlattı, "Tek bir siyasi mahpus bile bu indirimden yararlanmadı. BM'nin çağrısında siyasi tutsaklar da vardı. Ancak Türk devletinin temsilcisi bu çifte standardı açıklarken, yeni cezaevleri inşa ettiklerini söyledi. Bu cezaevleri de Y ve S tipleridir."

CPT'nin raporlarına dikkat çeken Ergül, "Türk devleti, birçok konuda kendi genelgelerini de uygulamıyor" dedi. İdari ve Gözlem Kurullarının ayrımcı kararlarına dikkat çeken Ergül, ağırlaştırılmış müebbet rejimine dikkat çekti, "Ölünceye kadar hücrede hapis cezası anlamına geliyor. Aile görüşü gibi haklarının da daha kısıtlı olması söz konusu" diye konuştu. "Ağırlaştırılmış müebbet infaz rejimi yoktu. Hücre hapsi uzun süredir disiplin cezası olarak uygulanıyordu. 2002 yılında yasaya girdi. Sayın Öcalan'a verilen idam cezası ile birlikte bu konu gündeme geldi. Türkiye Avrupa'ya 'idam cezasını kaldırıyoruz' dedi. Mecliste bu tartışma yapılırken o dönemin Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, Sayın Öcalan'ın dışarıya çıkışının önüne geçmek istediklerini söyledi. Böylece, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası, 2005'de yasada açıkça düzenlendi."

AİHM'in Abdullah Öcalan ve "umut hakkı"yla ilgili verdiği kararları hatırlattı, "Türkiye bu kararı 2014'den beri, 11 yıldır uygulamıyor. Herhangi bir adım atmadı. Bu ceza 4 bini aşkın mahpusu ilgilendiriyor. Bunların yarısı da siyasi mahpuslar" dedi. Uluslararası Hukuk ve Demokrasi Derneğinden Rengin Ergül son olarak şunları söyledi: "Uluslararası hukukun sunduğu çözümler tekil ve izole çözümler. Birey başvurduğunda işkence ihlali kararı çıkıyor. TİHV'e yapılan başvuruların yüzde 80'i Kürdistan'dan. Yani Türk devleti, Kürt halkına işkence yapıyor. Ancak AİHM'den böyle bir karar elbette çıkmıyor. Biz Kürt hukukçuların en önemli talebi, sayın Abdullah Öcalan'ın özgürlüğüdür."

'FİLİSTİNLİ  TUTSAKLAR TEK BİR MESAJ YOLLUYOR, BİZ TESLİM OLMAYACAĞIZ'
Vize engeli nedeniyle konferansa katılamayan FDKC Hukuk Departmanından Avukat Fouad Baker video mesaj gönderdi. Salondakiler mesajı "Özgür Filistin" sloganıyla karşıladı. Baker'in mesajında şu ifadeler yer aldı: "Başta davetiniz için size çok teşekkür ediyorum. Önemi büyük olan bu konferansa katılmaktan onur duyuyoruz Öncelikle bir soru ile başlayacağım, sadece güçlü birkaç kişinin elinde olan kanun gerçekten de adaletli olabilir mi? Uluslararası hukuk vardır, ancak çok sıklıkla en güçlülerin çıkarları için kullanılan bir  politik araç haline gelmiş durumdadır. Biz bugün burada bunu söylemeye geldik, Adalet susturulamaz ve gerçekler yenilemez. Hapishanelerimizin gerçekliğine bakın, yüzlerce hatta binlerce erkek ve kadın en basit insan haklarından yoksun bir şekilde daracık hücrelerde hapsediliyorlar. İzolasyon, psikolojik ve fiziki işkence, ziyaret yasakları, eğitim ve tıbbi bakımdan muzdaripler. Ve yine de kararlı, başları dikler ve savaşıma tek bir mesaj yolluyorlar: Biz teslim olmayacağız!

'ADALETİN GELMESİNİ BAŞTAN BERİ BEKLEMİYORUZ'
"Her açlık grevi, her direniş eylemi hapishanelerden bütün Filistinlilere bir umut çığlığı. Özgürlük biz var olduğumuz sürece ölmeyecek. Bu tutsaklar mücadelenin kalbi, güvenin alevi olarak dünyaya Filistinin yaşadığını ve adaletin yenilemeyeceğini gösteriyorlar. Peki Gazze'ye bakalım. Kuşatmayı, bombardımanları, yerinden edilmeyi, soykırımı görmüş olan Gazze'ye. Gazze halkının ruhuyla, büyük fedakarlıkların ardından, toprağına 70 bin şehidin düşmesinin ardından özgürleştirildi. Şehitlerimiz kanlarıyla Gazze'yi özgürleştirdi. Bize direnişin zafere giden yol olduğunu ve özgürlüğün verili olmadığını ancak alındığını gösterdiler. Uluslararası hukuk, bütün metinlerine rağmen, işgali durdurmadı, tutsakları korumadı, ve halkımızın hayatlarını korumadı. Ancak hukuk ne bizi yenebilir ne de bizi yenebilecek bir alet olamaz. O adaletsizliği görünür kılan ve bizim mücadelemizi destekleyen bir alettir. Biz adaletin başkalarından gelmesini beklemiyoruz. Onu yaratıyoruz, yaratıyoruz, yaratıyoruz. Ayağa kalkıyoruz, sesimizi yükseltiyoruz, dünyaya gerçeği bilmesi için baskı yapıyoruz: Tutsaklarımız kahramanlardır. Gazze güçlü duruyor ve şehitlerimiz ölümsüzdür. Mahkumların yanında duralım, sesimizi yükseltelim, onları destekleyelim ve güç ve dirençle adaleti yerleştirmeye çalışalım. Mahkumlar mücadelenin kalbi, şehitler ruhu ve Gazze ise kararlılığın sembolüdür. Birlikte Filistin'in özgür olduğunu ve ne kadar uzun sürerse sürsün adaletin geri geleceğini kanıtlayacağız. Teşekkür ederim."

'ÖRGÜTLENİN, ÖRGÜTLENİN, ÖRGÜTLENİN'
1982'den beri ABD'de hapiste tutulan Mumia Ebu Cemal de konferansla sesli mesaj gönderdi. Mumia Abu-Jamal, şunları söyledi: "Uluslararası insan hakları hukukundan söz ettiğimizde, bunun siyasi bir süreç olduğunu anlamalı ve ne hakkında konuştuğumuzu kavrayabilmek için terimleri tanımlamalıyız. Prisoners Voice for Solidarity, elbette, farklı ülkelerdeki mahkumların neler yaşadığını insanlara anlatmak ve farkındalık yaratmak amacıyla uluslararası insan hakları hukuku çerçevesinde çalışmaktadır. Uluslararası insan hakları hukuku nedir? Temel tanımıyla uluslararası hukuk, ulusların hukukudur. Uluslararası insan hakları hukuku ise, işkenceye karşı korunma ya da dünya halklarına yönelik siyasi ve dini baskılara karşı haklar gibi insan haklarını kapsayan, uluslararası alanda tanınmış antlaşmalar ve sözleşmelerle tamamlanmış ulusların hukukudur. Asıl sorun şudur, ülkeler uluslararası hukuku görmezden gelebilir mi? Gerçekte cevap evettir, çünkü uluslar güçlerini kendi içlerinde ve bir anlamda münhasır biçimde kullanırlar. Ülkeler antlaşmaları ve sözleşmeleri imzalar, ardından da büyük ölçüde bunları görmezden gelirler. Bu nedenle uluslararası insan hakları hukuku için verilen mücadele, bir örgütlenme aracıdır; ulusların bu tür kararları imzalayıp gerçekte uygulama niyetinde olmadıklarını göstermenin bir yoludur. Burada, ABD'li Stokely Carmichael olarak tanınan merhum Kwame Ture'den alıntı yapıyorum. O, her konuşmasını şu sözlerle bitirirdi: örgütlenin, örgütlenin, örgütlenin!

'DÜNYAMIZI BİRLİKTE İNŞA ETMEK İÇİN SESİMİ SİZİN SESİNİZE KATIYORUM'
"Bu, uluslararası insan hakları hukukunun ihlallerine karşı hareketler inşa etmek için insanları harekete geçirmek anlamına gelir. Hareketler insanları harekete geçirir ve aynı zamanda devletleri halkın iradesine yanıt veren kararlar almaya zorlar. Şu anda, biz konuşurken, Amerika Birleşik Devletleri'nde 'yaşlı istismarı' olarak adlandırılan şeye karşı bir hareket büyümektedir. Bu nedenle Prisoners Voice for Solidarity adına, dünyanın dört bir yanındaki tutuklu insanlar için, korkuyla değil sevgiyle çalışan sizlerin kararını selamlamak ve dünyamızı birlikte inşa etmek için sesimi sizin sesinize katıyorum."

Urallar Maoist yazılı mesajının okunmasının ardından konferansın ilk günü, akşam yapılan kültür etkinliği ile sona erdi.