15 Ağustos 2025 Cuma

Arif Çelebi yazdı | 'Süreç'in turnusol kağıdı: Rojava

Türk devletinin "süreç"teki muradı nedir? Çoğulculuk istemiyor mu? Eşit vatandaşlık istemiyor mu? Demokratik ulusal bir yönetim istemiyor mu? Peki ne istiyor? Başta Kürtler olmak üzere Suriye halklarının HTŞ çetelerine kayıtsız şartsız boyun eğmesini istiyor. Suriye'de halkların asgari demokratik taleplerine tahammül etmeyen, başta Rojava olmak üzere bütün Suriye'de en küçük demokratik ilerlemeye engel olan, dahası demokratik istemleri savaş, işgal ve katliam tehditleriyle yanıtlayan bir Türk devleti "süreç"te "demokratik dönüşüm" yönünde adımlar atabilir mi?

Hakan Fidan, Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimini yine tehdit etti. "YPG oyunbozanlık yapıyor, sisteme entegre olmuyor ve oyunbozanlık yapıyor" dedi ve devam etti, "Maalesef bu noktada bizim de tolere etmekte zorlandığımız gelişmeleri görmeye başlıyoruz…YPG'yi uyarıyorum. Durduğunuz yer, yer değil. Bunu artık değiştirin."

Hakan Fidan ya da temsil ettiği Türk devleti neyi "tolere" etmekte zorlanıyor?

Türk devleti Rojava'daki Kürtlerden ne istiyor? Kuzey ve Doğu Suriye halklarından ne istiyor?

Türk devleti QSD'nin 10 Mart antlaşmasına uygun hareket etmediğini, zamana oynadığını iddia ediyor ve onu "oyunbozanlık"la suçluyor.

GERÇEKTE OYUNBOZAN KİM QSD Mİ?
10 Mart anlaşmasının birinci maddesinde, "Dini ve etnik kökenlerine bakılmaksızın tüm Suriyeliler siyasi süreçte ve tüm devlet kurumlarında temsil edilecek" deniyor. Peki HTŞ buna uygun mu davrandı?

Tam aksine, çetebaşı Golani kendini cumhurbaşkanı olarak atamakla kalmadı şeriata dayalı geçici bir anayasa ilan etti; en adi savaş suçlularını yüksek devlet görevlileri, askeri komutanlar ve polis şefleri olarak atadı. Yetmedi, HTŞ çetesi ve bağlı çeteler sahil bölgesindeki Alevilere saldırdı ve soykırıma varan katliamlar gerçekleştirdi. Bu katliamların hesabını vermek yerine bu kez Süveyda'da Dürzilere yönelik katliama giriştiler.

Oyunbozanlık yapan kim? "Dini ve etnik kökenlerine bakılmaksızın tüm Suriyelileri siyasi süreçte temsil eden" bir sistem yerine şeriatçı, cihatçı bir rejim kurarak Alevilere ve Dürzilere karşı soykırıma girişen HTŞ çeteleri mi QSD mi?

Peki Türk devleti bu süreçte ne yaptı? Türk devleti destekli çeteler, Alevi katliamlarının baş sorumlularındandı. Dürzilere karşı yürütülen katliamcı saldırıların baş destekçisi de Türk devleti idi.
10 Mart antlaşmasının diğer maddeleri üzerinde durmaya gerek yok, çünkü ilk madde uygulanmadığında diğerlerinin bir hükmü kalmıyor.

Türk devleti Kürtlerin, Alevilerin, Dürzilerin, Hristiyanların ve cihatçı olmayan Arapların bu katliamcı, şeriatçı çeteye entegre olmasını; soykırımlara ve köleleştirmeye boyun eğmesini istiyor. Bu dayatmayı kabul etmedikleri için başta Kürtler olmak üzere Suriye halklarını "oyunbozanlık"la suçluyor.

Soykırımcı katliamlar oyunbozanlık olmuyor da bu katliamlara direniş, şeriatçılığa, cihatçı gerici diktatörlüğe karşı özsavunmaya geçmek mi oyunbozanlık oluyor. Öyleyse oyunbozanlığa devam.

TÜRK DEVLETİ YENİ BİR SALDIRIYA HAZIRLANIYOR
HTŞ Dışişleri Bakanı ile birlikte Savunma Bakanı ve İstihbarat Başkanı 13 Ağustos'ta Ankara'ya geldi. HTŞ Savunma Bakanı ile Türk devleti Savunma Bakanı Yaşar Güler arasında bir anlaşma imzalandığı açıklandı. Yapılan açıklamaya göre; "Suriye ve Türkiye hükümetleri, Suriye Arap ordusunun savunmasını güçlendirmeyi amaçlayan eğitim kursları, programlar ve teknik yardım içeren bir askeri eğitim ve danışmanlık anlaşması" imzaladı.

Türkiye bu anlaşmayı kime karşı yapıyor? Açık ki hedef Özerk Yönetim ve QSD'dir. HTŞ çeteleri Alevilere ve Dürzilere yönelik saldırılardan sonra Özerk Yönetim bölgelerine saldırmaya hazırlanıyor. Böylece ateşkesi bozan HTŞ tarafından bölgede insansız hava araçları uçuruldu. Şêxmeqsûd'da İç Güvenlik Güçleri'nin bir noktasına düzenlenen saldırıda, İç Güvenlik Güçleri'nin 2 üyesi yaralandı. QSD, saldırıların 1 Nisan'da varılan anlaşmayı ihlal ettiğini belirterek, meşru savunma kapsamında yanıt vereceğini açıkladı.

HTŞ çeteleri, böylesine kapsamlı bir saldırıyı sonuca götürecek güçten yoksun. Türk devleti bu anlaşmayla HTŞ'ye her türden askeri, lojistik ve danışmanlık desteği veriyor olacak. Yine de HTŞ başarılı olamazsa Türk devleti bu anlaşmaya dayanarak saldırıya doğrudan katılacak.

HAKAN FİDAN 'SÜREÇ'İ BOZMAK MI İSTİYOR?
Öcalan'ın çağrısı ile PKK'nin kendini feshettiği, silahlı mücadeleye son verdiğini açıkladığı ve bir kısım gerillanın silahlarını yaktığı bir süreçte Hakan Fidan'ın Rojava'ya yönelik tehditleri, kimi yazarlar tarafından süreci baltalamaya çalışan çevrelerin tutumu olarak lanse ediliyor. Dahası, bunu "norm devlete karşı norm dışı devlet" politikası olarak tarif ediyorlar.

Bu ne büyük bir aldanma! Sömürgeci faşist Türk devletinin farklı kanatları her zaman olagelmiştir fakat söz konusu olan "norm dışılık" olunca burada teklik vardır. 1990'larda binlerce faili devlet cinayet devlet güvencesi olmadan işlenebilir miydi? Sivas, Suruç, Ankara Gar katliamları devletin bilgisi ve kontrolü olmadan öyle kolayca gerçekleştirilebilir miydi? Binlerce köy yakılırken, milyonlarca Kürt batıya sürülürken, yüzlerce insan gözaltında kaybedilirken "norm devlet ve norm dışı devlet" yoktu, sömürgeci faşist devlet politikası vardı.

Bugün de olan budur. Hakan Fidan devletin sesidir. Hakan Fidan'ın Rojava'yı tehdit ettiği gün Savunma Bakanı Yaşar Güler, QSD'ye karşı HTŞ ile savaş desteği anlaşması yapıyordu. Yine aynı gün, faşist şefin kalemşorlarından biri olan Abdülkadir Selvi, Hakan Fidan'ın sözlerinin neredeyse aynısını kendi makalesinde dile getiriyordu. A. Selvi, "QSD, şu ana kadar taahhüt ettiklerinin hiçbirini yerine getirmedi. Tam aksine İsrail ve Fransa ile ilişki kurarak yeni şartlar ileri sürmeye başladı" diyor ve Türkiye'nin HTŞ ile birlikte QSD'ye kapsamlı bir askeri saldırı hazırlığında olduğunu belirtiyor.

'SÜREÇ'İN GELECEĞİ
Sömürgeci faşist Türk devletinin Kürt halk önderi Abdullah Öcalan'la masaya oturması, bu görüşmeler bağlamında mecliste bir komisyon kurulması önemli bir adımdır.

Peki bu "süreç" Kürt ulusal sorununu en asgari temelde dahi olsa çözmeye doğru bir yol mudur?

Bugüne kadarki gelişmeler, böyle olmadığını, sömürgeci faşist Türk devletinin "süreç"i Kürtlerin olası kazanımlarını baltalamak, Kürt ulusal mücadelesini dört parçada tasfiye etmek için değerlendirdiğini göstermektedir.

Türk devletinin Rojava'ya dönük tutumu bunun en büyük kanıtıdır.

Rojava'nın ne istediği 8 Ağustos'ta yapılan "Ortak Tutum Konferansı" ile ortaya kondu. Konferansa Özerk Yönetim sınırları dahilindeki bütün halkların yanı sıra Alevilerin ve Dürzilerin temsilcileri de katıldı. Böylece konferans yalnızca Özerk Yönetimi değil, Suriye'nin bütün halklarını kapsamış oldu.

Konferansın ne tür kararlar alacağı sır değildi.

Türk devletinin Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, konferanstan bir gün önce soluğu Şam'da Ahmet Şara'nın (Golani) yanında aldı ve HTŞ yönetiminin konferans kararlarına karşı bildiri yayınlamasını sağladı. Konferans bahane edilerek HTŞ'nin Paris görüşmelerinden çekildiği açıklandı.

Konferansın sonuç bildirgesinde, "çoğulculuğa, ortaklığa ve eşit vatandaşlığa dayalı demokratik ulusal bir yönetim" isteği dile getirildi.

Türk devleti böyle bir isteğe neden karşı çıkıyor? Türk devletinin "süreç"teki muradı nedir? Çoğulculuk istemiyor mu? Eşit vatandaşlık istemiyor mu? Demokratik ulusal bir yönetim istemiyor mu?

Peki ne istiyor? Dikkat edilirse bunlar en sıradan demokratik taleplerdir. Bu istemlerin Suriye'de dile getirilmesine dahi tahammülü yok. Başta Kürtler olmak üzere Suriye halklarının HTŞ çetelerine kayıtsız şartsız boyun eğmesini istiyor. Suriye'de halkların asgari demokratik taleplerine tahammül etmeyen, başta Rojava olmak üzere bütün Suriye'de en küçük demokratik ilerlemeye engel olan, dahası demokratik istemleri savaş, işgal ve katliam tehditleriyle yanıtlayan bir Türk devleti "süreç"te "demokratik dönüşüm" yönünde adımlar atabilir mi?

Bu sorunun yanıtı sömürgeci faşist Türk devletinin Rojava'ya yönelik politikasında açığa çıkıyor.