18 Kasım 2025 Salı

Arif Çelebi yazdı | Trump-Golani görüşmesi: Suriye'deki ganimet paylaşımına ABD el koydu

ABD, belediyesel idari özerklik dışında bir siyasal özerkliğe karşı. Bunu sadece Türkiye'yi teskin etmek için değil ABD çıkarlarıyla uyumlu olduğu için savunuyorlar. ABD Ortadoğu'nun bütününde hükümet dışı güçlerin tasfiye edilmesini, bunların merkeze bağlanmasını genel bir politika olarak uyguluyor.

10 Kasım 2025'deki Golani-Trump görüşmesi ile birlikte Suriye'de yeni bir döneme giriş yapıldığı söylenebilir. Bu, üçüncü bir aşama olarak tanımlanabilir. Bu aşamalardan ilki İdlib'te Golani'nin Esad sonrası Suriye yönetimi için hazırlanması; ikincisi, Esad rejiminin yıkılması ve yönetimin Golani'ye teslim edilmesi, şimdiki üçüncü aşama ise Golani'nin "geçici" döneminin kapatılarak kalıcı hale getirilmesi için şartların oluşturulması olarak tarif edilebilir.

BM'den sonra ABD ziyareti ile Golani'ye "geçici" olarak meşruiyet verilmiş, ABD ise Suriye'yi bir sömürge gibi dizayn etme imkanı elde etmiştir. Sezar yasasına bağlı yaptırımların 6 ay süresince kaldırılması ile HTŞ'ye yeni bir kredi açılmıştır.

ABD emperyalizminin uzun ve kısa vadeli Ortadoğu planlarında Suriye'deki Esad rejiminin devrilmesi önemli bir yerde duruyordu. Suriye, İran'ın bölgedeki başlıca müttefikiydi. Rusya, Suriye üzerinden Ortadoğu'da etkinliğini sürdürüyordu. Hizbullah, Suriye ve İran'ın desteği ile Lübnan'ın başlıca siyasi aktörlerinden biriydi. Suriye, Hamas'ın önemli destekçilerindendi. Suriye'nin ele geçirilmesi Ortadoğu'nun İsrail-ABD için hem siyasi hem de iktisadi anlamda bir çeşit "serbest bölge", bir başka deyişle "açık sömürge" haline getirilmesinde önemli bir aşamaydı. Politik islamcı gruplar bu amaçla eğitilip donatıldı. HTŞ, bu sürecin temel aktörlerinden biri olarak hazırlandı. Bu süreçte Türkiye, Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerine önemli roller verildi. Yine de belirleyici olan ABD ve İsrail oldu. Elbette onlarla birlikte başta İngiltere olmak üzere diğer emperyalist güçlerin büyük katkısı vardı.

HTŞ'NİN DAĞITILMAMASI VE GOLANİ'NİN HAZIRLANMASI STRATEJİK ÖNCELİK
ABD'nin eski Suriye Özel Temsilcisi J. Jeffry HTŞ ve Golani'yi nasıl kolladıkları, besledikleri ve iktidar için hazırladıklarını açıkça ifade ediyordu: "Trump'ın ilk döneminde, Eylül 2018'de Esad, İran ve Rusya'ya "İdlib'e saldırmama" konusunda net bir mesaj gönderdik. USAID'in yardımlarını artırmasıyla bölgeyi koruma altına aldık. Bu gelişmeler, Golani'nin siyasi geleceğini garanti altına alan dönüm noktasıydı" diyor ve ekliyor: "HTŞ'nin dağılmamasını stratejik öncelik yaptık."¹

ABD'nin Suriye eski Büyükelçisi R. Ford da 2023'te İngiltere gibi müttefiklerin stratejik talebiyle İdlib'te Şara'yla görüştüğünü belirtiyor ve şunları söylüyordu: "Amacımız onu ana akım siyasete çekmekti."²

İngiliz M16 istihbarat teşkilatının temsilcisi Jonathan Powll ise "Golani ve liderlik ettiği ittifak için olumlu bir imaj yaratmak ve onu rehabilite etmek amacıyla hareket ettiklerini" belirtiyordu.³

TRUMP'IN BİR PİYONA VERDİĞİ TALİMATLAR
Golani kendi gücüyle iktidara gelmedi, iktidar ona teslim edildi. Bu konumunu sürdürebilmek için ona verilen talimatları yerine getirmek zorundadır. ABD ve diğer emperyalistler de Golani'ye muhtaç, çünkü ancak onun gibi yıllardır üzerine bunca yatırım yaptıkları kullanışlı bir uşak aracılığıyla Suriye'ye tam olarak egemen olabilirler. Dahası, halihazırda üzerine oynayabilecekleri ikinci bir kişi de yok.

ABD'nin Ortadoğu sömürge işleri temsilcisi Tom Barrack görüşmede nelerin konuşulduğuna dair bir özet sundu: "Suriye'nin terör kaynağı olmaktan terörle mücadele ortağı olmaya geçişini simgeleyen tarihi bir çerçeve olan DAİŞ Karşıtı Koalisyona katılma taahhüdüne tanıklık ettik; bu, yeniden inşa etme, işbirliği yapma ve tüm bölgenin istikrarına katkıda bulunma taahhüdüdür. Şam bundan sonra DAİŞ, Devrim Muhafızları, Hamas, Hizbullah ve diğer terör örgütlerinin kalıntılarıyla mücadele ve bunların tasfiyesinde bize aktif olarak yardımcı olacak ve küresel barışı sağlama çabalarında kararlı bir ortak olarak yer alacaktır."⁴

HTŞ içindeki El Kaide bağlantılarının temizlenmesi ve "yabancı teröristlerin" sınır dışı edilmesi, Suriye'nin İbrahim Anlaşması'na katılması, Suriye Demokratik Güçleri'nin (QSD) yeni Suriye ekonomik, savunma ve sivil yapısına entegre edilmesi de görüşülen başlıca konular arasında yer alıyor.

TÜRKİYE'NİN POZİSYONU
Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da aynı gün Washington'a çağrıldı. Hem QSD'nin entegrasyonu konusu hem de Barrack'ın deyişiyle, "Türkiye-Suriye-İsrail ilişkilerinin yeniden tanımlanması" konuşuldu. Hem HTŞ üzerindeki yönlendiriciliğinin sınırlandırılması hem de İsrail'le ilişkilerinin yeniden rayına oturtulması anlamında Türkiye'ye bir sınır çizildiği anlaşılıyor.

Türkiye Golani'ye bu düzeyde bir meşruiyet verilmesinden ve HTŞ'nin DAİŞ Karşıtı Koalisyona dahil olmasından memnun. Böylece ABD'nin QSD'ye destek vermesinin gerekçesinin kalmadığını ileri sürebilecek. Oysa ki ABD, QSD'ye muhtaç. QSD olmadan HTŞ'yi DAİŞ Karşıtı Koalisyona katması ve savaştırmasının bir karşılığı yok. Ancak QSD sayesinde HTŞ'ye bir çeki düzen verebilir. Bu nedenle Barrack'ın ilk anda ifade ettiği gibi bireysel bir entegrasyon artık gündemde değil. QSD'nin Suriye ordusuna grup olarak katılması ve merkezde önemli sorumluluklar alması üzerine bir mutabakat var.

Türkiye'nin QSD'nin entegrasyonu konusunda ABD'yi istediği noktaya getiremediği açık. Türkiye, QSD'nin dağıtılması yerine grup olarak kalması ve Suriye devleti merkezinde askeri inisiyatif kazanmasını kesinlikle istemiyor. Buna karşın ABD'nin kendisine çizdiği sınırları da aşamıyor.

Ancak Türkiye'nin bunu sineye çekeceğini beklemek saflık olur. Türkiye QSD'nin grup olarak kalmasının Rojava'nın özerkliğine er ya da geç statü kazandıracağını düşünüyor. Sömürgeci Türk devletinin Kürtlerin her nerede olursa olsun statü kazanmasını engellemek için elindeki bütün araçları devreye sokmaya pek hevesli olduğu tarihsel tecrübeyle sabit. Türkiye İran'dan boşalan hegemonyayı doldurma arayışından vazgeçmiş değil. İsrail'le olan temel kavgası da bu. Suriye'yi bir nüfuz alanı haline getirmek, Halep'in de içinde yer aldığı Kuzey'de doğrudan denetim kurmak oradan Musul-Kerkük'e kadar uzanmak ve gelecekte buraları bütünüyle işgal etme sevdası içinde.

Sömürgeci-faşist Türk devleti, ABD emperyalizminin çizdiği sınırlara "resmi" olarak bağlı kalsa da başka türlü araçlarla QSD'nin dağıtılması ve olası özerkliğin önüne geçmek için harekete geçecektir. Bu tür girişimlerin ne anlama geldiğini 2003 yılında Güney Kürdistan'daki faaliyetlerinden biliyoruz. O günlerde G. Kürdistan'ın statü kazanmaması için, Musul ve Kerkük'te Kürtlerin etkinliğini yok ederek buralara Türkmenler üzerinden el koymak amacıyla kontrgerilla gücü olan özel kuvvetleri harekete geçirmiş, çok sayıda bombalama gerçekleştirmişti. Türk devleti, ABD kuvvetlerinin Türk askerlerinin başlarına çuval geçirmesi ile durduruldu. Kürt düşmanı sömürgeci Türk devleti Suriye'de de benzer girişimlerde bulunacaktır. QSD'lilere ve Özerk Yönetim yöneticilerine dönük suikastlar, QSD birliklerine "bilinmeyen" SİHA'larla saldırılar, Arap aşiretleri üzerinden kargaşa çıkarma çabaları, kendisine bağlı paralı askerlerle çatışmaları yayma ve büyütme, sivil alanlarda bombalı eylemler, HTŞ yöneticilerine provakatif saldırılar vb. "gayrı nizami harp" yöntemlerini devreye sokacaktır. Daha şimdiden Halep'te ve Dêrazor'da bu doğrultuda harekete geçti bile.

ROJAVA'YI TASFİYE SÜRECİ VE DİRENME
Golani'ye bu düzeyde bir meşruiyet tanınması buna karşın İlham Amed'e ABD'de diplomatik temaslarda bulunmak için dahi vize verilmemesi, ABD'nin tutumu bakımından bir gösterge sayılabilir. Dahası ABD, Türkiye'ye bazı sınırlar çekse de nihayetinde onun da isteklerini esas alan bir politika izlemektedir. ABD, QSD'nin grupsal olarak entegrasyonunu bir ölçüde kabul etse de Özerk Yönetim'in varlığını mevcut biçimiyle sürdürmesinden yana değildir. Özerk Yönetim'in, Arap nüfusun çoğunlukta olduğu bölgeleri merkezi hükümete devretmesini istemekte ve Kürtlerin çoğunlukta olduğu yerlerde belediye özerkliği ile yetinmesini tavsiye etmektedir. Tom Barrack bunu defalarca dile getirdi, önceki temsilci J. Jeffry de bunu açıkça ortaya koydu.

ABD, belediyesel idari özerklik dışında bir siyasal özerkliğe karşı. Bunu sadece Türkiye'yi teskin etmek için değil ABD çıkarlarıyla uyumlu olduğu için savunuyorlar. ABD Ortadoğu'nun bütününde hükümet dışı güçlerin tasfiye edilmesini, bunların merkeze bağlanmasını genel bir politika olarak uyguluyor. Şimdilik QSD'ye ihtiyaç duyuyor, ama süreç içinde onu da bütünüyle merkezileştirmeyi hedefliyor. Buna karşın siyasi özerkliğin kabul edilmesi QSD'yi meşru bir güç olarak kalıcı hale getirecektir.

Belediyesel özerkliği dayatarak Özerk Yönetimi dağıtmak ve süreç içinde QSD'nin varlık nedenini ortadan kaldırarak onu Suriye devletinin askeri gücü içinde eritmek ABD'nin yürürlükteki planıdır. Mevcut durumundaki zayıflığından yola çıkarak HTŞ'nin DAİŞ Karşıtı Koalisyona dahil edilmesini ve QSD'nin Suriye ordusunun komuta kademesinde yüzde 30 gibi bir kotaya sahip olmasına yönelik adımları, "QSD HTŞ'ye değil, HTŞ QSD'ye katılacak" biçiminde yorumlamak büyük bir yanılgıdır. Unutulmamalıdır ki, QSD'nin bu pozisyonu Özerk Yönetim'in dağıtılması ile birlikte gündeme getirilmektedir. Özerk Yönetim ortadan kalktığında QSD'nin bugünkü varlık biçimi de gereksizleşecektir.

Sömürgeci faşist burjuva Türk devleti Rojava'daki özerkliğin tasfiye edilmesi ve QSD'nin dağıtılması gerçekleşmeden İmralı üzerinden yürütülmekte olan "süreç"i rölantiye almaya devam edecektir. Rojava'nın ayakta kalması Kürt ulusal demokratik hareketinin masadaki elini güçlendireceği gibi, Türk devletinin Kürt ulusal mücadelesini bütünüyle tasfiye planlarını da sekteye uğratacaktır. Bu bakımdan da Türk devleti Rojava'yı tasfiye etmek için intiharvari de olsa çabalamaktan geri durmayacaktır.

Özerk Yönetim, bu tasfiye planına direnirse, ABD, Özerk Yönetimi yola getirmek için Türkiye'ye bugün için çizdiği sınırları kaldırmaktan geri durmayacaktır. Bu nedenle QSD'yi bir siyasal ordu olarak korumak ve halkı silahlandırmak, aynı zamanda Özerk Yönetim bölgesinde Kürt-Arap ittifakını daha da sıkılaştırmak stratejik önemdedir.

Rojava devrimini savunmak ve onun emperyalizme ve Türk devletine yem olmasını engellemek dün olduğu gibi bugün de sadece Kürtler için değil, ilerici bütün insanlığın başlıca görevlerinden biri olmaya devam etmektedir. Rojava yönetimi de bütün diplomatik manevralarla birlikte devrimi ayakta tutmanın ve bütün Suriye halklarına mal etmenin yolunun halklar arası devrimci ilişkileri geliştirmekten, Rojava devriminin sosyal ve ekonomik temelini güçlendirmekten ve ilerici insanlığın enternasyonalist desteğinden geçtiğini dün olduğu gibi bugün de esas almaya devam etmelidir.

KAYNAKÇA
1] PBS Frontline Röportajı-Haziran 2021
2] Baltimore Council on Foreign Affairs (BCFA) etkinliğindeki konuşmanın (1 Mayıs 2025, "Syrian Rebels Win - Now What?" başlıklı panel)
3] Tass ajansı, 31 Mayıs 2021
4] Tom Barrack 13 Kasım X paylaşımı