Arzu Demir yazdı | 11. Yargı Paketi ve 'hayasızca hareketler'
İnsanların hayatlarını, kendilerini hissettikleri bedende sürdürmek istemesinin bedeli zaten ağır. İktidar bu bedeli daha da ağırlaştırmak istiyor. Cinsiyet uyum süreci için gereken asgari yaş 18'den 25'e çıkarılıyor. Aynı pakette, çocukların yetişkin gibi yargılanması ve cezalandırılması da öngörülüyor. Ancak lubunyalar kendi bedenleri hakkında karar verebilmek için 25 yaşına kadar beklemek zorunda. Bu saldırıya karşı cinsel çelişkinin ezilen kutbunda yer alan kadınların ve LGBTİ+'ların birleşik bir direniş hattının geliştirilmesi ve güçlendirilmesi çok önemli.
Kapitalist sistemin, krizdeki erkek egemenliğini yeniden güçlendirmek için dünyanın her yerinde kadın cinsine karşı ilan ettiği savaşta, faşist şeflik rejimi, "aile 10 yılı" ilanıyla adeta liderliğe soyundu. Kadınların tüm kazanımlarını ve hayatlarını, LGBTİ+'ların bireysel ve siyasal varoluşlarını hedefleyen bu stratejik saldırı, erkek egemenliğinin politik islamcı restorasyonu anlamına geliyor.
Hazırlığı yapılan 11. Yargı Paketini bu kapsamda değerlendirmek önemli. Pakette LGBTİ+'larla ilgili olarak yer alan düzenlemeler önceki yargı paketine de konulmak istenmişti. Sonra bundan vazgeçildi, ancak Erdoğan her "aile yılı" konuşmasında LGBTİ+'ları hedef haline getirmeye, "şeytanlaştırmaya" devam etti.
İnsanların hayatlarını, kendilerini hissettikleri bedende sürdürmek istemesinin bedeli zaten ağır. İktidar bu bedeli daha da ağırlaştırmak istiyor. Henüz Meclise sunulmayan bu pakette yer alan maddeler, eğer yasalaşırsa, öncelikle cinsiyet uyum süreçleri neredeyse imkansız hale gelecek. Cinsiyet uyum süreci için gereken asgari yaş 18'den 25'e çıkarılıyor. Bu ülkede, okulda olması gerekirken çalıştırılmak üzere fabrikalara sürülen çocuklar, iş cinayetlerinde can veriyor ya da 15 yaşındaki kız çocukları, "evlilik" adı altında ömür boyu sürecek cinsel şiddete mahkum edilebiliyor. Ayrıca aynı pakette, çocukların yetişkin gibi yargılanması ve cezalandırılması da öngörülüyor.
Ancak lubunyalar kendi bedenleri hakkında karar verebilmek için 25 yaşına kadar beklemek zorunda. Sadece bu da değil. Anayasa Mahkemesi'nin daha önce iptal ettiği "üreme yeteneğinden yoksun olmak" şartı, 11. Yargı Paketi ile yeniden getiriliyor. Cinsiyet uyum süreciyle ilgili rapor süreci de elbette zorlaştırılıyor. İktidar, "Süreç uzarsa, cinsiyet değiştirmekten vazgeçerler" diye düşünüyor olmalı.
Cinsiyet uyum süreciyle ilgili söz konusu maddeler, hekimlere, sağlık emekçilerine de yaptırımlar içeriyor. Mahkeme kararı olmadan cinsiyet uyum sürecine yönelik tıbbi müdahalede bulunan -bu bir hormon tedavisi de olabilir- sağlık personeline 3 yıldan 7 yıla kadar hapis ve bin günden on bin güne kadar para cezası verilebilecek. Mahkeme kararı olmaksızın hormon terapisi, ilaç kullanımı, estetik operasyon ya da ameliyat yaptıran translar için 1 ila 3 yıl arasında hapis cezası geliyor. Böylece trans bir birey, cinsiyet kimliği nedeniyle cezalandırılmış olacak.
Bu yasal düzenlemeler, LGBTİ+'ların varlığına yönelik tehditlerin yanı sıra, LGBTİ+ hareketini de hedef alıyor. TCK'nin "hayasızca hareketler" başlıklı 225. maddesinde yapılması düşünülen değişiklikler ile LGBTİ+'ların kamusal alandaki varlığı ve hak savunuculuğu da "suç" olacak. Bu "hayasızca hareketler" meselesi, çok subjektif bir konu. Hiçbir ölçüsü yok. Nedir hayasızca olan? Politik islamcı faşist iktidarın "makbul" ölçülerine uymayan her şeyin, "hayasız" kabul edilmesi mümkün. Ayrıca, "genel ahlak" gibi yine bu "düzenin bekası" ile ölçülen garabetin yanı sıra "doğuştan gelen biyolojik cinsiyete aykırı davranmak" gibi bir suçlama, sadece LGBTİ+'ları değil, heteroseksist olan, ancak "makbul olmayan"ları da kapsamına alacak. Sadece LGBTİ+'lar değil, toplumsal cinsiyet kalıplarına ve normlarına uygun davranmayan ya da uygun davranmadığı düşünülen herkes risk altında. Örneğin, saçlarını kazıtmış bir kadın ya da saçlarını uzatıp iki örgü yapmış bir erkek, "biyolojik cinsiyete aykırı davrandıkları" suçlamasıyla karşılaşıp en az 1, en fazla 3 yıl hapis cezası alabilecek.
LGBTİ+'lara yönelik bu düşmanlığın ve nefretin nedeni sadece iktidarın politik islamcı karakteri, toplumun politik islamcı faşist temelde dönüştürülmesi amacı taşımıyor. Buna ek olarak, burjuva ailenin krizine, şef tipi aileyi güçlendirerek yanıt veren iktidar, LGBTİ+'ların varlıklarını, heteroseksist aileye tehdit olarak kabul ediyor.
Madde madde ele aldığımız bu yasal düzenlemeler, LGBTİ+'ların siyasal varlığının ötesinde bireyler olarak da varlığını hedefliyor. Sadece Türkiye ve Kürdistan'da değil, dünyada, erkek egemen kapitalist devletler hem kadın hem de LGBTİ+'lara yönelik savaş açmış durumda. Bunun nedeni, erkek egemenliğinin içinde bulunduğu kriz ve burjuva ailenin çözülüşü.
Trump'ın ABD'de başkan olarak göreve geldiği ilk gün imzaladığı kararnamelerden biri cinsiyet ile ilgiliydi. Keza faşist hareketlerin yükseldiği her yerde LGBTİ+'lara karşı nefret ve düşmanlık kışkırtılıyor. Polonya ve Macaristan'da olduğu gibi LGBTİ+'ların fiili meşru pozisyonlarının ve sınırlı sayıda kazanımlarının tasfiyesi faşistlerin kurduğu hükümetlerin ilk adımları oluyor.
Kapitalizmin, kadınları evden üretime çeken temel karakteri ile erkek egemenliğinin toplumsal üretim alanından eve iten karakteri arasındaki cinsel çelişkiyi, burjuva devletler, ancak şiddet, baskı ve zor yoluyla aşabileceklerini düşünüyor.
Çok net ki, faşist şeflik rejimi de kadın ve LGBTİ+'lara karşı yönelik cinsel baskıyı artıracak. Bu saldırıya karşı cinsel çelişkinin ezilen kutbunda yer alan kadınların ve LGBTİ+'ların birleşik bir direniş hattının geliştirilmesi ve güçlendirilmesi çok önemli.
Kadın özgürlük mücadelesi, cinsel kurtuluş mücadelesinin bütün sorunlarında etkin bir politik mücadele vermeden dolayısıyla heteroseksizme karşı eylemli duruşunu geliştirmeden cinsel kurtuluş mücadelesini tüm sonuçlarına vardıramaz. Tersinden, heteroseksizme karşı mücadele de erkek egemenliğine karşı mücadeleyle birleşmeden kesin sonuç alıcı olamaz. Heteroseksizmin gelişimi, erkek egemenliğinin kurumsallaşması ile iç içe ve onunla yakından ilgilidir.
Heteroseksizmin önderi toplumsal erkektir. Bu nedenle kadın özgürlüğü için mücadele, LGBTİ+ hareketiyle sıkı bir ittifak kurmak, özellikle de ideolojik yıkıcılığından güç almak ihtiyacındadır. Tarihsel olduğu kadar güncel olarak da heteroseksizm ve erkek egemenliği karşısında birleşik mücadele zorunlu. Erkek egemen kapitalist iktidarların tüm güncel adımları, bu tarihsel gerçekliği yeniden ve yeniden doğruluyor.