Bakırhan: Komisyon bir gün bile kaybetmeden karar alarak İmralı'ya gitmelidir
Meclis grup toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulunan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, "Meclis Komisyonunun artık bir gün bile kaybetmeden kararını alarak İmralı'ya gitmesi gerekmektedir. İmralı'ya gitmeyi bir siyasi uyuşmazlık odağı haline getirmemek, tabuya çevirmemek doğru bir tutum olacaktır" dedi.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, partisinin Meclis grup toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Ortadoğu'da çok önemli gelişmeler olduğunu söyleyen Bakırhan, HTŞ lideri Golani'nin ABD ziyaretine dikkat çekti. Suriye'ye dönük Sezar yaptırımlarının kaldırılmasına işaret eden Bakırhan, "Daha düne kadar Suriye rejimi karşısında mücadele eden, hakkını hukukunu arayanlar da bu Sezar yaptırımlarının kaldırılması sonrası memnuniyetlerini dile getirdiler. Bu aslında çok önemlidir. Mevcut yönetimin başta Kürtler olmak üzere bu yaptırımların kaldırılması konusundaki Suriye halkları ve inançlarının ortaya koymuş olduğu bu tabloyu doğru ve iyi okuması gerekiyor. Bu aynı zamanda Suriye için bir fırsat penceresi de aralıyor. Ama kritik bir soru var. Suriye yönetimi bu fırsatı kimin için kullanacak" ifadelerini kullandı.
'TÜRKİYE SURİYE'DE YAPICI BİR ROL OYNAMALI'
Suriye'de yürüyen sürecin kapsayıcı olması ve tüm halkların haklarını garanti altına alması gerektiğini belirten Bakırhan, "Suriye'nin barışı ve demokratik geleceğinin önünde daha çok uzun bir yol var. Çünkü yıkılmış, viran olmuş bir ülkeden bahsediyoruz. Bu zor ve meşakkatli yolda barışı, istikrarı, demokratik değerleri ilmek ilmek örmek önemlidir. Hem oradaki yönetimin hem de diğer yönetim dışı güçlerin de aslında beraber ortak bir sorunudur. Tabi Türkiye'ye burada çok önemli bir rol düşüyor. Türkiye bu süreçte yapıcı bir rol oynayabilir. Bunun biz farkındayız. Suriye halklarının kardeşliğini destekleyebilir, ayrım yapmadan" dedi.
Türkiye'de ise yargının iktidarın ihtiyaçlarını esas aldığını vurgulayan Bakırhan, "Deliller bulunmadan suçlar icat ediliyor. Önce tutuklanıyor sonra suç icat ediliyor. Zorla kurulan senaryolarla yıllarca insanların hayatlarına el konuluyor. İşte Kobanê Kumpas Davası, Gezi Kumpas Davasında olduğu gibi. Alt mahkeme en üst mahkemeyi tanımıyor. Kararını uygulamıyor. Yasa ve hukuku yok sayıyor" ifadelerini kullandı.
'İDDİANAME DEĞİL, BİR LABİRENT'
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'na ilişkin iddianameye dikkat çeken Bakırhan, "İddianame değil, adeta bir labirent. Bir nedensellik arıyorsunuz. Nedensellik yok. İçine girdikçe kayboluyorsunuz. İddianame bir kapıya, bir doğruya çıkmıyor. Ne kadar okursan oku 'tamam mesele buymuş' diyemiyorsun. Çünkü iddianame parçalı, maskeli, kaygan ve sürekli yüzeyde kalan bir yorumlama çabası içeriyor" dedi.
Yerine kayyum atanan Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi eski Eşbaşkanı Adnan Selçuk Mızraklı'nın tahliye edilmemesine tepki gösteren Bakırhan, "Diyor ki örgütünden ayrılmamış. Ya Türkiye'nin üçüncü büyük partisinin üyesidir. Niye ayrılsın ki? Ve bu sebeplerle Selçuk Mızraklı başkan hala içeride tutsak ediliyor. Bu akıl kumpasçı akıldır. Bu kumpasçı aklı asla kabul etmeyeceğiz" dedi.
'SİYASETİ İDDİANAME ESARETİNDEN KURTARMA ZAMANI GELMİŞTİR'
Bakırhan, şöyle devam etti: "Türkiye'de siyaseti iddianame esaretinden kurtarma zamanı geldi geçiyor. Siyasetin itibarını sağlamanın ilk yolu siyasetçileri adliye koridorlarından kurtarmaktır. DEM Parti olarak altını bir kez daha çiziyoruz. Biz demokrasi ile barışı birbirine alternatif değil birbirinin nefesi sayıyoruz. İkisini ayıran, birini diğerine feda eden her yaklaşımı reddediyoruz. Her ikisini de varlık sebebimiz kabul ediyoruz ve kabul etmeye devam edeceğiz. DEM Parti olarak biz yargının siyaseti zincire vurmadığı, yerel yönetimlerin yetki ve kaynaklarıyla güçlendiği, sandıktan çıkan halk iradesine amasız fakatsız saygı duyulan demokratik bir Türkiye için mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğimizi belirtiyoruz."
Meclis'te görüşülen 2026 bütçesine işaret eden Bakırhan, "Geçim derdi çekmemizin sebebi aslında bu bütçededir. Bakın 2026 bütçesinde faize 2 trilyon 742 milyar lira, savunmaya 2 trilyon 155 milyar lira ayrılmış, yani faiz savunmadan daha önce geliyor. Vergi harcamalarına 3 trilyon 597 milyar lira ayrılmasıdır geçim sebebimiz. Bütçe gelirlerinin yarısı tam bu üç kalemdeki çevrelere gidiyor. Bir azınlığa gidiyor. Kaynakları lobilere, yandaşlara ayıran iktidar milyonlarca insanı açlığa ve yoksulluğa terk ediyor. Türkiye'de yardıma muhtaç durumda neredeyse 20 milyon yurttaş var" dedi.
'GEÇİŞ DÖNEMİ YASASI ÇIKARILMALI'
Barışın toplumsallaşması için atılması gereken adımları sıralayan Bakırhan, bir geçiş dönemi yasasının çıkarılması, kayyumların kaldırılması ve yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, İdare ve Gözlem Kurullarının kapatılması ve hasta tutsakların bırakılması, Barış Akademisyenlerinin ve ihraç edilen KHK'lilerin işlerine iade edilmesi, bir adalet reformu sağlanması gerektiğini vurguladı.
Meclis'te kurulan komisyona işaret eden Bakırhan, "Komisyon artık uzatmadan bir an önce İmralı'ya gitme konusunda cesurca bir karar almalıdır. Geçiş Yasası netleştirilmeli, özgürlük yasaları tarif edilmeli, ihtisas komisyonları harekete geçirilmelidir" dedi.
'İMRALI'YI BİR TABUYA ÇEVİRMEMEK DOĞRU TUTUM OLACAKTIR'
Faşist MHP lideri Devlet Bahçeli'nin ifadelerini hatırlatan Bakırhan, şöyle devam etti: "Sayın Bahçeli'nin biraz önce bu salonda komisyonun bir an önce çözümün asıl muhatabı sayın Öcalan'la görüşmesine dair ifade ettikleri son derece önemli ve takdire şayandır. 'Komisyon gitmiyorsa ben giderim' demesi tarihi bir sorumluluk alma cesaretini göstermektir. Biz her zaman diyaloğun, yüz yüze görüşmenin ve sorunların masada konuşulmasının yanında olduk. Bunu savunduk. Sayın Bahçeli'nin 'üç maymunu oynamaktan vazgeçelim' çağrısı son derece isabetlidir. Sayın Bahçeli'nin süreci zamana yayan ve erteleyen tutumlara karşı süreci korumak ve enfekte olmasını engellemek için yaptığı bu çıkışın gereği bir an önce yapılmalıdır. Meclis Komisyonunun artık bir gün bile kaybetmeden kararını alarak İmralı'ya gitmesi gerekmektedir. İmralı'ya gitmeyi bir siyasi uyuşmazlık odağı haline getirmemek, tabuya çevirmemek doğru bir tutum olacaktır. Yüz yıllık bir meselenin tanımı ve çözümü konusunda biraz ciddi olmak gerekiyor."