Birleşik antifaşist genel direniş faşist saldırganı caydırır

CHP'nin prensip olarak kitle-halk inisiyatifinin gelişmesine mesafeli olduğu biliniyor. Faşist saldırganlık karşısında CHP'nin geniş emekçi tabanının duyduğu antifaşist öfke de katlanarak kabarıyor. Antifaşist tabanın hem CHP yönetimi üzerinde baskı yapması, faşizmle uzlaşma çizgisinin üzerine gitmesi diğer yandan CHP dışındaki antifaşist güçlerle sosyalistler, Kürt yurtseverleriyle birleşmeye, faşizme karşı birleşik mücadeleye yönelmeleri gerekir. Bizzat tabanın yönetimi antifaşist genel halk direniş yönünde güçlü baskı yapması, zorlaması elzemdir.
CHP merkezi tarafından olmasa da artık CHP'ye oy veren milyonlarca emekçi tarafından çok iyi anlaşılması gereken bir noktadayız. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun diplomasının düzenbazlıkla iptali, bir gün sonra ev baskınıyla gözaltına alınması, keza onlarca demokratın yanı sıra Şişli Belediye Başkanı Resul Emrah Şahan ve Beylikdüzü Belediye Başkanı Mehmet Murat Çalık'ın gözaltına alınması, halka ve halk iradesine karşı açık ve küstah bir meydan okumadır. İstanbul Valisinin, İstanbul'da adeta 4 günlük sıkıyönetim ilan etmesi gözü dönük bir faşist saldırganlıktır. İmamoğlu dahil gözaltına alınan belediye başkanlarının yerine kayyum atanacağını öngörmek de zor değildir.
Bu saldırıların tümü halklarımıza, halk iradesine karşı büyük bir faşist meydan okumadır. Saldırıya uğrayan CHP de olsa halk iradesine sahip çıkmak, faşist meydan okumaya karşı az çok direnen güçlerle birlikte faşizme karşı saf tutmak, faşist şeflik rejimine karşı koyuşu, antifaşist direnişi cesaretlendirmek devrimcilerin görevidir.
Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi gerçekte faşist şeflik sistemidir. Meclisin yetkilerinin büyük ölçüde çöp olduğu son on yıllık dönemde Türkiye eksiksiz bir faşist terör rejimiyle yönetiliyor. Bu dönemde vekillerin dokunulmazlığı da büyük ölçüde ortadan kaldırıldı. Hileli seçimler normalleşti ve burjuva muhalefetin uzlaşma ve zımni destek siyaseti, faşist şeflik rejiminin devamına güç verdi, meşruiyet kazandırdı. Muhalif televizyon kanallarının, radyoların kapatılması, ardı arkası kesilmeden süren gazeteci tutuklamalarıyla halkın gerçekleri duyması, görmesi, bilmesini engellemek; halkı alıklaştırmak, düşkünleştirmek için güçleri yettiğince, ellerinden gelen hemen her şeyi yaptılar. Baroları ezmeye, parçalamaya çalıştılar. Yargı aygıtıyla istedikleri gibi oynadılar. Bu dönemde özellikle DEM Parti (ve önceli HDP), keza başta ESP gelmek üzere sosyalist, emekçi sol partilerin, kadın ve gençlik örgütlerinin binlerce ve on binlerce kadrosu, üye ve aktivisti işkence, gözaltı ve tutuklama terörüne maruz kaldı. Meclisin yetkilerini, keza vekillerin dokunulmazlığını büyük ölçüde tasfiye ederek bu düzeyde halk iradesine saldırıp tasfiye eden faşist şeflik rejimi, belediyelerde yürürlüğe soktuğu kayyum terörüyle yerel yönetimler düzeyindeki halk iradesine karşı da sistematik savaş yürüttü.
Faşizmin ayırıcı özelliklerinden birisi, hatta en başta geleni, iktidarın tekelleşmesidir. Faşist şef AKP-MHP ittifakına dayanarak iktidar tekelini kurmuş, yürütmenin başı olduğu gibi yasama ve yargıyı da kontrolü altına almıştır. Yandaş medyayı manşet verecek denli sıkı kontrol altında tutmaktadır. Kemal Kılıçdaroğlu'nu linç ettirme faşist komplosu gibi girişimleri gözden kaçırılmamak koşuluyla, CHP'ye karşı fiziki hal alan saldırganlığı esas olarak 2019'da İstanbul Büyükşehir Belediye başkanlığı seçimini kaybetmesinden sonradır. Bu tarih, CHP'nin faşist şeflik rejiminin politik tekelini tehdit etmeye başladığı eşiktir.
Süreç boyunca faşist şef, korkak, uzlaşmacı, "devletin bekası" için faşist şeflik rejimine destek veren CHP politikasından güç almıştır. CHP'nin HDP ile birlikte fotoğraf vermekten, faşist şeflik rejimine karşı direnişin yükünü omuzlayan, büyük bedeller ödeyen güçlerle bir araya gelmekten kaçındığı biliniyor. Sokağa çıkmaktan imtina edildiği, gençliğin, halkın sürekli uslu durmaya, seçimleri beklemeye çağrıldığı, pasifize edildiği egemen işbirlikçi tekelci burjuvaziye, iktidara ve devlete güven vermeye çalışılan bir çizgi izlenegeliyor. Oysa son saldırı örneğinde de görüldüğü gibi faşist şeflik rejimi hiç de seçimleri bekleme, hukuk, demokrasi filan deme gereği görmedi; elindeki imkanları ulusal demokratik hareketi, emekçi sol hareketi, tutarlı antifaşist güçleri ezmek, burjuva muhalefeti güçten düşürmek için duraksamadan kullandı. Van ve diğer örneklerde kayyum terörüne başvurmakta biraz duraksaması ise kitle mücadelesinin gücüyle başarıldı.
CHP'nin günahı büyük ama önünde önemli ve büyük bir fırsat da var. Günahı büyük; çünkü çöktürme planın yürürlükte olduğu on yıllık dönem boyunca -ki bu aynı zamanda faşist şeflik rejiminin kuruluşu ve yerleşmesi süreci olmuştur- politik islamcı saray cuntası ve onun dayandığı faşist AKP-MHP ittifakıyla uzlaşmayı esas almıştır. Faşist şeflik rejimiyle işbirliği ve uzlaşma politikası gelinen yerde tamamen iflas etmiştir.
Şimdi kendisini sosyal demokrat ilan eden, faşizme, "tek adam" rejimine karşı olduğunu açıklayan CHP, durumun gerektirdiği siyasi inisiyatif ve cüreti gösterebilecek midir? Türkiye halklarının saflarında faşist şeflik rejimine karşı öfke katlanıyor, Newroz ateşleriyle mücadele arzusu yükseliyor. Yoksulluk krizi, hayat pahalılığı, düşük ücret dayatması işçi sınıfı ve emekçileri "artık yeter, bıçak kemikte" sınırına getirmiş bulunuyor. Faşist şeflik rejiminin saldırganlığı ise güç kaybetmesinden, iktidarını, iktidarının geleceğini güvencede görmemesinden, zayıflamasından kaynaklanıyor. CHP'nin önünde büyük bir fırsat var derken, en başta işte bu gerçekleri söz konusu yapıyoruz. Bunlar, halka ve halk iradesine meydan okuyan küstah faşist saldırganlığın caydırılmasının ve püskürtülmesinin tamamen olanaklı olduğu anlamına geliyor. CHP bu olanağı gerçeğe dönüştürecek bir inisiyatif alma cüreti gösterebilecek mi?
Eğer CHP, faşist saldırganlığı caydırmak, püskürtmek istiyorsa, durum ve tarih Özgül Özel ve CHP yönetimine, İmamoğlu'na şimdiye kadar düşünmediklerini düşünmelerini dikte ediyor. İmamoğlu, "her yerde direneceğiz" diyor, saygıya değer; direnmeliler de!.. Dahası bu direnişin mümkün görünen faşist şeflik rejimini caydırabilecek, saldırganı püskürtebilecek kapsam, güç ve çapta olması gerekir.
CHP'nin prensip olarak kitle-halk inisiyatifinin gelişmesine mesafeli olduğu biliniyor. Faşist saldırganlık karşısında CHP'nin geniş emekçi tabanının duyduğu antifaşist öfke de katlanarak kabarıyor. Antifaşist tabanın hem CHP yönetimi üzerinde baskı yapması, faşizmle uzlaşma çizgisinin üzerine gitmesi diğer yandan CHP dışındaki antifaşist güçlerle sosyalistler, Kürt yurtseverleriyle birleşmeye, faşizme karşı birleşik mücadeleye yönelmeleri gerekir. Bizzat tabanın yönetimi antifaşist genel halk direniş yönünde güçlü baskı yapması, zorlaması elzemdir.
Faşist şeflik rejimini ne caydırabilir?
Bugünkü koşullarda bunu halklarımızın birleşik antifaşist genel direnişi gerçekleştirebilir. Kayyum direnişlerinden 8 Mart'a ve Newroz'a uzanan süreç, işçi grev ve direnişleri, kadınların direnişleri, Alevi halkımızın Suriye'deki soykırıma karşı kitlesel hareketlenmesi, faşist saldırganlığın halkın geniş kesimlerinde yarattığı öfke dalgaları, bütün bunlar aynı zamanda mümkün olan birleşik antifaşist genel direnişin de hazırlıklarıdır. Halk iradesine sahip çıkmak anın yakıcı demokratik görevidir. Bütün antifaşist güçler halklarımızın birleşik antifaşist genel direnişi çağrısını desteklemekte tereddüt etmeyeceklerdir!
*İşçi Sınıfı ve Ezilenlerin Sesi ATILIM gazetesinin 21 Mart tarihli 211. sayısında yayımlanan başyazısı.