21 Ekim 2025 Salı

BİRTEK-SEN'den kadın emeği raporu

Kadın emeği raporunu açıklayan BİRTEK-SEN, kadınların uzun mesailerde düşük ücretlerle çalıştıklarını bir kez daha ortaya koydu. Regl izni, tuvalet hakkı, taciz ve ayrımcılık gibi başlıkların ele alındığı rapor, kadınların sendikal deneyimlerini ve beklentilerini de ortaya koyuyor. Verilere göre kadınlar yalnızca ücret artışı değil; dürüst, şeffaf ve gerçekten mücadele eden bir sendika talep ediyor.

Urfa- Birleşik Tekstil Dokuma ve Deri İşçileri Sendikası (BİRTEK-SEN), 19 Ekim Pazar günü Şanlıurfa'da düzenlediği basın toplantısında Güneydoğu Tekstil Sektöründe Kadın Emeği ve Sendikal Algı Raporunu kamuoyuyla paylaştı.

YALNIZCA ÜCRET ARTIŞI DEĞİL MÜCADELECİ SENDİKA TALEBİ
Şubat deprem katliamında etkilenen Adıyaman, Urfa, Malatya ve Adana illerinde 116 kadın işçiyle yapılan yüz yüze görüşmelerin sonucunda hazırlanan rapora göre kadınlar düşük ücret-yüksek mesai kıskacında küresel markalara üretim yapıyor. Regl izni, tuvalet hakkı, taciz ve ayrımcılık gibi başlıkların ele alındığı rapor, kadınların sendikal deneyimlerini ve beklentilerini de ortaya koyuyor. Verilere göre kadınlar yalnızca ücret artışı değil; dürüst, şeffaf ve gerçekten mücadele eden bir sendika talep ediyor.

BAZI GÖRÜŞMELER EŞLER TARAFINDAN ENGELLENDİ
BİRTEK-SEN Urfa Temsilcisi Funda Bakış, Malatya Temsilcisi Halime Sancak, BİRTEK-SEN örgütlenme uzmanı Avukat Esmer Özer ve gönüllü kadınların mart ayında başlattığı saha çalışması haziran ayına kadar sürdü. Uzmanlar, mülakatlar sırasında kadınlara ulaşmakta zorlandıklarını; ev içi sorumluluklar ve uzun mesailer nedeniyle görüşmelere katılımın güçleştiğini, bazı görüşmelerin ise eşler tarafından engellendiğini belirtti.

Kadınların kendi deneyimlerine ve sendikalardan beklentilere yer verilen raporda; konteyner kentlerde üretim baskısı altında çalışan, fazla mesai sırasında evini ve çocuğunu kaybeden, sendikal örgütlenmeye yöneldiğinde kapının önüne konulan kadınların hikayeleri görünür kılınıyor. Raporda bu hikayelerin yalnızca bireysel mağduriyetler değil, "dünya çapında acımasızca işleyen sistematik bir emek rejiminin kolektif sonuçları" olduğu vurgulanıyor.

36 SAATE VARAN MESAİLER
Kadın işçilerin büyük çoğunluğu asgari ücret ya da altında gelir elde ediyor; hiçbir katılımcının maaşı 30 bin lirayı aşmıyor. Türk-İş verilerine göre tek bir kişinin yaşama maliyeti 33 bin 587 lira iken, bu tablo kadın işçilerin geçim koşullarının ne denli ağır olduğunu ortaya koyuyor. Sendikaorg.'da yer alan araştırmaya göre birçok fabrikada günlük çalışma süresi 10–12 saat olarak standart haline gelmiş durumda. Ancak sipariş dönemlerinde bu süre 18 saate kadar çıkabiliyor. Kadınların yüzde 62,2'si fazla mesaiye zorlandığını, yüzde 44,7'si mesaiye kalmayı reddettiklerinde baskıya maruz kaldıklarını, yüzde 40'ı tehdit edildiğini, yüzde 14,9'u ise hakarete uğradığını belirtiyor.

'NE ZAMAN HAYAT'
Rapordaki en çarpıcı veri ise Urfa'dan geliyor: Levi's'e üretim yapan bazı kadın işçiler, mesai saatlerinin bir günü aştığını, "iş yetiştirme" dönemlerinde 36 saati bulan vardiyalarda çalıştıklarını aktarıyor. Bir kadın işçi mesai döngüsünü şöyle anlatıyor: "Sabah 08.00'de başladık, gece 04.00'e kadar çalıştık. Servisle eve gidiyorsun, uyuyorsun, tekrar aynı döngü. Ne zaman yemek, ne zaman hayat?"

ÜRETTİKLERİ ÜRÜNLERİ ALAMIYORLAR
Kadın işçilerin yüzde 95,7'si ürettikleri ürünleri satın alamadıklarını söylüyor. Zara, Levi's, Bershka gibi markalara üretim yapan kadınlar kendi emeklerinin ürünlerine dahi erişemiyor. Rapor bu tabloyu, "kadın emeğinin üretimden olduğu kadar tüketimden de dışlanması" olarak tanımlıyor. Bazı ürünlerin Türkiye'de bile satılmadığına dikkat çekiliyor. Baykan'da Zara'ya üretim yapan bir kadın işçi şunları söyledi: "Zara'nın güneş desenli bir kotu vardı. O kadar beğenmiştim ki kalitesini, yaparken sürekli okşuyordum. Paramı biriktirip almak istedim ama Türkiye'de satışı yoktu."

TACİZE KARŞI ŞİKAYET MEKANİZMALARI YETERSİZ
Rapor, işyerlerinde kadınların yalnızca ekonomik değil; psikolojik ve cinsel şiddete de maruz kaldığını ortaya koyuyor. Kadınlar, ustabaşı ve yöneticilerden gelen sözlü taciz, fiziksel temas, küçümseyici davranışlar ve hamilelik nedeniyle işten çıkarma tehdidi gibi örnekler aktarıyor. Kadınların yüzde 42,2'si işyerinde tacize ve rahatsız edici bir davranışa maruz kaldığını söylerken, bu deneyimlerin yüzde 45,8'i şikayet ediliyor. Yani tacize ya da mobbinge maruz kalan kadın işçilerin yüzde 54,2'si "şikayetçi olmadığını" söylüyor. Rapora göre, kadın işçilerin şikayet mekanizmalarına güveni düşük; çoğu kadın "işini kaybetme korkusu" nedeniyle sessiz kalıyor hatta sessizleştiriliyor. Bir kadın neden şikayetçi olmadığını şu sözlerle anlatıyor: "Ustabaşına söylesek azar işitiyoruz. 'Sen yanlış anlamışsındır' diyorlar."

KADINLAR PED DEĞİŞTİRMEK İÇİN İZİN ZİNCİRİNDEN GEÇİYOR
Anketlere göre kadın işçilerin en zorlandıkları dönemlerin başında ise regl süreçleri geliyor. Kadınların yüzde 92.2'si regl süreçlerini zor geçirdiğini söylerken bu zorluğa bir de tuvalet izni ekleniyor. Kadınların yüzde 74'ü tuvalete gidişlerinin sınırlandırıldığını belirtiyor. Görüşmelerde, bu kısıtlamanın regl dönemlerinde bile sürdüğü, bazı kadınların bu aşağılayıcı davranışlar nedeniyle işi bırakmak zorunda kaldığı aktarılıyor. BİRTEK-SEN Urfa İl Temsilcisi Funda Bakış, "Kadın işçiler regl olduklarında çok zorlanıyorlar. Regl oldum demek istemiyor, utanıyor. Ama başka türlü tuvalete gidemiyor" diyor. Bu izin zinciri regl dönemlerinde kadınların sağlık sorunları yaşamasına yol açıyor.

'DEPREM OLDU, DIŞARI ÇIKMAMIZA İZİN VERMEDİLER'
Rapor, iş güvenliği önlemlerinin büyük ölçüde kağıt üzerinde kaldığını vurguluyor. Kadın işçilerin yüzde 66,1'i işyerlerinde iş kazası yaşandığını söylüyor. Üstelik bu oran bireysel dikkatsizlikle açıklanamayacak kadar yüksek. Depremin vurduğu bu kentlerde hala depreme veya sele karşı ciddi bir önlem bulunmuyor. "İşyerinizde depreme, sele ya da yangına karşı önlem var mı" sorusuna kadın işçilerin yalnızca yüzde 34,8'i "Evet" derken, yüzde 44,6'sı "Hayır" yanıtını veriyor. Hatta artçı depremler sırasında bazı kadınlar dışarı bile çıkarılmadıklarını şu sözlerle aktardılar: "Bir kere iş yerindeyken depreme yakalandık, dışarı çıkmak istedik. 'Bir şey yok' deyip bırakmadılar."

Sürdürülebilirlik ve denetim mekanizmalarıyla övünen markalara üretim yapan fabrikalarda ise denetim sonrası herhangi bir iyileşme yaşanmadığı belirtiliyor. Katılımcıların yüzde 97,2'si, denetim sonrası iş güvenliği önlemleri veya çalışma koşullarında hiçbir değişim olmadığını ifade ediyor.

GECE SERVİSLERİ KADINLARI EVİNE BIRAKMIYOR
Raporda gece vardiyası ve servis güzergahlarında kadın işçilerin güvenlik kaygısının öne çıktığı görülüyor. Kadınların yüzde 62'si 22.00'den sonra işten çıktığını, ancak bu grubun yalnızca yüzde 14,3'ünün evinin kapısına kadar servisle bırakıldığını söylüyor. Urfa'dan bir kadın işçi şöyle anlatıyor: "Bazen gece 03.00'te çıkıyoruz işten. Servis beni evimin yakınındaki karanlık bir kavşağa bırakıyor. Oradan yürümek zorundayım. Çok korkuyorum ama mecburum."

KREŞTEN KAÇINMAK İÇİN KADIN İŞÇİ SAYISI DÜŞÜK TUTULUYOR
Kadın işçilerin yalnızca yüzde 27,7'si çalıştığı fabrikada kreş veya bakımevi olduğunu bildiriyor.
Büyük ölçekli işyerlerinin üçte birinde dahi çocuk bakım hizmeti sunulmadığı belirtiliyor.
Raporda ayrıca, işverenlerin 150'den fazla kadın çalışanı olan işyerlerinde kreş açma yükümlülüğünden kaçmak için kadın çalışan sayısını 149'da tuttukları da aktarılıyor.

HER İKİ KADINDAN BİRİ SENDİKASIZ
Kadınların sendikal örgütlenmeye dair umutları da hayal kırıklıkları da raporda açık biçimde yer alıyor. Katılımcıların yüzde 48,3'ü sendika üyesi, yüzde 51,7'si ise sendikasız. Yani küresel markalara üretim yapan her iki kadından biri hala örgütsüz. Kadınların sendikaya üye olmaktan çekinme nedeni çoğunlukla işten atılma korkusu. Birçok kadın "Sendikaya güvensem bile patron öğrenince işten atar" diyor.

 Diğer bir neden ise bazı sendikalara duyulan güvensizlik: "Sendika var ama patronla iyi geçinmekten başka bir şey yapmıyorlar." Rapor, sendikal katılımı sınırlayan nedenler arasında patron baskısı, aile baskısı, ev içi bakım yükü, zaman yetersizliği ve bilgi eksikliğini öne çıkarıyor.
Kadın işçilerin önemli bir kısmı ise sendikalı olmanın 'hak aramanın tek yolu' olduğunu düşünüyor: "Sendikalı olmak yalnız olmadığımızı hissettiriyor. Patrona karşı tek başıma kalmamak için sendikalıyım."

'BU RAPORUN HER SATİ BİR DİRENİŞ KAYDIDIR'
BİRTEK-SEN Genel Başkanı Mehmet Türkmen, raporun sonuç bölümünde şu çağrıyı yapıyor: "Bugün fabrikalarda örgütlenmeye çalışan kadınlar yalnız değildir. Bu raporun her satırı bir direniş kaydıdır. Adaletin, insanca yaşamın ve eşitliğin sağlanacağı bir düzen ancak örgütlü işçilerin mücadelesiyle mümkündür. BİRTEK-SEN olarak biz, kadınların emeğini görünür kılmakla kalmayacağız; bu emeğin sömürülmediği, eşitliğin ve dayanışmanın esas olduğu bir geleceği inşa etmek için mücadeleye devam edeceğiz."

Raporun tamamına buradan ulaşabilirsiniz.