Cihan Serhad yazdı | Efrîn'in kahramanı Egîd Roj'a

Doğrudur Egîd Roj büyük bir fedakarlık örneğiydi, ama bu fedakarlık onun için sadece savaş içindeki bir görev değil bir yaşam biçimi haline getirmişti. Sadece kamerası ve kalemi ile değil aynı zamanda yoldaşlığı, konuşması, morali ve coşkusu, etrafına güç verişi, halk sevgisi ve saygısıyla, günlük yaşamdaki emekçiliği ile ve özellikle Efrîn halkına bağlılığıyla çağın devrimcilerinden biriydi.
Egîd Roj (Şervan Seydo) yoldaş, Efrîn'de yurtsever bir ailede dünyaya gelir. Aileden almış olduğu yurtsever kültürün etkisiyle 2012'de Rojava Devrimi başladığında henüz devrimin ilk yıllarında YPG'ye katılır. Efrîn ve Rojava Devriminin savunması için bütün savaş cephelerinde yerini alır. İşgalci sömürgeci Türk devleti 2018'de 72 savaş uçağı ile Efrîn'e saldırdığında Egîd yoldaş işgale ve sömürgeciliğe karşı 2 silahıyla savaşır ve çağın direnişinin bir parçası olur.
Egîd yoldaş neden iki silahla savaştı diyoruz. Bunun cevabı onun pratiğindedir. Birincisi meşru savunma silahı keleşini omuzlayarak işgalci Türk devleti ve onun barbar çetelerine karşı fedai bir savaşçı olarak savaştı. Bir o kadar etkili ikinci silahı ise kamerası ve kalemi idi.
Özgürlük savaşçılarının ve yurtsever halkın işgale karşı verdiği eşsiz direnişinin sesini dünyaya duyurmak için direnişçilerle omuz omuza savaş cephelerinde yer alır. Onun bu kararlı duruşu, düşman kini ve iradesi her zaman savaşçılara çok büyük bir moral ve coşku verir. Türk devleti ve çetelerinin insanlık ve savaş suçlarını belgelemek için Efrîn'den Tişrîn Barajına kadar kamerası ve kalemi ile dakika dakika dünyaya seslenir. İşgalci Türk devletinin direnişin sesini kısmak ve orada yaşananların dünyaya duyurulmasını engellemek için özellikle basın emekçilerini hedef aldığını bilmesine rağmen yoldaşları Nazım Daştan ve Cihan Bilgin'den sonra tereddütsüz ve korkusuzca koşar Tişrîn'e.
Rojavalı bir komünist olarak TKŞ, CKŞ ve JKŞ grupları ile Tişrîn'deki direniş nöbetine katıldım. Egîd Roj yoldaşı direniş alanında tanıdım. Savaş mevzisinde silahını elinden asla bırakmayan bir savaşçı gibi her dakikası ve anında kamerası elinde direnişçilerin içerisindeydi. Direniş neredeyse heval Egîd de oradaydı. Direnişçiler içerideyse o içeride, direnişçiler dışarıdaysa o da dışarıdaydı. Henüz devrimin ilk yıllarında devrimin bir parçası olan Egîd yoldaş her alanda kendini devrime adamıştı, o bu sefer de kamerası ve kalemi ile tarihi Tişrîn direnişinin bir parçası olmuştu.
Özellikle Tişrîn gibi tarihi bir direnişin içerisinde onunla tanışmış olduğum için çok mutluyum. Onunla ilgili aklımda kalan ve her zaman aklımda kalacak olan gülüşü ve güzel kahkahası olacak. Onun gülüşü Tişrîn direnişçilerinin moral kaynağıydı.
Doğrudur o büyük bir fedakarlık örneğiydi, ama bu fedakarlık onun için sadece savaş içindeki bir görev değil bir yaşam biçimi haline getirmişti. Sadece kamerası ve kalemi ile değil aynı zamanda yoldaşlığı, konuşması, morali ve coşkusu, etrafına güç verişi, halk sevgisi ve saygısıyla, günlük yaşamdaki emekçiliği ile ve özellikle Efrîn halkına bağlılığıyla çağın devrimcilerinden biriydi.
Görev sevgisi ve bağlılığı tüm pratiğinden ve yüzünden belliydi. Kamerayı alıp bir görüntüyü çekmeye koştuğundaki heyecanı en çok göze çarpan şeylerden biriydi. Çünkü o, orada tarihi direnişin içinde tarihe tanıklık etti. Onu kaydettiğinin farkındaydı. Bu yüzden son mektubunda, "Ben sadece gazeteci değil, aynı zamanda bir tarihe tanıklık yapıyorum" demişti.
Bu tarif aslında onun görev ve tarih bilincidir. Bu nedenle yaşamının son anına kadar kamerası her an elindeydi. Bizler nöbeti bizden sonraki gruba devretmeden önce açıklama yaptık. Heval Egîd de yine elinde kamerası ile tarihe not düşüyordu. Açıklamadan sonra bizler nöbeti yeni gruba devredip dönerken heval Egîd orada kaldı. Henüz yola yeni çıkmışken gerçekleşen hava saldırında Egîd yoldaşın şehit düştüğü söylendi. Elinde kamerası ile tanıklığını yaptığı tarihin ölümsüz bir parçası oldu.
Güler yüzlü ve şakacı yanı çok hızlı sosyal ilişkiler kurmasını sağlıyordu. Doğal ve içten tavırlarıyla insanları kendine yaklaştırıyordu. Onunla ilgili güzel ve çok güldüğümüz anılarımızdan birisini paylaşmak istiyorum. Nöbet direnişinde günlük yapılması gereken işler söz konusuydu. Benimde içinde olduğum kalabalık bir grup planlamada o işlerden birini aldık. İşin hızlı ve erken bitmesi gerekiyordu. Fakat grupta yer alan halkımız çok yavaş ilerliyordu. O kadar çabalıyoruz, konuşuyoruz hızlanalım diye ama hızlanamıyorduk. Sonra bir baktım, saatlerce uğraştığımız iş bir anda çok hızlı bir şekilde ilerlemeye başladı. Tabii ki şaşırdım, önce ne olduğunu anlayamadım. Sonra arkamı bir döndüm ki heval Egîd elinde kamerası ile bizi çekiyor. Çalışma grubundakiler, 'basın kayıt yapıyor, televizyonda çıkacağız' diye düşünerek hızlanıp işi bitiriverdi. Onun etkisi ile saatlerce uğraştığımız işi yarım saat içerisinde bitirdik. Bunu fark ettiğimde heval Egîd'in yanına gidip gülerek durumu anlattım ve "Sen gelip çekmeseydin bu iş bitmeyecekti. Bundan sonra her iş yaptığımızda sen gel çek ki hızlı bitirelim" dedim.
İnsan yaşadığı coğrafyaya benzer diye bir söylem vardır. Bu söylem heval Egîd'in şahsında bir hakikat olmuştu. O gerçekliğini, iradesini, inancını Efrîn'in seher yelinden almıştı. Çünkü o direnişçi Efrîn'in çocuğu idi. Ruhu direniş ruhu, gülüşü Efrînli çocukların yüreğinin mutluluğu, halkının acılarını ise yüreğine nakşederek direniş gerçekliğine dönüştürmüştü. En büyük hayallerinden biri özgürleştirilmiş Efrîn'e geri dönmekti. Her ne kadar onunla tanışıklığımız ya da birlikte geçirdiğimiz zaman çok kısa olsa da, o kadar kısa zaman içerisinde paylaştığımız şey yaşamın ve tarihin ta kendisiydi. Halkımız işgalci Türk devletinin bombardımanına karşı zılgıt ve halaylarla cevap verdiğinde hissettiğimiz duygular aynıydı. Kadını, çocuğu, yaşlısıyla düşman bombardımanını zılgıtlarla karşılayan bir halk asla yenilmez… Tişrîn bizimdir.
O yiğit gazeteci Aziz Köylüoğlu'nun öğrencisi, Nazımların, Cihanların, Gülistanların, Hêroların sevgili yoldaşı. Ve bir kez daha diyoruz ki onların hayalleri ve mücadeleleri asla yarım kalmayacak, kameraları ve kalemleri yerde kalmayacak. Şimdi yüzlerce Aziz, Nazım, Cihan, Egîd yetişiyor. Ve direnişin sesini kısmak, yenilgilerini, acizliklerini gizlemek için özel olarak özgür basın emekçilerini hedef alan işgalci Türk devleti asla amacına ulaşamayacak.
*Tişrîn direnişçisi