Cumartesi Anneleri 1043. hafta Hasan Ocak için

Cumartesi Anneleri 1043. hafta eylemi 21 Mart 1995'te kaybedilen Hasan Ocak için gerçekleşti. Yargı makamlarına seslenen Cumartesi Anneleri, etkin bir soruşturma ve kovuşturma yürütülmesini istedi. Kayıp yakınları, Hasan Ocak için adalet istemekten vazgeçmeyeceklerini kaydetti.
Gözaltında kayıpların sembol ismi Hasan Ocak için 30 yıldır adalet arayışı sürüyor. 21 Mart 1995 günü gözaltında kaybedilen Hasan Ocak için kayıplarla buluşma ve hafıza mekanı Galatasaray Meydanında buluşan Cumartesi Anneleri, 1043. hafta eyleminde bir kez daha adalet talebini yineledi.
Gözaltında kayıpların fotoğraflarının taşındığı eylemde bu haftanın basın metnini İkbal Eren okudu. Eren, "Hasan Ocak'ın gözaltında kaybedilişinin 30. yılında, bir kez daha yargı makamlarına sesleniyoruz: Uluslararası teamüllere uyun. Dosyayı, insanlığa karşı işlenen suç kapsamında değerlendirin. Zamanaşımını işletmeyin. Etkin bir soruşturma ve kovuşturma yürütme görevinizi yerine getirin. Kaç yıl geçerse geçsin; tüm kayıplarımız için, Hasan Ocak için adalet istemekten ve devleti evrensel hukuk normlarına uymaya çağırmaktan vazgeçmeyeceğiz" dedi.
NE OLMUŞTU
Sosyalist kimliğiyle tanınan 30 yaşındaki Hasan Ocak, atanmayı bekleyen bir öğretmendi. Bu süre zarfında Beyazıt'taki bir iş hanında çay ocağı işletiyordu. 21 Mart 1995 günü akşam saatlerinde işyerinden ayrıldı. Annesini telefonla arayarak, "Balık getireceğim, akşam için yemek hazırlama" dedi. Ancak Hasan, ne o akşam ne de sonrasında bir daha Avcılar'daki evine dönemedi. Hasan'dan haber alamayan ailesi, onun gözaltına alındığını öğrendi. Ancak emniyet bu durumu ısrarla inkar etti. Aile, savcılığa başvurmasının ardından İstanbul Emniyeti, İstanbul Valiliği, TBMM, Başbakanlık, ilgili bakanlıklar, hastaneler ve Adli Tıp Kurumu nezdinde yoğun girişimlerde bulundu.
Oluşan kamuoyu baskısı sonucunda, dönemin İçişleri Bakanı Nahit Menteşe, İstanbul Valisi Hayri Kozakçıoğlu, Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar ve İstanbul Emniyet Müdürü Necdet Menzir yaptıkları açıklamalarda "Hasan Ocak'ın gözaltında olmadığını ve suçlu olarak aranmadığını" ifade etti. Ancak gerçekler farklıydı. İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nde gözaltında bulunan iki kişi, Hasan'ı şubede gördüklerini; iki kişi ise Hasan'ın ismini emniyetteki parmak izi listesinde okuduklarını belirtti. Ayrıca, Newroz nedeniyle gözaltına alınan bir başka tanık da şubede bir hareketlilik olduğunu, polislerin kendi aralarında "Hasan Ocak getirildi" dediklerini duyduğunu ifade etti.
Ailenin ısrarlı arayışı 58 gün sürdü. Sonunda, Hasan Ocak'ın ağır işkence izleri taşıyan bedeni, "meçhul kişi" olarak defnedildiği Altınşehir Kimsesizler Mezarlığında bulundu. Olay yeri tutanağında, Hasan'ın üzerinde kimliğinin, kemerinin, saatinin, ayakkabı bağcıklarının bulunmadığı; parmaklarında ise mürekkep lekeleri olduğu kaydedilmişti. Bu detaylar, onun gözaltına alınan kişilere uygulanan rutin işlemlerden geçtiğinin açık kanıtıydı.
Durum o kadar netti ki, dönemin İnsan Haklarından Sorumlu Devlet Bakanı Algan Hacaloğlu, yaptığı açıklamada "Ocak'ı konuşturmak için gözaltına aldılar. Orada uygulanan işkence ve darptan sonra öldürülüp Beykoz'a atıldı" diyerek, Ocak Ailesinden ve toplumdan özür diledi. Ne var ki, ailenin tüm başvuruları sonuçsuz kaldı. İç hukuk yollarından sonuç alamayan aile, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvurdu. 2004 yılında AİHM, Hasan Ocak'ın kaybedilmesi ve ölümüne ilişkin yeterli ve etkin bir soruşturma yürütülmediğine hükmederek, Türkiye'yi mahkûm etti.
Buna rağmen, iç hukukta dosya kovuşturma aşamasına dahi geçemedi. Hasan Ocak dosyası, uluslararası sözleşmeler ve anayasa ile güvence altına alınmış hakları ihlal eden, etkin soruşturma ve kovuşturma yükümlülüklerini yerine getirmeyen yargı mensupları tarafından Beykoz Adliyesi'nin tozlu raflarında zamanaşımına terk edildi.