13 Haziran 2025 Cuma

Diren Zeryan yazdı | Ölüm düşmanın elindeyse yaşamak da bizim ellerimizdedir

Adı Yılmaz'dı, Rojava'nın ve Ortadoğu'nun Karadenizli asi devrimcisi Osman Nuri Ocaklı. Faşist Türk devleti ve onun içlerimize saldığı ihanetçiler tarafından şehit Zilan Destan anmasından dönerken katledildi. Umutlu gülümseyişi ile gökyüzüne kanat açtı. Devrime yalnız boş gecelerini değil, bütün ömrünü veren bir yiğit daha gitti. Kafasında ışıklı bir şafak, yüreğinde yıldızlar taşıyarak, bir sevda şarkısı gibi duyup yaşayarak gitti.

Başarmak zorundayız çünkü toprağa düşen bedenlerin, hayalleri ve umutlarını bizler taşıyoruz. Devrim ve sosyalizm yolunda ezilen insanlık için çok büyük bedeller ödüyoruz. Bu bedeller zafere ulaşmadıkça zebaniler saracak bütün dünyanın güzelliklerini.

12 Haziran 2023 günü saat 10.50 yani 11.00'a 10 dakika vardı. Şehitlik yolunda önce bir duman yükseldi gökyüzüne, sonra özgürlüğe aktı bütün bedeni ile. Adı Yılmaz'dı, Rojava'nın ve Ortadoğu'nun Karadenizli asi devrimcisi Osman Nuri Ocaklı. Faşist Türk devleti ve onun içlerimize saldığı ihanetçiler tarafından şehit Zilan Destan anmasından dönerken katledildi. Umutlu gülümseyişi ile gökyüzüne kanat açtı. Devrime yalnız boş gecelerini değil, bütün ömrünü veren bir yiğit daha gitti. Kafasında ışıklı bir şafak, yüreğinde yıldızlar taşıyarak, bir sevda şarkısı gibi duyup yaşayarak gitti. Nasıl yanmaz bu yürekler, nasıl kanamaz? Kanar, hem de nasıl. Ama işimiz; yaşamayı, bu inanılmayacak kadar güzel serüveni bu kadar zor, bu kadar kanlı ve o denli kepaze kılanlara karşı kavga ateşini büyüterek yanmaktır.

Devrimci mücadelenin ve bir kolektif içinde çalışmanın en yaşamsal özelliği "gönüllü" ve karşılıksız olmasıdır. Başladı işe/ Bitirdi işi.../ Başlarken avaz avaz bağırmadı./ Bitirdi ve:/ Gelin seyredin diye/ dört bir yanı çağırmadı./ O milyonların milyonda biridir/ O bir sıra neferidir./ Damarlarındaki bilmem hangi soyun kanı değil/ O bir yarış hayvanı değil./ Yüzü herkesin yüzüne benzer./ Su içer ağzıyla/ Ayaklarıyla gezer.../Onun için: başlayan, biten, başlayan iş var,/ sorgu, soruş yok.../Gidiş var,/ Duruş yok.../ O milyonların milyonda biridir/ O bir sıra neferidir.

Hayata yeniden dönse sanki bir daha devrimci olur, partisiyle tanışır, onurlu bir mücadelede ısrar ederdi. Çünkü düşünüyorum da yaşama ve kavgaya bu kadar sevdalı bir insan başka türlü bir hayatı seçmezdi. Katil sürüleri peşine takılmış cadde cadde onu ararken, o sokak sokak her şeye inat bir şekilde devrimi insanlara aktarıyordu. Partisine ve onun çizdiği yola sımsıkı bağlıydı. Hatırlıyorum Yılmaz yoldaş ölümsüzleştikten sonra Kobanêli bir aileye Yılmaz yoldaşı anlatır mısın dediğimizde kısa bir şekilde anlatmaya başladı: "Onu ilk Şehit Serkan Taburu'nda görmüştüm ilk girdiğimde kapıdan karşılamak için çıktı, daha sesini bile duymamışken yüzünü ve duruş biçimini görünce şunu dedim içimden; 'işte parti çıktı...'" O zamana kadar hiç öyle düşünmemiştim. Halka nasıl hissettirilir partili ve devrimci bir duruş diye o an düşündüm. Yılmaz yoldaş parti tarzını, duruşunu sadece devrimci düşüncelerinde değil aynı zamanda bedenine kadar işletmiş, bütün fiziksel görünümünü de partisine göre dönüştürmüştü. Bu çok önemli bir şeydi devrimciler açısından, çünkü kolay iş değildir iç dünyanın dışa vurumunu yansıtmak. Mesela çok sinirlidir, siniri ve öfkesi ortalığı yıkar fakat öyle bir şeydir ki o yıkılan yerde hiç toz bulamazsınız, bir yıkıntı, enkaz göremezsiniz çünkü, siniri değiştirmeye çözmeye odaklıdır. 24 saatini buna adar o. Devrimcidir ve devrimin içindedir bununla uğraşır, bununla kirlenir ve bununla yıkanır. Devrimle ve partiyle yoldaş olur. Yoldaşlarına mutlaka çözüm olmak ister bu yüzdendir zamanın her anını okuyarak araştırarak yaşar. M-L ye bağlılıktır onun ki siyasal gelişmeleri değerlendirirken sırtını Marksist Leninist ideolojiye dayar ve şaşmaz, kelimeleri oradan alır. Çünkü bununla yaşıyordur. Partiye ihanete dayanamaz asla, onu korur ve kollar dışarıdan gelecek herhangi bir işe yaramazın içeriye girmesine izin vermez, derki kirlenmesin soframız çünkü bu sofra insanlık için kurulmuş ve onun temiz kalanları ile hazırlanmıştır....

Bunların hepsi Yılmaz yoldaşın devrimci özellikleridir. Onunla çalışmak onunla tartışmak başka bir duygudur hep. Yılmaz Behrareş devrimin komutanlarından ve devrimcilerin öğretmenlerinden birisi olmayı başarmıştır. O yaşamayı devrimci kılmıştır kendinde. Karadeniz'in asiliğini ilk başta Amed'in sokaklarına, ardından Türkiye metropollerine, düşmanın mahkemelerine ve zindanlarına en sonunda da  Rojava devrimine taşımıştır. Umut ve inançla dur durak bilmeyen bir devrimci miras bırakmıştır geride. Devrimci üretkenlikte her zaman ısrarcı ve inatçı olmuştur. Mutlu bir devrimcilik üretmiştir hayatında. Asi yüreklerle bir gelecek düşünü paylaşmak, yaşamı devrimcileştirmek, ortakça bir dünya adına yürütülen bir kavgayı bölüşmek umutlu bir insanlık güzellemesidir. Yaşamında inşa etiği şeyi tanımlarsak bence budur.

12 Haziran günü Rojava devriminin genç komünist öncüsü Zilan Destan'ın mezarı başından dönerken hain bir saldırıda ölümsüzleşti. Ölümsüzlerin yolunda ölümsüzlüğü buldu. Karadeniz'de başlayan hayatı Rojava'da zamanın Stalingrad'ı olan Kobanê'nin direniş sokaklarında düştü toprağa. Kaç türlü ölüm vardır? Kaç türlü yaşamak? Yaşamak bir yürek işçiliği günümüzde/ Ölümün anlamı değişti birden/ Eskiden yatakta beklerdik/ Ders mi sınav mı görev mi belli değil/ Gelecekse ayakta bulsun dimdik/ Açılan bir sorumsuz yaylım ateş/ bir top karanfildir göğsümüzde diyor ya şair. Asla teslim olmamaktır yaşamak. Şimdi derstir, sınavdır, görevdir ölüm. Düşleri diriltmektir, yarına açılmak. Ve yeni bir dünya kurmaktır dimdik gidişlerle....

Şimdi Haziran. Vedalara ve inançlı savaşlara açılıyor zaman. Ölüm belki bir daha çalacak kapımızı. Bizi yendiklerini sanacaklar. Biz belki daha çok öleceğiz. Ama mutlaka yeneceğiz. Ölüme ve umutsuzluğa inat, savaşçı türküleri söyleyeceğiz: Kendimi hiç akşam olmayacak/ Bir gün doğumu için saklıyorum/ Kendime kendim olmamayı yasaklıyorum/ Yasak artık bana çaresiz kalmak/ Yasak bana bocalamak/ Olmayanda eriyip gitmek yasak bana/ Yasak bana geceysem gündüzmüşüm gibi/Bir gül pembeliğinde kendimi uyumak/ Zor bir şeyi umduğumu biliyorum/ Yasak bana tükenmişi korumak/ Her çeşit umutsuzluk yasak bana/ Durmuşum umudumu sürüyorum/ Bir ağaç altında göğü seyrediyorum/İçimde ne ölüm ne yaşam korkusu var/ Korku bütün yasak bana yasak bana bitmişlik/ Bütün yol kavşaklarında dönemeçlerde/ Kendimi bir namlu gibi dosdoğru çiziyorum diyen türküler... Biz devrimciyiz. Kendimizi tüm kavşaklarda, dönemeçlerde dosdoğru çizmeyi bilmeliyiz. Halkların rüzgârı olup esmeliyiz. 

Biraz daha umutlu olacağız, biraz daha kararlı, her zamankinden asi, her zamankinden disiplinli biraz daha inatçı ve çalışkan her zamankinden. Düşmüşsek kalkacağız, ayağımız kanarsa gülüp geçeceğiz, sağ elimizi yitirmişsek solumuza bakacağız, dilimizi kesmişlerse suskunluğumuz kurşunun yatağında susuşuna benzeyecek. Ve düşersek bu kavgada, biliyoruz yine yaşamaya devam edeceğiz yoldaşların yanı başında. Başkaldıran her onurlu dizede biz olacağız, muzaffer her direnişte ve meydanlarda haykırılan bütün umut yüklü kavga türkülerinde.... Size söz olsun ki elinizde yükselen o kızıl bayrak asla yere düşmeyecek. Rojava'dan bütün Kürdistan'a, Karadeniz'in dağlarına, Türkiye ve bütün dünyaya elden ele dolaşacaktır..

"Koşullar yalnız ölümün önünde eğilenler için zordur." 
"Eli bıçaklı lanetliler uyuyamayacaksınız
 Pençeleri karanlık kanlı kargaları gecenin
 Hüzünlü gecelerin karanlık alçakları
Ölü tasallutçuları uyuyamayacaksınız."
            
 Rafael  Alberti