Ebru Yiğit yazdı | Büyük zaferin 80. yılı ve güncel antifaşist görev

İşte bugün bu yalın gerçeği, başta Türkiye ve Kürdistan'da olmak üzere tüm dünyada yükselen faşizme karşı yeniden hatırlama ve antifaşist mücadeleyi bir niyet beyanı olmaktan öteye taşıma zamanı. Üstelik bugün biz bir adım öndeyiz faşizmden. Newroz'da, 19 Mart'ta, 1 Mayıs'ta sokağa taşan kitleler, işçiler, kadınlar, gençler, Kürtler özgüvenli, mücadele isteğiyle dolu. Herkes bulunduğu yerden bir direniş yolu da bulmuş durumda. Liselerden üniversitelere, fabrikalardan meydanlara akan öfkeyi, ayrı koldan irili ufaklı akan bu dereleri denizde buluşturma zamanı.
80 yıl önce bugün, takvim yaprakları 8-9 Mayıs 1945'i gösterdiğinde Kızıl Ordu, Berlin'in kapısına dayanmış, yenilmez denilen Hitler faşizmi koşulsuz teslimiyeti kabul etmiş, tüm dünya Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinin (SSCB) can feda direnişine tanık olmuştu... Tam 80 yıl önce, emperyalistlerin ambargo uyguladığı, "komünist düşman" ilan ettiği, içeride ve dışarıda işbirlikçi kapitalistlerin kirli oyunlarıyla yıkmaya çalıştığı Sovyetler, milyonlarca insanının canı pahasına 4 yıl süren Hitler faşizminin ve emperyalist destekçilerinin savaşından alnının akıyla çıktı. Hitler'in dünyayı "komünizm"den kurtarmak için yavaş yavaş güçlenmesine, Yahudilere uyguladığı soykırıma, SSCB'yi adım adım işgal ederek ilerlemesine, milyonlarca insanın dünyanın görüp görebileceği en vahşi katliama maruz kalmasına karşı kapitalist devletler ve emperyalistler ses çıkarmadı. Hitler'in Avrupa'yı yavaş yavaş işgal etmesine göz yumdular, ta ki sıra kendilerine gelene kadar.
Stalin'in askeri dehası, kızıl ordunun zafere kitlenmiş komünist askerleri, anayurt savunmasının tüm dünya halklarını faşizmden kurtaracak en önemli mevzi olduğu gerçeğini bilince çıkarmış Sovyet insanları ve elbette genci, kadını, yaşlısı, çocuğu ve her ulustan milyonlarca SSCB vatandaşı bu zaferin baş mimarı. Hepsi de milim milim, her bir karışına kanını dökerek savundu Sovyet yurdunu. İşçi sınıfının, ezilen halkların ve komünist olmanın bilinciyle savaştı Hitler faşizmine karşı. Sadece anayurdu faşizmin işgalinden kurtarmadılar, faşizmi kendi topraklarında yenilgiye, koşulsuz teslimiyete zorlayarak yeni bir çağın da miladını yarattılar. Bir kez daha şan olsun Hitler faşizmini tarihin çöplüğüne gönderen Kızıl Ordu'ya.
Bu tarih elbette, böyle hacmi sınırlı bir yazıyla anlatılamaz. Ama yazının amacı da sadece bir tarih hatırlatması yapmak değil. 80 yıl önce kazanılan zaferin bugün taşıdığı güncel önemi vurgulamak. Bu tarih bizim, ezilen halkların, işçi ve emekçilerin tarihi. Peki, bu tarih bize ne söylüyor? Faşizmin tüm askeri üstünlüğüne, açık ve gizli ortaklarının çokluğuna rağmen işçi sınıfı öncülüğündeki gençlerin, kadınların, halkların antifaşist direnişiyle yenilebileceğini gösteriyor. Bu gerçekliğin yegane parolası: Birleşik antifaşist mücadele...
Elbette tarih aynı biçimde tekerrür etmiyor ama bazı tarihsel yasalar ve diyalektik ilkeler de bilimsel gerçekliğini koruyor. Nasıl mı? Tüm dünyada faşizmin yenilemez olduğu psikolojisini yaratıyor, sahte bir korku imparatorluğu üzerine, politik özgürlüğü ortadan kaldırıyor. Toplumu sindirmenin, güçsüz ve çaresiz hissettirmenin zor ve rızaya dayalı bütün argümanlarını kullanıyor. İşçi sınıfının, kadınların, gençlerin, ezilen halkların yani kitlelerin bilincini "faşizm yenilmez", "bunlar gitmez" diyerek bulanıklaştırıyor. İçinde mücadele isteği, arzusu olanlara karşı azgın faşist terörü devreye sokarak tüm topluma mesaj veriyor, öncüleri faşizmi yenme değil, faşizmi geriletme sınırında tutarak iddiasız, cüretsiz ve daha baştan kaybedilmiş bir savaşın içine sokuyor. Hitler faşizmi de önce tüm Avrupa'da ardından dünyanın çoğunluğunda böyle egemenlik kurdu. Ne kadar tanıdık değil mi? 20 küsur yıllık bir kabusu anlatmak gibi…
Kabus, değişik versiyonlarıyla yıllar içinde tekrarlandı, elbette hiçbiri Hitler faşizmi kadar dünyaya yayılamadı. Ama hepsi Hitler'den öğrendikleriyle faşizmi adım adım, göz göre göre, müttefiklerini yaratarak ve ortak düşman etrafında ortak çıkarı olanları birleştirerek iktidara geldi ve yerleşti. Ama hepsi işçi sınıfının ve toplumsal ittifaklarının gücü ve birleşik bir antifaşist direnişle yıkıldı. Çünkü zafere kilitlenmiş, faşizmi sağından solundan demokratikleştirmek için zaman kaybetmeyen, faşizmi yıkmanın zorunluluğunun berrak bilincine sahip olarak dövüştü. Fiili meşru araç ve biçimlerden, antifaşist kitlelerin anda başvuracağı mücadele yöntemlerine, yazılı ve görsel propaganda araçlarının kitle psikolojisini değiştirecek gücüne kadar hiçbir aracı bir diğerinin yerine, önüne, ardına koymadılar. Zaman zaman tereddüde düşülmüştür elbette, eller titremiş, "acaba" diyenler çıkmıştır. 2. Emperyalist Paylaşım Savaşı yıllarını kapsayan Sovyet edebiyatı, gerçeği eğip bükmeden anlatan nice eserlerle doludur. Onlarca işçi ve emekçinin, fabrikadan çıkıp eline aldığı ilk silahla ellerinin titremesinden, önemsenmeyen bir gizlilik kuralının nelere mal olduğundan bahseder. Ama öncü bir çıkışın, bazen bir komutanın, bazen bir Sovyet çiftçisinin, bazen de genç bir kadının attığı bir taşın tarihin gidişatını ve bir toplumun özgüvenini nasıl değiştirdiğini yazar. İsimler kurgudur belki, çünkü nice isimsiz kahramanın can feda direnişine şahit olanlar da ölümsüzleşmiştir. Ama anlatılanlar gerçektir. Ve o gerçek, "Yapabiliriz, faşizmi birleşik antifaşist mücadeleyle yenebiliriz" der.
Tüm dünya halkları, antifaşist bir amaca kilitlenmiştir. Birbirinden ayrı, kendilerinin olmayan savaşa karşı, "Tüm dünyanın işçileri, ezilen halkları ve antifaşistleri birleşin" diye haykırır sessizce. Herkes kendi ülkesinde faşizme karşı bir cephe açar, herkesin direnecek bir yol bulma sorumluluğu vardır ve bunu kimse değil tarih vermiştir ona. Toplama kampında, cephede, faşizmin işgal ettiği köylerde milyonlarca insan bir biçimde direnir.
İşte bugün bu yalın gerçeği, başta Türkiye ve Kürdistan'da olmak üzere tüm dünyada yükselen faşizme karşı yeniden hatırlama ve antifaşist mücadeleyi bir niyet beyanı olmaktan öteye taşıma zamanı. Üstelik bugün biz bir adım öndeyiz faşizmden. Newroz'da, 19 Mart'ta, 1 Mayıs'ta sokağa taşan kitleler, işçiler, kadınlar, gençler, Kürtler özgüvenli, mücadele isteğiyle dolu. Herkes bulunduğu yerden bir direniş yolu da bulmuş durumda. Liselerden üniversitelere, fabrikalardan meydanlara akan öfkeyi, ayrı koldan irili ufaklı akan bu dereleri denizde buluşturma zamanı. Herkes kendi kapısının önünü süpürürse sokak temizlenmez. Herkes yanındaki evin kapısını süpürmeye yardım ederse, bütün sokağın temizlenmesi için ortak amaç, yol ve yöntemde yani asgari müştereklerde birleşirse işte o zaman sokaklar temizlenir. Çünkü artık bu pislik, bu çürümüş düzen ev ev süpürmekle temizlenmez. Bunu ancak devrim temizler. Faşizm de tek tek mevzilerde yenilmez, tüm cepheleri birleştiren ve kitleleri antifaşist bir cephe stratejisi etrafında kenetleyen bir programla yenilir.
Eğer tarihten bir ders çıkaracaksak, 8-9 Mayıs 1945'i gurur verici bir takvimsel gün olarak görmekle yetinmeyip, o büyük zaferi yaratan iradenin ve kitlelerin gücünü kuşanalım ve faşizmi kendi topraklarında koşulsuz yenilgiyle tarihin çöplüğüne gönderelim. Bir kez değil, sayısız kez yaptık bunu insanlığın onurlu direniş tarihinde. Almanya'da Hitlerin, İtalya'da Mussolini'nin sonu nasıl geldiyse Türkiye'de de öyle olmaması için bir sebep yok. Yeter ki yapabileceğimize inanalım ve antifaşist cepheyi örelim.