Ender Çelikel yazdı | Bir kolorduya bedel: L. Auguste Blanqui
Komünarlar tarihte ilk kez sosyalizmin kızıl sancağını Paris'te göndere çektiklerinde Blanqui hapishanededir. Komünarlar burjuva hükümetinin başbakanı olan Thiers'e bir teklifte bulunurlar. Esir aldıkları bütün hükümet askerlerine karşılık Blanqui'nin serbest bırakılmasını isterler. Blanqui'nin Komün'de oynayacağı rolü bilen Thirse, Komünarların takas teklifini reddeder ve Blanqui'nin için şöyle der sonradan: "Bir kolorduya bedeldi."
Sene 1822'dir. Dört Corbonarist devrimci, monarşiyi yıkmaya teşebbüs etmekten ötürü halkın gözleri önünde infaz edilir. İnfazları izleyenlerin çoğu korku içerisinde dehşete düşerken içlerinden genç bir delikanlı daha 17'sinde olan Louis Auguste Blanqui o an devrimci olmaya karar verir.
"Bir devrimcinin görevi her zaman savaşmak, ölene kadar mücadele etmektir" sözleri ona aittir. Sözü ile eylemi etle tırnak misali uyuşan devrimciliğin ilk prototipidir Blanqui. Deyim yerindeyse devrimle yatar devrimle kalkar. Dur durak bilmez, iflah olmaz uslanmaz bu devrimci 1840'lı yılların Avrupa'sında dolaşan komünizm hayaletinin ta kendisidir!
Vücudunda barikat savaşlarının yara izlerini taşır. 76 yıllık ömrünün 40 yılını hapishanelerde tutsak olarak geçirir. Burjuvazinin mahkemelerini devrimci kürsüye çevirmek, siyasi savunma yapmak, hapishanede siyasi tutum takınmak da sınıf mücadelesine kazandırdığı değerlerdir.
Blanqui muazzam bir ajitatör ve örgütçüydü. 1834'te "Aileler Cemiyeti"ni kurar. Blanquicilik Paris'te en etkili akım haline gelir. Parisli işçiler ve öğrenciler arasında Blanqui adeta bir efsanedir. "İnsan onu sevmeye değil ona itaat etmeye meyleder" der çağdaşlarından biri.
Seveni de sevmeyeni de Blanqui'ye hakkını teslim eder. Hümanist-reformist sosyalizmin temsilcilerinden Benoit Malon Blanqui için, Barbös, Mazzini, Garibaldi veya Bakunin'in cazibesinden yoksun olsa da hikmetinin enginliğiyle zihninin gücüyle, kişisel bir zevkin zerresinden kalanı edilemeyeceği, insanlığın kurtuluşu için çilekeş ve mücadele dolu hayatının tutarlılığıyla alayının tozunu attırdığını" yazar. Meşhur Rus devrimci Tkaçev ise şöyle der: "… büyük komplo sanatında bize ilham veren ve emsal olan o'ydu. O bize devrimci inançla kuşanmayı, mücadele azmiyle dolup taşmayı, bize acıyı bal eylemeyi öğreten tartışma götürmez üstattır." Blanqui, Çarlık Rusya'sında en zorlu zamanlarda dahi ülkeyi ve mücadele sahasını terk etmeyen Stalin yoldaşın mayasında da vardır. Stalin, 1920 yılında, Plehanov ve Kautsky gibi masabaşı teorisyenleri Blanqui ile kıyaslardı. Blanqui'yi, "Fırtınalı zamanların önderlerinden, serden geçmiş" diye anardı.
Blanqui monarşistinden burjuvasına değin bütün düşmanlarının, egemen sınıfların korku ve nefret objesiydi. Fransız burjuvazisi için her daim somut ve potansiyel bir tehditti. Fransız burjuvazisi Paris'i Prusya imparatorluğuna teslim ederken Blanqui'yi tutuklatır. Öğrencileri, ardılları Komünarlar tarihte ilk kez sosyalizmin kızıl sancağını Paris'te göndere çektiklerinde o hapishanededir. Komünarlar burjuva hükümetinin başbakanı olan Thiers'e bir teklifte bulunurlar. Esir aldıkları bütün hükümet askerlerine karşılık Blanqui'nin serbest bırakılmasını isterler. Blanqui'nin Komün'de oynayacağı rolü bilen Thirse, Komünarların takas teklifini reddeder ve Blanqui'nin için şöyle der sonradan: "Bir kolorduya bedeldi."
Blanqui sözüne sadık kaldı. Hayatı, ölene dek ayaklanmadan ayaklanmaya koşmakla geçti. 27 Aralık 1880'de Paris'te Komünarlar için düzenlenen kitlesel bir mitingde yaptığı konuşmanın akabinde felç geçirip 1 Ocak 1881'de ölümsüzleşti. Paris halkı, mahşeri bir kalabalık "devrimin matematikçisi"ni sonsuzluğa uğurladı.
BLANQUİ'NİN DÜŞÜNCELERİ
Bütün yeni fikirler, teoriler, örgütler ve bunları temsil eden kişilikler tarihsel koşulların ürünüdür. Blanqui ve düşünceleri yeni yeni boy veren, gelişen kapitalist üretim tarzının ürünüydü. Ve yeni oluşan sınıflar kombinasyonunun gerilimlerini barındırıyordu. Her şeyden evvel, Blanqui bütün düşünsel meziyetlerine rağmen tarihin nesnel yasalarını çözümleyecek teorik yetkinliğe erişemedi. Haliyle temsil ettiği proleter sosyalizmin ve politik devrimciliği bütünlüklü- tutarlı teorisini kuramadı. Bununla birlikte Blanqui bilmeksizin ve niyetlenmeksizin Marx'ın kendi teorisine, Lenin'in de marksizme nitel katkılarda bulunabilmesini sağladı. Tarihçi Raymon Postgute, Blanqui için, "Marx'tan sadece birazcık daha önemsiz bir lider" derken haksız sayılmazdı. R. Garaudy'ye göre, "Blanqui ekonomik bakımdan sınıf ilişkilerine bölüşüm değil üretim açısından bakan ilk kişiydi". Dommayet ise, "Blanqui Birikim Yasasını neredeyse Marx ile aynı terimlerle formülle etti" diye yazar.
Blanqui'nin politik devrimciliğinin ve sosyalizminin felsefesini, mantığını anlamak için tarihsel materyalizmin yasaları ile politik devrimcilik arasındaki gerilim kavranmalıdır. 19. yüzyılın ilk yarısında sosyalizmin zorunlu nesnel/maddi koşulları (üretici güçler) henüz embriyonik aşamadaydı. Lyon kenti hariç, Fransa'da sanayi proletaryasından söz edilemezdi. İşçi sınıfı sayısal bakımdan küçük bir azınlık ve sosyalist bilince yabancıydı. Fakat halk aç, yoksul perperişandı. Eziliyordu, sömürülüyordu. Egemen sınıflara, burjuvaziye yönelik öfkeleri ve tepkileri kabarıyordu. Ezen-ezilen, sömüren-sömürülen çelişkisi şiddetleniyor ve Paris'te sık sık devrimci durum ve konjonktür oluşuyordu. Sosyalizmin (tarihsel devrimin) maddi koşulları yoktu, ama devrimci durum vardı. Sosyalizmin maddi koşulları oluşmamıştı diye komünistler politik devrimden, ezilenle iktidarı fethetmekten imtina mı edeceklerdi. Blanqui bu gerilimle, dahası ilk defa burjuva devrimden sosyalist devrime geçiş sorunuyla yüz yüzeydi. Blanqui sorunun ciddiyetinin ve kapsamının farkında olsun veya olmasın, nesnel koşulları tümüyle reddetmese de çözümü devrimci irade ve bilinçte gördü. Tarihte fikrin ve iradenin rolüne belirleyicilik atfetti. Blanqui'nin burjuva devrimden proleter devrime geçiş teorisi "sürekli devrim" diye tanımladı. Süregiden bir süreç olarak devrim! Proudhan Blanqui'nin "sürekli devrim"ini "durmadan kapsamını ve fetihlerini genişleten" bir teori diye betimliyordu. Marx'ın da bu konuda değerlendirmeleri olacaktı!...
Blanqui burjuva devrim(ciliğ)iyle tümüyle kopuşmuştu. Robespierre dahil burjuva devrimcilerinin tamamından nefret ederdi. Proletaryanın bağımsız siyasetinin ve proleter devrimi savunuyordu. Burjuvazinin özgürlük vb. ideolojik aygıtlarının karşısında proleter bakış açısına sahipti. Blanqui'nin burjuva özgürlük, sömürme özgürlüğü, piyasanın özgürlüğü, işçinin didinme ve açlıktan kıvranma özgürlüğüydü.
Sınıf mücadelesini tetikleyen üretici güçlerle üretim ilişkileri arasındaki çelişkiyi, tarihin asıl motorunu keşfedememiş ve kavramamış olsa dahi sınıf mücadelelerinin zorunluluğunu görmüştü. Proletarya ve proletarya diktatörlüğü kavramlarını ilk kullanan kişi olarak Blanqui açısından da işçi sınıfı yegane devrimci sınıftı. (Köylülüğe bakış açısı tümüyle negatifti.) Blanqui, örgütü için mutlak proleter saflık talep ederdi. Gerçekten de takipçilerinin hemen hemen hepsi proleterdi. (1800'lü yılların Parisli proleterleri ağırlıklı olarak terzi, marangozluk gibi meslekten işçilerdi) Blanqui bir gün yine tutuklanır. Üstü başı kan ve barutla kararmış halde mahkemeye çıkartılır. Hakim ona mesleğini sorar. "Proleter…. Hani şu emeğiyle yaşayan ve politik haklardan mahrum 30 milyon Fransız'ın sınıfı" diye yanıt verir Blanqui.
Blanqui'nin volantarist sosyalizmi, tarihte bilincin ve iradenin rolüne yüklediği anlam nedeniyle, öncü örgütü ve profesyonel devrimciliği koşulluyordu. Öncü kurmay ve profesyonel devrimcilik fikrini gerçek manada ilk savunan kişi o'dur. Buna göre, "eğitici öncü birlik" sorgusuz sualsiz itaat eden, sıkı bir disipline sahip, gizlilik içerisinde çalışan profesyonel devrimcilerden oluşur. Örgütün amacı işçileri "eğitmek" ve devrimci komplo (silahlı ayaklanma biçimindeki darbe) düzenlemektir. Öncü devrimi başlatır; Blanqui proletaryanın desteğini ve katılımını önsel olarak varsaydı. Blanqui'nin devrim teorisinin o yıllarda bir albenisi vardı. Çünkü Fransa zayıf bir devletti. Devrimci bir komplonun başarı ihtimali yüksekti.
Kitle çalışmalarının işlevini ve önemini zaman zaman kavramış gibi görünse de, Blanqui yasal çalışmaların her türlüsüne mesafeliydi. Grev hariç! "Grev", diyordu üstat, "kendinde bir amaç değil, politik iktidarın proleter fethi yönünde bir adımdır". Bunun dışında, işçilerin gündelik mücadelesini amaçlaştıran saf ekonomizmi de o vakit eleştirdi. Salt ekonomik mücadelenin işçi sınıfının politik bilincini körelttiğini düşünüyordu. Proudhon'u Lenin'in tabiriyle, Ruble'ye kapak katma derdinde komünizm düşmanı karşıdevrimci reformist bir hareket olarak değerlendiriyordu. Blanqui, Marx'ın Proudhon'a karşı kaleme aldığı "Felsefenin Sefaleti" adlı eserini okumuş ve hayran kalmıştı. Kitabı okumaları için arkadaşlarına ödünç verdiğini de aktarır Marx'ın damadı Laffarge.
Devlet ve devrim konusunda Blanqui Lenin'i çağrıştırır. Blanqui'nin yasal mücadele biçimlerine karşıtlığının temel sebebi burjuva devletinin silahlı örgütlü bir güç olmasıdır. Devlet, "yoksullara karşı zenginlerin jandarmasıdır". Zenginlerin jandarması, ancak ve ancak silahlanmış proletarya tarafından yıkılabilirdi. Blanqui'de de iktidar sorunu devrimin temel sorunudur. Proletarya politik iktidarı fethetmelidir. "Silahlar karar verecek" der. Başka bir yerde de, "Çeliği olanın ekmeği de vardır…" diyecektir. Blanqui'yi anarşistlerden ayıran en belirgin şey, onun sosyalist devlet tasavvurudur: "Mükemmel yönetim, yani toplumun son amacı, yönetimin olmamasıdır." O vakte kadar devlet proletaryanın güvencesidir.
Blanqui devrimci iradeye ve bilince yüklediği 'tanrısal' anlam ve role rağmen, hep bir teorik olgunlaşma halindeydi. "O kadar tesadüfen görünen devrimler aslında uzun bir kuluçka döneminin ürünüdür" diyen de odur. Blanqui bir ütopyacı olmaktan ziyade sosyalizmin zorunlu nesnel koşulları ile politik mücadele arasında bağlantı kuramamış yürekli ve inançlı bir komünist devrimciydi.
BLANQUİ'NİN MARX VE LENİN'LE ETKİLEŞİMİ
Tarihsel materyalizm teorisinin kurucuları Marx ve Engels, Blanqui ve hareketini iyi biliyorlardı. Zira komünizm 19. yy ortalarında Blanquicilikle anılıyordu. Manifestoda sözü edilen komünizmin hayaletini Blanquistler oluşturuyorlardı. Marx hiçbir zaman Blanqui'yi anarşistler veya ütopik sosyalistlerle aynı kefeye koymadı. Dahası, Blanqui'ye hep bir hayranlık beslerdi. Blanqui'yi ve yoldaşlarını, "Fransa'daki proleter partinin başı ve yüreği", "proleter partinin gerçek liderleri" olarak kabul etti. Blanquist komplocu taktikleri eleştirmekle birlikte tabi ki!…
Marx ve Engels henüz yeni kurdukları bilimsel sosyalizm teorisinin merkezini oluşturan tarihsel materyalizmin yasalarını öne çıkarıyorlardı. Haklı olarak devrimci iradenin ve bilincin tarihsel nesnel koşullar tarafından çevrelenip kısıtlanacağına vurgu yapıyorlardı. Ne ki Marx ve Engels'in nesnel koşulların iradi çabanın sınırlarını belirlediği yönündeki teorik çıkarsaması tarih bilimi ile politik devrimcilik arasındaki bağlantı meselesini, gerilimi çözemiyordu. Ortada devrimci bir durum vardı, burjuvazi ile proletarya arasındaki çelişki şiddetleniyordu. Marx ve Engels tarihsel materyalizmin yasaları ışığında işçi sınıfına burjuva devriminin tamamlanmasını beklemeyi ve ekonomik mücadeleyi önerirken, proletarya "kaçak" yapmaya başlamıştı çoktan.
Kabul etmek gerekir ki, burjuvazinin devrimci barutunu tükettiğini, Blanqui, Marx ve Engels'ten önce görmüştü. Marx da bunu kabul etti. Fransa'da Sınıf Savaşımları adlı eserinde Blanquici "sürekli devrim" çizgisine geldi. İlk kez bu eserinde, Blanqui'nin adını da anarak proletaryanın devrimci diktatörlüğünü savundu. Hatta Blanquistlerle birlikte Londra'da "Devrimci Komünistlerin Evrensel Cemiyeti"ni kurdu. Cemiyet proletaryanın silahlanıp politik iktidarı fethetmesini, proletarya diktatörlüğünü savunuyordu.
Marx Blanquistlerle iki kez ittifak kurdu. İlki yukarıda ifade ettiğimiz gibi 1848 devrimlerinin yenilgisinin akabinde. İkincisi de yine Londra'da komünün yenilgisinin ardında Blanquistler 1. Enternasyonal içinde Blanquicilere karşı Marx ve Engels'i desteklediler. Enternasyonal içerisinde etkin olmaya başladılar. Rivayet odur ki; Marx'ın 1. Enternasyonal'in merkezini New York'a taşımasının sebeplerinden biri de budur.
19. yüzyılın son çeyreğinde işçi derneklerinin ve üyelerinin sayısının artması, Avrupa sosyal demokrasisini ve de II. Enternasyonal'i Domine eden Alman Sosyal Demokrat Partisi'nin (SPD) oylarının seçimlerde hep artması sonucu marksizm, Blanquici taktiklerden tümüyle arındırıldı. Proletarya diktatörlüğü terimi dahi lügattan çıkarıldı. Engels, Blanquiciliği tamamen modası geçmiş bir maceracılık olarak mahkum etti. II. Enternasyonalciler Engels'in ilgili değerlendirmelerini devrimci taktiklere karşı kendilerine kalkan yapmaktan sakınmadılar.
II. Enternasyonal tarafından modası geçmiş maceracılık sanılan, küfür mahiyetinde kullanılan Blanquicilik Lenin'le birlikte yeniden canlandı. Lenin'in "Ne Yapmalı" eserinde savunduğu "öncü parti", "dışarıdan bilinç taşıma" (Blanqui'de eğitmek), profesyonel devrimcilik, adanmışlık, hiyerarşi, sıkı gizlilik ve disiplin gibi görüşlerin Blanqui'yi hatırlatmaması imkansızdı. Üstelik Lenin, "Ne Yapmalı"yı kaleme aldıktan 15 yıl sonra da "kesintisiz devrim"i (Blanqui'de "sürekli devrim") benimsendi. Proletaryanın azınlığı teşkil ettiği, sosyalizmin zorunlu nesnel koşullarının henüz oluşmadığı Çarlık Rusya'sında sosyalist devrime geçişi, proletarya diktatörlüğünü savundu.
Lenin'in Blanquiciliğin etkilerini hiçbir zaman kabul etmemesinin iki sebebi vardı. Birincisi; II. Enternasyonal'in, kenşeviklerin topyekun taarruzuydu. İkincisi; Lenin gerçekten de Blanquici değildi. O sadece Blanquici taktikleri merkezine uyarladı, tıpkı Marx'ın 1848 ve 1871 yıllarında denediği gibi. Lenin bunu yaparken sosyalizmin zorunlu maddi koşullarına ilişkin tarih biliminin yasalarından, marksist kavrayıştan hiçbir zaman kopmadı.
Blanqui, Lenin'le birlikte yeniden gündeme gelse de hakkı hiçbir zaman teslim edilmedi. Sınıf mücadelesinde öncü parti ve proletarya diktatörlüğü ihtiyacını gören, burjuva devrimden sosyalist devrime geçişi savunan ilk kişiyi; devrimci taktiklerin mucidini, Paris Komünü'nün doğal liderini ve yaratıcısını namı diğer "devrimin matematikçisi" Auguste Blanqui'yi ölümünün 143. yıldönümünde, proletaryanın diğer büyük önderleri Rosa Luxemburg, Karl Liebknecht ve Lenin ile birlikte saygıyla anıyoruz.