25 Nisan 2025 Cuma

Ender Çelikel yazdı | Saray ve hegemonya krizi

Bir iktidar eğer sadece baskı aygıtlarına başvuruyorsa, bu demektir ki onun toplumsal rıza (hegemonya) üretme rezervleri tükenmiştir. Havuç ve sopa siyasetinde elinde sadece sopa kalmıştır. Burada bir hegemonya krizi söz konusudur.

Saray rejimi, 19 Mart 2025 tarihinde burjuva ana muhalefet partisi CHP'ye kayyum atamaya kadar varacak bir saldırı girişiminde bulundu. Rejimin yargı enstrümanı aracılığıyla planladığı siyasi mühendislik projesi CHP'yi de aşan ve zorlayan halk hareketi duvarına tosladı. Gözü dönmüş rejim, diplerde birikmiş enerjinin "kendiliğinden" patlaması karşısında far görmüş tavşan misali şaşakaldı. Eli ayağı birbirine dolandı. Geri manevra yapmak zorunda kaldı. İmamoğlu'nu -şimdilik- ekarte etse de İBB'ye, CHP'ye kayyum atama ve toplumsal muhalefeti dumura uğratma amacına ulaşamadı. Üstüne üstlük "uyuyan dev"i uyandırdı.

Halk yığınları ölü toprağını üzerinden attı ve korku duvarını yıktı. Artık rejimin karşısında özgüveni gelmiş, cesareti artmış, silkelenmiş bir toplumsal muhalefet var. Siyaset denklemine yeniden dahil olan, hesaba katılması gereken fiili meşru mücadele biçimi var.

Halk hareketinin dirilmesi, siyasi istikrasızlığın derinleşmesi, ekonomik türbülans vs rejime büyük bir fatura çıkardı. Saray iktidarı böylesine pervasız bir saldırıya neden ihtiyaç duydu, cüret etti diye soruluyor. Bunun yanıtı hegemonya krizidir.

Gramsciyan bir kavram/teori olan "hegemonya" ile toplumsal rıza üretmek kastediliyor. Egemen sınıf hâkimiyetini sürdürebilmek için işçi sınıfının ve halk kitlelerinin rızasına, onayına ihtiyaç duyar. Siyasal iktidar hükmettiği insanların -gönüllü- onayını hegemonik diye tanımlayabileceğimiz ideolojik, politik, ekonomik, kültürel araçlar ve mekanizmalarla sağlar. Ezilenler lehinde özgürlükçü reformlar yapmak, sosyal hakları iyileştirmek, KDV'yi düşürmek vb  hegemonya kurma biçimleridir. Bir iktidar eğer sadece baskı aygıtlarına başvuruyorsa, bu demektir ki onun toplumsal rıza (hegemonya) üretme rezervleri tükenmiştir. Havuç ve sopa siyasetinde elinde sadece sopa kalmıştır. Burada bir hegemonya krizi söz konusudur.

Saray iktidarı bakımından bir hegemonya krizinden söz edilebilir. Yalnız, hegemonya dinamik ve diyalektik bir süreçtir. Hegemonya krizi çözülmeye ve dağılmaya evrilebileceği gibi aşılabilir de. Bunu hegemonya ile karşı hegemonya arasındaki mücadele belirler.

Emekçi sol içerisinde subjektif değerlendirmelere sıklıkla rastlanıyor. Analizler, değerlendirmeler ve öngörüler nesnel olgulardan ziyade özel arzulardan yola çıkılarak yapılıyor. Devrimci sosyalistler nesnel olgular üzerinden analizlerini yapmalıdır.

19 Mart sonrası oluşan güç ilişkilerinin/dengelerinin nesnel çıktısını kısaca yapmak gerekir. Burjuva düzen muhalefetinden emekçi sola değin uzman geniş yelpazenin oluşturduğu karşı hegemonya taktik üstünlüğü ele geçirmiştir. Bununla birlikte, saray iktidarının tabanında hala ciddi bir erime yoktur. Cumhur İttifakında ve Vatan Partisi'ne uzanan ağında kopmalar, daralma; bürokrasi içerisinde kırılma, çözülme henüz görülmüyor. Sermaye gruplarının en büyüğü olan TÜSİAD gelişmeleri izlemekle yetiniyor, inisiyatif almaktan çekiniyor. KOBİ düzeyindeki sermaye Cumhur İttifakının arkasında dururken, küçük burjuvazi fokurdadığı halde saraydan kopamıyor. Merkez medya güç dengesini gözetliyor, taraf değiştirmeyi ve hatta "tarafsızlaşmayı" erken buluyor.

Saray iktidarı yıpranmış, manevra alanı daralmış ve son halk hareketinden yediği darbeyle sersemlemiştir. Ama henüz yere serilememiştir.
***
Geri adım atmak "hegemonya"ya dahildir. Erdoğan, püskürtülse de sıkışsa da hegemonik hamle yapma imkanlarını tümüyle kaybetmemiştir. Örneğin Kürt meselesinde bizzat devreye girmesi böyle bir hamledir. Erdoğan gündem belirleme, kendine alan açma, saflarını sıklaştırma, karşı hegemonyada gedikler açma vb imkan ve kabiliyetini korumaktadır.

Emperyalist kapitalist sistemin krizi; üçüncü emperyalist paylaşım savaşına doğru evrilen jeopolitik konjonktür; emperyalist ve bölgesel güçler arasındaki çelişkiler; Türkiye'nin stratejik önemdeki coğrafi konumu, en değerli ihraç ürünü olan ordusu gibi etkenler saray iktidarına hegemonya kurma rezervleri sunuyor.

Marksist teorinin ışığından baktığımızda, saray rejiminin "tarihsel" sınırlarına, yani kendi gelişim imkanlarının sonuna vardığını söyleyebiliriz. Ne ki Türk burjuvazisi Erdoğan'ın alternatifini yaratamamaktadır, ona hala ihtiyaç duymaktadır. Konjonktürel dinamikler sebebiyle, Erdoğan siyasi ömrünü uzatabilmektedir.

Liberallerin ve reformist solun fantezileri bir kenara; sermayenin birikim sürecindeki tıkanma, uluslararası çelişkiler ve de güç ilişkileri Türkiye'de -yahut başka bir ülkede- devletin burjuva-demokratik temelde yeniden yapılanmasını koşullamıyor. Avrupa Birliği, Türkiye'deki demokrasinin niteliğini önemsemiyor. Çıkarlarını esas alıyor. Demokrasinin beşiği ve sembolü sayılan Avrupa'da faşist partiler iktidara yürüyor. Egemen sınıflar dünya pazarının paylaşan mücadelesine uygun yapılanıyor. Bu yapılanmanın ideolojik aygıtları özgürlük ve demokrasi değil, şovenizm, milliyetçilik ve ırkçılıktır.

Türkiye'de devletin halk demokrasisi, barış ve özgürlük temelinde yapılandırılmasının koşulu, işçi sınıfı ve ezilenlerin politik maddi bir güç olması ve "tarih"e müdahale edebilmesidir. An itibariyle böyle bir güç dengesi yoktur. Kürt siyasi hareketi pasif konumdadır, emekçi sol ve onun devrimci bölükleri ise hegemonya mücadelesine etki edebilecek kuvvetten ve kudretten yoksundur. Haliyle işçi sınıfı ve ezilenler iki egemen klikten birinin peşinden sürüklenmektedir.

19 Mart'ta açığa çıkan halk hareketi, burjuva düzen partisi CHP'yi yer yer zorlasa da onun çizdiği çerçeveyi aşamamıştır. Halk hareketi şimdilik durulmuştur. Devrimci bir önderlikten yoksun olan öğrenci hareketi tek başına süreci ilerletememektedir. Seslendiği işçi sınıfından ve öncülerinden dilediği, beklediği karşılığı alamamaktadır.

Kılıçların çekildiği çatışma, halkçı devrimci bir alternatifin yokluğunda, iki egemenlik arasında cereyan etmektedir. Ne saray iktidarının, ne de CHP öncülüğündeki kliğin çatışmadan kaçınma koşulu vardır. Egemen klikler arasındaki çatışmanın bundan sonraki rauntları daha şiddetli yaşanacaktır. Saray iktidarı seçim sathı mahalline doğru, hegemonya krizini aşamadığı ve kendi gelişim rezervlerini tümüyle tükettiği takdirde, devletin şiddet/zor aygıtlarına sarılmaktan sakınmayacaktır.

Egemen iki klik arasındaki çatışmanın şiddetlenmesi, iki tarafın birbirine üstünlük sağlayamaması, çatışmanın uzaması sonucu devletin zayıflaması üçüncü bir gücün müdahalesine zemin hazırlayacaktır. Eğer hala devrimci bir alternatif ete kemiğe bürünmemişse, bu üçüncü güç emir komuta halinde davranan generaller (darbe) veya Ümit Özdağ gibi neofaşistler olacaktır.

Yakın ve uzak tarihimiz bize defalarca göstermiştir ki; ezilenler mevcut düzenden daha iyi organize olmuş bir alternatif düzen görmediklerinde, "her şeyini kaybetme, kaosla ve kaçınılmaz bir düzensizlikle karşı karşıya gelme korkusu" yaşarlar. (Gramsci) İstikrar, can ve mal güvenliği isterler. Haliyle kim güçlüyse ("güçlü lider") onu desteklerler. Marksist leninist komünistler, bu gerçekleri göz önünde tutarak kendilerine bir projeksiyon çizmelidir.