Fuat Yücel Filizler yazdı | Kapitalizm ve tekno-oligarşisine karşı teknoloji işçilerinin mücadelesi
2024-25'te Amerika'da teknoloji işçilerinin mücadelesinde asıl öne çıkan ise teknoloji tekellerinin soykırımcı İsrail'le işbirliğine karşı işçi eylemleri oldu. İsrail'le askeri ve istihbarat teknolojileri için milyar dolarlık anlaşmalar yapan Amazon, Google, Microsoft gibi teknoloji tekeli işçilerinin buna karşı sayısız protesto ve eylemleri büyük bir iz bıraktı. Microsoft'ta işçiler İsrail'le anlaşmaların iptali için 7 bin imza topladı, Microsoft'un 50. yılını kutlama şenliklerini protesto gösterisine çevirdi.
ABD merkezli teknoloji tekelleri bu yılın ilk 10 ayında toplam 179 bin işçiyi işten çıkardı. Teknoloji tekelleri geçen yıl da toplam 238 bin işçiyi işten atmıştı. Bu yıl en yığınsal işten atmaları yine en büyük teknoloji tekelleri yaparken (Amazon 14 bin işçi, Intel 21 bin işçi, Panasonic 10 bin işçi, Accenture 11 bin işçi), Microsoft toplam işgücünün yüzde 3'ü, Meta (Facebook) yüzde 5'i düzeyinde işgücü azaltma planlarını açıkladı. Bunlar, teknoloji sektöründe işten atma dalgasının önümüzdeki yıllarda devam edeceğini gösteriyor. ABD'den başlayan dalga, dünya çapında da teknoloji ve bilişim sektörlerinde ücret düşüşleri, çalışma süre ve yoğunluklarının artması olarak yansıyor.
Emperyalist kapitalist tekno-mali oligarşi bu işten atmalar dalgasını, yapay zekanın doğurduğu "teknolojik kaçınılmazlıklar" olarak sunuyor. "Teknolojik kaçınılmazlık" mitolojisi, kapitalizmin her zamanki işçi düşmanlığını, işçi sınıfına karşı yeni savaş operasyonlarını "nötr" olduğu varsayılan teknolojinin arkasına saklamasıdır. Oysa kapitalizmde teknoloji, dolaysızca kapitalist üretim ve güç ilişkileri çerçevesinde şekillenir, göreli artıdeğer sömürüsü, emek üzerinde baskı ve kontrol, emeğe karşı savaş aracıdır.
ABD'de teknoloji ve bilişim şirketlerinin pandemi sonrası 4 yılda toplam 800 bine yakın işçi atmasına karşın bu alanlarda istihdamın yalnızca yüzde 1.9 kadar düşmüş olması, pandemi döneminde çok hızlı artan talebi karşılamak için büyük çaplı işçi alımları yapılmış olmasıyla birlikte düşünüldüğünde, yapay zekanın bu alanlarda genel ve mutlak bir işsizlik yaratmadığını gösteriyor. Çünkü büyük teknoloji şirketleri bir yandan diğer faaliyet alanlarından durmaksızın işçi çıkartırken diğer yandan yapay zeka alanına çok büyük çaplı yatırımlarla yeni ve vasıflı işçi alımlarına da devam ediyor. Bir nevi, yatırım ve istihdamlarını daha fazla yapay zeka alanına doğru kaydırıyor. Dolayısıyla yapay zekanın yol açtığı işsizlik kadar yeni istihdam yarattığı söylenebilir.
Yapay zekanın teknoloji ve yazılımda işsizliğe asıl etkisi, halen ancak standart kod yazımı ve işlemleri yapabildiğinden, daha ziyade yeni mezun ve genç (1-4 yıl iş deneyimi olan) teknoloji işçilerinde oluyor. ABD'de bu yeni ve genç teknoloji işçi kesimlerinde son yıllarda istihdam daralması yüzde 13'ü buluyor.
TEKNOLOJİ TEKELLERİNİN YIĞINSAL İŞTEN ATMALAR DALGASININ SINIFSALLIĞI
Yığınsal işten atmalar dalgasının asıl nedeni, hiç kuşkusuz sınıfsal. ABD ve dünya çapında yığınsallaşan ve yıkıcı biçimlerde işçileşen teknoloji emeğinin, ortalamanın üzerindeki ücretlerini, genç işçilerden başlayıp vasıflı ve deneyimli işçi kesimlerine de sirayet edecek biçimde, daha hızlı aşağı çekmek, çalışma yoğunluk ve sürelerini artırmak, son dönemde artan örgütlenme girişimleri, fiili grev ve mücadelelerini sindirmeyi amaçlıyor.
Emperyalist kapitalist güçler, beyaz yakalı işçilerin (zihin işçileri) işçi sınıfı içindeki oranının, onlar içinde de teknoloji işçileri oranının ve büyük teknoloji şirketlerinde yoğunlaşmasının yükseldiği; teknoloji işçilerinin yakın zamana kadar pazarlık güçlerinin ve asıl olarak ekonomi üzerindeki stratejik güç potansiyellerinin yüksekliği koşullarında, bunu kendileri için bir "tehdit" olarak görüyorlar. Bu yüzden eskiden işsizliğin pek olmadığı, yeni mezun işçilerin bile görece bireysel işgüvencesine ve pazarlık gücüne sahip olarak yıllar içinde yukarı doğru hareket edebildiği teknoloji işgücü piyasasında, bu hareketi ücret düşüşleri ve güvencesizlik artışıyla aşağı doğru çeviren bir nispi artı-nüfus havuzu oluşturup, bunu işçilerin gücünü kırmak için bir silah olarak kullanıyorlar. Örneğin yığınsal işten atmaların ardından atılanların bir kısmı daha düşük ücret ve haklarla geri alınıyor, çalışma yoğunluğu ve süreleri artırılıyor, çıkarılanların işlerinin de diğer işçiler tarafından üstlenilmesi dayatılıyor, işçilerin çalışma ve yaşamları üzerinde teknolojik azami performans kontrolü her düzeyde artırılıyor, vb.
Yapay zeka, teknoloji tekellerinin elinde bir mutlak işsizlik aracı olmaktan ziyade, işçiler (ve teknoloji işçileri) üzerinde daha derin sömürü, kontrol ve güvencesizleştirme aracıdır. Teknoloji işçilerinin de alt ve alt-orta kesimlerini, Marx'ın Kapital'de kullandığı bir ifadeyle, "durgun nispi artı-nüfus" (istendiği zaman kolayca işe alınıp istendiği zaman kolayca işten atılabilir, düşük ücretli, güvencesiz ve düzensiz bir işgücü havuzu) haline getirme aracıdır. Teknoloji işçileri üzerinde de dijital esnek-güvencesiz taylorizm (vasıflı işleri daha küçük, daha basit ve tekrara dayalı parçalarına bölüp, vasıflı işçiler yerine daha düşük ücretli, daha güvencesiz, daha deneyimsiz işçileri çok daha yoğun ve uzun süreler çalıştırmak, işin bilgi ve becerisinin işçilerden teknoloji aracılığıyla sermayeye geçmesi) aracıdır.
Şimdi bunu aklımızda tutarak, yapay zekanın daha da siyasal bir sınıfsal boyutu üzerinden analizimizi sürdürebiliriz.
TEKNOLOJİ TEKELLERİNİN AŞIRI SAĞ/FAŞİZAN BİR ÇİZGİYE KAYMASI
ABD merkezli dünyanın en büyük teknoloji şirketleri, ABD burjuva mali oligarşik siyasetinde merkez ya da sağ merkez denilebilecek bir eksenden, son dönemde çok belirgin biçimde, aşırı muhafazakar, aşırı sağ ve giderek faşizan bir eksene doğru kaydı. Bunu yalnızca Silikon Vadisi patronlarının geleneksel "neoliberal merkez"ci Demokrat Parti destekçiliğinden bariz ve aktif Trump destekçiliğine geçiş yapmasına veya Elon Musk'ın açık faşist şov ve söylemlerine bakarak da söylemiyoruz. Beyaz Saray kabinesine, geleneksel olarak Silikon Vadisi büyük patronları tarafından kendi çıkar ve istemlerini temsil eden en az birkaç kişi en üst kademelere atanır; bu sefer Trump'ın çekirdek ekibinde yer alan Silikon Vadisi temsilcileri (başta risk sermayedarı ve şimdiki başkan yardımcısı J. D. Vance olmak üzere) açık faşist tipler. Teknoloji tekellerinin daha önce mesafeliymiş gibi görünmeye çalıştıkları Netanyahu, Modi, Orban, Meloni, Durente, Erdoğan gibi iktidarlarla daha sıkı işbirliği yapmaları, ABD ve dünya çapında aşırı sağ, muhafazakar, siyonist, faşist, ataerkil, dinci yayın ve hesaplara daha fazla serbestlik tanırken sol muhalif yayın ve hesapların görünürlüğünü daha fazla kısıtlamaları, Zuckenberg'in "Amerikan toplumunun erkeklikten uzaklaşması"ndan kaygılarını belirtip LGBTİ yayın ve hesaplamalarına sert kısıtlamalar getirmesi, Jef Bezos'un sahibi olduğu Washington Post gazetesi logosundan "demokrasi" ibaresini kaldırması, Bill Gates'in göçmen düşmanlığında provakatif uygulamalarla kamuoyuna deşifre olan kurum ve şirketlere aleni biçimde büyük çaplı yatırımlar yapması ve sayısız başka gösterge sıralanabilir.
Peki nedir bir zamanki "demokrasi, liberalizm, hümanizm, ilericilik, serbest piyasa, çoğulculuk, çevrecilik, yaratıcılık, yenilikçilik" vb. imajlarından geçilmeyen büyük teknoloji oligarşisindeki bu aleni siyasal değişimin nedeni?
Çin'in teknoloji alanında yükselen rekabet gücüne karşı daha fazla himayeciliğe ihtiyaç duymaları, AB'de ve kısmen ABD'de de dijital platform tekellerine karşı kamuoyu baskısı ile getirilen, sosyal medya kullanıcılarının kişisel veri güvenliği hakları ve çalışanların iş dışı yaşamından enformasyon toplanamazlığı gibi düzenlemelerden rahatsızlıkları, burjuva siyasetin "merkez" parti ve çizgilerinin kontrol gücünün aşınması ve zayıflaması, ilk elde akla gelebilecek nedenler.
Ancak bu etmenler, teknoloji şirketlerinde böylesine aleni bir siyasal iklim değişimini kendi başlarına açıklamaya yetmiyor.
Önemli bir etmen, Lenin'in "tekelci sanayi ve banka sermayelerinin (+ ticaret-bn) kaynaşması" olarak tanımladığı mali sermaye bileşim ve kaynaşmasına bugün dijital sermaye (ve yapay zeka sermayesi) ve devlet sermayesinin de eklenmesiyle, sermaye piyasası değerleri trilyon dolarları bulan devazmanı tekno-mali sermaye gruplarının ortaya çıkmış olmasıdır. Amazon, Apple, Microsoft, Google (Alphabet), Facebook (Meta), Tesla, Nvidia ve Çin merkezli Ali Baba ve Tencent gibi süper sermaye grupları, bulut bilişim ve veri merkezleri, dijital platformlar, yapay zekanın yanı sıra, giderek daha fazla, enerji, lojistik, otomotiv, yarı-iletken, silah, uzay ve havacılık, sağlık ve eğitim gibi en kilit ekonomi alanlarını da elinde yoğunlaştırmakta ve merkezileştirmektedir. ABD'de toplam yatırımların 1 trilyon doları aştığı (Trump'ın yarım trilyon dolarlık "Yıldız Kapısı" projesinin de buna kat çıktığı) derin makine öğrenmeli yapay zekalı otomasyon sistemlerinin online hizmetler, dijital platformlar, arama motorları, işletim sistemleri, istihbarat ordu polisten sağlık ve eğitime kadar devlet kurumları ve bütün büyük sınai, lojistik, ticari, hizmet, finans işyerlerine yerleştirilmesi bu tekno-mali sermaye oligarşisinin gücünü muazzam artırmaktadır.
Ve Lenin'in kuvvetle vurgulamış olduğu gibi, kapitalist tekeller ve mali oligarşi (hele ki günümüzdeki gibi bir "hiper" tekno-mali oligarşi) özgürlük değil, azami güç, tahakküm ve hakimiyet ister. Bu dev şirketlerin veri-analiz ve yapay zeka sistemleri, emperyalist-kapitalist devlet iktidarlarının uyguladığı şiddet, takip, toplumsal kontrol sistemlerini desteklemek, gerekçelendirmek veya kendinden menkul "kanıt" gibi görünen manipülatif istatistik modellemeleri üretir. Bunlar sınır dışı edilecek, gözaltına alınacak, tutuklanacak, hedef gösterilecek veya öldürülecek kişilerin listeleri, demagoji ve manipülasyon argümanları veya siyasi kararların hesaplanmış "tarafsızmış gibi" bir görünümle sunulması, kamusal kaynaklara ve emek fonlarına el koymayı realize eden veri temsilleri olabilir. Kapitalist devletlerin istihbarat, ordu, polis, kontrgerilla, yüksek bürokrasi ve tabii ki mafya ve gerici-faşist hareketlerle bu artan işbirliği ve kaynaşma, ve en büyük mali sermaye gruplarının da en kirli dijital işlerini yapma, bu teknoloji şirketleri de tekelci oligarşikleştikçe ve devletle daha fazla iç içe geçtikçe daha fazla gericileştirir. Pentagon'un büyük teknoloji tekellerinin yapay zekalı silah sanayi uzmanlarından ABD ordusuna teknoloji danışmanlığı yapacak bir "201. müfreze" oluşturması ve Meta, Microsoft-Open AI ve Palantir'in 4 yöneticisine askeri törenle, "yarbay" rütbesi vermesi, askeri-endüstriyel-teknoloji kompleksinin geldiği düzeyin ötesinde, bariz bir faşist sembolizmin de ifadesidir.
Daha temel olan ise şudur: Günümüz kapitalizmi bilim ve teknolojiyi her zamankinden hızlı geliştiriyor görünse de, bu gelişmelerin çoğu gerçek anlamda ve nitel olarak yeni bilimsel icat ya da keşifler olmaktan ziyade, aslında 1950'ler-70'ler dönemindeki sibernetik kuram ve uygulamalarının son derece daraltılarak geliştirilmeye devam eden versiyonlarından ibarettir. Yeni bilimsel icat ve keşiflerde tam tersine son 50 yılda belirgin bir yavaşlama vardır. Kapitalist teknoloji şirket ve tekellerinde tabii ki büyük çaplı artıdeğer ve çok sayıda "inovasyon" da üretilmekle birlikte, muazzam kazançlarının bir kısmı, başkalarına kısıtlanan veri (kamu verileri dahil), platform, altyapı ve ucuz fonlara oligarşik erişim olanaklarından, hayali ve spekülatif sermaye biçimlerinden, tüm ekonomide ve devlette parsellenmiş tekelci nüfus alanlarından, kapitalist yeni rant ve asalaklık biçimlerinden geliyor. (Ancak bunları vurgularken, "tekno-feodalizm" veya "yeni ilkel birikim" gibi artıdeğeri ve emek-sermaye uzlaşmaz çelişkisini silikleştiren reformist kurgularla sınırlarımızı da net biçimde çekmeliyiz. Günümüz tekno-tekelci rant ve ilkel birikim biçimleri, feodal veya prekapitalist biçimler değil, teknolojinin de kolaylaştırdığı sermaye yoğunlaşması ve merkezileşmesi biçimleriyle, toplam toplumsal artıdeğerden alınan pay olarak kapitalist rant ve el koyma biçimleridir.)
Örneğin, teknoloji devlerinin yapay zeka yatırım (altyapı, ar-ge, uzman işgücü) planları 1.5 trilyon doları aşarken, yalnızca bu yıl bunun için borçlanma düzeyleri 300 milyar dolar banka kredisi ve bono satışını buluyor. Örneğin Meta (Facebook) 26 milyar dolarlık borç ile 3 milyar dolarlık özsermayeyi birlikte paketleyerek, dünya kapitalizm tarihinin en büyük sermaye piyasası işlemini gerçekleştireceğini açıkladı. SPV (bilançosunu riske etmeden, borç üzerinden yapılan bir sermaye artırımı işlemi/dolandırıcılığı) üzerinden yapılan bu işlem ile Meta borçla yaptırdığı devasa veri merkezlerini, başkasından kiralamış gibi görünecek. SPV yöntemi hiper büyüklükte teknolojik altyapı yatırımlarının finansmanında karları özelleştirmek, risk ve borçları toplumsallaştırmanın son cin fikir uygulamalarından biri olarak teknoloji devleri arasında yeni trend.
Teknoloji devlerinin uyguladığı bir diğer yöntem de, kendi aralarında kapalı devre hiper oligarşik sermaye, güç yoğunlaştırma ve merkezileştirme. Örneğin Nvidia, Oracle, CoreWeave ve SoftBank, kendi aralarında her birinin birbirinin yatırımcısı, tedarikçisi, müşterisi ve alacaklısı olduğu/göründüğü 1 trilyon dolarlık yapay zeka anlaşması yapmış durumda. Burada da muazzam kazançlar, kilit alanlarda üretim ve göreli artıdeğer kadar, başkalarına kısıtlanan platform, veri, altyapı ve ucuz fonlara oligarşik erişim olanaklarından geliyor.
Üretici güçlerde muazzam yoğunlaşma ve toplumsallaşma niteliğine karşılık kapitalist özel üretim ilişkileri çelişkisi, ABD ve dünya ekonomisini durgunlaşma ve kriz eğilimine itiyor.
ABD ekonomisini büyük ölçüde büyük teknoloji şirketleri ve özellikle de bunların yapay zeka alanındaki görülmemiş gerçek yatırım ve harcamalarının yanı sıra yine görülmemiş düzeydeki borçlanma, hayali ve spekülatif sermaye şişmesi sürüklüyor. ABD ekonomisi, yapay zekanın emek üretkenliği ve karlılığı gelecekte büyük çaplı ve hızla yükselteceği beklentisi üzerinden yürütülen, görülmemiş bir kumara dayalı hale gelmiş durumda. Bu bir yandan ABD ve dünya kapitalist ekonomisindeki yapay zeka dönüşümünü hızlandırırken, diğer yandan yapay zekanın daha uzun süre, ABD'de dibe vurmuş üretkenlik artışlarını ve karlılığı ciddi biçimde artırmayacağının ortaya çıkması durumunda, yapay zeka üzerinden kurulan hayali ve spekülatif sermaye şatolarıyla birlikte, ABD'den başlayıp dünya çapında yayılan bir ekonomik çöküntü ve buhran yaşanma riskini de artırıyor. ABD, Çin ve giderek dünya kapitalist ekonomisinin artan ölçüde dijital dönüşüm ve özellikle de dev çaplı yapay zeka yatırımları ve spekülasyonuna dayalı hale gelmesi, yapay zeka halen ciddi bir kar getirmezken dev çaplı yapay zeka yatırımları için dev çaplı borçlanmayı sürdürmek bunun için de yüksek büyüme, aşırı değerleme, kirli karanlık işlerini ve hakimiyet alanlarını genişletmeyi sürdürmek zorunda olan tekno-mali oligarşiyi, daha fazla saldırganlaştırmakta, işçi direniş ve örgütlenmelerine, her türlü eleştiri ve muhalefete daha tahammülsüz hale getirmektedir.
Dolayısıyla teknoloji tekelleri, sermayenin en dinamik kesimiymiş gibi görünürken, sermayenin birleşik yoğunlaşması ve merkezileşmesi ne kadar artarsa, bir ve aynı zamanda o kadar çürüme ve giderek daha fazla kendi kendinin engeline dönüşme eğilimi gösteren kesimi de haline geliyor.
TEKNOLOJİ DAHA BİR SİYASALLAŞIYOR
Tüm bu süreç, son derece stratejik hale gelen teknoloji alanında, sınıf mücadelesini keskinleştirmekle kalmıyor, siyasallaştırma eğilimi de gösteriyor.
2000'li yılların başlarında dibe vuran Amerikan işçi sınıfının 2018-2020 döneminden itibaren, henüz nispi de olsa yeniden bir canlanma eğilimine girmeye ve bunun içinde de teknoloji işçilerinin de ilk kez kendini hissettiren bir rol oynamaya başlaması pek "ilerici" ve "demokratik" geçinen teknoloji tekellerinin, despotik emek düşmanı iç yüzlerinin açığa çıkmasının önemli bir diğer nedeni oldu. ABD tarihinin en büyük isyan ve direniş hareketlerinden George Floyd isyanı (2020) ve üniversitelerdeki, araştırma merkezlerindeki ve teknoloji tekellerindeki binlerce bilim insanı ve teknoloji işçisinin destek grevleri de, teknoloji sermayesini endişelendiren etmenlerden biri oldu. Görülmemiş ölçüde devazmanı haline gelen ve büyüdükçe sermaye birikiminin önündeki her türlü ekonomik, toplumsal, siyasal, kültürel, hukuki engeli de fiilen ve pervasızca yıkıp geçmeye koşullanan teknoloji tekellerinin önündeki en kritik engel, daha önce hayırhah davranmak, bir nebze suyuna gitmek zorunda kaldıkları vasıflı teknoloji işçileri haline geliyordu.
ABD'de teknoloji işçileri, eğitimli, vasıflı, oldukça yüksek ücretli ve ağırlıklı olarak liberal ve yeni sol denilebilecek bir eğilime sahiplerdi. Teknoloji çalışanlarında bu liberal ve yer yer liberter eğilim, 2010'lu yılların ortalarına kadar teknoloji sektöründe ortalama ücretlerin asgari ücretin 8 katı düzeyinde olması, çalıştıkları işlerde bireysel güvence ve pazarlık gücüne sahip olmaları, kendilerini orta, hatta orta-üst sınıf olarak görmeleri, bireysel eğitim, yetenek, çaba, inisiyatif ve yaratıcılıkla yükselme olanağına sahip olmalarından kaynaklanıyordu. Yine bu nedenlerle ücret ve çalışma koşulları gibi bir sorun yaşamasalar ve kendilerini işçi olarak görmeseler de, kendilerinin rol oynadığı teknolojik ilerlemelerin toplumsal-siyasal sorunların çözülmesinde ilerleme sağlayacağına inançları vardı, cinsiyet, ırk, göçmen, çevre sorunları açısından liberal yeni sol denilebilecek duyarlığa sahiplerdi ve çalıştıkları şirketlere bu yönlerden bir basınçları vardı. Bu dönemlere kadar vasıflı ve yaratıcı teknoloji emeği zor yetiştiği ve az bulunur olduğu, sermayenin hızla artmaya başlayan yeni teknoloji işleri talebi açısından yetersiz olduğu için, teknoloji şirketlerinin yönetim kademeleri ve iklimleri de bu liberal mesleki normlara göre şekilleniyordu.
Teknoloji sermayesi büyüyüp işgücü talebi hızla genişledikçe, teknoloji emeği artışındaki kısıtlılık ve yavaş gelişmeyi aşarak teknoloji işçilerinin gücünü, sosyal ve liberal istemlerini kıracak yöntemler uygulamaya başlamakta gecikmedi. Bunlar arasında teknoloji işgücü piyasasında bir emek arzı fazlası yaratmaya dönük olarak, eğitimde teknoloji ağırlığını artırmak, kamu/özel ve her düzeyde teknoloji eğitimini hızla genişletmek; araştırma-geliştirme ve yazılım-geliştirme gibi alanlarda gerekli toplam toplumsal emek-zamanı azaltmak için, parasız yazılım kütüphanelerini geliştirmek, yalın üretim ve çevik üretim gibi çalışma yoğunluğunu artıran üretim-emek organizasyonlarını bu alanlara da uygulamak, her yazılım vb. projesinin sonlarına doğru ücretsiz aşırı fazla mesai zorunluluğu getirmek, başta Hindistan olmak üzere tüm dünyadan Amerika'ya beyin göçünü teşvik etmek, risk sermayesine bağımlı bir teknoloji start-upları sistemi geliştirmek, ve tabii yazılım-teknoloji tedarik işlerinin genişleyen bir kısmını taşeronlaştırmak ve daha düşük ücretli ülkelere kaydırmak vardı.
Bu uygulamalar teknoloji alanında yığınsallaşan çalışanların ücret artışlarını ve yükselme olanaklarını frenlemeye, çalışma yoğunluk ve sürelerini giderek artırmaya başladı. Eskiden teknoloji işçilerinin işsizlik, ücret, iş güvencesi sorunu yoktu. Belli bir işte en fazla birkaç yıl, o da daha yüksek ücretli ve kendilerini daha çok geliştirebilecekleri, daha prestijli işlere sıçrama tahtası olarak çalışıp ayrılırlardı. Ama artık, durgunlaşan ücretler, daha stresli daha ağır çalışma koşullarıyla, sayısız iş başvurusu mülakatında süründürülen teknoloji işçileriydi.
Bu süreç, muazzam tekelleşen ve oligarşikleşen tekno-mali sermayenin, dev çaplı büyüyen birikiminin önündeki her türlü toplumsal, insani, yasal, hukuki, normatif, siyasal sınırı pervasız bir saldırganlıkla yıkmaya yönelmesiyle de birleşti. Örneğin devlet istihbaratı ve ordu/polisin silah sanayi-teknolojisi kurumlarıyla, İsrail gibi devletlerle daha aleni işbirliği anlaşmaları, çevre koruma yasa ve normlarını alenen çiğneme, işyerlerinde ezilen cins ve ırktan ve göçmen işçilere dönük taciz ve mobbinglerin ayyuka çıkması, çalışanların her türlü hakkını ihlal eden biçimde işte ve iş dışında gözetlenmesi, dijital platformlarda manipülasyon ve dolandırıcılığa dair sayısız skandallar, vb. Ve böylece teknoloji sektöründe sınıf mücadelesi daha görünür bir hal almakla kalmadı, karşılıklı daha radikal ve giderek daha siyasal bir hal de almaya başladı.
Siyah kadın bir teknoloji işçisinin açık direniş bayrağını açması, işten atılmaya karşı tek başına direnmesi, teknoloji sektöründe artan emek, kadın, siyah, çevre aşağılamasına ve hak kayıplarına karşı kitaplar yazması, simgesel bir dönemeç noktası oluşturdu. Çeşitli dayanışma platform ve ağları, sendikalaşma girişimleri, kampanyalar bunu izledi. Burada asıl önemli olan, teknoloji sektöründe ezilen cins, ırk, göçmen ve çevre derinleşen sorunlarına karşı taleplerin ve mücadele biçimlerinin radikalleşmekle (iş durdurmalar, işyerleri önünde toplu eylem ve protestolar vd.) kalmaması, bunlara ücret artışı, sosyal hak ve güvenceler, çalışma süreleri gibi daha dolaysız sınıfsal taleplerin de eklenmesiydi.
Aslında bu süreçte tüm olup biten, teknoloji sermayesinin bir süre metazori takmak zorunda kaldığı liberal demokratik, hatta neoliberal demokratik vitrinlerinin içte ve dışta şangırtıyla inmesi, hiper mali oligarşik sermaye diktatörlüğü karakterinin daha fazla açığa çıkması ve keskinleşmesi, dolayısıyla bu alanda da karşılıklı sınıf çelişkisi ve mücadelesinin keskinleşmesiydi.
TEKNOLOJİ TEKELLERİ TEKNOLOJİ İŞÇİLERİNE KARŞI DA YAPAY ZEKA SİLAHINA DAVRANIYOR
Derin makine öğrenmesi ve yapay zeka, teknoloji sektöründeki bu sürecin üzerine geldi. Yapay zeka halen karmaşık ve insan sosyal öğrenmesi, becerisi, sezgisi, yaratıcılığı isteyen işleri yapabilmekten uzaktır, bu yüzden teknoloji sektöründe halen vasıflı, deneyimli ve yaratıcı insan emeğinin yerini alması düşünülemez. Ama standart kodları yazabilir, böylece teknoloji/yazılım projelerinde toplumsal olarak gerekli emek-zamanı azaltan, göreli artıdeğer sömürüsü, kontrol ve despotizmini artıran bir sermaye silahı olabilir. Bu zaten dünyada ve Türkiye'de örneğin yeni mezun ya da 1-4 yıl çalışma deneyimi olan yazılım geliştiricilerin ücretlerinin neredeyse asgari ücrete doğru düşmesinde, çalışma koşullarının korkunçlaşmasında belirgindir. Ancak derin makine öğrenmeli yapay zeka, vasıf ve deneyim gerektiren zihin/teknoloji işlerinde de dijital esnek-güvencesiz taylorizmi kolaylaştırarak, daha orta ve hatta üst kademe işçilerin de gücünü zayıflatabilir. Bu, vasıflı ve hatta yaratıcılık gerektiren işlerin bir kısmının daha basit ve belli aşamaları tekrara dayalı hale getirilip standartlaştırılması ve kısmen otomatize edilmesi, böylece işçilerin daha geniş bir kesiminin güvencesizleştirilmesi ile sağlanır.
Böylece yapay zeka, bizzat o yapay zekayı tasarlayan, üreten, uygulayan, kullanan, geliştiren işçilerin üzerinde de bir sermaye diktatörlüğü aracı haline gelmeye başladı. Marx, kapitalizmde makineyi (göreli) artıdeğer üretimini artırma aracı olarak tanımlamakla kalmamış, makinenin kapitalist kullanım biçimiyle emek-sermaye çelişkisinin gerçek uzlaşmaz bir karakter kazandığını vurgulamıştı. Günümüzde dijital teknolojiler ve özellikle yapay zeka, zihin emeğinin de sermayeyle çelişkisini derinlemesine uzlaşmaz hale getiriyor.
Elon Musk'ın 2022'de Twitter'ı (X) ele geçirdikten sonra, buna direnenler başta olmak üzere üst yöneticileri ve çalışanların yarısını işten atması, geri kalanlara da ya daha düşük ücretle daha fazla çalışmayı kabul etmeyi ya da 3 aylık ücret kadar tazminatla işten ayrılmayı dayatması, yeni bir dönemeç oldu. İstifalarla birlikte Twitter'ın işgücü yüzde 80 azaldı. Musk'ın X'te uyguladığı yıkıcı emek rejimi ve aşırı sağ-muhafazakar platform politikaları, aynı şiddet düzeyinde değilse bile, biraz daha sürece yayılmış olarak diğer teknoloji şirketleri tarafından da takip edildi. Diğer taraftan deneyimli ve becerili işgücü kıyımı yeni işçi alımları ile telafi edilmeye çalışılsa da, X'te büyük işleyiş ve teknik sorun, kesinti ve skandal hatalara yol açıp durması, Musk'ı attıklarının önemli bir bölümünü eski ücret, çalışma koşulları ve üstüne bir ikramiye vaadiyle geri çağırmak zorunda bıraktı. Sonuçta Twitter'ın X'leşmesi teknoloji işçilerinin durumunda (ve sosyal medya platformlarında) yeni bir gerileme dalgasına yol açarken, aynı zamanda dijital teknolojilerin ve yapay zekanın sermayenin elindeki silahlar olmakla birlikte bunların da işçilerin tasarım, üretim, uygulama, kontrol ve beslemesine bağlı olduğu bir kez daha gözler önüne serildi,ve teknoloji işçilerinin tekno-mali oligarşinin despotizmine karşı arayış, direniş ve örgütlenme girişimlerine de yeni bir itilim kazandırdı.
TEKNOLOJİ İŞÇİLERİNİN MÜCADELESİ RADİKALLEŞME EĞİLİMİ GÖSTERİYOR
2024 ve 2025 yıllarında teknoloji şirketlerinde birçok ücret, çalışma koşulları protestosu ve sendikalaşma girişimleriyle yaşandı. Almanya, İtalya, İngiltere, Amerika, Hindistan'da etkileri olan Teknoloji İşçileri Koalisyonu'nun, ABD'nin Silikon Vadisi'nin bulunduğu Körfez bölgesinde (aynı zamanda Trump karşıtı siyasal faaliyet yürüten) Teknoloji İşçileri Birliği gibi oluşumların teknoloji işçilerinin örgütlenme girişimleri ve mücadelesine önemli katkıları oldu. Teknoloji İşçileri Koalisyonu'nun teknoloji işçilerinin mücadelesinin uluslararasılaşmasına ve dijital emek platformlarında çalışan işçileri de (örneğin tık işçileri, kurye işçiler vd.) teknoloji işçileri kapsamında görerek, yazılım geliştirme ve veri bilimcilerinin mücadele ve dayanışmasıyla birleştirilmeye çalışıyor. Teknoloji İşçileri Birliği ise teknoloji işçilerinin mücadelesini dev teknoloji şirket kampüslerinde çoğu siyah ve göçmen, güvencesiz, düşük ücretli çalışan hizmet işçilerinin (temizlik, yemekhane, ulaşım, güvenlik vd. işçileri) ve dolayısıyla siyah, göçmen, kadın yoksul toplulukların mücadelesi ile birleştirmeye çalışıyor.
2024-25'te Amerika'da teknoloji işçilerinin mücadelesinde asıl öne çıkan ise teknoloji tekellerinin soykırımcı İsrail'le işbirliğine karşı işçi eylemleri oldu. İsrail'le askeri ve istihbarat teknolojileri için milyar dolarlık anlaşmalar yapan Amazon, Google, Microsoft gibi teknoloji tekeli işçilerinin buna karşı sayısız protesto ve eylemleri büyük bir iz bıraktı. Microsoft'ta işçiler İsrail'le anlaşmaların iptali için 7 bin imza topladı, Microsoft'un 50. yılını kutlama şenliklerini protesto gösterisine çevirdi, CEO'nun konuşmasını keserek teşhir etti, şirketin New York ve California'daki merkez ofislerini işgal etti, şirket genel merkezinin önündeki göndere Filistin bayrağı çekti. Google'da protestolar şirket içi mesajlaşma platformlarında başlayıp bunlar yasaklanınca, aktif protestolara, şirketin New York ofisinde oturma eylemi ve şirket önünde gösterilere dönüştü. Polis dayanışma eylemleri nedeniyle içeride eylem yapan işçileri 10 saat boyunca gözaltına alamadı, sonra da bırakmak zorunda kaldı. Bu eylemler nedeniyle Google'dan 48, Microsoft'tan 2 işçi atılmasına karşın protestolar sürdü.
Teknoloji işçilerinin gelişme ve bir öncü kesimi açısından radikalleşme eğilimi gösteren mücadeleleri şu potansiyelleri de taşıyor:
1) Antifaşist, antiemperyalist, antisiyonist, antioligarşik, antikapitalist bir siyasallaşma potansiyeli.
2) İşçi mücadeleleri ile ezilen cins, ırk, göçmen ve ekoloji mücadelelerini birleştirme potansiyeli.
3) Veri değer zincirinin bütünündeki mücadeleleri (dijital emek platformları, veri merkezleri, yazılım geliştirme, veri bilimi vd.) birleştirme potansiyeli.
4) Öğrencilerin artan bölümü dijital teknolojiler, bilgisayar, yapay zekaya yönlenirken, bu alanlarda daha öğrencilikten başlayan işçilik ücretlerinin çok düşmesi ve nispi artı-nüfus rezervleriyle terbiye politikalarının, yıkıcı biçimde işçileşen öğrenci ve genç teknoloji işçilerini geleceksizlikle radikalleştirme potansiyeli. Kuşkusuz bu potansiyelin komünist devrimci bir eksende işlenmesi ve fiilileşmesi önderlik sorununda düğümleniyor.
Teknoloji patronları, yapay zekayla artık işçilere ihtiyaçlarının kalmayacağını iddia ve propaganda ederken, asıl işçiler gerçekten bu tekno-mali sermaye oligarklarına, sermaye diktatörlüğüne ihtiyaçlarının olup olmadığını sorgulamalıdır.