Gürkan: Kazanmak için Kürt sorunuyla işçilerin sorununu birlikte ele almalıyız

EMEP Genel Başkan Yardımcısı Gürkan, Kürt halkının talepleri ve politik özgürlük sorununu, işçi ve emekçilerin taleplerini birlikte ele alırsak kazanabileceğimizi vurguladı. İktidardan beklemecilikten vazgeçilmesi gerektiğini belirten Gürkan, sendikalar, meslek örgütleri, parlamentoda yer alan ve almayan tüm siyasi partilerin sorumluluk alması gerektiğini söyledi. Gürkan, "Emekçi sınıflar, halklar, demokratikleşme açısından dönemin ihtiyacı, talepler nelerdir bunların üzerinden ilerlemek gerekli. Mücadele sahada kazanılıyor, belki masada bağıtlanır" dedi.
PKK lideri Abdullah Öcalan'ın "Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı"nın ardından PKK kongresini toplayarak, silahlı mücadeleyi sona erdirme ve fesih kararı aldı. Bu kararın ardından iktidar cephesinden ne yapılacağı, sürecin nasıl ilerleyeceği tartışılırken, belirsizlik hali devam ediyor.
Peki bugüne nasıl gelindi, Kürt halkının ulusal talepleri kapsamında Türkiye'deki devrimciler, sosyalistler ve bir bütün emekçi sol hareket ne yaptı, bundan sonra ne yapacak kısmı yeterince tartışılmadı.
Biz bu röportaj dizimizde Türkiye'deki politik özgürlük sorununu, 19 Mart halk ayaklanmasının sürükleyeni gençliğin, kadınların, işçi ve emekçilerin, LGBTİ+'ların talepleri, mücadelesiyle Kürt halkının ulusal talepleri, mücadelesinin nasıl birleştirileceğini, emekçi sol hareketin burada nasıl bir rol üstleneceğini, oynayacağını konuşacağız. Çok sayıda siyasal kuvvete mikrofon uzatacağız. İlk röportajımız, Emek Partisi (EMEP) Genel Başkan Yardımcısı Selma Gürkan'la. Özgür TV'de Arzu Demir'in sorularını yanıtlayan Gürkan'ın değerlendirmeleri şöyle:
TERÖR DEĞİL DEMOKRASİ SORUNU
Belirsizliklerle dolu yeni bir dönem içindeyiz. Tarihin bu anında emekçi sol güçlerin öncelikli görevleri neler?
Hükümet tarafı bu süreci "Terörsüz Türkiye" olarak adlandırdı. Meseleyi terör sorunu olarak ele aldığı için iktidar, terör sorununu sonlandıran, terör sorununu yaratan örgütün feshi ve silahları bırakması başarısını gösteren bir iktidar gibi kendisini göstererek, siyasi iktidarını tahkim etme ve buradan siyasal çıkarlarını besleme ve bu süreci kendisine bir dayanak yapmaya çalıştığını görüyoruz. Mesele ne "Terörsüz Türkiye"dir, ne de Kürt sorunu bir terör sorunudur. Aslında ülkenin demokratikleşmesi sorunu var. Dolayısıyla Türkiye'nin demokratikleşme sorunlarından bir tanesi olarak Kürt sorununu eşit haklara dayalı çözümün sağlanmaması olarak ifade ettik. İşçi sınıfına, emekçilere de bu şekilde anlatmaya çalıştık. Yani meseleyi demokratikleşme sorunu olarak ele alırsak, çözümü de sürecin ilerlemesini de demokratikleşme olarak ele almak gerekir.
KAYYUM MESELESİNDE HIZLI ADIM ATILMALI
Atılacak hızlı adımlardan biri kayyumlar meselesi. Biz diyoruz ki halk iradesine ket vuran bu kayyum rejiminin son bulması gerekir. Erdoğan kayyumları istisnai olarak uygulayacağız diyor. Yani valiler ve kaymakamlarla bir ilin yönetimini güvence altına aldıktan sonra istisna olarak uygulayacaklar. Halkın iradesini, halkın seçtiği yöneticileri esas almayacaklar. Kaymakamların, valilerin yetki sahibi olduğu, kaymakamlığın yönettiği ilçe belediyeleri, valilerin yönettiği il ya da büyükşehir belediyeleriyle karşı karşıya olacağız. Görünürde seçilmiş bir belediye başkanı olacak, ancak söz sahibi olanlar atanmış ve merkezi iktidara bağlı olan yöneticiler olacak.
Yargı sistemine bakıyoruz. HSK atamalarını gördük. Demokratik olmayan bir HSK, Anayasa Mahkemesi rejimi var. Yargı sisteminin tamamı antidemokratik, soruşturmalardan tutalım, açılan davalara, gözaltı, tutuklama kararlarına, hazırlanan iddianamelere kadar. AKP Genel Başkanı aynı zamanda Cumhurbaşkanı görevini de yürüten Erdoğan, hangi talimatı verdiyse, siyasi direktör olarak hangi yöne işaret ettiyse mahkemelerin o yönde karar verdiğini bizzat deneyimliyoruz.
Sınıfa bakalım. Grev yasaklarına dair bir değişiklik var mı? Yok. İşçilerin ve emekçilerin toplu sözleşme hakkını kullanmasına dair, özellikle Yüksek Hakem Kurulu gibi antidemokratik uygulamaları düşündüğümüzde buralara dair bir düzenleme var mı? Yok. Şimdi yeni anayasa tartışması yürüyor. Tek adam, tek parti yönetiminin siyasal gericiliğini, baskı, yasak ve otoriterlik politikalarını esas alan, onu güvence altına alacak, onun hukuki zeminini hazırlayacak bir anayasa üzerinde duracaklarını bugünden öngörebiliriz. Bu deneyimlerimizle sabittir.
İKTİDARIN ATACAĞI ADIMLARI BEKLEYEMEYİZ
Dolayısıyla biz Türkiye'nin bütünü açısından sorunu demokratikleşme sorunu olarak ele alırız. Hükümetin, iktidarın atacağı adımları beklemek değil, o adımların halkın, emekçilerin çıkarları, demokratik hak ve siyasal özgürlüğün güvence altına alınacağı bir düzenleme için bizim mücadeleyi yükseltmemiz gerekiyor.
19 MART SOKAK HAREKETİ YOL GÖSTERİYOR
Türk işçi ve emekçilerinin demokratikleşme, Kürt halkının barış talebinin ortak mücadelesi nasıl yürütülecek? Türkiyeli devrimciler nasıl inisiyatif alacak?
Sokak bize hangi yoldan yürüyeceğimizi gösteriyor. Bir örnek. Hükümetin İstanbul Büyükşehir Belediyesine düzenlediği operasyonlar yani 19 Mart sonrası gelişmeler ve çok büyük bir halk hareketi, gençlik dalgası sokakta, ortaklaşılan talepler etrafında birleşilmesi ve buradan mücadelenin ilerletilmesine dair bir yaklaşımı ortaya koydu. Biz 19 Mart sonrasına, bu sadece bir İmamoğlu, CHP'ye yönelik operasyon diye bakmadık. Ve alana çıkan milyonların yaklaşımı da bu değil.
İstanbul, Ankara gibi kentler belediyecilik açısından büyük rant alanları. Bu rant olanağı iktidarın elinden alındı. Siyasi iktidarın belediyelere yönelik genel olarak bir kayyum rejimi ama özel olarak İBB'de siyasi rakibine yönelik onu saha dışına atma girişimi, aynı zamanda kayyum atayarak kentin "rantı"nı elde etme çabası var. Fakat kayyumu yapamadı, çünkü karşısında büyük bir direnç gördü. Diğer taraftan demokratikleşme meselesini biz sadece Kürt sorununun eşit haklara dayalı demokratik çözümü olarak görmüyoruz. Laiklik mücadelesi de, işçi sınıfının, emeğin hakları, grev hakkı, toplu pazarlık hakkı da, basın ifade özgürlüğü, toplu gösteri, yürüyüş hakkı da bunun bir parçası.
METAL İŞÇİLERİ VE 19 MART'TA SOKAĞA ÇIKANLAR YASAKLARI YERLE BİR ETTİ
Yürüyeceğimiz hattı göstermesi bakımından iki örnek vermek istiyorum. Biliyorsunuz ocak ayında metal sektöründe grev kararı aldı işçiler ve Erdoğan'ın talimatıyla grev yasaklandı. Ama Birleşik Metal-İş Sendikası, metal işçileri, "biz bu grev yasağını tanımıyoruz" dediler, fiili grev yaptılar ve kazanımla sonuçlandı. Yasağın karşısında fiili grev yaparak toplu sözleşme taleplerini elde ettiler. Herkes 19 Mart'ta gelişen harekete şaşırıyor. O hareket birden bire oluşmadı ki. Çok uzun süredir biriken bir mücadele deneyimi var. Ocak ayında işçilerin yırttığı bu grev yasağı aynı zamanda 19 Mart'ta ve hemen sonra Ankara, İstanbul ve İzmir başta olmak üzere valilerin ilan ettiği sokağa çıkma, toplu gösteri, yürüyüş yasaklarını da yerle bir etti, geçersiz kıldı.
Aynı zamanda bir hükümet ve uluslararası tekellerin programı olan Şimşek programını uygulamaya çalışıyorlar. Bunun hem iktisadi, hem politik ayağı var. Sonbaharda metal işçilerinin toplu sözleşmesi var, Arçelik yüzde 25 büyümüş. 2024'te yüz milyara yakın hasılat yapmış, 2025'in ilk üç ayında da 109 milyar hasılat yapmış. Böylece devasa bir uluslararası tekel sözleşme dönemi yaklaşırken kadrolu işçileri işten atarak, sonbaharda yapılacak toplu sözleşmede işçileri sefalet ücretine mahkum kılmaya çalışıyor. Yani işçilerin toplu pazarlık, grev ve örgütlenme hakkı askıya alınmış oluyor. Demokratikleşmenin bir parçası da işçi ve emekçi sınıfların kazanımıdır.
KAZANMANIN YOLU KÜRT SORUNU VE İŞÇİLERİN SORUNUNU BİRLİKTE ELE ALMAKTAN GEÇİYOR
Başta siyasi iktidarın bu süreci kendi siyasi çıkarları için değerlendirmek isteyeceğini koymuştuk. O zaman bizler de iş-aş meselesi çok iç içe geçmiştir diyoruz ya, işçilerin ve emekçilerin demokratik, ekonomik, sosyal talepleriyle, barış sorunu da siyasal alanda yaşanan demokrasi sorunları da çok iç içe geçmiştir, birbiriyle bağlantılıdır. Dolayısıyla bu taleplerin ilişkisini kurarak ortak mücadele zeminini hep birlikte yaratmamız gerekiyor. Kazanımın yolu da, iktidarın siyasal gericiliğine, baskılarına, yasaklarına geri adım attırmanın da yolu buradan geçiyor.
ÇATIŞMASIZLIK DEMOKRASİ MÜCADELESİNİN İLERLEMESİNE ZEMİN SUNACAK
Ülkemizin siyasal mücadeleler tarihine dönüp baktığımızda elde edilen bütün haklar, siyasal rejime attırılan geri adımların tamamı işçi sınıfı başta olmak üzere emekçi sınıfların harekete geçmesi, bütün toplumsal kesimlerin bunun etrafında birleşmesi ve buradan ilerlemesiyle mümkün oluyor. Bugün açısından da bunun olanaklarını görüyoruz. Çünkü son 2-3 yıldır iktidara, onun ekonomik sömürü programlarına, baskıya, yasaklara, tek adam rejimine dayanan siyasal programına tepki ve mücadele eğilimi ağır basıyor. Bir çatışmasızlık ortamının olmasını kıymetli buluyoruz. Ve çatışmasızlık ortamının demokrasi mücadelesinin ilerlemesi için bir zemin sunacağını düşünüyoruz. Tabii ki bundan yararlanabilir, değerlendirmesini başarabilirsek.
Emekçi sol hareket bu pratik adımları atma kapasitesine, niyetine sahip mi?
Ben sahip olduğunu düşünüyorum. Biliyorsunuz toplumsal mücadele masabaşında planlanan bir şey değil. Sürecin ihtiyacı, bu ihtiyacın ortaya koyduğu talepler, bu taleplerin ortaklaştırılması ve bunun etrafında bir mücadelenin örgütlenmesi. Bugün açısından baktığımızda hem gençlik hareketi, hem politik muhalefet, hem sınıf açısından düşündüğümüzde mücadele eğilimlerini görebiliyoruz. Ama bizim benzer taleplerle, benzer çizgide bir çalışma yürütecek iradeyi ortaya koymamız gerekiyor. Bunun için görüşmeler, ortak tartışmalar bir yanıyla sürüyor, sürecek. Bugüne kadar ortak mücadelemizin yarattığı bir birikim, deneyim var. Neyi yaparsak yol alabiliriz, neyi yaparsak yola alamayız, buna dair deneyimimiz var. Bu açıdan ben bugünü ümitli gördüğümü söyleyebilirim.
Tek tek mücadele deneyimlerinden örnekler verdim. Aşağıdan mayalanan bir mücadele var. Tabii ki biz işçi sınıfına seslenirken sadece onun sendikal hak ve özgürlükleri, ekonomik hakları için değil, grev, toplu pazarlık hakkıyla, laikliğin, Kürt sorununun demokratik, eşit haklara dayalı çözümünün ne tür bir ilişkisi var. Neden bir işçiyi, üretici köylüyü, diğer ezilenleri bu ilgilendiriyor ve nasıl bir ortaklık var bunu anlatabilmemiz gerekiyor. Yoksa kendimizi ekonomizmle sınırlandırmış oluruz ki, bu karşılıklı güçler mücadelesinde bizim ilerlememizi sağlamaz.
MÜCADELE SAHADA KAZANILIR
Kürt sorununun demokratik çözümü, çatışmasızlık sürecini ilerleteceksek önümüzdeki dönemi daha somut taleplerle; kayyum rejimine karşı halk iradesinin esas alındığı, atanmışların seçilmişler üzerindeki vesayetinin kaldırıldığı, siyasi tutsakların -Gezi'den diğer operasyonlarla tutuklananlara, Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ başta olmak üzere- serbest bırakılması, genel bir siyasi af ve ülkenin demokratikleşmesi için atılacak adımların somutlanarak konuşulması, ortaklaşılması ve bunun etrafında mücadelenin birleştirilmesi gerekiyor. Yoksa şu şu şu partiler biz bir araya geldik, ittifak oluşturduk yöntemiyle yol alamayacağımız açık. Bu açıdan sürecin dayattığı sorunlar, bu sorunların çözümünü getirecek talepler ve bu talepleri kazanacağımız mücadele yöntemlerini hep birlikte konuşmamız, oluşturmamız gerekiyor. Bu sadece mevcut siyasal iktidarın ve parlamentodaki muhalif partilerin problemi değil. Sendikaların, meslek örgütlerinin, parlamentoda yer almayan siyasi partilerin de problemi. Ve her birimizin bu alana dair sorumluluğu ve görevleri var. Bu açıdan da biz sürecin sadece iktidarın ortaya koyduğu platform üzerinden değil, bir beklenticilik içerisinde değil, dönemin ihtiyaçları nedir emekçi sınıflar ve halklar açısından, demokratikleşme açısından, talepler nelerdir bunların üzerinden ilerlemek gerekli. Mücadele sahada kazanılıyor, belki masada bağıtlanır.