'Herkesin demokratik müzakere sürecinin oluşması için çabalaması gerekiyor'
"Savaşın içinde, barışın yolunda: Çözüm arayışları, deneyimler ve modeller" oturumunda yapılan sunumda söz alan DEM Parti milletvekili Cengiz Çiçek, ağırlaştırılmış tecrit ile Öcalan'ın fikirlerinin toplum tarafından anlaşılmasının engellenmek istendiğini, Öcalan'ın her süreçte toplumsal mücadelenin önünü açmak için çabaladığını dile getirdi.
Halkların Demokratik Kongresi'nin (HDK), "Halkların eşit ve özgür yaşamı yolunda çözüm barışta" şiarıyla iki gün düzenlediği konferansın ilk günü "Savaşın içinde, barışın yolunda: Çözüm arayışları, deneyimler ve modeller" oturumuyla sona erdi. Konferansın ilk oturumunda Kürt sorununun tarihsel sürecine ilişkin aktarımlar yapılırken, ikinci oturumunda ise Kürt özgürlük mücadelesi, PKK lideri Abdullah Öcalan'ın Kürt sorununun şiddet sarmalından çıkarılarak demokratik zeminde çözüm önerisi üzerine sunum yapıldı.
Konferansın bugünkü son oturumu Esengül Demir moderatörlüğünde gerçekleşirken, Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Cengiz Yürekli "Tecrit ve barış açmazı: Evrensel hukuk bağlamında tecrit sorunu ve Abdullah Öcalan'ın barış ve demokratik çözüm arayışlarındaki tarihsel rolü", DEM Parti Milletvekili Cengiz Çiçek "Devlet-Öcalan muhataplığında müzakere süreçleri ve çözüm zemini: Oslo ve İmralı deneyimleri; arka planı, gelişimi ve engeller", Paul Rios ise "Uluslararası çatışma çözümleri deneyimleri, aktörler ve sonuçları: Güney Afrika, Kolombiya, Kuzey İrlanda'dan deneyim aktarımları" üzerine sunum yaptı.
AV. YÜREKLİ: İMRALI KONSEPTİNİ HAK İHLALİ ŞEKLİNDE ALMAK YANILTICIDIR
İlk sözü alan Cengiz Yürekli, ulusal ve uluslararası alanda tecrit tanımının olmadığını ancak Türkiye'de tecrit uygulamasının olduğunu dile getirdi. Yürekli, "İmralı'yı şu hak ihlal edildi, tanınmadı şeklinde almak yanıltıcıdır. Sayın Öcalan şahsında oluşturulan uygulanmayan hukuku görmek gerekiyor" dedi.
Düşman hukukunun istisnai bir halmiş gibi anlaşıldığını ancak öyle olmadığını söyleyen Yürekli, Terörle Mücadele Yasası, İnfaz Yasası gibi düşman hukuku olduğunun altını çizdi. Yürekli, "Haklar ne kadar sınırlandırılırsa sınırlandırılsın, neyin ne kadar uygulanacağı yasalar tarafından belirlidir. Daha uç olanı Guantanamo hukukudur. Kişilerin kişi olma vasfı bile tanımlanmıyor, bu denli hukuksuzluktur. Guantanamo Kızıl Haç'ın ziyaretlerine açıktır. Kapatılmasına dönük kampanyalar oluşturuldu, hatta Türkiye'den dahi gazeteciler gitti, fotoğrafladı, belgeseller yapıldı. Ancak İmralı kapalı bir kutudur. Hiçbirimizin oranın ne fiziki yapısı ne de oradaki koşullar hakkında bilgimiz yok" ifadelerini kullandı.
'AİHM KÜRTLERE YÖNELİK EZİYETİ KABUL ETTİ AMA AYRIMCILIĞI REDDETTİ'
PKK lideri Abdullah Öcalan'ın Kürt sorununun hem tanımı hem de çözümü konusunda muhatap olduğunu belirten Yürekli, "Kürtler yaşadığı sorunlara rağmen dünyadan bir destek görmedi. Öcalan, yakalandığı zaman hiçbir ülke onu kabul etmedi. Hukuk kapsamına alınmadı. Avrupa'da binlerce kişi örgüt bağı nedeniyle, güvenlikleri olmadığı için iltica etti. Ancak örgütün lideri olarak yaşam hakkı tehdit altında olan sayın Öcalan'ın iltica işlemleri dahi uygulanmadı, tamamen yasanın dışında tutuldu. AİHM'in Kürtlerin maruz kaldığı eziyetlere, işkencelere dair birçok iddiası var. Katliamlara ilişkin ihlal kararı verdi ama, ayrımcılık yasağı olan 14. maddeye dair tek sözü yok. Bu insanlar Kürt olduğu için bu muameleye maruz kaldı. AİHM neden Türkiye'nin herhangi bir yerinde değil de Siirt'te, Batman'da, Botan'da faili meçhul cinayetlerin işlendiğine eğilmedi? Sayın Öcalan işte buna eğildi. 'Kolektif sorunların çözümü ancak kolektif olur. Bireysel çözümlerle olmaz' dedi. Peki aynı AİHM sayın Öcalan'ın dosyalarına dair ne yaptı? 'İmralı'nın konsepti belli değil' diyoruz. 2014 yılındaki kararında derki hukuk dışı bir alandır, hak ihlalidir, 'herhangi bir hükümet böylesi olağanüstü bir durumu mevzuatında öngöremez.' Sonrasında ne oldu bütün cezaevlerinde (tecrit) yaşandı" ifadelerini kullandı.
'SAYIN ÖCALAN BİLİNMEZLİK İÇİNDE TUTULMAK İSTENİYOR'
Yürekli, "AİHM'e 2013 tarihli başvurumuz var. Sayın Öcalan'ın kitabının yasak olmadığını söyledi. Bir gün sonra yereller AİHM'i dinlemedi, yasaklama kararı geldi. İlk uygulanmayan karar örneği budur. Mesela, 4 yıldır haber alamayacağız, tek bir mektup verilmeyecek. Yanında olan mahpuslar on yıldır tek bir avukat görüşü gerçekleştirememişler, dünya ile temasları üç saattir. Sayın Öcalan'ın bir bilinmezlik içinde tutulmasını amaçlıyorlar" dedi.
'İKTİDARA MI KÜRT SORUNUNUN ÇÖZÜMÜNE Mİ MUHALİF OLACAKSINIZ'
Barışın tarihsel bir arka planı olduğunu, Öcalan'ın bunu çözümlerken bu ülkedeki bütün halkların travmalarına da cevap olmaya çalıştığını belirten Yürekli, "Mevcut bir süreç iddiası var. Muazzam spekülasyonlar söz konusu. Yıllardır bunun örneklerini yaşadık. İktidar adım atacağım derken, iktidar ortağı mitingler düzenlerdi. Şu an Musavat Dervişoğlu da aynısını yapıyor, mitingler düzenliyor. İktidar da her zaman kendini ehven-i şer olarak dayattı. Olayın gelip kilitlendiği nokta bu. Ben demokrasi karşıtı güçlerin karşı olmasını anlıyorum. Ama demokrasi güçlerinin nasıl rol oynayacağı kilit yerde duruyor. 'Kürtler ne istiyor' diyorlar ya Öcalan'ın programı ortada. İktidara mı muhalifsiniz, Kürt sorununun çözümüne mi? Bunun tek yolu İmralı perdesinin kaldırılması, demokratik müzakere sürecinin oluşturulması. Eğer ki bu sürecin ilerlemesi isteniyorsa, 1993'ten bu yana yaşanan acıların tekrarlanmaması isteniyorsa herkesin demokratik müzakere sürecinin oluşması için çabalaması gerekiyor" çağrısı yaptı.
ÇİÇEK: DEVLET-ÖCALAN MUHATAPLIĞI KADAR NORMAL BİR ŞEY OLAMAZ
Ardından DEM Parti Milletvekili Cengiz Çiçek "Devlet-Öcalan muhataplığında müzakere süreçleri ve çözüm zemini: Oslo ve İmralı deneyimleri; arka planı, gelişimi ve engeller" konusunda sunum yaptı. Devletin tecrit politikasının en temel amacının Öcalan'ı anlaşılır olmaktan uzaklaştırmak olduğunu kaydeden Çiçek, yüzyıllık devletin Kürtlerle ilişkisi ele alındığında kabul edilmesi gereken tespitin, inşa edilen güvensizlik olduğunu belirtti. Öcalan ve devletin kritik kavşaklarda masada karşılıklı muhatap olması kadar normal bir şey olmadığına dikkat çeken Çiçek, "Bazen bunu bile irdeliyoruz. İnkar ve asimile eden olarak devlet; buna itiraz eden olarak da Öcalan arasındaki muhataplık kadar normal bir şey yok. Bir kere bunu tartışmasız bir tespit olarak bir yere koymamız gerek. Sayın Öcalan yıllar önce şunu söylüyordu, 'Ben iktidarla, hükümetle değil devletle muhatabım.' Yüzyıllık hikayeyi dört aşamaya bölmek mümkün; birinci aşama inkar ve asimilasyon, ikinci aşama buna karşı direniş ve itiraz, üçünü aşama ise Kürt varlığının varlık olarak kabulü, dördüncü aşama ise içinde bulunduğumuz, tanınma aşaması. Buna statü aşaması da diyebiliriz. Bugün adına süreç demediğimiz ama birçok tartışmayı kendi içinde taşıyan bu son dönemi, Kürt halkının kaderini tayin hakkının tanınma aşaması olarak değerlendirmek gayet mümkün" ifadelerini kullandı.
'ÖCALAN'IN HAKKINI TESLİM ETMEK GEREK'
1980'li yıllardan bu yana Öcalan'ın devlete çağrısının çok net olduğunu hatırlatan Çiçek, "Hep 1993 milat gösterilir. Belki devletle, iktidarla ateşkes miladı olarak kabul edilebilir ama öncesinde muhataplığa dönük çabaların çok olduğunu görürüz. Kırk yılı aşkın sürede en ilkeli aktörün sayın Öcalan olduğunu düşünüyorum. Teorik, kuramsal bağlamı; kendi başlattığı mücadelenin durakları ve stratejisi bağlamında son derece tutarlı ve ilkeli olduğunun hakkını teslim etmek gerek" dedi. Sovyetlerin dağılışından sonraki süreci Öcalan'ın 3. Dünya Savaşı olarak tanımladığını anımsatan Çiçek, 1993 yılı sonrasındaki süreçte Öcalan'ın ve Kürt hareketinin hamle yaptığını belirtti. '93 yılında devletin hala iki kutuplu dünyanın dizaynına göre şekillenmiş, hala Kürt meselesinde inkar, imha temelli politikayı kabul ettiğini, Kürt hareketi karşısında bugünkü kadar uzman olmadığını söyleyen Çiçek, "Nereden ispatlarım, Özal'ın çıkışından. Bugünkü birçok kötülüğün sebebi olarak gösterilir ama sadece o değil. Kürt itirazını ele alışta şimdikinden daha homojen olmaktan, deneyim biriktirmekten ziyade, 'çözüm mümkündür' de diyebilen, ordu içindeki kirli ilişkilere itiraz eden bir aklın da var olduğunu görüyoruz. Devletin PKK ile karşı karşıya gelişinde 1993'ü erken dönem olarak da tanımlayabiliriz" dedi. '99 yılında halklara dönük komplonun boşa çıkarıldığını ancak devletin "lideri yakaladık, örgüt çöktü" dediğini; aynı zamanda başını ABD'nin çektiği emperyalistlerin Kürt özgürlük hareketini şekillendirmeye çalıştığı "PKK operasyonu"nun görüldüğünü söyleyen Çiçek, KDP ve YNK'nin de bu dönemde PKK'ye saldırdığını belirtti. Oslo sürecinin ilk kez tarihsel olarak PKK ve devletin karşılıklı oturduğu, birbirini yakından tanıdığı bir süreç olduğunu anımsatan Çiçek, bu dönemde yine Kürt özgürlük hareketi ve Öcalan'a yönelik propaganda aracıyla özel savaş yöntemlerinin uygulandığını belirtti.
'SORUNU NASIL ÇÖZECEĞİNİ BİLEN BİR KÜRT MUHATAPLIĞI VAR'
Sorunun siyasal ve hukuki zeminini zorlayan bir Kürt muhataplığının olduğunu söyleyen Çiçek, şöyle devam etti: "Sayın Öcalan liderliğinde sorunun nasıl çözüleceğini bilen bir Kürt muhataplığı var. Çöktürme planından bugüne devletteki muhatapsızlık belirsizleşmeye başladı. Yeni dönemin geleceğini belirleyecek şeylerden biri devletteki muhataplık, devlet bu sınavla karşı karşıya. Çoklu kriz ortamı Kürt sorununun çözümünü zorunlu kılıyor. Kürt sorunu her zamankinden daha fazla bölgesel ve küresel bir sorundur. Çözüm aklına sahip aktörün hala eşitsiz koşullarda olması sorunun çözümünü engelleyen temel faktörlerden biridir. Fiziksel özgürlüğü başta olmak üzere koşullarının iyileştirilmesi tartışılmalıdır. Zayıf yanımız şudur; özellikle batıda toplumsal muhalefetinin dağınıklığı ve Türkiye halklarının örgütsüzlüğüdür. Sayın Öcalan'ın çözüm süreçlerine yaklaşımda en temel belirleyici özelliklerinden biri sürekli topluma mücadele alanını açmaya çalışmasıdır"
RİOS: BARIŞ KELİMESİNİ KULLANIYORUZ AMA BARIŞ NE DEMEK
İlk günün 3. oturumunun son sunumu Paul Rios "Uluslararası çatışma çözümleri deneyimleri, aktörler ve sonuçları: Güney Afrika, Kolombiya, Kuzey İrlanda'dan deneyim aktarımları" konusuna ilişkin yaptı. Venezuela, Kolombiya'da örgütlerin silah bırakma süreçlerini aktaran Rios, Franco diktatörlüğüne karşı ETA'nın yürüttüğü mücadele üzerinde yoğunlaştı. Rios, Bask'ın özgürlüğünü kazanmak için savaştıklarını anımsattı. Sinevizyon gösterimiyle devam eden Rios, "Yakın zamanda Bask ülkesi bir deneyimden geçti. Korkunç olarak adlandıracağımız geçmişten (çatışmalı süreç) buraya geldik. Hala çok fazla sorunumuz var ancak durum yirmi yıl öncekine göre çok daha farklı. O zaman soru şu, bunu nasıl başardık? Barış kelimesini kullanıyoruz ama barış ne demek? Benim ülkem için açıklamam şu, kimsenin şiddet görmediği bir durum oluşturmak ve her türlü siyasi yaklaşımın, demokratik hayata katılımın olduğu ortamın kurulması demek. Ve ülkemdeki siyasi çatışmalarla yüzleşme ve diyalogla çözmek. Benim için barış bu koşulların oluşturulmasıdır" diyerek, İspanya ve Bask'ta devletin ETA'yı yok etme amacıyla yürüttüğü savaşa işaret etti.
'ETA ŞİDDETE SON VERECEĞİNİ SÖYLEDİ'
Hükümete ve ETA'ya "toplumu dinleyin" çağrısı yaptıklarını, adının ise "barış için sosyal forum" olduğunu aktaran Rios, "Silahsızlandırma, tutsakların bırakılması ve siyasi haklara ilgili öneriler hazırladık. ETA ve Bask hükümeti ile, sendikalarla, üniversitelerle ortak çalışmalar yürüttük. Bask hükümeti de barış ve silah bırakma çağrısı ile ilgili etkinlikler düzenledi. ETA, Hannover'de sivil toplum temsilcileri ile birlikte silah bırakma tartışması yürüttü. (ETA'nın silah bırakma anına dair bir fotoğrafı göstererek) ETA, silahları kendilerini ve ülkelerini savunmak ve kendi kaderini tayin etmek için aldı. Ama ETA aynı anda 'Şiddete de son vereceğiz' dedi. ETA silahlarını topluma teslim etmeliydi. Tüm silahları topladık, kutulara koyduk, güvenli bölgelere götürüp, sosyal aktivistlerle, Fransız polisi ve yerelleştirme uzmanı arkadaşlarımızla gerekli yerlere bıraktık. Bir yıl sonra ETA örgütünün tasfiye edileceğini açıklamıştı" dedi.
'BEŞ DERS ÖĞRENDİK'
Rios, şu ifadeleri kullandı: "Barış ekosistemini hazırlamak farklı aktörlele çok zor ama, bizim süreçlerimiz çok kapsayıcıdır. Müzakere süreçlerinin yüzde 50'si genel olarak ilk beş yıl içinde başarısızlığa uğrar. Örneğin Filistin mücadelesinde hep böyle olmuştur. Tüm araştırmalar gösteriyor ki sivil toplum katılımı barış süreçlerinin kalıcılığı için kilit bir rol oynamalı. Öğrendiğimiz beş ders var. Birincisi, öncelikle fırsatlar konusunda uzman olmanız gerek, zorluklar konusunda değil. Fırsatları iyi tanımlamanız gerek, daha sonra da iyi değerlendirip barış için koşulları daha hızlı yaratabilirsiniz. İkincisi, tüm tarafların ne istediğini çok iyi anlamız gerek. Üçüncüsü toplumsal hareketlerin bu tür süreçlerde daha fazla güvenirliği vardır. Bu konuda şansımız varsa başkalarıyla da işbirliği yapmamız gerekiyor dedik. Tüm yurttaşlar ve politik geleneklerden kişilerle konuştuk. Bir diğer ders de kendinizi yenilemekten korkmayın, çünkü ancak kazanan olmak istediğinizde başarılarınızı genişletebilirsiniz. Ve yeni hedeflerinize ulaşmak için yeni yollar yaratabilirsiniz. Son olarak, Nobel Barış Ödülünü kazanan José Saramago, o da benim örgütümün eski üyelerinden. Diyordu ki 'Bizim sonu gelmez bir umuda sahip olmamız ve onu korumamız gerek.' İtici bir güç olmamız gerek, bir problemin çözümü varsa sizin rolünüz onun mümkün olacağı koşulları yaratmanız gerek. Dolayısıyla Bask ülkesinin koşulları buydu, eminim siz de kendi yolunuzu bulacaksınız."
Konferans yarın, "Türkiye'de barışın toplumsal zeminini nasıl inşa edeceğiz", "Küresel kriz zemininde savaşlar ve halkların barış arayışı" oturumları ve sonuç bildirgesinin sunumu ile devam edecek.