Koçyiğit: İnkar, çatışma ve şiddet sorunları çözmeyecek
![](/Uploads/HaberFoto/etha-20241220-kocyigit-butce.jpg)
Bütçe görüşmelerinde konuşan DEM Parti Grup Başkanvekili Koçyiğit, bütçede kadının adının olmadığını kaydetti. İktidarın sermaye odaklı politikalarını hatırlatan Koçyiğit, işçi ve emekçilerin mücadelesinin yanında olduklarını söyledi. Katledilen basın emekçileri Cihan Bilgin ve Nazım Daştan'ı anan Koçyiğit, iktidarın Kürt düşmanı politikasından vazgeçmesi gerektiğini belirtti.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçiyiğit, Meclis'te görüşmeleri süren 2025 yılı bütçesinde konuştu. Siyasi tutakları selamlayan Koçiyiğit, "Türkiye'yi demokrasiden, eşitlikten ve adaletten daha fazla uzaklaştıracak bir bütçe teklifini görüşüyoruz. Halktan alan ama halka geri vermeyen, halkın vergilerinden oluşan büyük kaynağı iktidarın kaymağına dönüştüren bir bütçedir bu. Bu bütçede ne ekmek var ne de adalet. Halkın payına düşen ise yine yoksulluk, yine sefalet. Bu bütçe halk için yokluk bütçesi, iktidarınız için ise varlık ve servet bütçesidir. Adil gelir dağılımı, sosyal adalet ve refah bu bütçenin neresinde? Okula aç gitmek zorunda kalan çocuklar, çocuklarının cebine harçlık koyamayan anne-babalar, sefalet ücretiyle ayın ortasını bile getiremeyen milyonlar, umudunu yitirdiği için iş aramaktan vazgeçerek bu ülkeyi terk etme arayışı içerisine giren gençler, yaşam güvenliği tehdit ve tehlike aldığında olan kadınlar, grevi yasaklanan emekçiler bu bütçenin neresinde" dedi.
'SOSYAL REFAHI DEĞİ MUHTAÇLIĞI ARTIRDINIZ'
Türkiye'nin çocuk yoksulluğunda AB'de birinci, OECD'de ikinci sırada olduğunu kaydeden Koçyiğit, "5 çocuktan biri aç olarak okula gidiyor. Siz burada bütçeye evet oyu verirken binlerce çocuğun yatağa aç gittiğini, sabah okula beslenme çantası götüremediğini acaba biliyor musunuz? Siz ellerinizi kaldırırken yoksulun tenceresinin kaynamadığını gerçekten görüyor musunuz, biliyor musunuz? Aile Bakanlığı verilerine göre 4 milyon hane yardıma muhtaç durumdadır. Bu, yaklaşık 15 milyon yurttaş anlamına geliyor. Sosyal refahı değil muhtaçlığı arttırdınız. Yoksulluk sınırı 70.000 TL, açlık sınırı ise 22.000 TL'ye ulaşmışken, asgari ücret sadece ve sadece 17.002 TL, en düşük emekli maaşı ise 12.500 TL! Yaklaşık 4 milyon emeklinin kök maaşı ise 10.000 TL'nin altında! İşte bu tablo, yanlış ekonomi politikalarınızın ve tercihlerinizin bir sonucudur. Çünkü ekonomi politikanızın merkezinde insan, doğa, yaşam, sosyal adalet yok. Ne var? İhale var, birilerini ihya etme var. Bir avuç insanın şatafatı için milyonların sefaleti var. Halka yaşam garantisi yok ama yandaşlarınıza ve müteahhitlerinize bolca dolar garantisi var, Hazine garantisi var" ifadelerini kullandı.
'SERMAYE BÜYÜYOR, EMEK KÜÇÜLÜYOR'
Bu politikalar sonucunda sermaye giderek büyürken, emeğin ise küçüldüğünü belirten Koçyiğit, "Emeğin milli hasıladan aldığı pay sürekli geriliyor. İşsizlik Fonuna dahi göz diken bir anlayışınız var. Fonu işsizlere değil patronlara tahsis ettiniz. Önerimizdir: Fonun adını değiştirin, sermayeye ve yandaşa kıyak fonu yapın. Her koşulda sermaye hep kazanan olurken, emekçiler ise sürekli kaybeden taraf oldu. Sizin açınızdan kasa hep kazanıyor. Enflasyonu düşürmek için "acı reçete" sürekli halka yazılıyor. Tüm yük ücretlilerin ve emeklilerin omuzlarına yıkılmaktadır. Şerbeti siz içiyorsunuz, baldıran zehrini de halka içiriyorsunuz. Bu reva mıdır, hak mıdır? Adalet bunun neresinde? Vergilerle ve zamlarla yurttaşın canına okurken, yandaş şirketlerinizin borçlarını bir bir affettiniz. Teşviklerle ve kredilerle yandaşlarınızı ihya ettiniz. Bugün milyonlarca insan tarihin en büyük borç ve haciz kıskacında çırpınıyor. Kitabını yazdığınız ekonomi ortada. Şimdi gidin sokaklardaki umutsuzluğun ve sefaletin filmini çekin" dedi.
'TÜM İŞÇİ VE EMEKÇİLERİN SÖZÜ SÖZÜMÜZDÜR'
Tüm baskılara ve ağır çalışma koşullarına rağmen madenlerde, fabrikalarda ve işyerlerinde hakkını savunan, direnen tüm işçileri ve emekçileri selamlayan Koçyiğit, DEM Parti olarak yanlarında olduklarını söyledi ve ekledi: "Mücadeleniz mücadelemiz, sözünüz sözümüzdür."
'BÜTÇEDE KADININ ADI YOK'
Bütçede kadınların, kadının adının olmadığının altını çizen Koçyiğit, "Kadınlar ayrımcılığın, yoksulluğun ve şiddetin en ağır yükünü taşımaya devam ediyor. Kadına yönelik şiddetle etkin mücadele edilmiyor, yasa uygulanmıyor. Kadınlar koruma altında öldürülüyor, 6284 esnetiliyor, tazyik hapsi uygulanmıyor. İstanbul Sözleşmesinden çekilmenin bedelini kadınlar yaşamlarıyla ödüyor. Şüpheli şekilde hayatını kaybeden Rojin Kabaiş'in kaybedilmesinin ve katledilmesinin üstünün kapatılması gibi örnekler aslında iktidarın bu alandaki yetersizliğini açık ve net bir şekilde ortaya koyuyor. Kadınlar evlerinde, sokaklarda ve işyerlerinde güvende değilken, sığınma evleri ve ŞÖNİM gibi güvenlik mekanizmalarının yetersizliği iktidarın şiddetle mücadelede sınıfta kaldığını açıkça gösteriyor. İktidarın kadın düşmanı politikalarıyla birleşen ekonomi politikaları yüzünden kadınlar yoksulluğu da işsizliği de iliklerinde hissediyor. Bütçede kadınlara ayrılan kaynaklar aile vurgusunun gölgesinde kalıyor. İktidar, kadınların kazanımlarına göz dikiyor, eş başkanlık sistemini bertaraf ederek kayyum politikalarıyla kadınların örgütlü mücadelesini hedef alıyor" diye vurguladı.
'KADINLARIN MÜCADELESİNİ DURDURAMAYACAKSINIZ'
Koçyiğit, şöyle devam etti: "Kadınların yönettiği belediyelerin açtığı destek evleri, sığınma evleri, ALO şiddet hatları ve kreşler birer birer yok ediliyor. Buna karşın biz tüm alanlarda toplumsal cinsiyete duyarlı bir bütçeleme yaklaşımını hayata geçirmek için canla başla çalışıyoruz. Erkek egemen sistem, baskı ve cezasızlık politikalarıyla erkek şiddetini teşvik ederken; biz kadınlar, bu düzeni değiştirmek için direnmeye devam ediyoruz. İpek Er'den Gülistan Doku'ya, Pınar Gültekin'den Hande Kader'e kadar şiddet gören ve katledilen kadınların hesabını sormak tarihi bir sorumluluktur. 'Jin, jiyan, azadî' diyerek ve özgürlüğe, eşitliğe ve dayanışmaya olan inancımızla mücadeleye devam ediyoruz. Kadın özgürlüğü ve feminist mücadele, bu ülkede en güçlü ve yıldırılamaz dinamik olmaya devam edecektir. Erkek devletin tüm baskılarına karşı kadın dayanışması kazanacak. İstanbul Sözleşmesini feshederek kadınları durdurabileceğiniz yanılgısına kapılabilirsiniz. Ancak kadınların mücadele sözleşmesini, 'Jin, jiyan, azadî' sözleşmesini asla durduramayacaksınız!"
'KÜRT KARŞITI POLİTİKA KAOS YARATACAK'
İktidarın işgal saldırılarına dikkat çeken Koçyiğit, şunları söyledi: "Yanı başımızda, Suriye'de yaşanan kriz hali tüm bu coğrafyayı etkileyecek bir potansiyeli içerisinde barındırmaktadır. Suriye halklarıyla çözümde, barışta ve demokraside buluşmayan, baskıda ve çözümsüzlükte ısrar ederek ayakta kalacağını düşünen rejim çöktü. Suriye halkları şimdi bir belirsizlik ve istikrarsızlık içerisinde ortak geleceğini arıyor. Esad sonrası ortaya çıkan güçler, Suriye'de siyasi istikrarı sağlamak ve toplumsal barışı tesis edip halkların savaşsız ve çatışmasız özgürce yaşamasına katkı sunmak yerine, halkların kanı ve canı pahasına bu topraklardan pay kapma siyaseti izliyor. Suriye için kritik olan, halkların ortak bir geleceği, demokrasiyi ve barışı birlikte inşa edebilmesidir. Suriye halkları kendi geleceğini kendisi belirleyecektir. Buna saygı duyulması gerekir. Kürt halkı, 2011'den bu yana Kuzey ve Doğu Suriye'de, Rojava'da büyük bedeller ödeyerek topraklarını ve bu topraklarda yaşayan bütün halkları savunmaya ve korumaya devam etti. Yaşadığı toprakları ve yaşam alanını çetelere karşı korudu. Aynı zamanda bütün dünyanın yakından takip ettiği üzere, sadece Suriye için değil tüm Ortadoğu için umut olan, her kimliğin ve inancın özellikle de kadınların özgür ve eşit olduğu bir yaşam ve yönetim modeli inşa etti. Fakat bugün, özellikle iktidarın Kürt karşıtı dış politikasıyla, Suriye'de tek güvenli alan olan bu topraklar bir kez daha istikrarsızlık ve kaos alanına dönüşme riskiyle karşı karşıyadır. Kuzey ve Doğu Suriye Yönetiminin hangi yetkilisi konuşursa diyalog ve işbirliği çağrısı yapıyor, Türkiye için bir tehdit oluşturmadıklarını söylüyor. Ancak iktidar tüm bu çağrılara kulak tıkıyor. Kürtlerin birlikte yaşadığı halklarla ortak gelecek kurma arayışını ve ortak kazanımlarını boğmaya çalışmak, oradaki çete yapılarıyla işbirliği arayışına girmek ne Suriye halklarına ne de Türkiye'ye bir şey kazandırmaz. Kürtleri Suriye'de de nefes alamayacak hale getirmek için bütün imkânlarınızı seferber etmek size ne kazandıracak? Bu topraklarda halklarımıza ne kazandıracak? Suriye'de izlediğiniz 'Kürt kazanmasın' politikasının, Türkiye'de yaşayan milyonlarca Kürdün duygularında yaratacağı kırılmayı görmeniz gerekir.
KATLEDİLEN BASIN EMEKÇİLERİNİ ANDI
"Rojava'da sivil yaşam alanlarına yönelik yapılan SİHA saldırıları aralıksız sürdürülüyor. Yapılan saldırılarda dün özgür basın emekçileri Nazım Daştan ve Cihan Bilgin katledildi. Bu iki resme iyi bakın. Çünkü Nazım Daştan ve Cihan Bilgin, 2014 yılında IŞİD saldırılarını ve buna karşı verilen destansı mücadeleyi anbean Türkiye ve dünya halklarına duyurmuş iki gazeteciydi. Ne yazık ki bugün SİHA saldırılarında katledildiler. IŞİD'in saldırılarına tanıklık eden bu gazeteciler bugün artık aramızda yok. Bu tablo her şeyi anlatmaya yetiyor. İnsanlığa karşı işlenen bu saldırıyı kınıyor, basın emekçilerini saygıyla anıyor, halkımıza başsağlığı diliyorum. İktidarı, savaş halinde basının dokunulmazlığını güvence altına alan uluslararası sözleşmelere uymaya, bu sözleşmelerin gereklerini yerine getirmeye ve bu saldırıyla ilgili derhal açıklama yapmaya çağırıyorum. İnsanlığa karşı işlenen suçlara artık son verilmelidir. Bu konuda biz sürekli uyarıyoruz, çözüm yolunu gösteriyoruz. Dünya uyarıyor. Bu politikanız bugün olduğu gibi, uzun vadede daha büyük sorunlar ve istikrarsızlık yaratacak. Kürt sorunu böyle çözülmez. Türk-Kürt kardeşliği böyle kurulmaz. Buradan bir kez daha çağrı yapıyoruz: Suriye'de demokratik geçişin sağlanması ve yeni bir toplumsal sözleşmenin yapılabilmesi için yapıcı bir politika izleyin. Suriye barışına katkı sunun. Orada yaşayan bütün halklara eşit yaklaşın ve Kürt halkı dâhil bütün kesimlerle diyaloğunuzu geliştirin. Enerjinizi Suriye barışına harcayın. Kuzey ve Doğu Suriye, Türkiye için bir tehdit değil, istikrar ve barış bölgesidir. Kürt halkının oradan uzattığı diyalog elini tutmanız, Kürt-Türk ittifakını oluşturmanız, burada Kürt sorununun çözümünde de tarihsel bir rol oynayacaktır. Bir yandan Türkiye'de Kürt sorunuyla ilgili adım atılacağını söyleyip, Suriye'de ise tam tersi bir politika izlemek çözümsüzlüğü derinleştirir. Bakın günlerdir bu konuyu tartışıyoruz, çözümü konuşuyoruz. Bu meselenin çözümü konusunda Türkiye artık tarihi bir karar aşamasındadır. İnkâr, çatışma ve şiddet zemininde bu sorunun çözülemeyeceği defalarca kanıtlandı. Bir yüzyıl daha böyle gitmez, gitmeyecek de.
ÖCALAN'IN SÖZLERİNİ HATIRLATTI
"Sayın Erdoğan, 3 Mart 2013'te başbakanken Meclis kürsüsünde şöyle demişti: 'Sorunların üzerini örtmek, sorunları ertelemek ya da görmezden gelmek Türkiye'yi bir süre idare etse bile daha sonra tedavisi zor yaralara yol açar. Bu mesele sadece askeri tedbirlerle çözülebilecek bir mesele değildir. Bugün gelinen nokta muhasebe noktasıdır.' Sayın Öcalan 2013-2015 arası yürüyen diyalog ve görüşme sürecinde ne demişti hatırlayalım: 'Türkiye'nin ve bölgenin kurtuluşuna ve tam bir demokratik cumhuriyetin inşa edilmesine giden süreçte her kim ki demokratik hamleleri geciktirirse, kaos ve çatışma şartlarına davetiye çıkarmış olur…' Evet tarih aktı ve bugün bütün hakikatler ortada. İmralı bugün aynı noktada durmaya, çözümü ısrarla savunmaya devam etmektedir. En son kamuoyuna gönderdiği mesajında da bu açıktır: 'Tecrit devam ediyor. Koşullar oluşursa, bu süreci çatışma ve şiddet zemininden hukuki ve siyasi zemine çekecek teorik ve pratik güce sahibim.'"