6 Şubat 2025 Perşembe

Lêgerîn Ehmed yazdı | Fedai duruşu ve iradesiyle bu dünyadan Nazım geçti

Siper yoldaşlığının en somut ve ete kemiğe bürünmüş haliydi Nazım. Her şeyiyle yoldaşlığa ve devrime emek vermektir Nazım. Kalemi ile, kamerası ile, inancı ile halkına ve Kürdistan devrimine adanmış bir yürektir. Halk sevgisi güçlüdür, isyanların bağrından doğup gelmiştir, cesaretini ve fedai ruhunu halktan almıştır. Bir anneye sarılırken ki coşkusundan, emekçi bir babanın ona sarılırken ki içtenliğinden, bir çocuğu kucaklarken ki sevgisinden mümkündür bunu anlamak.

"...ey acılara tat veren güzellik/ Yüreğimize hoş geldin/ Geldin de/ Çiçekli dallara döndürdün öfkemizi/ Artık ister dolu yağsın ömrümüze/ İsterse kar/ Biz ki bildikten sonra sevmeyi/ Bütün sabahlar/ Acı renginde olsa ne çıkar."

Günlerdir haberleri izliyorum. Bir televizyon kanalının alt yazısında gördüm önce. Özgür Basın Birliği açıklama yapmış. "YRA:Nazım Daştan ve Cihan Bilgin gerçeğin takipçileridir." Okuyorum ama anlam veremiyorum. Arka fonda Nazım ve Cihan'ın resimleri var. Bunu neden böyle yapmışlar diyorum. Yanımdaki yoldaş, "sanki şehit düşmüşler" diye cevap veriyor. En öfkeli acılarımızdan biri gelip saplanıyor yüreğime. Ne kadar savaş coğrafyasında olursak olalım, yine de ölüme alışmak zor, alışmamalıyız belki de. Her devrimci için ölüm olağandır. Ve Nazım'la uzun aradan sonra tekrar görüşme planları yapıp görüşmeyi ertelerken, hele de her gün kahramanlık destanlarının yaşandığı ülkemizde hiçbir şeyi ertelememek gerekiyor diyorum şimdi. Nazım ve Cihan savaşın en yoğun anında ve tam ortasında bilinçli bir şekilde hedef alınıp katledilirken, kulaklarımda "ve böyle ölür bizimkiler" dizesi çınlıyor. Neden bilemiyorum; kimi insanları ölümle yan yana düşünmek bile ince den derin bir sızı bırakıyor yürekte.

27 Kasım'da çeteler Halep'e, ardından Til Rifat ve Minbic'e saldırı başlattığında günlerce TV başında izlemek zorunda kalmıştım haberleri. İzlerken, "Kesin Nazım buradadır" diye düşündüm, yine yanıltmadı. Aynı gün Ronahi TV ekranlarında Minbic'ten yayın yaparken gördüğümde yüzümde bir gülümsemeyle evet ve işte Nazım, yine olması gereken yerde deyiverdim.

Ölümsüzleşen her bir devrimcinin, yoldaşın arkasından yazmak, onu anlatmak herkes gibi bana da oldukça zor gelmiştir. Bir yanı duygusallık, bir yanı ne kadar anlatırsak anlatalım hep eksik bir şeyler bırakma duygusu, doğru anlatamama kaygısı vb. "Onu tanıyan ve çok güzel zamanlar geçiren biri olarak yazmalısın, hem de çok güzel yazmalısın" dedi bir yoldaş. Evet bir komünist olarak, çok güzel yaşamış, cüretinden, iradesinden yurtseverlik duygusundan, düşman kininden, işini yaparken ki fedailiğinden her zaman örnek aldığım Kürt bir devrimciyi yazmayı, anlatmayı denemeliyim.

Nazım'la yoldaşlığımız, dostluğumuz 2010 yıllarına dayanır. Bakurê Kürdistan'ın Kürt halkının yoğun göç ettiği, metropol işçi kentlerinin birinde tanımıştım Nazım'ı. Nerede eylem varsa kamerası ile oradaydı. İçeriğini hatırlayamadığım bir eylem alanında tanışmıştık. Tanıştığım ilk anda o sıcaklığı ve güveni hissettim. Dostluk, yoldaşlık onun için söylemden öte somut eylemdi. İçten ve inançlıydı onun yoldaşlığı. Devrimciysen ve Kürdistan'ın özgürlüğü için savaşıyorsan hangi örgütten olduğunun bir önemi yoktu güçlü ve içten bir yoldaşlık bağı kurmak için. Keza güçlü yoldaşlığımızın mayasıydı ondaki devrime adanmışlık, berrak duruş, insan sevgisi, samimiyet ve içtenlik. Siper yoldaşlığının en somut ve ete kemiğe bürünmüş haliydi Nazım. Mesela bir çalışma için aylarca alanda olmadığı dönemlerde, arada mutlaka hal hatır sormak için arar, ihtiyacını sorar, çalışma alanına döndüğünde çok yakın olan kurumlarımıza mutlaka uğrar bir çay içerdi.

Her şeyiyle yoldaşlığa ve devrime emek vermektir Nazım. Kalemi ile, kamerası ile, inancı ile halkına ve Kürdistan devrimine adanmış bir yürektir. Halk sevgisi güçlüdür, isyanların bağrından doğup gelmiştir, cesaretini ve fedai ruhunu halktan almıştır. Bir anneye sarılırken ki coşkusundan, emekçi bir babanın ona sarılırken ki içtenliğinden, bir çocuğu kucaklarken ki sevgisinden mümkündür bunu anlamak.

En güçlü yanlarından biri mütevazilik, yoldaşlık sevgisi ve insana verdiği değerdir. Kurduğu ilişki tarzından başka bir örgütten olduğunu dışarıdan anlamak zordur. Onun için aslolan hangi örgütten, hangi görüşten olursan ol devrim ve Kürdistan için savaşmak, pratik ve inançtır. Bu nedenle kurduğu ilişki sade ve yalındır, aynı yaşamı gibi. Sadelik, yalınlık, inanç, kararlılık, savaş onun kişiliğini tamamlayan diyalektik bir gerçektir. Onu tanıyan herkes ondan güç, sevgi ve derinlik alır.

Halkın içindedir, yüz yıllardır zulme maruz kalan, yok sayılan Kürt halkının acılarından, direnişinden, isyanından almıştır mayasını. Ağrı'nın isyan kızı Sema'dan, bilge Apê Musa'dan almıştır inancını ve iradesini. Tarihi Ağrı isyanının iradesinden doğmuş, Ararat'ın isyan kokan esintisini taşımıştır damarlarında. Cenazesi 7 gün sokakta bekletilen Taybet ananın isyanıdır o. Bedeni paramparça edilen Roboskîli 34 Kürdün, yaşından daha fazla mermi ile katledilen Uğur Kaymaz'ın, Ceylan Önkol'un ceylan gözlerinin çığlığıdır.

Birçok kez farklı kentlerde kesişti yollarımız. Birlikte dayak yiyerek gözaltına alındığımız Gezi eylemi ise unutmadığım anlardan biridir. Bir gözü şişmiş, morarmış ve görmüyordu, ben ise yürümekte zorlanıyordum. Hücreye götürülürken beni görür görmez polislerin arasından kelepçeleriyle sıyrılıp gelmek istemişti. Gelemeyince bana moral vermek için "ne o topallıyorsun, yarın ki eyleme nasıl katılacaksın" diye espri yapmıştı, ben ise "sen asıl gözüne bak nasıl çekeceksin" diye karşılık verdiğimde etrafını inleten ve güzelleştiren kahkahasını basmıştı. Güç ve moral vermiştik birbirimize.

Suruç Katliamında büyük bir öfke yaşamıştı. Bu öfkesini 2016'da Kobanê'de karşılaştığımızda dile getirmişti ve sımsıkı sarılarak, "Ölmediğin için teşekkür ederim, bak işte Kobanê topraklarındayız" demişti. O zaman bir kez daha hissetmiştim duygularındaki yoldaşlık derinliğini. Yaşamına girdiği herkeste bir iz bırakanlardandı o. Çünkü güçlü bir geleneğin izlerini takip ederek devrimleştirmişti bütün varlığını.

2014'de bir anda ortadan kaybolduktan sonra onu basında Kobanê savaş cephelerinde gördüğümde şaşırmadım, daha sonra yollarımız kesiştiğinde de hiç şaşırmamıştım. Uzun süre görüşememiştik. 7 Haziran seçimlerinde kamerası ile sokak sokak, mahalle mahalle işinin başındaydı. Aynı dönemlerde farklı yerlerde görmek ilginç ama gerçekti. Örneğin bugün bir seçim mitinginde haber takip eden Nazım'ı bir gün sonra Kobanê sınırında DAİŞ çeteleriyle Türk askerlerinin işbirliğini deşifre ederken, iki gün sonra Kobanê'de direniş mevzilerinde görebilirsiniz, bir hafta sonra kılık değiştirerek düşman mevzisine girmiş ve haber yapmıştır.

Fedailik, düşmanla karşı karşıya olduğunda gösterdiğin pratik kadar; aldığın her görevde aynı ruh ve iradeyle başarıya kilitlenmektir. İşte Nazım'ı Kürt bir devrimci gazeteci olarak en yalın haliyle ifade eden gerçeklik budur. Faşist Türk devletinin Kürt halkına, Rojava'ya yönelik politikası, DAİŞ'le işbirliğini teşhir ettiği ve haberleştirdiği için tutuklanan Nazım hapishane çıkışında, "Bizler Apê Musa'nın generalleriyiz" diyordu. Tam da dediği gibi yaşadı. Kürdistan'ın "Apê Musa'sının 'generalleri"nden biri olarak 3 parça Kürdistan'da devrimin dünyaya en güçlü şekilde duyurdu.

Hani denir ya işine aşkla sarılmak diye, İşte Nazım'ın da gazetecilikle kurduğu ilişki öyledir. Sanki bu işi yapmak için gelmişti dünyaya. Bu yüzden büyük bir irade, kararlılık ve inançla işine bağlanmıştı. Onun için gazetecilik sadece bir meslek, birkaç görüntü almak, birkaç resim çekmek, 5N1K kuralı ile haber yazmak değildi. Bu nedenle Nazım kamerası ve kalemi ile Kobanê, Efrîn, Serêkanîyê, Girê Spî, Rakka, Hol, Dêrazor, Hecîn, Başûrê Kürdistan, Minbic, Tişrîn, Qereqozax gibi hemen bütün savaş cephelerindeydi. Nerede savaş hazırlığı yapılıyorsa, Nazım savaş disiplini ve durumuna göre konumlandı. Apê Musa'nın 'general'i olmak neyi ve nerede olmayı, nasıl yaşamayı gerektiriyorsa öyle yaşadı.

Eğer bir savaş alanında Nazım yoksa eminsinizdir ki, o başka bir savaş cephesindedir. O kamerasını, kalemini, ruhunu ve inancını halkına, halkının haklı davasına adadı. Kürdistan'ın dört parçasına adanmış bir yürektir o. Aynı zamanda işgalci faşist sömürgeci Türk devleti ve çetelerinin vahşetini bütün dünyaya duyurma sorumluluğu ve cüretiyle bütün dünya ezilen halklarına adanmış bir yürektir. Bu nedenle işgalci sömürgeci Türk devletinin Nazım'a kini ve öfkesi tarihseldir, katledilmesi asla tesadüf değildir. Bulunduğu her alanda Türk devleti, çeteleri ve işbirlikçilerinin suçlarını bütün dünyaya ifşa etmiştir. Halklara, Kürt halkına, kadına ve tüm insanlığa kan, kin, nefret kusan, özel savaş ana akım medyasına karşı, ruhu ve kişiliği satılık Ahmet Hakanlara, Fulya Öztürk vb. insan müsveddelerine karşı Nazım, yoldaşı Cihan ile birlikte bu topraklarda katledilen onlarca Kürt gazeteci gibi gerçeğin yanında ve onun takipçisi oldu.

Güzel yüreği, umutları, dosta güven, düşmana korku salan kahkahası ile, dostluğu ve yoldaşlığı ile bu dünyandan Nazım geçti. Ve bizler Kürdistanlı komünistler olarak söz veriyoruz, bugün bütün savaş cephelerimizde Nazımların, Cihanların fedai ruhuyla devrimimizi savunmaya devam edeceğiz.