'Lozan Anlaşması Kürtlerin statüsüzlüğünü tescilledi'
Cumhuriyetin birinci yüzyılından ikinci yüzyılına Kürt sorununun ele alındığı HDK konferansının ilk oturumunda, Kürtlerin ilk günden itibaren özerklik ve varlık hakları için mücadele ettiği vurgulanarak, tarih boyunca Kürtlerin talepleri tartışıldı.
Halkların Demokratik Kongresi'nin (HDK), "Halkların eşit ve özgür yaşam yolunda çözüm barışta" şiarıyla gerçekleştirdiği iki günlük konferansın ilk gününde, HDK Eş Sözcüsü Meral Danış Beştaş'ın açılış konuşmasının ardından ilk oturum gerçekleşti.
Filiz Kerestecioğlu'nun moderatörlüğünü üstlendiği "Kürt sorunu: 1. yüzyıldan 2. yüzyıla hakikatin direnişi" başlıklı oturumda Namık Kemal Dinç, Yüksel Genç ve Levent Köker sunum yaptı.
DİNÇ: ÜÇ TARZLI SİYASET REÇETE OLARAK ORTAYA ÇIKTI
İlk oturumun ilk sunumunu, "Kürt sorununun ortaya çıkışı ve geçmişten günümüze tarihsel karakteri: Osmanlı'dan Cumhuriyete dinamikler, süreklilikler ve dönüşümler" başlığında Namık Kemal Dinç yaptı. Osmanlı'dan Cumhuriyete devletin merkezileşme politikalarına karşı Kürtlerin mücadelesinin sorunun ana aksini oluşturduğunu söyleyen Dinç, Kürtlere yönelik politikaların 2. Mahmut döneminde başladığını belirtti.
Dinç, "19. yüzyılda Osmanlı devletinin temel derdi üç kıtaya yayılmış toprakları elinde tutmak, hakimiyetini sürdürmek. Tanzimatla birlikte attığı yenilikçi adımlar bu gayeye aittir. Osmanlıcılık, İslamcılık, Türkçülük olarak ifade edilen üç tarzlı siyaset Osmanlı'nın son döneminin kurtuluş reçetesi olarak ortaya çıkmıştı" dedi.
İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin gidişatı durduramadığına, Balkan savaşıyla birlikte Avrupa'dan sökülüp atılınca travma yaşadığına ve köklü stratejik değişikliklere yöneldiğine dikkat çeken Dinç, "Osmanlı devleti jeopolitik olarak değişti. İttihatçılar yönünü Anadolu ve Mezopotamya'ya çevirdi. Bu jeopolitik stratejide Türk unsurunu merkeze alan milliyetçi bir siyaset izleyeceklerdi. Balkanların travmasıyla kendilerine yeni bir vatan yaratma ihtiyacı duydular. İlk kez bu dönemde ittihatçıların yayın organında 'Anavatan' değerlendirmeleriyle karşılaşırız" ifadelerini kullandı.
'M.KEMAL KÜRTLERİN MİLLİYETÇİLİĞE DOĞRULMASINI ENGELLEDİ'
Cumhuriyetin kuruluşuna ilişkin sunumuyla devam eden Dinç, bu dönemde yeni bir Kürt politikasının belirlendiğinin altını çizdi. Dinç, "Cumhuriyetle birlikte Kürt meselesinin nitelik değişimi olacak ve çok daha ağır bir sorun haline gelecektir. 1919-1023 arasındaki milli mücadele dönemi, kardeşlik ve ortaklık vurguların en çok yapıldığı ara dönemdir" dedi.
Mustafa Kemal'in ikiyüzlü Kürt politikalarını hatırlatan Dinç, "Kürt meselesindeki en önemli başarısı kritik dönemde beylerle, mirlerle kurduğu ilişkiyle, Lozan'a kadar Kürt milliyetçiliğine yönelimi engelleyerek kendi hareketini güçlendirmesi" ifadesini kullandı.
'LOZAN KÜRTLERİN STATÜSÜZLÜĞÜNÜ BELGELEDİ'
Kürtlerin 3 kez özerklik talebinde bulunduğunu ancak karşılık bulamadığını söyleyen Dinç, Lozan Anlaşmasının Ortadoğu'nun siyasi haritasını belirlediğini ve Kürtsüz bir Ortadoğu'nun sağlanmasını amaçladığını dile getirdi. "Lozan Anlaşması Kürtlerin statüsüzlüğünü tescilleyen belge oldu" diyen Dinç, Kürdistan'ın dörde bölündüğünü kaydetti. Dinç, Kürtlerin tarih boyunca özyönetimlerini korumak için verdiği mücadeleye dikkat çekerek, "Kürt sorunu Kürtlerin ve Kürdistan haklarının tanınmaması sorunudur. Günümüze kadar Kürtlerin hakları teslim edilmemiş, gasp edilmiştir. Son 200 yıllık içinde Osmanlı'dan cumhuriyete kadar Kürtlerin özyönetim talepleri sorunun ana aksini oluşturmakta. Merkezileşme politikaları ortaya girdiğinden beri Kürtlerin kendi özyönetimlerini koruma mücadelesi başlamıştır. Kürtlerin uzun yıllara dayanan yönetim tecrübesi vardır. Resmi ideoloji ile Kürtler hakkında oluşturulan algı ile negatif yönde yönetim anlayışından uzak gösteriyorlar. Negatif algı 19. yüzyılda ortaya atılmış ve resmi ideolojinin ayrılmaz parçası haline getirilmiştir. Cumhuriyetle birlikte Kürt sorunu daha ağır hale gelmiştir" ifadelerini kullandı.
Son olarak Ortadoğu'daki Kürt düşmanı nizamın sona erdiğini ve işlemeyeceğinin görüldüğünü belirten Dinç, "Bölge devletleri Kürtsüz bir düzenin devamında ısrarcı. Bugün yeniden anti-Kürt nizamı yerleştirmeye kalkmak akıntıya karşı kürek çekmektir" vurgusu yaptı.
GENÇ: CUMHURİYETLE KÜRT İSYANLARI BAŞLADI
Ardından "İsyan ve direnişlerin aynasından Kürtlerin ulusal demokratik talepleri ve halklarının evrimi: Nereden nereye gelindi" konusu üzerine Yüksel Genç sunum yaptı.
Cumhuriyetle birlikte Kürt isyanlarının başladığını ve 25 isyanın kabul edildiğini anımsatan Genç, "Kürt isyanlarının her şeyden önce siyasal ve hemen ardından toplumsal nitelikler taşıyan isyan hareketleri olduğunu görmek gerekiyor. İkincisi isyan hareketleri yenilenme ve batılaşma karşıtı gibi görünse de aksine varlıklarını ve özgürlüklerini, haklarını, egemenlik sahalarını korumakla ilgili sürecin parçası olarak karşımıza çıkıyor. Dolayısıyla 200 yıl içinde kabul edilen 25 isyanın kendisini egemenlik sahasını, siyasal alanını korumak olarak tariflemek mümkün" dedi.
İsyanların bağımsız bir Kürdistan devleti için olmadığını kaydeden Genç, "Kürtlerin 200 yıllık isyan tarihi içinde varlıklarını geliştirmek, varlık olabilmek görülerinin özerkliği aşmadığını söylemek mümkün" ifadelerini kullandı.
'KÜRTLER DEVLET KURMAK İSTİYOR' SÖYLEMİNİ TARİH DOĞRULAMIYOR'
"Kürtler tarih boyunca bağımsız bir devlet olmayı arzulamadılar" demenin de yanlış olduğunu dile getiren Genç, "Kürtlerin taleplerini ağırlıklı olarak konjoktür realite belirledi" dedi. Özerklik talebine dikkat çeken Genç, "Türkiye'de travma yaratılan 'Kürtler ayrı devlet kurmak istiyor' söylemi Kürtlerin tarihini doğrulamıyor. Bir diğer mesele Kürt meselesini nelerin oluşturduğuna bakarak talepler bağlamını tariflemek gerekiyor. Kürt meselesi Cumhuriyet döneminde bir egemenlik, siyasal iktidar, irade olma meselesi olarak deneyimlenmiş. Osmanlı'nın ilk döneminde sorunun bağlamı egemenlik sahasını korumakla ilgili adımlara işaret ediyor. Fakat Osmanlı'nın sonlarına doğru gelişen ulusallaşma, ulus devletleşme forumlarının kendisi ve Cumhuriyetin ilanı ardındaki gelişmelerle, Kürt meselesinin 20. yüzyıla devreden sorununun siyasi irade meselesi olmadığını ve giderek yeni meselelerinin de Kürt meselesine eklemlendiğini görüyoruz. İlki ve en
önemlisi Türkleştirme hareketinin açığa çıkardığı inkar ve asimilasyon politikaları" dedi.
Kürt meselesinin çözülmedikçe nitelik değiştiren bir sorun haline gelmeye başladığını belirten Genç, "Kürt meselesi ciddi anlamda toplumsal kimlik meselesi olarak gündemimize gelmiş oldu. Kimlik meselesi, kimliğin inkarı olarak da işlevlenmedi. Cumhuriyetin ilk yılında, 1. Dünya Savaşının hemen ardındaki yeni durumla beraber Kürt meselesi egemenlik meselesine bir de parçalanmışlık meselesini ekledi. Kasr-ı Şirin'le birlikte İran'a devredilen parçadan ziyade 3 parçaya daha bölündü. 3.'sü bu parçalanmışlık ve ulus reddi, ulusal kimliğin, herkesin Türkleştirilmesi formunun parçası ama aynı zamanda bu politikaya direncin de bir sonucu olarak çok güçlü eşitsizlikler süreci açığa çıkmaya başladı" ifadelerini kullandı.
'KÜRTLER KİMLİĞİNİ ANAYASAL GÜVENCEYE KAVUŞTURMAYI ÖNCELİYOR'
25 isyanın sonuncusu olan PKK'nin kuruluşuna ve PKK lideri Abdullah Öcalan'ın son görüşmelerde sunduğu çözüm önerisine işaret eden Genç, "Kürtler demokratik özerklik ile geliştirmeye çalıştığı yeni çözüm modeli içerisinde aslında hem egemen devlet kulvarının kaygılarını azaltan ama aynı zamanda onların yönettiği toplumsal tabakayı güçlendiren, bunun içinde Kürtlere de yer açarak Kürtlerin korunma ilişkisini de kurmaya çalışan bir modeli önceliyor. Bu anlamda geldiğimiz koşul içinde yürütülen barış görüşmeleri içinde bir kere Kürtler her şeyden önce Kürt kimliğini yasal, anayasal güvenceye kavuşturmayı istiyorlar. İkinci olarak özyönetim hakkı istiyorlar. Bir diğeri siyasal, kültürel soykırım süreçlerini önleyecek şekilde, anadilde yasal güvenceler istiyorlar" aktarımı yaptı.
KÖKER: KÜRTÇE YASAĞINI GEREKÇELENDİREMİYORLAR
İlk oturumun son sunumunu, "Anayasal rejim ve statü sorunu: Cumhuriyetin krizi ve resmi ideolojinin çıkmazı: Kürtlerin siyasal temsilini yapılandıracak yasal ve anayasal mekanizmaların gelişimi" konusuyla Levent Köker gerçekleştirdi. Kürt meselesi ile ilgili paradigmanın en önemli örneklerinden birinin Anayasa'nın 42. maddesindeki "anadilde eğitim yasağı" olduğunu belirten Köker, "Türkiye'de resmi anadilde eğitim politikası var. Peki bu hüküm daha önceki anayasalarımızda var mı yok. Bu Anayasa'da var. 1982 Anayasası'nı Kenan Evren ve arkadaşları yani cunta yaptı" dedi.
Türkiye'de Türkçe-Kürtçe iki dilde eğitime geçmenin barış için çok önemli olduğunu söyleyen Köker, "Türklere de Kürtçe öğretmek önemli bir adımdır. Lozan'da söylenen bütün Türkiye devletinin bütün vatandaşlarının anadillerinin Türkçe olması. 12 Eylülcüler bu yasağı neden koymuş? Danışma Meclisi koymamış. MGK'nın yaptığı bir iş bu. 5 general ve onların Anayasa Komisyonu var. Onlar böyle bir hüküm koymuşlar. Danışma Meclisinin yazdığı Anayasa metninde yaptıkları her değişikliğin gerekçesini de yazmışlar. Anadilde eğitim yasağını koyan MGK'nın hangi gerekçeyle yasağı koyduğunu arıyorsunuz yok. Gerekçelendirilecek bir şey yok, ancak 'Kürtçe diye bir dil yok' diyebilirsiniz. Onu da kanunlarımızda görüyoruz. 12 Eylülcüler giderayak bir kanun çıkarıyorlar, Türkiye'nin tanıdığı devletlerin herhangi birinin tanımadığı dillerde yayın yapmak yasak. Hangi dil bu Kürtçe. Kürtçeyi yasaklıyor ama açıkça söyleyemiyor çünkü meşru değil. 42. maddeyi kaldırın gitsin" dedi.
Levent Köker'in sunumunun ardından konferansa öğle arası verildi. Konferans, "Kürt sorununun demokratik çözümü ve barış perspektifi" başlığıyla devam edecek.