Matili Emekçi yazdı | Yeni ücretli kölelik yasasına karşı mücadele
Geçmişte işçi sınıfının canı pahasına sokaklarda mücadele ederek kazandığı kısıtlı hakları bir bir elinden alınırken, sefalete, açlığa mahkum edilirken, üretimden gelen gücünü kullanmasının zamanı geldi de geçiyor. "Genel grev, genel direniş" sloganını kuşanarak sokağa çıkmaktan başka seçenek, işçi sınıfını mevcut yıkımdan kurtaramayacaktır. Azami sömürü hırsıyla saldıran patronlara ve sırtını yasladığı saray faşizmine sokakları dar etmenin zamanı gelmedi mi?
Kadın emeğini daha çok sömürmek isteyen patronların sipariş ettiği iş kanunu için saray faşizmi düğmeye bastı. Yeni iş kanunu değişikliği hakkında faşist şef yardımcılarından Cevdet Yılmaz ve Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Göktaş'tan peş peşe açıklamalar geldi. Çeyrek asıra yaklaşan iktidarı boyunca patronların bir dediğini iki etmeyen emek düşmanı saray rejimi, güvencesiz çalışmayı yasalaştırmak, kadın emeği sömürüsünü daha da boyutlandıracak bir değişiklik yapmak istiyor!
İktidarı boyunca emekçilerin kazanılmış haklarına göz diken patronların her dediğini yapan saray faşizmi iş kanununda değişikliğe hazırlanıyor. Daha önceki hak gasplarının kanunlaşması süreçlerinde de benzer bir yöntemle, önce taslağı ortaya atarak, emek cephesinden meslek odalarından, sendikalardan gelen tepkileri ölçen saray faşizmi, yine nabız ölçüyor. Tıpkı kıdem tazminatında değişiklik içeren kanun taslağında yaptığı gibi. Kanunda öngörülen değişikliğin net çerçevesi yok, ama basına yansıyanlara bakılırsa "Dönüşümlü iş paylaşımı", "Dağıtılmış iş gücü modeli", "Ödünç iş ilişkisi" gibi bir dizi yeni tanımlamanın yer alacağı taslak ile amaçlanan esasında güvencesiz, sendikasız, toplu sözleşme hakkının olmadığı bir çalışma biçiminin kanunlaşması. Saray medyası "çalışma süresi kısalıyor mu" şeklinde şirin manşetlerle servis etse de, saray rejimi çalışma süresinde bir kısalma olmayacağını ifade ediyor.
EMEKÇİLER HAKLARI İÇİN MÜCADELE ETMEDİKÇE, KÖLELİK KAÇINILMAZ
İş hukuku yasaları, işçi sınıfının mücadele ederek kazandığı haklardır. Sermaye diktatörlüğü altında patronların işçilere vermek zorunda kaldığı haklardır diyebiliriz. İşçi sınıfının dinamik ve örgütlü mücadele gücünün yüksek olduğu zamanlarda kazandığı hakları, işçi sınıfı mücadelesinin zayıfladığı koşullarda sermaye sınıfı tarafından gasp ediliyor. Sermaye sınıfı daha çok kar etmek için emekçilere kölelik koşullarında sömürüyü dayatıyor. Bu emek ile sermaye arasındaki uzlaşmaz çelişkinin doğal akışının gereğidir.
Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu günden bugüne kadar işçilerin haklarını gerçek, tam ve demokratik anlamda koruyan, grevli toplu sözleşme ve sendika hakkını güvence altına alan bir kanunu neredeyse hiç olmamıştır. 1967 yılında çıkarılan yasasının emsallerine göre ilerici sayılabilecek ilk yasa olması ve kısa süreli uygulanması sonrası işçi sınıfını ve haklarını hedef alan 12 Eylül askeri faşist cuntası işçi sınıfının tüm haklarını elinden almıştır. Üzerinde değişiklik yapılmak istenilen 4857 sayılı İş Kanunu ise AKP faşizmi tarafından 2003 yılında çıkarılmış bir kanundur. 2003'ten bugüne geçen her yıl biraz daha törpülenen, emekçilerin haklarının gasp edilmesi için değişiklik yapmaktan yamalı bohçaya dönen kanunda yine bir değişiklik öngörülmektedir.
BELİRLİ SÜRELİ İŞ SÖZLEŞMESİ NEDİR
Yakın geçmişte iş kanuna esnek çalışma adı altında part-time çalışma, çağrı üzerine çalışma gibi bazı esnek çalışma modelleri eklenmiş olmasına rağmen, gözü doymayan patronlar daha fazla esneklik istemektedir. Esneklik patronlar için kuralsızlık, daha fazla kölelik koşullarının kanunlaşması demektir. Patronlar deneme süresi adı altında işçi istihdam ederek, deneme süresi sonunda herhangi bir tazminat ödemeden işçiyi kapı önüne koymak istemektedir. Kanun değişikliğiyle işten çıkarma kolaylaştırılıyor. Mevcut yasadaki neden ve gerekçe göstererek işten çıkarma koşulu kaldırılıyor. Deneme süresinin zincirleme şekilde devam etmesiyle sürekli deneme süresi adı altında emek gücü sömürüsü derinleştirilip güvenceleniyor. Patronların istediği bu esneklik modeliyle işçilerin kıdem tazminatı hakkı ortadan kaldırılıyor. İşten çıkarılan işçilerin de hak iddiasında bulunamadığı bir sömürü sözleşmesinin varlığı, işçilerin geleceğini de çalmak anlamına gelecektir.
Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) yakın zamanda yayınladığı bir kitapçıkta taleplerini sıralamış, rekabet edebilmek için işçilerin daha çok sömürülmesi gerektiğini kitapçıkta uzun uzun anlatmıştı. Yine bu kitapçıkta, 'ülke ekonomisinin büyümesi' ya da 'istihdamın arttırılması', üretimin arttırılması' gibi söylemler yer almaktadır. İşçi ve emekçilerin bu içi boş cümlelerden anlaması gereken şu olmalıdır: Çalışmadan asalak gibi yaşayan bir avuç mutlu azınlık daha çok kar istiyor. İşçilere 22 bin lirayı reva görenlerin, saray faşizminden beklediği esneklik, işçilerin bir kuru ekmek için köle gibi çalıştırılmasının, emek gücü sömürüsünün daha vahşi hale gelmesinin kanunlaşmasıdır. Sermayenin hukukunda zaten hak kırıntılarına sahip olan işçi ve emekçilerin bu hak kırıntılarını da ellerinden almaktır.
Saray faşizmi bugüne kadar patronlarını hiç üzmedi, kırmadı. Yine üzmeyeceğini iyi biliyoruz. Bizim açımızdan üzücü olan ise, emek cephesinden, sendikalardan, meslek odalarından bu konuda hiçbir tepkinin gelmeyişidir. Geçmişte işçi sınıfının canı pahasına sokaklarda mücadele ederek kazandığı kısıtlı hakları bir bir elinden alınırken, sefalete, açlığa mahkum edilirken, üretimden gelen gücünü kullanmasının zamanı geldi de geçiyor. "Genel grev, genel direniş" sloganını kuşanarak sokağa çıkmaktan başka seçenek, işçi sınıfını mevcut yıkımdan kurtaramayacaktır. Azami sömürü hırsıyla saldıran patronlara ve sırtını yasladığı saray faşizmine sokakları dar etmenin zamanı gelmedi mi?