Mustafa Öner yazdı | Umutlu olmak için nedenlerimiz çok
![](/Uploads/HaberFoto/etha-20250113-mustafaoneryazdi.jpg)
"Umudu yenecek ordu yok" sözünün içeriği irdelendiğinde öğreticidir. Deneyimleri, geleneği, yaratılan can feda değerleri hatırlatır. Devrimcilerin yüzünü köklerine, kendi mücadele tarihlerine çevirir. Ölümsüzlerimizin yazdığı "zoru zorla yenebiliriz" manifestosunu anımsatır "Umudu yenecek ordu yok" cümlesi.
Düzenin, kitleleri sindirme ve fiili meşru mücadele çizgisinde ısrarlı olan devrimci-demokratik mücadeleyi tasfiye etme saldırısına rağmen sokakları ıssızlaştırmada başarılı olamaması umutlu olma nedenlerinden biridir. Yine faşizmin tüm kirli politikalarını devreye sokmasına inat, işçi sınıfı ve ötekileştirilen toplum kesimlerinin artarak ivme kazanan mücadelesi, irili ufaklı işçi direnişleri ile grevlerin bazılarının kazanımla sonuçlanması; tüm engellemelere, kuşatmalara karşın devrimci, sosyalist, demokratik kadın hareketinin gelişmeye, büyümeye devam etmesi; devrimci, sosyalist, yurtsever gençliğin sokakları terk etmemedeki ısrarı; doğayı, ormanları, ağaçları, talancılara bırakmamak için engellere, saldırılara rağmen geri adım atmayan köylü-HES direnişleri de umutlu olmak için haklı nedenlerdir.
Keza türlü zorluklara, sınırlı imkanlara, gözaltılara, tutuklamalara, ağır cezalara karşın inadına devrimci çizgide ısrar ederek örgütlü kolektif mücadelenin -daralmış olmasına rağmen- sürdürülüyor olması, dahası bu konuda atılan, uğraşılan genişleme adımları da devrimci sosyalistler bakımından somut olarak var olan umutlarını büyütmeye yeterlidir.
Umutlu olmayı gerektiren bir başka etken de faşist iktidar blokunun her geçen gün emekçi kitleler üzerindeki hegemonyasının gerilemesi ve kitle memnuniyetsizliğinin artmasıdır. Rıza üretemeyen faşist iktidarın tek çaresi; baskıyı, şiddeti artırmak. O da saldırının dozunu ve çapını artırdıkça sonlarını yakınlaştıracaktır. Bu nesnel durumu, verileri böyle doğru okumak, sürecin geçici olduğunu bizlere gösterir. Gelecek bakımından umutsuz olmamamız için bunlar da, dikkate alınacak veriler olarak görülmelidir.
Bugünden geleceğe umutlu ve mutlu yaşamak-olmak, kolektif-partili yaşama sıkıca tutunanlar için, önemli, dikkate değer bir şanstır ve aynı zaman da avantajdır. Ortakça yaşamın paylaşılması, örgütlü mücadele hayata güvenle sarılmayı, bakmayı, özgüvenli olmayı, kitlelere güvenmeyi, iddiayı, inadı büyütmeyi sağlar. Umutlu devrimciler olmak kendinle, çevrenle, yoldaşlarınla, mücadele ve doğasıyla barışık olmayı, yaşamayı koşullar.
Umutlu olmak, gelecekte kurulacak olan, komün yaşamının kaçınılmaz olduğuna inancı pekiştirir. Aynı zamanda bu yaşam biçiminin, zorlu, inişli çıkışlı süreçlerden; bedel kapılarından geçilecek, inşa edileceğine olan inancı da güçlendirir.
Bu noktada inadı, ısrarı istemeyi umutla birlikte düşünelim. İnanç, davanın haklılığına, doğruluğuna, meşruluğuna inanmak, kararlılığımızla birlikte umutlu olmamız, iddiamızı da umutlarımızı da daha fazla büyütür. İddiamız ufkumuzu açar, hayallerimizi zenginleştirir, sınırsızlaştırır. Ortakça yaşamlarımızın devrimci atmosferini yükseltir.
Kurulacak olan komün yaşamına olan inanç ve iddiamız, yaşamın gerçeklerinden kopuk, soyut ajitatif bir slogan değildir. Tek başına niyet, istek olarak da okunamaz. Kapitalizmin kendi yasalarından kaynaklanan içsel çelişkilerinin kaçınılmaz sonucu olarak, kendi alternatifi olan sosyalizmi bağrında oluşturmuştur. Bu nesnel maddi toplumsal gerçeklikten dolayı, er ya da geç kapitalizm tüm sonuçlarıyla, kötülükleriyle birlikte yıkılıp, yok olmaya mahkumdur.
ML komünistlerin, hayalleri de inatları da iddiaları da umutları da bu nesnel gerçeklerden beslenir. Bu nedenle umudumuzun dayanak noktaları; mücadelemizin haklı olduğu kadar, meşru ve etik oluşudur. Burjuva faşist düzenle, eşitsiz şartlarda yürütülen muharebede, devrimcileri güçlü, bir bakıma üstün, avantajlı yapan da bu gerçeklerdir.
Umut gibi umutsuzluk da bulaşıcıdır. Koşullar oluştuğunda her ikisi de ilki olumlu, ikincisi olumsuz yönde hızla yayılır. Umutsuzluğa sebep olan kaynaklar kurutulmazsa salgın hastalık gibidir. İdeolojik olarak halsiz düşürür, iddia zayıflaması, yorgunluk, yılgınlık, hoşnut olamama, umutsuzluk eğilimleri böyle başlar. Özgüven yitimi, devrimci yönde değişme, değiştirme -kendimizi, ortamı- gücü, iradesi zayıflar. Karamsar tablo çizme, sadece bardağın boş tarafını görme, değerlendirmeyi buradan yapma, kaçınılmaz olarak bu bakış açısıyla, ruh haliyle olayları, yapılanları, gelişmeyi yadsıma peş peşe gelir. Bunların her biri umudun kemirgenleri gibidir.
Hayatın diğer alanlarında olduğu gibi, yaşamımızda da kolektif mücadele içinde de umut durup dururken kendiliğinden gelişmez, büyümez. İnat, ısrar, iddia da öyle...
Bilinçli bir yönelimin ürünü olarak gelişir umut. İnsanın yaşama nedeni olur, hayata bağlar, çalışmasını teşvik eder. Amacı, hayali olmayan umutsuzluğa sürüklenir. Devrimcilerin yaşama nedeni umutlarını diri tutar. Yaşama, işlerine sıkıca sarılmalarını sağlar. "Yaşamak direnmektir yangın yüreklim" dedirten de inançları, umutlarıdır. Umut yaşamla devrimci mücadeleyle özdeştir. Birbirinden ayrı düşünülemez, devrimciler için.
Umut durup dururken kendiliğinden, yaşamdan, mücadeleden kopuk gelişmez demiştik. Tıpkı, hava, toprak, su olmadan tohumun filize durmayacağı gibi. Umut da öyledir. Umudun havası, ML kuram, suyu sosyalist ideoloji; topraksa tohumları -devrimci sosyalistleri- bir arada tutan örgütlü, partili yaşam biçimidir.
Umutla, inatla ilgili Kutsiye yoldaşa kulak verelim: "İnadın devrimcinin has karakteri olduğunu düşünürüm hep. İnat ısrardır. Davasında ısrarlı olmayan, kavgasını sürekli kılamaz. Ama inat tek başına yeterli değildir. Umut inatla birlikte düşünülmelidir. Umutsuz devrimcilik yorgunluğunu sürekli hale getirir ve yenilgi psikozunun egemen olmasına neden olur. Bir süre sonra devrimci çalışma içinde kalma inadı, belki de gövdesini oradan oraya sürüklemeye dönüşür. Umut heyecandır. Heyecanı olmayan birinin geleceği istediğini söylemek mümkün müdür? Yorgunluk, sonuçta bir inat kırılmasına yol açmaz mı?"
"Umudu yenecek ordu yok" sözünün içeriği irdelendiğinde öğreticidir. Deneyimleri, geleneği, yaratılan can feda değerleri hatırlatır. Devrimcilerin yüzünü köklerine, kendi kolektif mücadele tarihlerine çevirir. Ölümsüzlerimizin yazdığı "zoru zorla yenebiliriz" manifestosunu anımsatır "umudu yenecek ordu yok" cümlesi.
Kasım ayına, politik, ideolojik anlam kazandıran Erdal Balcı yoldaşın eylemidir. İçeriğini derinleştirenler ise ölümsüzlerimizdir. Paramazlardan Mustafa Suphilere, 12 Mart, 12 Eylül faşizminin karanlığında işkenceli sorgularda baş eğmez direnme geleneği yaratan devrimcilere ve ML komünistlere ideolojik direnme gücü veren umutlarıydı. Sınıf mücadelesinin diğer cephelerinde, muharebe alanlarında faşizmin güçlü saldırılarına karşı direniş geleneğini devralarak ölümsüzleşen devrim ve sosyalizm neferleri de güçlerini, umutlarından, inatlarından almıştır. Ölümsüzlerimizin uzattığı eli boş bırakmayarak, özgürlük bayrağını teslim alıp kuşaktan kuşağa bugünlere taşıyanlar da inatla umuda yaslanmışlardır.
Sonuç olarak, umutlu olmamız için nedenimiz çok konusunun sonunu, Kutsiye yoldaşla tamamlayalım. "Kolektifin bir parçası olmanın önemini kavramamız gerektiğine inanıyorum. (...) İnatçı bir mücadele ve kolektif bir çaba. Yani, sonuç olarak kardeşler bütün yollar kolektiften geçiyor. Kolektifin içinde yer almak, kolektif bir insan olabilmek.
"'Yaşamın bir kıvılcımı dahi kaldığı sürece mücadeleyi sürdürmek', kişiye bu gücü aşılayan kolektiftir. Nerede olursak olalım, hangi koşullarda yaşarsak yaşayalım 'kolektife dört elle sarılmak!' Görevimiz budur. 'Trajedi mücadele durduğu zaman başlar' diyor Ostrovski. Mücadele etmeyi ve sosyalist olmayı yaşama sevincimiz yapalım. O zaman sosyalist olmak bir yaşam biçimine dönüşecektir." (Kutsiye Bozoklar - Umuda Yazılı Sözler)