Nehir Doğan yazdı | Özyönetim direnişi dava tutsakları ve süreç

40 yıllık haksız, kuralsız kirli savaşta devletin, kendi iktidarından önceki suçlarını gündem yapmak, yüzleşiyormuş gibi davranmak, Meclis'teki komisyonda onları dinlemek kolay geliyor. Ta ki ilk iktidara geldiği günlerdeki gibi "Devlet hata yaptı, ben düzeltiyorum" demek istiyor. AKP iktidarı Kürt ulusuna karşı kirli, sömürgeci, işgalci bir devlet politikasını devam ettirdi. Bundandır ki bu devletin rehin politikasının da intikam saldırılarının da temel muhataplarından biri özyönetim davası tutsaklarıdır.
Özyönetim direnişleri can bedeli bir cüreti, dişe diş bir mücadeleyi, yüz günü aşkın bir zaman diliminde NATO üyesi bir devletin Sur, Cizre, Nusaybin ve Yüksekova'da nasıl aciz kaldığını anlatan direniş destanı olarak Türkiye ve Kürdistan devrimci tarihinde yerini aldı bile. Aynı zamanda bu direnişin, AKP'nin insanlığa karşı suç işleyerek bastırıldığını da unutmayacak, unutturmayacağız.
Yakın ama çok yakın tarihimizde, daha bundan 10 yıl önce Kuzey Kürdistan'ın 4 ilçesinde sömürgeci Türk burjuva devleti, toplu katliam yaptı. Cizre'nin bodrumları, Sur'un tarihi duvarları ve elbette Nusaybin'in taşı toprağı şahittir yaşanan vahşete. Mehmet Tunç, Aziz Vural, Rohat Aktaş ve niceleri düştü toprağa. Tarih ne Taybet anayı, ne Cemile Çağırga'yı, ne Hacı Lokman Birlik'i ne de hala cansız bedeni bulunmayan onlarca isimsiz kahramanı unutmayacak.
Ama AKP'nin işlediği suçları da unutmayacağız ki, hesap sorabilelim. AKP-MHP faşist iktidarı, katlettiği Kürt halkı ve işlediği insanlık suçlarına karşı hala hesap vermedi. Ama katlettiği insanları yargılama hadsizliğini gösterdi. Şırnak'ın Cizre ilçesinde 79 günlük katliam saldırısında yakarak katlettiği ve "Diz çökmeyeceğiz, halkımız bizimle gurur duysun" sözleriyle ölüme meydan okuyan Mehmet Tunç'u mahkemeye çağırdı. Devlet katlettiği Tunç'un ailesinin evine giderek, "Mehmet Tunç nerede" diye sorarak, Tunç'un anısına bile saldıracağını gösterdi. Yine Cizre'de katlettiği Azadiya Welat Gazetesi Yazıişleri Müdürü Rohat Aktaş hakkında, katledilmesine ilişkin dergide yer alan haber gerekçesiyle "örgüt propagandası" suçlaması yöneltti. Daha birkaç gün önce Sur'daki özyönetim direnişi sonrası yaşanan yıkımı anlatan "Bîra Sûrê/Sur'un Hafızası" belgeselinin Instagram hesabına erişimi engelledi. Tüm bu saldırılar faşist AKP'nin özyönetim direnişinden ve Kürt halkının cüretinden intikam alma saldırısının bir parçasıdır. Özyönetim direnişini yakın tarihten ve toplumsal hafızadan silme çabasıdır, ama aynı zamanda beyhudedir.
Özyönetim direnişi günlerinde devlet kameralar önünde katliam yapmaktan, canlı yayında sağlıkçıların olduğu bir bodrumu bombalamaktan, gazetecileri, hastalara yardım eden sağlık emekçilerini katletmekten, insanların cansız bedenini günlerce sokakta bekletmekten, katliamlarına yandaş türkücüleri aracılığıyla şarkı yaptırmaktan çekinmedi. 2015-2016 yılları; özyönetim direnişi aracılığıyla Türk halkının devlet eliyle topyekun milliyetçilikle zehirlendiği, Sur'da katliam yapan askerlere havyar gönderen futbolcu Cenk Tosun'dan asker ve polislere "Anne yemeğini özlemiştir" diyerek yemek kolisi gönderen Fethiye Evi Gönüllülerini unutmadık. Kısacası maçlardan plajlara kadar yandaş sarkıcıların, futbolcuların, yazarların sırf AKP'ye yaranmak için ne kadar ırkçı ve faşist olduklarını kanıtlama yarışına girdiği bir döneme şahit olduk ne yazık ki. Bugün kardeşlik diyenler, yanı başında çocukların, anaların, gazetecilerin, gençlerin, sağlıkçıların katledilmesi karşısında zerre vicdani sorumluluk üstelenmedi.
Yerinden yurdundan edilen Cizre, Sur, Nusaybin ve Yüksekova halkı; bir de AKP'nin rant ve talan politikasıyla karşılaştı. Tarihi direnişin ne mekansal kalıntılarını, ne canlı şahitlerini bıraktı yerinde. Dümdüz edilmiş ilçeler, mahalleler, toplarla viraneye döndürülen Amed surları, tarihi doku ve elbette yaşayan onbinlerce insan. Hepsini gözü dönmüş, yenilmiş bir caninin aç gözlülüğü ve ihtirasıyla yok edildi. Kentsel dönüşüm adı altında tarihi ve coğrafi doku talan edildi.
Şimdi tam da "barış"tan, "kardeşlikten", "yüzleşmekten" bahsettiğimiz bugünlerde özyönetim direnişlerinde katledilenleri, sayıları binlerle ifade edilen özyönetim direnişçisi olduğu gerekçesiyle tutuklananları, neredeyse hepsinin ya müebbet ya da ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası almasını, gözaltında yaşadıkları fiziksel ve cinsel işkenceyi konuşma zamanı. Devletin katlettiklerine ve geride kalanlara düşman hukuku uyguladığı bir gerçek. Çünkü özyönetim direnişinde yer almaktan yargılanan hiç kimse, hukuksal bir yargılamayla değil devletin intikam saldırısıyla yüz yüze kaldı.
Düzmece iddialarla, somut herhangi bir delil bulma zahmetine katlanmadan tutuklandı. Çoğu da gencecikti. Kürt gençlerini bu düşman hukukuyla bezdirmeye, mücadeleden alıkoymaya, gözdağı vermeye çalıştı bu devlet. Bugün gerillanın silahlarını yakmasına övgüler düzen AKP, intikam aldığı özyönetim davası tutsakları yokmuş gibi davranıyor. Kendi sorumluluğunu hasta tutsakların, 30 yılını ve hükmünü tamamlamış, ama rehin politikası nedeniyle tahliye etmediği tutsakların durumuyla sınırlıyor. 40 yıllık haksız, kuralsız, kirli savaşta devletin, kendi iktidarından önceki suçlarını gündem yapmak, yüzleşiyormuş gibi davranmak, Meclis'teki komisyonda onları dinlemek kolay geliyor. Ta ki ilk iktidara geldiği günlerdeki gibi "Devlet hata yaptı, ben düzeltiyorum" demek istiyor. Bundandır ki bu devletin rehin politikasının da intikam saldırılarının da temel muhataplarından biri özyönetim davası tutsaklarıdır.
Meclis'te kurulan komisyon özyönetim direnişinde katledilenlerin, yargılananların ailelerini, yakınlarını dinlemek, özyönetim direnişinde Kürt halkına karşı "kin ve nefret" suçu işleyen, apaçık bunun propagandasını yapan yandaş futbolcu, şarkıcı ve yazarlarını mahkum etmeye dair en ufak bir planı bile yok. 10 yıl önce bu topraklarda yaşanan katliamı yok sayıyor ve bu “unutkanlıkla” Kürt halkıyla barışmaktan bahsediyor. AKP iktidarı Kürt ulusuna karşı kirli, sömürgeci, işgalci bir devlet politikasını devam ettirdi. Uzağa gitmeden önce yakını görmeli, AKP önce kendi işlediği suçlara dair hesap vermelidir ki gerçekten toplumsal bir yüzleşme olabilsin. Önce Sur, Cizre, Nusaybin ve Yüksekova'daki katliamda sorumluluğu olan asker, polis, JÖH, PÖH, bakan, vali, kaymakam kim varsa yargılanmalı, katliamda sorumluluğu olanlar hesap vermelidir. Ancak o vakit adil ve demokratik bir barış sürecinden bahsedebiliriz.