26 Ağustos 2025 Salı

Nehir Doğan yazdı | Yama tutmayan yırtık ve cumhur reyonu

Ülke genelinde sayısı 55 bini bulan zincir marketlerde ucuz reyonlar kurulmasını, ürünlerin doğrudan üreticiden devlet tarafından sağlanmasını, illerde gıda depoları kurulmasını, marketlere de işletme karı verilmesini önerdi. Yani devlet üreticiden ürün alacak, zararına markete satacak, üstelik markete pay verecek. Tüm bunları işçi, emekçi ve emeklilerden aldığı vergilerle yapacak. Halkın parası yine devlet eliyle zincir marketlere akıtılacak. Bunun adı da yoksullukla mücadele olacak. Bu tabloda, kazananın sermaye olduğunu anlamak için dahi olmaya gerek yok. Gözlerinde şimşekler çakan eski Ekonomi Bakanı Nureddin Nebati'yi bile kıskandıracak bir projeyle yine "enflasyonla mücadele ediyoruz" hamaseti yapıyor AKP.

2001 yılı bu ülkenin yakın tarihinde unutulmaz bir dönemeçtir. Tüm dünyada kapitalizmin yapısal krizlerinden biri olan 2001 ekonomik krizi, Türkiye'de iktidar değişimine giden ve 14 yıl sonra rejim değişikliğine neden olan siyasi sürecin de başlangıcı olmuştur. AKP'yi iktidara taşıyan krizi çoğumuz dönemin Başbakanı Ecevit'e yazar kasa fırlatan esnafla hatırlarız, ama o krizin en ağır tablosu her "kutsal aile"nin dört duvarı arasında yaşanmıştır. Açlık, işsizlik, yoksulluk ve milyonlarca insanın açlık sınırında yaşamasının olağanlaştığı bir dönemdi. Tanıdık geliyor değil mi?

Anlaşılır olması için birkaç çarpıcı gelişmeyi paylaşalım. Örneğin 2001 yılının Şubat ayında 2 gün içinde günde yüzde 57'ye varan devalüasyon yaşanmış, 15 bine yakın şirket iflas etmiş, bankacılık sistemi kilitlenmişti. İşsizlik oranı büyük artış göstermiş ve işsizler ordusuna 1,5 milyon kişi dahil olmuştu. Milli gelir 200 milyar dolardan 140-150 milyar dolara inmiş, kişi başına düşen yıllık gelir bin 83'er dolar azalmış, Türk lirasının alım gücü 3'te 1'e düşmüş, ekonomi yüzde 8,5 oranında küçülmüş ve enflasyon yüzde 70'i aşmıştı. Bu aynı zamanda büyük bir siyasi krizi tetiklemiş ve 2002 yılındaki seçimde AKP dönemi başlamıştı.

Açlık, işsizlik, yüksek enflasyon zemininde oluşan siyasi istikrarsızlıktan yararlanan AKP, ekonomiye can verme, IMF borçlarını ödeme, Avrupa Birliği'ne uyum, siyasal özgürlük gibi vaatleriyle kitlelerdeki memnuniyetsizliği umuda ve kendisi için oya çevirmeyi başarmıştı. Yani bir önceki iktidarın yönetme krizini, avantaja çevirmiş ve kendisini iktidara taşıyan basamağa dönüştürmüştü. Ve 23 yıllık iktidarında "açlık ve yoksullukla mücadele" temel politikası olmuştu, elbette kendi burjuva çıkarları ve politikaları temelinde. Nazım'ın dediği gibi "Açlık ordusu yürüyor / Adımları gök gürültüsü..." AKP bu ordunun gücünü kendi siyasi tarihinden iyi bildiği için derinleşen yoksullaşma krizine sürekli yama yapmaya çalışıyor.

Bu orduya karşı ilk silahı makarnaydı. Kitleler açtı ve seçim çalışmalarında makarna, kömür dağıtmakla başlayarak, yoksul kitleleri yardıma muhtaç hale getirme politikası uyguladı. Bu hem ekonomik krizle başa çıkma hem oy devşirme hem de kendi yandaş sermeyesinin karını artırma politikasına dönüştü. Yaşlı bakım ücreti, engelli bakım ücreti gibi düzenli ödemeler aracılığıyla sistematik bir muhtaç kitle yarattı. TÜİK başta olmak üzere enflasyon rakamları, açlık ve yoksulluk sınırları, kişi başına düşen milli gelir gibi birçok istatistik veriyle oynadı. "Başarı", "iyi ekonomi", "refah", "alım gücü arttı", "milli gelir büyüdü" balonunu şişirdi. Oysa AKP-MHP iktidarının temsilcisi olduğu sermaye büyürken, işçi ve emekçilerin ekmeği, aşı, maaşı küçüldü. Sonunda balon işçi, emekçi ve emeklinin mutfağında çıkan yangınla, düşen alım gücüyle, marketlerde artan fiyatlarla patladı. Sermayenin azgınca büyümesine açlık ve işsizlik ordusu eşlik etti.

Ekonomide emek-sermaye çelişkisi arttıkça, soğan lobisine darbe vurmak için depo basmaktan pazarlarda etiket denetlemeye kadar sayısız sivri akıllı politika geliştirildi. 2017 yılında Et ve Süt Kurumu satış mağazalarında ucuz et satma politikasıyla, piyasadan ucuza satılan kıyma ve etten almak için uzun kuyruklar oluştu. 39 liradan satılan kıymayı sınırlı sayıda mağazada 29 liraya alma hakkı ise bir kiloyla sınırlıydı. 2019 yılında artan sebze ve meyvede fiyat artışına karşı "Tanzim Satış Noktaları" kuruldu. Ama İstanbul'da daha ilk günden 400 bin TL zarara uğrayınca, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, "Biberiydi, çarlistonuydu, patlıcanıydı, domatesiydi; ayar çekme kararı aldık, belediyelerimizde adımlarımızı atacağız" açıklaması da lafta kaldı. 2023 yılında derinleşen yoksullaşma krizinde yine ucuz et satışı gündeme geldi, 200 TL'ye satılan kıyma 90 TL, 230 liraya satılan kuşbaşı 100 TL, kasapta 325 lira olan biftek 135 TL'ye satılıyordu yine Et ve Süt Kurumu marketlerinde. Ama bir kilo sınırlaması olan ucuz et yetmedi, mutfaktaki yangını söndürmeye. AKP'nin yeni ekonomi politikasının aracı bu kez Tarım Kredi Kooperatifi oldu. Bakliyat, makarna, un gibi gıdaların bu marketlerde ucuza satılması öngörüldü. Et ve Süt Kurumu önündeki uzun kuyruklar bu defa Tarım Kredi Kooperatifi marketleri önüne taşındı. Yine her üründe bir kilo veya bir paket sınırlaması vardı. Üstelik çoğu ürünün son kullanma tarihi geçmişti, kimisi kurtlanmıştı. Üstelik et gerçekten pahalıydı ve AKP o kadar cömert davranamazdı. Öyle herkesin bir kilo kıyma almasına gerek yoktu. Tarım Kredi Kooperatifi marketlerinde günlük 13.2 kg et satışı sınırı getirildi.

Yani her gün ya 26 kişi yarım kilo kıyma alacaktı ya da 13 kişi bir kilo kıyma alabilecekti. Yıl 2025 oldu ve tüm bu geçici yamalar yoksullaşma krizini kapatamadı. Hazinedeki yırtık da büyüyüp kocaman bir kara delik olunca AKP, iktidara geldiği açlık ordusunu hatırlamış olacak ki, yandaş gazetesi Yeni Şafak iktidarın bu defa yine dahiyane bir çözümle geldiğini duyurdu: Marketlerde kurulacak "Cumhur reyonu". Sosyal medyada tartışma yaratan proje bir süre sonra Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı tarafından yalanlandı, ama Yeni Şafak önerisini daha da ayrıntılandıran bir başka haberle cevap vermiş oldu.

Ülke genelinde sayısı 55 bini bulan zincir marketlerde ucuz reyonlar kurulmasını, ürünlerin doğrudan üreticiden devlet tarafından sağlanmasını, illerde gıda depoları kurulmasını, marketlere de işletme karı verilmesini önerdi. Yani devlet üreticiden ürün alacak, zararına markete satacak, üstelik markete pay verecek. Tüm bunları da yine işçi, emekçi ve emeklilerden aldığı vergilerle yapacak. Halkın parası yine devlet eliyle market zincirlere akıtılacak. Bunun adı da yoksullukla mücadele olacak. Bu tabloda, kazananın sermaye olduğunu anlamak için dahi olmaya gerek yok. Gözlerinde şimşekler çakan eski Ekonomi Bakanı Nureddin Nebati'yi bile kıskandıracak bir projeyle yine "enflasyonla mücadele ediyoruz" hamaseti yapıyor AKP.

Oysa artık hırsız daha da büyük, çuval daha da delik, mızrak ise delik çuvala sığmıyor zaten. Ekonomi yama tutmuyor, yırtık büyüdükçe büyüyor. Ne AKP'nin sahte yamaları ne de mızrağı saklama çabaları tutuyor. Açlık ordusu büyüyor, milyonlarca insan et, süt, bal almayı bırakalı çok oldu. Ekmek, yağ, un almak bile çoğu ev için büyük bir külfet. O yüzden geçici çözümlere ve yama yapılan çuvalı yük gibi sırtımızda taşımaya gerek yok. 2001 yılında işçi ve emekçilerin açlık deneyimini tekrar yaşıyorsak, onların iktidar deviren gücünü ve pratiğini de yaşayabiliriz. Yapmamız gereken yakın tarihimize bir kez daha bakmak ve önümüzde iki seçeneğin olduğunu bilerek ona göre karar vermek. Ya bu kara deliği geçici yamalarla yine beyhude bir şekilde dikmeye çalışacağız ya da bu kara deliğe AKP'yi ve temsil ettiği sermeye düzenini gömeceğiz. Biri açlık ve yoksulluk, diğeri eşitlik, özgürlük ve elbette ekmek de getirecek bize...