Olcay Çelik yazdı | Genel direniş (yine) genel grevini arıyor

Halkın tüm demokrasi ve özgürlük talepleriyle sokakta olup, faşizme karşı genel direnişi örmeye başladığı bugünlerde işçilere düşen de sendikal hak ve özgürlükler üzerindeki faşist baskı ve yasaklara karşı genel grev silahını kuşanmaktır. Faşist yasalar veya fiili yasaklar ona bu hakkı tanımıyorsa genel grev de fiili nitelikte olabilir ve hatta olmak zorundadır.
Ekrem İmamoğlu'nun gözaltına alınmasıyla başlayan eylemler her geçen gün daha kitlesel, kararlı ve çatışmacı hale geliyor. İstanbul, Ankara ve İzmir zaten yanıyor. Emekçi semtler ayağa kalkıyor, AKP'nin oy deposu iller dahi binlerle, onbinlerle sokağa çıkıyor.
Sokak hareketi bir yandan burjuva muhalefetin ona giydirmeye çalıştığı şiddetsizlik, sandık ve miting gibi deli gömleklerini hızla parçalarken, diğer yandan da tüm demokratik özlemleri kapsamaya ve antifaşist bir nitelik kazanmaya başlıyor.
Faşizme karşı genel direniş hızla olgunlaşıyor ve devrimci duruma ulaşabilmek için tarihsel kardeşini, genel grevi sahneye çağırıyor.
Ancak Gezi'den de alışık olduğumuz üzere, maalesef bugün de işyerleri, fabrikalar ve atölyeler yine genel direnişe eşlik edemiyor. Okullarda eğitim duruyor, sokakta yaşam duruyor, hatta boykotlar yoluyla tüketim dahi kısıtlanabiliyor, ancak üretimde çarklar bir türlü yavaşlamıyor, durmuyor.
Şüphesiz genel direniş yaşamı durdurabilen çok güçlü bir silahtır. Ancak başarıya ulaşabilmesi için bizzat yaşamın üretiminin de durdurulması gerekir. Değerin ve artı değerin yaratıldığı üretim safhasının akamete uğraması, tüm kapitalist devlet biçimlerini bir varlık krizine sokarken, işçi sınıfı için ise devrimci durum yaratır. "Üretimden gelen gücün" anlamı da budur.
Gezi'nin tersine, Tahrir'deki direnişi devrimci durum aşamasına getiren şey, orada genel direnişin genel grevle buluşabilmiş olması, işçi sınıfının üretimden gelen gücünü kullanıp, şalterleri indirebilmiş olmasıydı.
Sosyal medyada genel grev tartışmaları şu an daha çok hukuki imkan ve çağrı sorumluluğunun kimlere ait olduğu boyutları üzerinden yürüyor diyebiliriz.
12 Eylül Anayasası'ndaki genel grev yasağı 2010 yılında kaldırılmış olsa da 6356 Sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu'nun içine yedirilmiş şekilde varlığını sürdürüyor.
Yasada "kanuni grev" toplu iş sözleşmesi (TİS) süreçlerinin başarısızlığı sonucunda devreye girecek bir hak olarak tanımlanıyor. Bu durumda genel grevin kanuni bir nitelik kazanması teorik olarak ücret, sosyal hak ve çalışma koşulları temelli bir anlaşmazlık zemininde kurulacak, konfederasyonlar üzerinden yürüyecek ve bin bir şarta-gelişmeye bağlı şekilde uzun bir sürecin sonuna yerleştirilebilecek bir süreç olarak karşımıza çıkıyor. Dolayısıyla ücret ve TİS zeminini aşan bir genel grev, siyasi grev veya dayanışma grevi otomatikman "kanunsuz grev" sayılıyor.
Ancak bu detayların hiçbir önemi yok. Zira bugün işçinin hakkını aramasının önünde duran tüm yasal engellemeler aşılıp, her şeyiyle kanuni nitelik kazanan ücret grevleri dahi faşist şef eliyle ertelenerek fiilen yasaklanmıyor mu? Dahası, işçiler de bu yasağı tanımayıp (en son metal grevinde gördüğümüz üzere) haklarını fiili grevler yoluyla aramak zorunda kalmıyorlar mı? O halde neden genel grev yasallığın imkansız cenderesine sıkışsın ki?
İşçiler ekmek mücadelesini etkin bir şekilde yürütebilmek için "ekmek mücadelesi yürütme hakkını" kazanmak zorundadırlar. Dolayısıyla, halkın tüm demokrasi ve özgürlük talepleriyle sokakta olup, faşizme karşı genel direnişi örmeye başladığı bugünlerde işçilere düşen de sendikal hak ve özgürlükler üzerindeki faşist baskı ve yasaklara karşı genel grev silahını kuşanmaktır. Eğer faşist yasalar veya fiili yasaklar ona bu hakkı tanımıyorsa genel grev de fiili nitelikte olabilir ve hatta olmak zorundadır.
Bunun için emekçi sol güçler, mücadeleci sendikacılar, tutarlı demokratlar ve ileri işçiler olarak bu hedefle bir araya gelme, hızlıca sürecin stratejik planlamasını yapma ve bir yandan konfederasyonları zorlarken, diğer yandan da her bir işyerinde, havzada ve işkolunda işçileri kendi talepleriyle faşizme karşı genel grev saflarına örgütleme sorumluluğumuz var. Eğer faşizmin işçinin de dolaysız sorunu olduğunu anlatamaz ve genel grevi örmeyi başaramazsak sadece genel direniş akim kalmış olmayacak, ipini koparan faşizm yakında sendika önlüğünü dahi "terör" üniforması addetmeye başlayacak.