Ozan Horoz yazdı | 'Siyasal Alevicilik' söylemi ve faşist şef Erdoğan'ın korkuları
Yoksullaşmanın dayanılmaz boyutlara geldiği, yolsuzluklar ve kuralsızlıklar sonucu Bolu'daki yangında hayatını yitiren 78 kişinin ölümüne yol açan iktidar, Türkiye'de ve Ortadoğu'da istediğini tam anlamıyla alamadıkça zulmünü artırıp, suçlarını bastırmak için toplumun her kesimini hedef göstererek bir korku imparatorluğu kurmak istemektedir. Bu korku imparatorluğunun yarattığı hakikatin altında, Gezi ayaklanmasını içerip aşacak yeni bir ayaklanma korkusu olduğu açıktır.
2024 yılının son günlerinde, politik islamcı faşist AKP iktidarının kalemşörleri yeni bir politik saldırı konsepti geliştirdi. Belli başlı sosyal medya hesapları ve sarayın medya kanallarında, "siyasal Alevicilik" kavramı türetildi. Devletin özel psikolojik savaş aygıtları tarafından örgütlendiği besbelli olan bu kavram saray yazarları ve medya trolleri tarafından bir tetikçilik argümanı olarak kullanılıyor. Yazımızda, bu kavramın geliştirilme nedenlerini yaratan siyasal ve toplumsal koşulları sıralayarak kavramın içeriğini ve iktidar blokundaki "sürecin" yürütülme yöntemlerini irdelemeye çalışacağız.
Ayşe Barım'ın tutuklanması, yeni bir çözüm süreci "umudu" besleyen liberallerin aksine, zor yoluyla Kürdistan belediyelerine atanan kayyumlar ve CHP'nin Esenyurt ve Beşiktaş belediye başkanlarının tutuklanması, muhalif gazetecilerin bu furyaya dahil edilmesi, muhalif kanal, dernek ve devrimci kurumların sosyal medya hesaplarının iktidar güdümündeki mahkemeler yoluyla kapatılması, ESP özelinde başlayan devrimcilere dönük faşist operasyonlar, HTŞ ve ona bağlı çetelerin dinci faşist AKP iktidarının desteğiyle yürüttüğü Suriye'deki operasyonlar; yeni sürecin, iktidar blokunda deyim yerindeyse tüm tuşlara basıldığı bir dönemi yarattı. Bu gelişmelerin temelinde, gelecek cumhurbaşkanlığı seçimlerinde AKP ve özelde Erdoğan'ın tekrar başkan seçilme arzusunun yattığı çok belli. Bunun yanında Kürdistan üzerinden yürütülen pazarlıklarda bölgesel emperyalist histeriye kapılan faşist şef, Türk burjuvazisi ve işbirlikçileri tarafından da desteklenmektedir.
"Siyasal Alevicilik" kavramı, iktidara yakın medya kanallarında HTŞ ve müttefiklerinin Nusayrilere yönelik işkencelerinin açığa çıkmasıyla beraber, iktidarın düşük profilli kalemşörleri tarafından kamuoyuna servis edildi. Muhalif sosyal medya kanallarının "Suriye'de Alevi katliamı var" söylemi, iktidar yanlısı kanallarda "siyasal Alevicilik" söyleminin dolaşıma sokulmasını ve ardından tüm Alevi toplumunun Gezi ayaklanması üzerinden hedefe konulmasını beraberinde getirdi. Ayşe Barım'ın tutuklanması üzerinden, ana akım medya kanallarında yer bulan dizi oyuncularının savcılığa çağrılması ve ardından asıl korkularını besleyen Gezi ayaklanması hakkında, "Gezi'nin arkasında şu bölücü, bu devrimci örgüt vardı" gibi söylemler, iktidarın tüm bu saldırılarının altındaki "Gezi" korkusunu göstermektedir.
Yoksullaşmanın dayanılmaz boyutlara geldiği, yolsuzluklar ve kuralsızlıklar sonucu Bolu'daki yangında hayatını yitiren 78 kişinin ölümüne yol açan iktidar, Türkiye'de ve Ortadoğu'da istediğini tam anlamıyla alamadıkça zulmünü artırıp, suçlarını bastırmak için toplumun her kesimini hedef göstererek bir korku imparatorluğu kurmak istemektedir. Bu korku imparatorluğunun yarattığı hakikatin altında, Gezi ayaklanmasını içerip aşacak yeni bir ayaklanma korkusu olduğu açıktır.
Bir dönem daha başkanlık hayalleri kuran faşist şef Erdoğan, anayasal çoğunluğu sağlamak ve başkanlığın yolunu açmak için yeni bir "çözüm süreci" ve halklardaki onurlu barış talebini çeşitli salvolarla geçiştirmekte, halkları bekleme koridorunda tutmaktadır. Bu meselenin bir diğer yanı; "siyasal Alevicilik" kavramını literatüre sokup, muhalif kesim ve kendi taraftarları içindeki huzursuzluğu veya Erdoğan'dan umudunu kesmiş oy tabanını geri kazanma hedefine yönelik yatırım yapmaktadır. Bu, aynı zamanda kararsız yığınlar içerisinde kafa karışıklığı yaratarak, ana muhalefet içerisinde salt Erdoğan karşıtlığı üzerinden geliştirilen söylemin etki gücünü zayıflatma, maniple etme niyetine hizmet etmektedir.
Kılıçdaroğlu döneminde CHP'de "Alevi lobiciliği" söylemi, kemalist ve ulusalcı kanatta ciddi anlamda yarılma yaratmış ve Kılıçdaroğlu döneminin sonunu getiren etkenlerden birisi olmuştu. İktidarın oy tabanı düşünüldüğünde en kolay harcanacak kesim olan Alevileri hedef tahtasına koyan nefret söylemleri körüklenerek, politik islamcı faşist AKP iktidarının olası bir ayaklanma anında kendi sivil çeteleri aracılığıyla Alevi katliamına yeşil ışık yaktığı anlamı taşımaktadır.
HDP'nin ezilen milyonlar ve emekçilerin oyunu alarak 7 Haziran seçiminin kazananı olması, tüm sosyalist ve devrimcilerin Kürt özgürlük hareketiyle kurduğu tarihsel ittifak, faşist şef Erdoğan'ın korkulu rüyası olmaya devam ediyor. HDP'nin, ezilen milyonların Türkiye partisi olma iddiası ve söyleminin karşısına, AKP iktidarı "HDP Kürtçülük yapıyor" söylemini koyarak karşı propaganda yapmış ve başarısız olmuştu. HDP büyük bir seçim zaferi kazanmış, AKP tek başına iktidar olamamış ve "çöktürme planı" devreye sokulmuştu.
Aynı şekilde faşist şefin uykularını bölen Gezi ayaklanması da kitlelerin zihninde büyük bir meşruiyet kazanmış, Gezi ölümsüzlerinin cenazeleri milyonlar tarafından sahiplenilmiş ve iktidar tüm olup biteni seyretmek zorunda kalmıştı.
Milyonlarca ezilenin zihninden silemedikleri bu meşruiyet bilinci, iktidarı rahatsız eden ve Ayşe Barım gibi bir medya figürünü bile tutuklayacak kadar aciz durumda bırakan bir gerçektir. İktidar, "siyasal Alevicilik" ve "Gezi lobisi" gibi söylemlerle, bu ayaklanma ihtimalini ezilen milyonları bölerek bastırmaya çalışmaktadır. Bu yönüyle menajer Ayşe Barım üzerinden, sanat çevrelerinde olası bir ayaklanma ihtimaline karşı görece "sosyal demokrat" kanaat önderleri ve sanatçıları, oyuncu ve müzisyenleri bu tarz bir girişimde bulunmamaları konusunda bir uyarı niteliği de taşımaktadır. Dolayısıyla, "Ayaklanmanın ana iskeleti Alevilerdir, katılmayın" diyerek ve oluşturulan dev kamuoyu ile meşruiyet bilincinin altında "lobicilik faaliyetleri vardır, kanmayın" diyerek halkların isyan, özgürlük ve hak temelli mücadelelerini örselemeye çalışmaktadır.
Faşist AKP iktidarı, halkların birleşik mücadelesinden duyduğu korkuyla "siyasal Alevicilik" gibi yapay kavramlar üretip, Gezi ayaklanması ve 7 Haziran ruhunu unutturma çabasına girişmiştir. Kürdistan'daki kayyum politikaları, sosyalistlere yönelik baskılar ve Suriye'deki cihatçılara açıktan destek, faşist şef Erdoğan ve ekibinin korkularının en büyük göstergesidir. Ancak bu saldırılar, ezilenlerin biriken öfkesini çoğaltarak, birleşik mücadele ve ayaklanma olasılığını günden güne arttırmaktadır.
Bu bağlamda, Kürt özgürlük hareketinin ulusal ve demokratik hak temelli mücadelesinin emekçi çözümle birleşmesi bir zorunluluktur. Fakirin kursağından çalıp, sefalet zamlarına mahkum ettiği milyonların, sermaye düzenine karşı genel grev ve genel direnişe geçmesi tarihsel bir zorunluluktur. Eli kanlı saray iktidarının devrilmesi, ancak işçilerin, emekçilerin ve ezilen halkların sokaklara çıkarak mücadeleyi büyütmesiyle mümkün olacaktır.
Çözüm, işçi ve emekçi sovyetlerinin inşasında, yani ezilenlerin kendi iktidarını yaratmasındadır.