Rüzgar Fırat yazdı | Süreç ve yerel yönetimler
Yerel yönetimler ve süreç kapsamında bu yönde atılması beklenen adımlar, iktidarın önündeki önemli bir sınav olarak varlığını koruyor. Kürt özgürlük hareketinin yeni süreçle birlikte yerel örgütlenme perspektifine atfettiği özel önem ortada. Sürecin gerçekten de iddia edildiği gibi bir "demokratikleşme" sağlayabilmesi için, yerine kayyum atanan belediye başkanlarının görevlerine iadesi, tutsak belediye başkanlarının serbest bırakılması, kayyumlar eliyle kapatılan belediyeye bağlı kurumların yeniden açılması, yerel yönetimlere daha fazla hareket serbestisi olmazsa olmazlar.
Kürt halk önderi Abdullah Öcalan'ın 27 Şubat'ta açıklanan Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı ve PKK'nin 12. Kongresini düzenleyerek fesih kararı aldığını duyurmasının ardından, bu sürecin devlet tarafından pratik somut adımlarının ne olması gerektiğine dair tartışmalar sürüyor. Terörle Mücadele Kanunu'nun değiştirilmesi, İmralı Hapishanesi'nde ağır tecrit koşullarında tutulan Abdullah Öcalan'ın özgür yaşam ve çalışma koşullarının sağlanması, hasta tutsakların, siyasi tutsakların serbest bırakılması gibi pek çok güncel talebin yanı sıra en sık dile getirilen önemli başlıklardan biri de yerel yönetimler.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 14 Mayıs'ta partisinin Meclis grup toplantısında, "Terör örgütünün kendini feshi ardından siyasetin güçlü devreye girmesiyle, belediyelerdeki kayyum uygulamasının da yeniden istisna haline geleceğini düşünüyoruz. Meclis'teki partilerimize milletin hizmet beklentisini karşılayacak etkin yerel yönetim sistemi için ortak akılla çözüm geliştirmeyi teklif ediyoruz" ifadelerini kullanmıştı.
15 Temmuz 2016 darbe girişiminin ardından 674 sayılı KHK ile yasalaşan kayyum politikası sonucu bugüne kadar 168 belediyeye kayyum atandı. 2016 yılında Demokratik Bölgeler Partisi'nden (DBP) seçilen 102 belediye eşbaşkanının 95'inin yerine kayyum atandı, kayyum atanan belediye eşbaşkanlarından 93'ü tutuklandı. Kayyum politikası 2019 yerel seçimlerinin ardından devam etti. Yerel seçimlerde Halkların Demokratik Partisi (HDP) tarafından kazanılan 65 belediyeden 59'una tekrar kayyum atandı. 2024 yerel seçimlerinin ardından, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) tarafından kazanılan 10, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) tarafından kazanılan 3 belediyeye kayyum atandı.
"Örgüt üyeliği", "örgütün finansmanı" ve "yolsuzluk" iddialarıyla düzenlenen operasyonlarla çok sayıda belediye eşbaşkanı, yöneticisi ve belediye meclis üyesi de tutuklandı. 2024-2025'te gerçekleştirilen operasyonlarda DEM Parti'nin yerel seçimlerde bazı bölgelerde izlediği "kent uzlaşısı" taktiği de suçlama konusu haline getirildi. Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer ve Şişli Belediye Başkanı Resul Emrah Şahan, "kent uzlaşısı" suçlamasıyla tutuklanarak yerine kayyum atanan isimler oldu.
Aslında rejimin Kürt halkının iradesini gasp etme girişimleri 3 yerel seçim döneminde de kayyum atamalarından önce başladı. Yerel seçimlerde çok sayıda usulsüzlük, taşımalı seçmen, sandık birleştirme, hayali seçmen, DEM Parti ve önceli partilerin seçim çalışmalarını engelleme ve aldığı oyları geçersiz sayma uygulamalarına tanık olundu. Hatta seçimlerin ardından bazı belediye eşbaşkanlarının mazbatası verilmedi. Son örneğini 2024 yerel seçimlerinde Van'da gördüğümüz bu uygulamada, DEM Parti'den belediye eşbaşkanı seçilen Abdullah Zeydan'ın mazbatası iptal edilmek istendi, ancak bu saldırı halkın günler süren büyük direnişi karşısında geri püskürtüldü. Ne yazık ki sonrasında Van Büyükşehir Belediyesi'ne kayyum atanarak eşbaşkanlar Abdullah Zeydan ve Neslihan Şedal görevden uzaklaştırıldı.
3 dönemdir Kürdistan'ın pek çok belediyesinde görev yapan kayyumlar, yüz binlerce liralık yolsuzluğa imza attı, kadın kazanımları başta olmak üzere DEM Parti ve önceli partilerin gerçekleştirdiği toplumcu belediyecilik anlayışının ürünü olan uygulamalara son verdi.
DEM Parti, 25-26 Mayıs 2025 tarihinde düzenlediği Demokratik Yerel Yönetimler ara dönem toplantısının sonuç bildirgesinde, sürecin hızlıca sonuca ulaştırılabilmesi için demokratik yerel yönetimler oluşturulmasının kaçınılmazlığını vurguladı ve şu talepleri sıraladı:
"Kayyum atanan tüm belediyelerin kayyumlarının geri çekilmesi ve seçilmişlerin görevlerine
iade edilmesi,
Kayyum atanmasına olanak tanıyan 5393 Sayılı Belediyeler Kanunu'nun ilgili maddelerinin
düzenlenerek kayyum atamalarının son bulması,
Siyasi Partiler Kanunu'nda yer alan eşbaşkanlık tanımının, Belediyeler Kanunu'nda da tanımlanması,
Merkezi idarenin, yerel yönetimler üzerindeki idari ve mali vesayetinin ortadan kaldırılması,
Temsili demokrasiyi aşarak halkın doğrudan karar süreçlerine dahil olduğu; mahalle meclisleri, kent konseyleri, köy komünleri gibi demokratik örgütlenme alanlarının yasal olarak güvence altına alınması,
Belediyeler ve il özel idareleri kanunlarında, bu kurumların yetkisini kısıtlayan yasa maddelerinin yeniden gözden geçirilerek, yerel demokrasi ilkesi çerçevesinde düzenlenmesi,
Türkiye'nin, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartına koyduğu çekincelerin kaldırılması."
Bu taleplerin tamamı, DEM Parti ve ardılı olduğu siyasi partilerin, bir bütün Kürt ulusal demokratik hareketinin uzun süredir dile getirdiği talepler olsa da, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı özel bir vurguyla ele alındı.
Türkiye'nin de kurucu üyesi olduğu Avrupa Konseyi tarafından hazırlanarak, 15 Ekim 1985'te imzaya açılan ve 1 Eylül 1988'de yürürlüğe giren Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı, tüm üye ülkeler tarafından onaylanmıştır. Ve üye ülkelerdeki yerel yönetimlerin yapısını güçlendirmek, idari ve mali özerkliklerini geliştirmek ve yerel yönetimler arasında işbirliği pratiklerini geliştirme amacı taşımaktadır.
Türk devleti, 1988'de Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı'nın (Özerk Yerel Yönetimin Kapsamı - Madde 4, Yerel Makamların Görevleri İçin Gereken Uygun İdari Örgütlenme ve Kaynaklar - Madde 6, Yerel Düzeydeki Sorumlulukların Kullanılma Koşulları - Madde 7, Yerel Makamların Faaliyetlerinin İdari Denetimi - Madde 8, Yerel Makamların Mali Kaynakları - Madde 9, Yerel Makamların Birlik Kurma ve Birliklere Katılma Hakkı - Madde 10, Özerk Yerel Yönetimlerin Yasal Korunması - Madde 11) maddelerine çekince koyarak imzaladı ve ancak 1993'te Türkiye'de yürürlüğe girdi. Şerh konular maddeler incelendiğinde mali özerklik, uluslararası işbirliği ve uluslararası birliklere katılma hakkı, merkezi denetimin azaltılması, yerel yönetimlerin idari örgütlenmelerini kendilerinin belirlemesi vurgularının öne çıktığını görüyoruz.
Yerel yönetimler ve süreç kapsamında bu yönde atılması beklenen adımlar, iktidarın önündeki önemli bir sınav olarak varlığını koruyor. Kürt özgürlük hareketinin yeni süreçle birlikte yerel örgütlenme perspektifine atfettiği özel önem ortada. Sürecin gerçekten de iddia edildiği gibi bir "demokratikleşme" sağlayabilmesi için, yerine kayyum atanan belediye başkanlarının görevlerine iadesi, tutsak belediye başkanlarının serbest bırakılması, kayyumlar eliyle kapatılan belediyeye bağlı kurumların yeniden açılması, yerel yönetimlere daha fazla hareket serbestisi olmazsa olmazlar.
Kürt halkının iradesinin en temel göstergelerinden biri olan yerel yönetimler ve attıkları adımlar, rejimin bölgedeki özel savaş politikalarını da geriletmek bakımından hayati bir noktada duruyor. Kürt halkının iradesine nasıl sahip çıktığına dair geçmişten bugüne çok sayıda güçlü pratik önümüzde serili. İktidarı yerel yönetimlerin nasıl şekilleneceği, kayyum politikalarından geri adım attırılamayacağı konusunda zorlayacak olan da yerel yönetimlere güçlü bir sahip çıkıştır. Bunun için hepimize düşen görev, Kürt halkının belediyeleri etrafında kenetlenmek ve iktidarı bu gerekli adımları atmaya zorlayacak mücadeleyi örgütlemektir.