Sarin Amed yazdı | HTŞ'nin provokasyonu boşa düştü: Halk Golani'ye karşı sokağa çıktı
Şam'da sokağa çıkan halk, QSD'yi değil, Golani'yi protesto etti. HTŞ'nin QSD'ye karşı örgütlemeye çalıştığı eylem planı tutmadı; aksine Golani aleyhine sloganlar atıldı. Türkiye'nin kışkırtmasıyla Suriye genelinde Rojava'ya karşı geniş çaplı gösteriler bekleniyordu, ancak bu plan da başarısız oldu. İdlib'de düzenlenen eylemlerde Golani "Amerika ajanı" olmakla suçlandı.
Cihatçı HTŞ ve ona bağlı çete grupları, Suriye topraklarında varlık göstermeye başladıkları günden bu yana, Alevi ve Dürzi halklarını, Rojava devrimini, devrimin kadın kazanımlarını ve Suriye Demokratik Güçleri'ni (QSD) hedef alan onlarca saldırı gerçekleştirdi. Sosyal medyayı ve çeşitli medya ağlarını kullanarak saldırılarına toplumsal zemin yaratmaya çalışan HTŞ, bugüne kadar hiçbir saldırısından beklediği sonucu alamadı.
Geçtiğimiz günlerde bu çabalarına bir yenisini ekledi. HTŞ, QSD'ye karşı Suriye'nin çeşitli kentlerinde protesto çağrısı yaptı. Cuma namazı çıkışı yapılması planlanan bu "eylemlerin" arkasında kimlerin olduğu ve amacının ne olduğu kısa sürede açığa çıktı. Bu provokasyon girişiminden önce benzeri hamleleri Rakka, Dêrazor ve Halep kentlerinde de görmüştük. Şêxmeqsûd ve Eşrefiyê bölgelerinde QSD'nin gücünü yoklamayı ve halkı provoke etmeyi hedefleyen saldırılar düzenlenmişti. Aynı dönemde Rakka ve Dêrazor'daki aşiretleri QSD'ye karşı kışkırtma planları yapıldı, Arap-Kürt düşmanlığı körüklenmeye çalışıldı. Bu çabalarla birlikte DAİŞ ve HTŞ'nin saldırıları artırılarak halk ile QSD arasında güvensizlik yaratılması hedeflendi.
PROVOKASYONUN PERDE ARKASI
Görünürde QSD'yi "protesto" etmek amacıyla organize edilen bu eylemlerin asıl hedefi, QSD ile Şam yönetimi arasında süren entegrasyon görüşmelerinde, QSD-Özerk Yönetim'in elini zayıflatmaktı. Suriye'nin farklı kentlerinde eşzamanlı olarak planlanan gösteriler, "yerel tepki" görüntüsü altında faşist Türk burjuva devleti ile ortak planlanan bir provokasyon girişimiydi.
QSD ile Şam arasındaki müzakerelerin somut bir aşamaya ulaştığı, heyetlerin düzenli biçimde bir araya geldiği bir dönemde bu "protestoların" organize edilmesi tesadüf değildi. Eylemlerin örgütlenme biçimi, kullanılan semboller ve özellikle Türk devletinin bayraklarının öne çıkarılması; sürecin faşist Türk devleti tarafından yönlendirildiğini açık biçimde ortaya koydu.
Gerçekleştirilen bu provokasyon girişimlerinde faşist Türk burjuva devletinin amacı nettir: Masada QSD'nin elini zayıflatmak, HTŞ'nin konumunu güçlendirerek kendi çıkarlarını dayatmaktır. Bu doğrultuda her türlü hamleyi devreye sokmaktadır. "Osmanlı'da oyun bitmez" sözünde olduğu gibi, bugün de Suriye topraklarındaki pozisyonunu güçlendirmek ve Kürt halkının tüm kazanımlarını hedef almak isteyen faşist Türk devletinin oyunlarının bitmediğine tanıklık ediyoruz. HTŞ'yi askeri olarak donatmaktan Suriye Meclisi'ne sızma girişimlerine kadar, attığı her adımın Kürt kazanımlarına darbe vurmak amacı taşıdığı artık aleni biçimde ortadadır.
Ancak planları büyük ölçüde boşa çıktı. Şêxmeqsûd ve Eşrefiyê'ye yönelik saldırılardan günler önce Türk devletine bağlı çete grupları bölgeye yığınak yapmıştı. Saldırılar, ABD Özel Temsilcisi Tom Barrack ile yapılan görüşmenin gerçekleştiği gün başlatıldı. Elbette bunlar tesadüf değildi; faşist Türk devletinin planının bir parçasıydı. Fakat örgütlü halk ve Asayiş Güçleri çete gruplarına net bir yanıt verdi. Dêrazor ve Rakka'da aşiretleri QSD'ye karşı kışkırtma girişimleri de başarısız oldu.
HALK HTŞ'YE DEĞİL, GOLANİ'YE KARŞI SOKAĞA ÇIKTI
Cuma namazı çıkışında örgütlenmek istenen protestolara katılım son derece düşük kaldı. Halkın ilgisi yok denecek kadar azdı; birçok kentte eylemler başlamadan dağıldı. Ne yerel dinamikler ne de toplumsal taban bu girişime destek verdi.
Şam'da sokağa çıkan halk, QSD'yi değil, Golani'yi protesto etti. HTŞ'nin QSD'ye karşı örgütlemeye çalıştığı eylem planı tutmadı; aksine Golani aleyhine sloganlar atıldı. Türkiye'nin kışkırtmasıyla Suriye genelinde Rojava'ya karşı geniş çaplı gösteriler bekleniyordu, ancak bu plan da başarısız oldu. İdlib'de düzenlenen eylemlerde Golani "Amerika ajanı" olmakla suçlandı.
Bu tablo, Suriye toplumunun artık dış yönlendirmelerle şekillenen yapay tepkilere prim vermediğini ve kendi geleceğini belirleme sürecine sahip çıktığını açık biçimde gösteriyor.
HALK BİLİNCİNDE: FAŞİZME DE CİHADİZME DE GÜVEN YOK
Kuzey ve Doğu Suriye halkları yaşanan gelişmelerin farkında ve bilincindedir. Golani'nin kadın düşmanı politikalarını, katliamcı zihniyetini ve tekçi yönetim anlayışını bizzat deneyimlediler. Ezilen, katledilen ve her türlü saldırıya maruz kalan halkların cihatçı HTŞ'ye ve onun liderine güvenmesi mümkün değildir.
Kuzey ve Doğu Suriye halkları, faşist Türk devletinin işgalci ve Kürt düşmanı siyasetine 14 yıldır yakından tanıklık ediyor. Ne işgalci Türk devletine ne de onun kontrol etmeye çalıştığı HTŞ'ye güven duyuyorlar. Halklar, Suriye üzerinde yürütülen kirli savaşın farkında; petrol ve kaynak paylaşımı üzerinden bölgede istikrarsızlık yaratmaya çalışan emperyalist güçler ile bölge devletlerine de itibar etmiyor.
Bu nedenle Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi, sırtını örgütlülüğüne ve halkına yaslayarak geleceğini koruma kararlılığını sürdürecektir.
WASHİNGTON GÖRÜŞMESİ VE YENİ DÖNEM
Tüm bu gelişmelerin yaşandığı bir dönemde, ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack, Suriye Geçici Cumhurbaşkanı Golani'nin 10 Kasım'da Washington'a giderek ABD Başkanı Donald Trump ile görüşeceğini açıkladı.
Ziyaretin gündeminde üç kritik başlık bulunuyor:
1) Suriye'nin DAİŞ karşıtı uluslararası koalisyona katılımı,
2) QSD'nin Suriye ordusuna entegrasyonu,
3) İsrail ile yürütülen güvenlik anlaşması müzakereleri ve Suriye'nin İbrahim Anlaşmasına katılması.
Bu görüşmenin, Şam yönetiminin uluslararası meşruiyetini güçlendirme çabalarının bir devamı olmasının yanı sıra, İsrail-Suriye ilişkilerinde oluşturulmak istenen tabloyu Golani'ye kabul ettirme girişimi olduğu açık bir gerçekliktir.
Esad rejiminin devrilmesinin ardından kurulan yeni Şam yönetimiyle ABD arasında gerçekleşecek bu görüşme, Suriye için yeni bir dönemin kapısını aralayabilir. Peki, açılacak bu kapı ezilen halklar, özgürlük isteyen kadınlar ve özerk sistemlerini kuran Kuzey ve Doğu Suriye halkları için ne gibi sonuçlar çıkacak, hangi tehlikeleri barındıracak? Asıl odaklanılması gereken soru budur.
Sonuç olarak; HTŞ'nin provokasyon planı başarısızlığa uğramıştır. Suriye halkları artık dış müdahalelerin değil, emperyalist egemenlerin belirlediği bir kara yazgıyı değil, kendi örgütlü iradelerinin belirleyiciliğinde demokratik bir geleceğe yürümek istiyor. Rojava devriminin kazanımları ve QSD'nin demokratik çizgisi, tüm bu provokasyonlara rağmen bölgedeki en istikrarlı güç olmaya devam ediyor. Aynı zamanda Suriye'nin en ileri demokratik dinamiği olarak diğer halklara demokratik bir gelecek imkan ve perspektifi sunuyor.