Sarin Baran yazdı | Şehadetinin 5. yılında sevgi, özlem ve minnetle...
Partinin içinde, partiyle beraber öğrenmek, gelişmek, değişmek onun temel parolası oldu. Nitelikli politik askeri cephe kadrosu olmak için askeri, ideolojik, teorik ve politik eksikliklerini gördü ve bu eksiklikleriyle derin bir çarpışmaya girdi. Verilen her görevi layıkıyla yerine getirmek için bütün gücüyle, bilgisiyle, duygusuyla, emeğiyle adanmışçasına kendini katması onun en belirgin özelliğiydi.
Bazı dönemler bizleri tercih yapmaya zorlar. Ya daha büyük bir fedakarlıkla görev ve sorumluluk üstlenerek ileriye doğru adım atılacaktır ya da korkuların, bireysel kaygıların, bencilliklerin ve kapitalist sistemin gerici kuşatmasına teslim olunur. Bu tercih devrimcilikle kurduğumuz, kurmak istediğimiz bağın ne kadar güçlü ya da zayıf olduğunu da gösterir. Devrimci olanı seçmek demek, insanı insan yapan duygulara/değerlere yakınlaşma halidir. İnsanı kendi özünden koparıp bireyci bir dünyaya çekmek isteyen kapitalizme ise net bir tavırdır devrimcilik.
Bu kutsal topraklarda birbirinden değerli, kıymetli devrimciler gelip geçti. Sinan yoldaş parti adıyla Sefkan Bulut yoldaş da o yüreği güzelliklerle dolu olan devrimcilerden biriydi. Ardıllarının bıraktığı mirası büyük bir onur ve gururla taşıyarak ölümsüzlüğe doğru yürüdüğünde kendisi de ardıllarına tarihi görev ve sorumluluklar bırakmanın yanında güç alabileceğimiz, ona yaslanarak ilerleyebileceğimiz bir miras bıraktı.
Sefkan yoldaş daha doğarken tercih yapmak zorunda olanlardandı. Nasıl mı? Mahirlerin vurulup düştüğü Kızıldere direniş topraklarında doğarak o toprakların devrimci, sosyalist kültürü ve ahlakı ile büyüyerek. Alevi inancından dolayı haksızlığa uğrayarak, yoksulluk içerisinde büyüyerek yaşaması onu hep haklı ve doğru olanın yanında taraf olmaya itti. Bu durumu özgür dağlarda çekilen bir videosunda şu cümle ile ifade ediyor: "Haksızlık karşısında mücadele etmek, bu mücadelenin bir parçası olmak onur verici bir durum."
Suruç Katliamı, o dönemi yaşayan sosyalist, yurtsever, devrimci gençler için bir eşik noktası oldu. Kimileri o eşiği bir sıçrama noktasına dönüştürmeyi başarırken kimileri de düşmanla bu sert çarpışma anında katliam sorumlularıyla mücadele etmenin, devrimci olmayı tercih etmenin gerektirdiği bedelleri görerek tökezledi, geriledi. Sefkan yoldaş, zor ve ileri olanı tercih edenlerden oldu. Henüz o yıllarda marksist leninist komünistleri çok iyi tanımamasına rağmen doğru bir tercih yaptığından emin olarak yüzünü marksist leninist partiye çevirdi. Faşizmi yıkmanın en önemli araçlarından birinin silahlı mücadelede olduğuna iknaydı.
Aktif çalışmalara katıldığı dönemde iki komünist kadın komutanın -Yeliz Erbay (Berçem Renas) ve Şirin Öter (Ekin Su)- teslim alınamayan bir iradeyle çarpışa çarpışa ölümsüzleştiklerini öğrendi. Bu durum onu yeni bir tercih yapmaya itti. Kendisine şu soruyu sordu: "Bulunduğum yerde kalıp, gelen şehit haberlerine öfkelenen Sinan mı olacağım, yoksa hesap sorma bilincini kuşanması gereken Sefkan'ı mı geliştireceğim." İşte bu soruya verdiği cevapla yeni bir yaşam tercihi yaparak, yeni insanı yaratma yolunda yürüme kararı verdi. Belki de hayatının altı, üstünden daha güzel ve yaşanılabilir olacaktı...
Partinin içinde, partiyle beraber öğrenmek, gelişmek, değişmek onun temel parolası oldu. Nitelikli politik askeri cephe kadrosu olmak için askeri, ideolojik, teorik ve politik eksikliklerini gördü ve bu eksiklikleriyle derin bir çarpışmaya girdi. Verilen her görevi layıkıyla yerine getirmek için bütün gücüyle, bilgisiyle, duygusuyla, emeğiyle adanmışçasına kendini katması onun en belirgin özelliğiydi. Kendi talebiyle ve ısrarıyla politik askeri cepheye geçmiş olmanın mutluluğunu yaşamın her anına yansıttı, bu moral ve motivasyonla her işe katıldı. Profesyonel komünist bir gerilla olmak Sefkan yoldaşın temel gündemiydi.
Marx'ın meşhur sözünden bir alıntıyla ifade edecek olursak, "Her insan kendi tarihini yazar, ancak verili koşullar altında". Sefkan yoldaş kendi tarihini yazarken hep en devrimci olanı yapmaya çalışarak, bunun için hiç sıkılmadan, yorulmadan kendisiyle ve yoldaşlarıyla mücadele etti. Bu tarihe birbirinden farklı başarılar, deneyimler, özlemler, öfkeler sığdırdı. Ölümsüzleşen her bir yoldaşının yüreğinde açtığı yarayı kimseye göstermeden, hissettirmeden, duygularını içinde yaşayarak acısını öfkesiyle harmanlayarak yürüdü. Zor bir yürüyüştür, yaşamayan bilmez canından bir parça olan yoldaşlarını kaybetmek. Onların anılarıyla yürümek, hesap sorma defterine "... yoldaş için de" şöyle bir eylem yapacağım demek.
Onu en fazla zorlayan, ölümsüz kızıl komutan Baran Serhat'ın şehadeti oldu. Komutanını, yoldaşını, önderini kaybetmenin bedeli ağır ödetilecekti düşmana. Öyle de oldu. Serhat alanından ardı sıra eylem haberleri geldi. Bütün askeri birikimini, niteliğini ortaya koyarak düşmanla hesaplaşmaya girişti. Artık yükünün daha da ağırlaştığının bilincinde olarak, görev ve sorumluluklarının büyüdüğünün farkındalığıyla yürüdü. Yürüdükçe zorlandı, zorlandıkça ipleri daha sıkı kavrayarak yürüdü. Faşist Türk devletinin "gerillayı tasfiye ettik, kalanlar yerlerinden hareket edemiyor" özel savaş propagandası yürüttüğü dönemde Sefkan yoldaş bir grup PKK'li yoldaşıyla birlikte Kars Kağızman'daydı. Gerillanın inadı, ısrarı, kararlılığı, tüm zorluklara rağmen bu yol yürünecek parolası; işte gerçek olan buydu, düşmanın özel savaş söylemleri değil.
Sınıf savaşımını büyütmek, özgür sosyalist Kürdistan ve demokratik Türkiye'yi inşa etmek için adanmışçasına, tüm benliğiyle kendisini ortaya koyan savaşçılar ve savaşçılarının yanında olan halkımız olduğu sürece bu mücadele sürecektir. Mücadele etmek bedel ödemek demektir. Tıpkı komünist komutan Baran Serhat'ın dediği gibi; "Bedel kapılarından geçeceğiz". Sefkan yoldaş bu aydınlık bilinciyle mücadeleye katıldı. Bu ruhla savaştı. Umudunu her zaman dipdiri tutarak, mutlu ve üretken devrimciliğiyle yürüdü ve yürüyüşünü böyle tamamladı. O komünist bir gerilla olarak her zaman umudunu diri tuttu. Devrimciliğin ve devrimcinin üretken olmadığında nasıl tükendiğini bildiği için üretkenliği yaşam tarzına dönüştürdü. O içimizden biriydi, doğrularıyla, yanlışlarıyla, hataları ve eksiklikleriyle bu toplumun, yoldaşlarının bir parçasıydı. Kapitalist erkek egemen sistemin kendisinde yarattığı özelliklerle çarpışarak yürüdü. Dönem dönem bu çarpışmalarda gerildi, yeni insanı yaratmanın zorlanmalarını yaşadı kuşkusuz. Ancak gerilikleriyle, eksiklikleriyle mücadele etmekten vazgeçmedi. Çünkü amacına kilitlenmiş bir gerillaydı. Amaca ulaşmak için bütün zaaflarla mücadele edilmesi ve bu zaafların aşılması gerektiğini bilince çıkartmıştı.
Bizim de hedefimiz bu olmalı. Şehitlerin izinden yürümek demek, tıpkı onların yaptığı gibi; kendimizi sorgulamaktan, eleştirel yaklaşmaktan, kendimizde değişim ve dönüşümü örgütlemekten geçiyor.