Suriye halklarının kazanımı

Eğer iki "taraf" arasında bir anlaşma, mutabakat ya da uzlaşma yapılıyorsa buna her iki tarafın da "ihtiyacı" var demektir. Her biri farklı ihtiyaçlarını karşılamaya çalışabilecekleri gibi "buluşan" çıkarları da olabilir. Taraflar birbirine yakınlaşırlar, ama "taraf" olmaktan da çıkmazlar. QSD ile Geçici Suriye Yönetimi arasında yapılan mutabakat için de bu geçerlidir; maddelerin toplamına ve mutabakata damgasını vuranın QSD'nin pozisyonu, talep ve değerleri olduğunu tespit etmek yanlış olmaz.
Suriye'de martın ilk haftası içerisinde "rejim artıklarını temizleme" bahanesiyle Lazkiye ve Tartus illerinde tezgahlanan Alevi katliamı bir soykırım girişimi ve başlangıcı niteliğindeydi. Türkiye'nin destek ve işbirliğiyle HTŞ ve SMO çeteleri, bir Alevi özsavunma başkaldırısının önünü kesmeyi, başlamadan ezmeyi hedefliyordu. Katliamın suçluları ve sorumluları ise bellidir. Bırakın Alevi katliamını önlemeyi bizzat baş tezgahlayıcısının HTŞ olması, HTŞ'nin bütün Suriye halklarının barış içerisinde yaşamasını sağlamasının, birbirinin varlığına ve haklarına saygılı bir rejimi kurmasının mümkün olmadığını dramatik biçimde gösterdi. Ancak Alevi katliamı, HTŞ çetesinin başında bulunduğu Geçici Suriye Yönetimi'ni güçlendirmedi, bilakis siyasi ve diplomatik bakımdan zayıflattı, zaten fazlaca dayanağı bulunmayan meşruiyetini sorgulatır hale geldi, keza Suriye halklarının güvensizliğini ayağa kaldırdı.
Bu koşullar altında 10 Mart'ta Suriye Demokratik Güçleri (QSD) ile Geçici Suriye Yönetimi arasında 8 maddelik "mutabakat" anlaşması yapıldığı açıklandı. İki taraf üzerinde anlaştıkları, mutabık kaldıkları konu ve sorunlara dair ilkesel beyanda bulundu. Bu mutabakata, bir prensip anlaşması ya da ön anlaşma da denebilir. Anlaşmanın hızla Suriye'ye ilişkin uluslararası gündemin başat konusu haline gelmesi onun öneminin de çarpıcı göstergesidir.
Suriye Demokratik Güçleri ile Geçici Suriye Yönetimi muhataplaşması, QSD ve komutanı Mazlum Abdi'nin imzasının eşit ağırlık ve bağlayıcılığı, keza anlaşmanın içeriği Kuzey ve Doğu Suriye gerçekliğinin kabulü bakımından kendi başına çok önemli bir kazanımdır. Anlaşma, Rojava-Kuzey ve Doğu Suriye için bir statü tanımlamıyor olsa da Kuzey ve Doğu Suriye'nin siyaseten kabul edilmesi büyük politik ve diplomatik başarı olarak kaydedilmelidir.
Anlaşma, gerçekten yeni bir Suriye'nin kurulabilmesi imkanı bakımından önemli bir tarihsel eşiği temsil etmektedir. Çünkü Rojava Devrimi bütün gerçekliğiyle anlaşmanın tarafıdır. Anlaşmanın ilk maddesi de bu bakımdan oldukça anlamlıdır: "Tüm Suriyelilerin, dini veya etnik kökenlerine bakılmaksızın, liyakat temelinde temsil edilme ve siyasi katılım haklarını güvence altına almak." Hristiyanların, Alevilerin, Dürzilerin, Süryanilerin, Keldanilerin, Ermenilerin, Kürtlerin, Türkmenlerin bütün inanç toplulukları ve ulusal toplulukların varlığı ve haklarının kabulü, demokratik Suriye'ye yönelen ilkedir. Rojava Devriminin demokratik değerleri, bu anlaşmayla Suriye'nin bütününe doğru yayılmaktadır. Buradan bakıldığında anlaşmayla HTŞ çetesinin başında bulunduğu Geçici Suriye Yönetimi karşısında QSD, Suriye halklarının temsilcisi konumundadır. QSD, Suriye'deki gelişmeler tarafından ve tabi Rojava Devrimi kazanımlarının bayrağını taşıması nedeniyle böyle tarihsel bir konuma itilmektedir.
QSD'nin Suriye halklarının güvenine mazhar olması Suriye'nin geleceği bakımından çok değerlidir. Kuzey ve Doğu Suriye'de doğan Kürt-Arap halklar ittifakı mayasının, Suriye'nin bütününe doğru yayılmakta olduğunu gösterir. Gerek Suriye Arap halkının şeriatçı bir rejim istemeyen geniş kesimleri, gerekse de Hristiyan, Alevi, Dürzi, Süryani, Keldani, Ermeni haklarının saflarında bu maya tutmaktadır. Anlaşma öncesinde QSD'nin Aleviler, Hristiyanlar ve Dürzilerle görüşmesi, taleplerini alması halklar arasında güvenin ve demokratik işbirliğinin gelişmesi bakımından çok değerlidir.
Anlaşmanın, "Kürt toplumunun Suriye'nin ayrılmaz bir parçası olarak tanınması ve anayasal haklarının garanti altına alınması" maddesiyle de muhataplarının QSD'yi Kürt halkının temsilcisi olarak kabul ettiğini teyit ediyor. ENKS'nin devre dışı kalmasına karşı anlaşmanın KDP tarafından desteklenmesi de kayda değerdir. Böylece Rojava Devriminin başından beri bulanık suda balık avlama çizgisi izleyen ENKS'nin bu olumsuz rolü de etkisiz kılınmıştır.
Kuzey ve Doğu Suriye yönetimi baştan beri Suriye'nin bütünlüğünden yana olduğunu açıkladı. Bass rejimi düştükten sonra da Geçici Suriye Yönetimi ile sorunları görüşme ve çözüm arama çizgisini sürdürdü. QSD'nin/Kuzey ve Doğu Suriye'nin Suriye'ye entegrasyonu konusu yeni bir sorun değildir. Salih Müslim'in yaptığı bu anlaşmayla artık "Suriye devletinin ortağıyız" vurgusu, tarafların ilke olarak "entegrasyon"da anlaştığını yansıtıyor. Yani "devletin ortağı" olma konumunda mutabakat sağlandığı vurgulanıyor.
Eğer iki "taraf" arasında bir anlaşma, mutabakat ya da uzlaşma yapılıyorsa buna her iki tarafın da "ihtiyacı" var demektir. Her biri farklı ihtiyaçlarını karşılamaya çalışabilecekleri gibi "buluşan" çıkarları da olabilir. Taraflar birbirine yakınlaşırlar, ama "taraf" olmaktan da çıkmazlar. QSD ile Geçici Suriye Yönetimi arasında yapılan mutabakat için de bu geçerlidir; maddelerin toplamına ve mutabakata damgasını vuranın QSD'nin pozisyonu, talep ve değerleri olduğunu tespit etmek yanlış olmaz.
Mutabakatın her bir maddesi için bir komitenin kurulacağı ve bir yıl içerisinde pratikleşmenin geliştirileceği de karar altına alınmıştır. Demek ki, "mücadele" sürecek, ön anlaşma ya da belirlenen ilkesel pozisyonların somutlaştırılmasına çalışılacaktır. Bu uzlaşmada işlerin sağlıklı yürümesi, devrimci güçlerin gerçek bir düşmanı kollar gibi muhataplarıyla ilişkilenmelerine bağlıdır. Özellikle 6'ıncı maddede yer alan "Suriye'nin, Esad'ın yanlıları ve güvenlikle birliğine yönelik tüm tehditlere karşı mücadeleye destek verilmesi" konusu HTŞ'nin başında bulunduğu Geçici Suriye Yönetiminin zorlanmasını yansıtmakta, QSD'ye de sorumluluk yüklemektedir. HTŞ'nin selefi-şeriatçı kökleri, halklar düşmanı sicili, daha dün yaşanan Alevi katliamını "Esad yanlılarına" karşı mücadele ve "güvenlik" bahanesiyle gerekçelendirmeye çalışması dikkate alındığında devrimci güçlerin bu maddenin uygulanmasında en yüksek siyasi uyanıklığı göstermek zorunluluğunu vurgulamak gerekir.
Anlaşmayla oluşan durum, anlaşmanın garantörleri ve anlaşmanın "Suriye topraklarının tamamında ateşkes sağlanması" maddesi, şimdi faşist şeflik rejiminin Rojava'ya müdahalesinin daha zor olacağına işaret ediyor. Tarafları uzlaşmaya zorlayan emperyalist garantör devletler, elbette bölgede kendi çıkarları peşinde koşuyor. Faşist şeflik rejiminin HTŞ üzerindeki etkisi kuşkusuz küçümsenemez, ancak bu anlaşmayla görüldü ki, algı operasyonlarıyla köpürtüldüğü kadar da büyük değil. Suudi Arabistan, Ürdün, Kuveyt vb. ülkelerin duraksamadan anlaşmadan memnuniyetini ve desteklerini açıklamalarına karşın faşist şef Erdoğan'ın "mutabakatın eksiksiz uygulanması"na vurgu yapması dikkat çekicidir. Türkiye'nin anlaşmayla ilgili oyun bozan rolüne yöneldiğine işaret etmektedir. Faşist Devlet Bahçeli'nin Kürt halk önderi Abdullah Öcalan'ın çağrısına dayanarak QSD'nin de silah bırakması gerektiğine dair yürüttüğü propaganda, baskı ve tehditleri de anlaşmayla boşa düşmüş bulunuyor.
Gerek Suriye'deki Alevi katliamının hesabının sorulması, gerek QSD'nin Geçici Suriye Yönetimiyle yaptığı mutabakatın devrimci demokratik güçlerin lehinde pratikleşip ilerlemesi, gerekse de Kürt halk önderi Abdullah Öcalan'ın "barış ve demokratik toplum" çağrısına yanıtın gerekleri, bütün bunlar en başta Türk işçi ve emekçilerinin, Türk ezilenlerinin mücadelesini geliştirmek için devrimci sosyalistlerin tüm güç ve imkanlarıyla seferber olmalarını gerektiriyor.
"Suriye'deki Alevi katliamına son, katliamda sorumluluğu olan bütün yöneticiler ve komutanlar uluslararası mahkemelerde sanık sandalyesine! Faşist sömürgeci Tayyip Erdoğan yönetimi derhal ateşkes ilan etsin! Abdullah Öcalan ve politik tutsaklar serbest bırakılsın, sömürgeci saldırılar durdurulsun! Rojava ve Başûr işgallerine son verilsin! Kürt ulusal varlığı ve anadilde eğitim hakkı anayasal ve yasal biçimde kabul edilsin! Faşist sömürgeci Terörle Mücadele Kanunu yürürlükten kaldırılsın" vb. acil somut taleplerle bütün antifaşist güçlerin birleşip harekete geçmesi için inisiyatif alma zamanı!..
*İşçi Sınıfı ve Ezilenlerin Sesi ATILIM gazetesinin 14 tarihli 210. sayısında yayımlanan başyazısı.