'Suriye'deki Alevi katliamına bu topraklardan tepki yükseltmek gerek'
![](/Uploads/HaberFoto/etha-20250209-kartal-soylesi.jpg)
"Suriye ve Aleviler" başlıklı söyleşide konuşan gazeteci Ercüment Akdeniz, HTŞ lideri Golani'nin işlediği savaş suçlarının, Suruç ve Ankara katliamının hesabını vermeden Golani'nin Ankara ile resmi görüşmesinin skandal olduğunun altını çizen Akdeniz, Suriye ve Türkiye'nin ilişkilerinin iç içe geçtiğini dolayısıyla Suriye ve Türkiye halklarının mücadelesinin ortak olması gerektiğini kaydetti. Suriye'de Alevilere yönelik katliam saldırılarının 70'li ve 90'lı yıllarda Türkiye'de yaşandığını hatırlatan yazar Ali Haydar Saygılı, bu deneyimlerden ders çıkarak dayanışmayı yükseltmek gerektiğini vurguladı. Türk devletinin Suriye'deki Alevi katliamının en büyük destekçisi olduğunun altını çizen Saygılı, önce Türk devletinin planlarına karşı çıkmak gerektiğini söyledi.
Pir Sultan Abdal Kültür Derneği ve Cemevi Kartal Şubesi (PSAKD), "Suriye ve Aleviler" başlıklı söyleşi düzenledi. PSAKD Kartal Şubesi Sekreteri Medine Meral'in moderatörlüğünü yaptığı söyleşide, gazeteci yazar Ercüment Akdeniz ve yazar Ali Haydar Saygılı sunum yaptı.
AKDENİZ: CİHATÇI GÜÇLERİN İŞİ KOLAY DEĞİL
İlk sözü alan gazeteci Akdeniz, Suriye'deki halkların durumuna ilişkin bilgi verdi. Dürzilerin silahlandığını, özsavunmasını yapabilecek güçte olduğunu ve tarih boyunca direnişler gerçekleştirdiğini ve son olarak özerklik talep ettiğini söyleyen Akdeniz, "Suriye'de kalacağız, kendi güvenliğimizi sağlayacağız, özerklik istiyoruz. Şam demokratik geçiş yaparsa konuşuruz, ama bu olmadığı koşulda silahı da statümüzü de bırakmayız dediler" diye aktardı. Suriye'nin kuzey ve doğusunda Kürtlerin örgütlü olduğunu, 2011 iç savaş döneminden bu yana savaşa girmemiş, gücünü biriktirmiş, silahlı güçlerini geliştirmiş bir yapıya sahip olduğunu kaydeden Akdeniz, "Fiilen özerk yapıda. Burada çoklu halklar gerçeği var; sadece Kürtler yok. Araplar, Ezîdîler vs. var. Ortak bir Meclis oluşturmuş görünüyorlar. Ermeniler nüfusça az. Özellikle Şam, Halep ve Beyrut hattından gelen bir nüfus var. Onlar çok tedirgin, kıyım tehlikesi yaşıyorlar. Türkmenler var, sınır boyunca Türkmenlerle birlikte Sünni Arap bir kitle var. Daha çok Türkiye'nin, SMO'nun yerleştiği bölgelerde 'güvenli bölge' dedikleri tampon bölgelerde. Halep'te de Şam'da da hatta Lazkiye'de de belirli bir kitle var. Türkmenler, Sünni ve Aleviler olarak ikiye ayrılıyor. Burası çok enteresan bir yer. Bölgenin geçici ulusal başkanı Türkiye'de yaşıyor. Sürgünde, parlamento kurdular, başbakan seçildi. Bir konuşma yaptı, 'anadilde eğitim, statü istiyoruz' dedi. Bunlar Türkiye'de soğuk bakılan meseleler, ama Suriye konu olunca istenmeye başlandı. Valilik, kadro, kendi yönetimlerini istediler, ne olacağı belli değil. O bölgede Şam yönetimi ve HTŞ arasında ittifak kurulmaya çalışılıyor. Sünni Araplar büyük çoğunluk. Orada Sünni seküler bir hayata yönelim, Sünni şeriatçı hayattan daha baskın. Afganistan'daki gibi bir Taliban tablosu yok. Dolayısıyla HTŞ'nin şeriat ilan etme durumunda meydan okuyabilecek Sünni Arap nüfus, rıza gösteren kitleden fazla. Bu nedenle cihatçı güçlerin işi kolay değil" dedi.
'GOLANİ CUMHURBAŞKANI FALAN DEĞİL'
HTŞ çetesinin lideri Muhammed El Golani'ye ilişkin sorular yönelten Akdeniz, "Buraya geldi, resmi görüşmeler yaptı. Bu adam cumhurbaşkanı falan değil. Cumhurun başkanı olması için cumhurun yani halkın seçim yapması gerek. Böyle bir seçim olmadı. Bir kurucu meclis kuracaktı, sözünü verdi, bu meclis içinde Kürtler, Dürziler, Aleviler, Ezîdîler olacaktı. Henüz oluşmadı. Suriye ulusal ordusunun bütün diğer güçlerin katılımıyla entegre edilerek revize edileceği söylendi, o da olmadı. Peki ne oldu? Zafer Kongresi diye Şam'da cihatçı koalisyon yaptılar, cihatçı komutanlarla. 'Geçici cumhurbaşkanı olarak görevi devraldım' dedi. Geçici hükümet temsilcisi bile değil. Ne Şam, ne Halep ne de Suriye onay verdi. Seçim yok, anayasa yok; anayasa için dört, seçim için üç yıl süre verilmiş" ifadelerini kullandı.
GOLANİ'YE: SENİN SAVAŞ SUÇLARIN NELER
Rejimde yer alan askerler, işkenceciler, hapishane müdürleri, gardiyanlar, istihbaratçılar vs. için sürek avı başlatıldığını, evlerin mahallelerin basıldığını hatırlatan Akdeniz, "Sayılan isimler Aleviler değil. Ana bürokrasi ve askeri yapı Sünni ağırlıklı. Ama Alevi bölgelere baskın yapılıyor. Burada bir sakatlık var. Birleşmiş Milletler (BM) nezdinde de söylüyoruz, senin (Golani) savaş suçların ne olacak? Diyor ki, 'bir takım işler yaptık, ama o zaman gençtik. Devrim diye çıktık, ama artık devlet inşa ediyoruz, çocukluk dönemi geçti.' Çocukluk, ergenlik ve gençlik döneminde ne yaptın, kaç Ezîdî'yi, kaç Kürdü, kaç Suriyeli'yi, kaç Iraklı'yı öldürdünüz? Dosyanızda neler var? Komuta merkezinizdeki askeri konseyinizdeki bir ismin, atadığınız bakanların her birinin suçları neler? Çünkü biliyoruz; HTŞ dediğimiz yapı, El Nusra'dan El Kaide'den devşirme, IŞİD'den kaçanların katıldığı bir koalisyon. Bunların hepsinin savaş suçları var" dedi.
'ÖNCE HTŞ HESAP VERMELİ'
DAİŞ'in Türkiye'de gerçekleştirdiği Suruç ve Ankara katliamı sonrası açılan davalara işaret eden Akdeniz, şöyle devam etti: "Avukatlar dile getirdi orada. Sanırım 10 ya da 15 civarında kayıp var. Bunlar katliama ortaklık etmiş, ama bulunamıyor. Avukatlar diyor ki; 'Bunların Suriye'de olduğunu düşünüyoruz'. Bunlar Suriye'de mi? TC devleti bunları resmi olarak istedi mi, sizde mi diye sordu mu? Bu isimler bu katliamı yaparken, bu katliam emrini verenler kimlerdi? El Şara mıydı, kabinesindeki başka isimler miydi? Bunlar açığa çıktı mı?' Bu sorular sorulmadan sürek avı olmaz. Daha önceki katliamlar ve işkencelerle ilgili birileri çıkıp hesap verecekse, önce HTŞ kurmay heyetinin bunu yapması lazım. Bunlar olmadan Ankara'da resmi görüşme oldu. Cumhurbaşkanı olarak tanınması, 10 Ekim ve Suruç katliamlarının sanıklarının talep edilmemesi tam bir skandal. Suriye Arap Cumhuriyeti konuldu adına, Suriye Demokratik Cumhuriyeti olması gerek. Her gün Golani ve HTŞ'nin açıklamalarını izliyoruz, 'şeriat da olabilir, ama halkımız istemezse olmaz' diyor. Boşluğu gözlüyorlar, kafalarındaki ideoloji belirli bölgelerde şeriat uygulanması. Batının da tepkisini gözlemleyerek pragmatik davranıyorlar. Türkiye'nin iç demokrasisi, Suriye'nin iç demokrasisiyle iç içe geçmiş. Dolayısıyla halkların dayanışması, mücadelesi Ortadoğu için topyekün birlikte olmalı."
SAYGILI: ALEVİLER OLARAK AYRIMSIZ BİRLEŞMEMİZ GEREK
Ardından söz alan yazar Ali Haydar Saygılı, Suriye'de yaşananların Türkiye'ye yansımaları üzerine bir sunum yaptı. 6 Şubat deprem katliamında yaşamını yitirenleri anarak sözlerine başlayan Saygılı, bilgilerin yapay sınırlardan geçerken kırıma uğradığını ve farklı biçimlerde bu topraklara yansıdığını belirtti. "Suriye'de Aleviler rejimin başındaydı", "Buradaki Alevilerle oradaki Aleviler bir mi", "Buradaki Alevilerle oradaki Aleviler arasında ayrım var mı" sorularının sık sık yöneltildiğini aktaran Saygılı, "Böyle sorular, siyasal sınırların aynı zamanda bu coğrafyadaki genel siyasal düşünceyi nasıl maniple ettiğini gösteriyor. Bu coğrafyadaki iktidar bakımından da Sünni gelecek bakımından da farklı inanç ve kimlikte olsalar da hep aynı Aleviyi görüyor. Caferi Alevi ile Kızılbaş Alevi; Arap Aleviler ve İsmaililer arasında fark görmez. Tayyip Erdoğan, tek Alevi görüyor. Suriye'deki Alevi de İran'daki Alevi de Azerbaycan'daki Alevi de aynı onun için. Biz onların arasındaki kültürel ve inanç ayrımını biliyoruz. Ama şöyle bir yanı var, bu Aleviler her yerde devletlerin, iktidarların, zorbaların gadrine uğramış topluluklar. Bu topraklarda Alevi uyanışının başladığı, daha önceye de götürebiliriz, ama esasen 1990'dan bu yana, Alevilerin kimlik olarak, inançsal olarak yok sayılmasına karşı mücadele, Arap Alevilerinden Kızılbaş Alevilerine kadar birçok kesimin mücadele yoldaşlığıyla gelişti. Bu coğrafyada Alevi örgütlenmesinin oluşması, Alevi farkındalığının yaratılmasına ilişkin bir mücadele varsa, bu mücadele yoldaşlığı Arap Alevisi, Caferi ya da Kürt, Türk Kızılbaş Aleviliğinin yoldaşlığıyla oldu. Pekala zulme, yok sayılmalara, inkara karşı Alevilerin mücadelesi bakımından ortaklık var. Aralarında inançsal farklılık olabilir, bu bizi ayıramaz, aksine birleşmemiz gerek" diye vurguladı.
'TÜRK DEVLETİ SURİYE'DEKİ ALEVİ KATLİAMININ EN BÜYÜK DESTEKÇİSİ'
Yaşanan zulüm karşısında başta Aleviler olmak üzere halkların uyanık davranması gerektiğini vurgulayan Saygılı, Suriye'de yaşanan Alevi katliamında HTŞ'nin konuşulduğunu belirterek, Türk devletinin bu katliamın en büyük destekçisi olduğuna dikkat çekti. Saygılı, Suriye'de yaşanan Alevi katliamına dur demek için önce bu topraklardaki destekçilerinin durdurulması gerektiğini de ekledi. Saygılı, şu vurguyu yaptı: "Suriye'deki mesele sadece Suriye'nin değil, bizim meselemiz."
CHP ve eski lideri Kemal Kılıçdaroğlu ile siyaseten ve ideolojik olarak asla yan yana gelemeyeceklerinin altını çizen Saygılı, fakat Erdoğan'ın Kılıçdaroğlu'nu rakip gördüğü süreçte Alevi kimliği üzerinden hedef aldığını hatırlatarak, şunları söyledi: "Kılıçdaroğlu'nun Alevi kimliğini vurgulayıp hedef alması, Esad destekçisi, Baas rejiminin destekçisi gibi gösterdiği örneklerle karşılaştık. Alevilik vurgusu, siyasal iktidar açısından özellikle de siyasal islamcılar, milliyetçiler cenahından hedef göstermek. Gezi isyanlarında da Alevileri Esad rejimi ve onun uygulamalarıyla özdeşleştirdi Erdoğan ve siyasal iktidarın sözcüleri. Suriye'deki buradaki Aleviler iktidar nezdinde aynı."
'SİYASAL İKTİDAR ALEVİLERİ AÇIKTAN HEDEF GÖSTERİYOR'
Bu coğrafyada ve Ortadoğu'da halkların kader birliğine işaret eden Saygılı, "Bugün onlara (Suriye'ye) yapılan saldırılar doğrudan bize yansıyor. Esasen siyasal bakımdan Aleviler olarak muhatabız, iktidar bizi açıktan hedef gösteriyor. Aleviler bakımından ayrımcılığa maruz kalmış bir halkın, başka bir halkın zulüm ve zorbalığı karşısında sessiz kalmaması gerektiğini söyleyebiliriz. Bu esasen Alevilerin kendi tarihinin, kültürünün, inancının gereğidir. Bu saldırılara karşı bu coğrafyada ses yükseldi. Yeterli mi; değil. Bu sadece sınırların ötesindeki bir katliama ses çıkarmak ve dayanışmak değil. Aksine bir zihniyete karşı mücadele biçiminde şekillendi" dedi.
'ALEVİYİZ AMA SİYASETLE ALAKAMIZ YOK DİYE BİR ŞEY OLAMAZ'
Erdoğan'ın Gezi direnişine atıfla Alevileri hedef aldığını; Alevileri kriminalize etmeye, dışlamaya, ayrımcı bir söylemle hedef göstermeye çalıştığını anımsatan Saygılı, yakın dönemde başlatılan siyasal Alevicilik tartışmasına değindi.
Saygılı, şöyle devam etti: "Alevilerin siyasal hareketi olamaz mı? 90'lardan bu yana demokratik Alevi hareketi dediğimiz bir hareket söz konusu. Bu coğrafyada demokratik düzenle yönetilmesi talebine kuvvet veren, aynı zamanda eşitlik, inanç özgürlüğü talep eden bir hareket olarak demokratik Alevi hareketi, Alevileri siyasal olarak kabul edebilir. Bunlarla ilgili herhangi bir beis yok. Ama özellikle siyasal iktidar, onların trolleri ve kalemşörlerinin söylediği 'siyasal Alevicilik' başka bir şey. Bir yandan Alevilerin siyasal faaliyet yürütmesini baskı altına almaya çalışacaklar, kriminalize edecekler; Alevilerin yönetimi ancak Baas rejimi gibi olabilir, ancak Suriye'deki Aleviler gibi hak talep edebilir şeklinde yansıtacaklar. Şimdi de sahip çıkacaksanız Suriye'ye gidin söylemi yürütülüyor. Kendi hitap ettikleri çevrelere hasım gösteriyor, düşman kodlaması yapıyorlar. Biz bu tehlikeleri 1970'lerde Maraş'ta, Çorum'da; 1990'lı yıllarda Gazi Mahallesinde, Sivas'ta eyleme geçmiş halde gördük. Sınır ötesinde görmediğimiz şekilde Alevilere saldırılar yapılıyor. İktidar şüpheli gibi maniple ediyor, bunun arka planı bu. Spekülasyon değil, sadece korkudan ibaret değil, bu saldırı gerçek bir potansiyel olarak karşımızda. Şimdi kapımıza dayanmış durumda. Bu coğrafyada Aleviler tehlikede görünmüyor, ama Suriye için de aynını söyleyebilirdik. Irak'ta Êzidîler için de. Ama ne oldu IŞİD'in girdiği Ezîdîlerin olduğu bölgede, Ezîdîler komşu diye bildikleri insanlar tarafından ifşalandı, IŞİD'e hedef gösterildi. Kapıları işaretlenmedi belki, ama kimlikleri verildi. Şimdi aynısı Lazkiye'de yaşanıyor. HTŞ'ye 'bunlar Alevi' diye ifşa ediyorlar. Bu coğrafyada şu an bunlar yok, olmayacağı düşünülemez. Örgütlülüğü güçlendirmeye ihtiyaç var. Siyasal Alevicilik öcü gibi gösteriliyor, 'Aleviyiz ama siyasetle alakamız yok' diye bir şeye gerek yok. Aksine demokratik taleplerimize örgütlerimize daha fazla sarılmamız gerek. En önemlisi bu."
'YAŞANANLARI KENDİ TARİH VE DENEYİMİMİZDEN DERS ÇIKARARAK OKUMAK LAZIM'
1970 ve 1990'larda yaşanan Alevi katliamlarına, Alevilerin hedef gösterilmesine bir kez daha atıfta bulunan Saygılı, ders çıkararak Suriye'deki Alevilerin yaşadıklarını iyi okumak gerektiğini söyledi. Saygılı, "Suriye'deki Aleviler en savunmasız topluluk. Ercüment hocam halklardan bahsetti. Dürziler hem politik hem de askeri bakımdan kendini savunabilecek imkana sahip. Doğu Suriye'de Kürtler ve Arap topluluklar da öyle. Ama Aleviler bundan hep mahrum kaldı ve bedelini ağır ödüyor. Sadece rejimin bürokrasisinde yer almış, oranın bazı suçlarına karışmış isimler değil, en yakınlarından tutalım sırf Alevi olduğu için katledilen, zulme uğrayan yüzlerce insan var 8 Aralık'tan bu yana. Bu rejim değişikliğinin, HTŞ'nin iktidara geliyor oluşunun Aleviler bakımından bir anlamı var. Oradaki Aleviler bakımından bizim bakımımızdan da o zihniyetin (Alevilere yönelik katliam) buradaki siyasal iktidar tarafından hem desteklendiğini hem de korunduğunu hem de fırsatı olsa o zihniyetin uygulanacağını görmek gerek. Suriye'de Alevilere yönelik saldırıları, 'onlar Baas rejiminde yer aldı, Sünnilere de yapılıyor' yalanıyla meşrulaştırmaya çalışıyorlar. Suriye'de yaşananları kendi deneyimimizden, tarihimizden okumak gerek" çağrısı yaptı.