Taylan Savran yazdı | Vanspor-Elazığspor maçında yaşanan sıradan bir ırkçılık değil

Egemenler, futbolu neredeyse her dönemde kitle mücadelesini kırmak için kullanmak istemişlerdir. Stadyumlarda oluşan enerjiyi ırkçılık ve şovenizm üzerinden kendisine yedekleme uğraşı içerisinde olmuştur. Vanspor FK-Çimentaş Elazığspor arasındaki ilk maçtan sonra Elazığspor taraftar gruplarının savurdukları ölüm tehditleri basitçe bir grubun diğerini tehdit etmesi değil, aslında devletin halkı, özelde de Kürt halkını tehdit etmesi olarak görülmelidir. Bu ve benzeri olaylara karşı "Sonuçta futbol taraftarı apolitik önemsiz bir kitle" çerçevesinden geliştirilerek meselenin ciddiyetini perdeleyen her yaklaşım da devletin bu ayrımcı, ırkçı politikasına örtülü destek vermek anlamı taşıyacaktır.
Futbolda 2. Lig'den 1. Lig'e yükselme son turu, Vanspor FK-Çimentaş Elazığspor ilk maçında Elazığspor 4-1 yenilince yapılan ölüm tehditleri ve ikinci maçın Elazığspor 1-0 öndeyken yaşanan saldırı nedeniyle maçın tatil edilmesi ülke futbolunda hep var olan ama çoğunlukla görmezden gelinen ırkçı, ayrımcı, şoven yaklaşımın bir kez daha su yüzüne çıktığını gösterdi.
Kürdistan coğrafyasının futbol takımları uzun süredir gittikleri deplasman maçlarında özellikle ülkenin batısında sistematik biçimde tacize ve çoğunlukla sözlü saldırıya maruz kalıyordu. Bu olay o kadar yaygınlaşmış ve kanıksanmıştı ki, son dönemde Bursaspor-Amedspor maçındaki 90'lar, faili meçhul cinayetler ve kontrgerilla vurgulu "tribün şovları" dışarıda tutulacak olursa fazla haber değeri dahi taşımıyordu. Bilakis, en son Euro 2024 turnuvasında "bozkurt" selamı yapması nedeniyle ceza alan Merih Demiral üzerinden "ifade hürriyeti"nin ihlal edildiğine dair faşist bir demagoji dahi yapılır olmuştu.
Stadyumlar, 90'lı yıllardan itibaren yükselen Kürt mücadelesinin de etkisiyle faşist kitle hareketinin mobilize edilmesinin mekanlarından birisi olarak çoklukla kullanıldı. Maçlardan önce milli marş okunması ve kitlenin bu sırada "bozkurt selamı" vermesi, çatışmalarda yaşanan asker ölümleri sonrası adet haline gelen "Kahrolsun PKK" ve "Şehitler ölmez vatan bölünmez" sloganları, özellikle ülkenin batısında bir tribün ritüeli haline gelmişti. Bu durumda elbette Kürt coğrafyasını temsil eden takımlar ve bunları destekleyen kitle de 90'ların ortalarından itibaren Vanspor'un tekrar en üst lig olan Süper Lig'e çıkışıyla birlikte ırkçı faşist saldırganlığın göz önündeki hedefi haline geldiler. Bu somut durumdan bahsederken 90'larda Vanspor'un ve 2000'lerin başında Diyarbakırspor'un "PKK terörüne karşı" argümanıyla devlet tarafından desteklenen takımlar olduğunu, hatta devletin "gençler dağa çıkacağına stadyuma gitsinler bölge takımlarını desteklesinler" gibi bir motivasyonla Kürt bölgesi takımlarının önünü açtığını belirtmek zorunludur.
Ama her zaman olduğu gibi ulusal sorunun yakıcı varlığı nedeniyle amaç hasıl olmamış, Bakur'da stadyumları dolduran halk Kürt özgürlük mücadelesine saygısını belirtmekten asla geri durmamıştır. Bu da özellikle Kürdistan'daki stadyumlarda polis ve jandarmayla maçları izlemeye gelen seyircilerin sürekli karşı karşıya gelmesi ve seyircilerin şiddet görmesi durumunu neredeyse sıradanlaştırmıştır. Kürdistan takımlarının devlet tarafından bir yere kadar önü açıldıktan sonra ülkenin batısında şoven histeri ve nefreti canlı tutma aracı olarak işlev kazandıklarını da tespit etmek zorunludur.
Egemenler futbolu neredeyse her dönemde kitle mücadelesini kırmak için kullanmak istemişlerdir. Stadyumlarda oluşan enerjiyi ırkçılık ve şovenizm üzerinden kendisine yedekleme uğraşı içerisinde olmuştur. Gezi ile beraber sosyalistlerdeki tribünlere uzaklık ortadan kalkarak "sol/sosyalist" içerikli tribün örgütlenmeleri ortaya çıktıktan sonra ülkenin batısında hemen her tribünde "milliyetçi" ön takılı tribün gruplarının da ortaya çıkartıldığını tespit edebiliyoruz. Yeri gelmişken Ultras olarak adlandırılan ve Avrupa menşeli olan taraftar gruplarının Avrupa genelinde ırkçı-faşist siyasal örgütlenmelere yakınlıklarıyla bilindiklerini de belirtmek zorunlu. Saint Pauli, Rayo Vallecano, Livorno ve sair sınırlı sayıda takımın taraftarları hariç çoğu Ultras içerikli taraftar grubu açıktan ırkçı faşist konumdadır. Ancak Avrupa'da faşist kitle hareketi egemen burjuva devlete ve onun zor aygıtına karşı bir konumlanış içerisinde görece özerk bir yapıdadır. Ülkemizde ise ırkçı faşist kitle hareketi her dönem devlet himayesinde olmuş ve 90'lardan itibaren günümüze kadar da Kürt halkına karşı beslenip büyütülüp kullanılmıştır.
Sonuç olarak, Vanspor FK-Çimentaş Elazığspor arasındaki ilk maçtan sonra Elazığspor taraftar gruplarının video çekerek, "basın toplantısı" düzenleyerek savurdukları ölüm tehditleri basitçe bir grubun diğerini tehdit etmesi değil, aslında devletin halkı, özelde de Kürt halkını tehdit etmesi olarak görülmelidir. Bu ve benzeri olaylara karşı "Sonuçta futbol taraftarı apolitik önemsiz bir kitle" çerçevesinden geliştirilerek meselenin ciddiyetini perdeleyen her yaklaşım da devletin bu ayrımcı, ırkçı politikasına örtülü destek vermek anlamı taşıyacaktır.