6 Aralık 2025 Cumartesi

Uluslararası Barış ve Demokratik Toplum Konferansı başladı

İstanbul'da iki günlük uluslararası düzenlenen konferansta Öcalan'ın mesajı okundu. Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi Dış İlişkiler Dairesi Başkanı Îlham Ahmed de Zoom üzerinden katıldığı konferansta, "Biz Türkiye'yle diyalog içinde olmak istiyoruz" dedi. Konferans sunum ve tartışmalarla sürüyor. 

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti), İstanbul Bakırköy'de bulunan Cem Karaca Kültür Merkezinde Uluslararası Barış ve Demokratik Toplum Konferansı düzenliyor. İki gün sürecek konferansa, ulusal ve uluslararası düzeyde çok sayıda kişi katıldı. 

'DÜNYA SAVAŞ TEHDİDİ ALTINDA'
Konferansın açılış konuşmasını DEM Parti Eş Genel Başkanları Tülay Hatimoğulları, Tuncer Bakırhan yaptı. Hatimoğulları, geçen yüzyılı savaşlarla geride bıraktıklarını söyledi. Hatimoğulları, "Üçüncü dünya savaşı diğer savaşlara rahmet okutur. Nükleer silahların geliştiği bu dönemde sadece insanlar değil, tüm canlılar ve dünya tehdit altındadır. Kapitalist sistem böyleyken, demokratik ulus arayışı, emek mücadelesi, kadınların mücadelesi, yerel demokrasi ve genel hukukun tesis edilmesi için doğa savunucularının, halkların mücadelesi çok yüksek. Bunu Rojava'da görüyoruz. Suriye'de Kürtlerin diğer halklarla oluşturduğu sistem Şam yönetimi tarafından bir şekilde elemine edilmeye çalışılıyor. Bu kabul edilmez. Ayrıca Durzilere, Alevilere yönelik saldırıları kabul edilmez. Rojava seküler, kadın özgürlükçü, demokratik karakteriyle sadece demokratik bir Suriye'nin inşası değil, demokratikleşme, farklı inançların yaşayacağı bir modeli oluşturuyor. Bu anlamıyla oranın önü mutlaka açılmalıdır" dedi. 
 
Abdullah Öcalan'ın 27 Şubatta başlattığı sürecin önemine işaret eden Hatimoğulları, "Burada demokratik toplum inşasını gerçekleştirmenin sancılı olduğunu biliyoruz. Ancak bunun için mücadele edeceğiz. Barışın kalıcı olması için somut adımlar atılmalı ve sayın Öcalan'ın pozisyonun önemli bir yerde olduğu görünmeli. Öte yandan kadınların olmadığı bir barış masası olmaz. Bugün kadınlar olarak barışın daha fazla öznesi olacağız. Barış için uzatılan eli hep birlikte güçlendireceğiz. Barış ve Demokratik Toplum süreci için daha çok mücadele etmeliyiz. Kapitalist sisteme karşı enternasyonalist mücadeleyi güçlendireceğiz" ifadelerini kullandı. 

'ÖCALAN'IN DEMOKRATİK PARADİGMASI BÜYÜK BİR ÇÖZÜMDÜR'
Bakırhan da, dünya ve Ortadoğu büyük bir kriz içerisinde olduğunu, Türkiye'nin bu karmaşanın tam ortasında yer aldığını belirtti. Bakırhan, "Yüzyıldır adı konulmamış bir Kürt meselesi var. Kürtler artık inkar edilmiyor ama hakları da henüz verilmiş değil. Kürtler yüzyıldır hukuklarını elde etmek için amansız bir mücadele yürütüyor. Kürtler devlet tarafından inkar edildikçe, mücadele ettiler. Şu anda burada bir süreç devam ediyor. Burada Kürtlerin özgürleşmesi ve Türkiye'nin demokratikleşmesi önemlidir. Bu süreç hem Türkiye' hem Ortadoğu'ya barış getirecektir. Sayın Öcalan sık sık devletin demokratikleşmesinden bahseder. Sayın Öcalan iktidar zayıflamadıkça, demokrasinin olmayacağını ifade eder. Bask, Katalan dostlarımızın örnekleri sorunların nasıl çözüleceğinde önemlidir. Düne kadar 'terörist' denilenler, Nobel ödülüne layık görüldü. Sayın Öcalan'ın demokratik paradigması büyük bir çözümdür. Sayın Öcalan bu sürecin merkezindedir. Öcalan çeyrek asırdır tecride rağmen barışın dilini ortaya koyuyor" dedi. 

Öcalan'ın çözümünün 3 temel ayak üstünde olduğunu söyleyen Bakırhan, şöyle devam etti: "Demokratik toplum, barış ve demokratik entegrasyon. Özenle belirtmek isterim ki devlet yetkililerin ve komisyon üyelerinin sayın Öcalan ile konuşması önemlidir. Yazar, akademisyenlerin, gazetecilerin doğrudan sayın Öcalan ile görüşmesi lazım. Ortadoğu'da ulus devlet krizi derinleşiyor. Türkiye demokratik dönüşümümle bu krizi aşabilir. Bizce çözüm demokratik ulustur. Farklılıkları zenginlik gören, yerelden yöneten, bir sistem. İkinci yüzyılda tüm yurttaşların eşit olduğu ve refahın eşit paylaşıldığı bir düzendir."

VEYSİ AKTAŞ ÖCALAN'IN MESAJINI OKUDU
Ardından bir dönem İmralı Adası'nda tutsak olan Veysi Aktaş'ın konuşmasına geçildi. Aktaş, Öcalan'ın mesajını okudu. "Barış ve Demokratik Toplum İnşasıyla Sosyalizmi Yeniden Kazanalım" başlıklı mesaj şöyle: "Saygıdeğer düşünürler, değerli yoldaşlar, kıymetli delegeler ve sosyalizmin hala mümkün olacağına inanan tüm insanlar; İmralı Adasında, 26 yılını tamamlayan tecrit koşulları altında Türkiye'de Kürt sorunu üzerinden bir barış ve demokratik toplum arayışıyla devletle yeniden görüşmelerin başladığı bir süreçte sizlere sesleniyorum. Sizlerle bugün, burada sosyalizmin yeniden inşası yolunda Uluslararası Barış ve Demokratik Toplum Konferansında konuşmak kıymetli ve anlamlıdır. 

"Kürtler olarak 52 yıllık PKK mücadelesiyle varlık ve onur savaşımını tamamladık ve artık demokratik cumhuriyetin ve demokratik toplumun yeniden inşa edileceği bir döneme girdik. PKK, Kürt halkının ulusal varlığını güvenceye kavuşturarak, tarihsel misyonunu doldurmuş, aynı zamanda ulus-devlet sosyalizminin tıkanıklığını da açığa çıkarmıştır. 20. yüzyıl sosyalizmi negatif devrim hamlesi olarak ortaya çıktı ama yerine yenisini koyamadı. 1990'lara gelindiğinde çoğu kesimin sosyalizmden kaçtığı bir dönemde 'Sosyalizmde ısrar insan olmakta ısrardır' diyerek, tüm yaşamımı bu umudu yeniden kurmaya adadım. Büyük bedellere rağmen yürütülen mücadele bugün teorik ve pratik eleştirilerle yoğrulmuş bir mirasa dönüşmüştür. Bu mirası doğru sahiplenmek, sosyalizmi bir anı olmaktan çıkarıp halkın nabzında canlı bir toplumsal güç haline getirmeyi gerektirir. Tarihteki sosyalist gelenek hem barış hem de demokratik toplumu inşa etmeye dönük bir miras olarak ele alınmalıdır ve bunun yolu da enternasyonal görevleri teorik ve pratikte yerine getirmekten geçer. Ütopik sosyalistler ve Marksistler 19. yüzyıldan beri kapitalist hegemonik sistemi kapsamlı biçimde eleştirmiş olsalar da sonuç alıcı bir çizgi geliştiremediler. Bugünkü kapitalizm ise artık bir kriz değil, insan türünü tehdit eden bir hastalık düzeyine ulaşmıştır. Ulus-devlet formundaki şiddet tekeli bu çöküşte belirleyicidir. Kapitalizm sadece ekonomik gerekçelerle açıklanamayacağı gibi, sosyalist akımların başarısızlığını da yalnızca kapitalist baskıyla izah edemeyiz. Gerilemede tarihsel ve güncel hatalar da belirleyicidir.

"Marksizme dönük eleştirilerim doğru anlaşılmalıdır. Marx'ı suçlamıyorum; onun döneminde tarih bugünkü gibi aydınlatılmış değildi, ekoloji krizi yoktu ve kapitalizm yükseliş dönemindeydi. Ve tüm bunlara rağmen Marks kendi görüşlerini sürekli sorgulayabilen, özgüveni yüksek bir ideologdur. Kadın özgürlüğünü görüyor ama bunu yüzeysel okuduğu ve derinliğini kavramadığı için ekonomik sömürü aşılırsa bunun da kendiliğinden aşılacağına inanıyordu. Toplumsal tarihi sadece sınıfla izah etmeye çalışmasının, devlet ve ulus devleti yeterince çözememesinin bedeli ağır sonuçlar doğurmuştur. Tüm bu eleştirileri yaparken Marks'ın emeğine büyük saygı duyduğumu, niyetinden kuşku duymadığımı ve Marksizmi Marks'tan ayrı gördüğümü de eklemek isterim. Biz bazı temel konularda Marksizm ve reel sosyalizm eleştirisi yaparken bir sosyalist olarak hissettiğimiz şey özeleştiridir. Sistem karşıtı güçlerin, tarihsel materyalizmi insan toplumunun gerçekliğine uygun biçimde yeniden ele alması gerekir. Kapitalizmin 16. yüzyılda 'gökten inmediğini', köklerinin Aşağı Mezopotamya'daki 10–12 bin yıllık uygarlık evrimine uzandığını bilmek önemlidir. Göbeklitepe ve Karahantepe gibi merkezler bu tarihsel başlangıcı aydınlatmaktadır. Bu nedenle mevcut uygarlık sistemini 'Kastik toplumsal katil sistemi' olarak tanımlamayı daha doğru buluyorum. Arkeolojik ve antropolojik bulgular, erkek avcı kastlarının geliştirdikleri öldürme teknikleriyle kadın merkezli klan topluluklarını bastırıp köleleştirdiğini göstermektedir. Bu, insanlık tarihindeki en köklü yarılmadır. Aynı zamanda uygarlığın tüm sonraki gelişimini belirleyen büyük bir karşı-devrimdir.

'KAPİTALİZMİ ÇÖZÜMLEMEK HAYLİ UFUK AÇICI OLACAKTIR'
"Geçmiş tarihsel perspektiften yola çıkarak kapitalizmi çözümlemek hayli ufuk açıcı olacaktır. Bu sistemin sadece toplum içi çelişkileri körüklemekle kalmadığı, gezegeni tümden yok edecek kimyasal, nükleer silah sistemleri geliştirerek, iklimi kirleterek, yer altı-üstü zenginliklerini talan etmek için doğayı da tümden tahrip ederek insan türünün sonunu getirmektedir. Bu gerçekliğe bağlı kalarak yeni bir kapitalist çözümlemeyi insanlığa sunmak, enternasyonalin de temel görevleri arasında olmaktadır. Sınıftan önce bir özsavunma oluşumu olarak komün perspektifiyle ezilenlerin tarihine bakmak gerekiyor. Bunun için ilkel kabileleri komün başlangıcı olarak görüp, günümüzdeki proletarya denilen sınıfa veya tüm ezilenlere kadar uzanan bir tarih perspektifine ihtiyaç var. Buna dayanarak diyoruz ki, tarih sınıf mücadelesinden ibaret değil. Bunu da içermekle birlikte; aşağı yukarı 30 bin yıl öncesine dayanan komünal gelişmeyle antikomünal gelişme arsındaki bir ilişki ve çatışma süreci olarak tarihi okumak daha doğrudur. 

"Konferansınızın, sunduğum teorik çözümlemelere dayanarak yeni bir siyasi program ve örgütlenme anlayışına katkı sunacak önemli tartışmalar yürüteceğine inanıyorum. Bu süreçte temel yöntem diyalektik materyalizmdir. Ancak klasik diyalektiğin bazı aşırılıklarının aşılması gerekir. Çelişkileri birbirini yok eden uçlar şeklinde değil, birbirini besleyen toplumsal olgular olarak görmek zorundayız. Çünkü komün olmadan devlet, burjuvazi olmadan proletarya olmaz. Dolayısıyla çelişkiyi yok edici bir mantıkla değil, dönüştürücü bir tarihsel perspektifle ele almak gereklidir. Bilimsel gelişmeler de göstermektedir ki, diyalektik yöntem mutlaklaştırılmadığı sürece toplumsal çözümlemelerde hala etkili bir araçtır. Bu çerçevede komün-devlet ve sınıf-devlet diyalektiğinin güncellenmesi zorunludur. 20. yüzyıl reel sosyalizminin başarısızlığı da bu tarihsel diyalektiğin doğru okunamamasından kaynaklanmıştır: devletçi sosyalizm devleti ele geçirirken, sonunda devlete yenilmiştir. Ulusların kaderini tayin hakkını ulus devlete bağlayarak da burjuva politikalarının sınırlarına sıkışmıştır. 'Proleter ulus devlet' kavramı da devletçi zihniyetin yeniden üretiminden başka bir sonuç yaratmamıştır. Bu hakikati doğru okuyarak şunu ifade ettim: Ulus-devlet sosyalizmi başarısızlığa, demokratik toplum sosyalizmi ise zafere götürür. Bugün demokratik toplum sosyalizmi temelinde demokratik kurtuluşa yürüme zamanıdır. Bu yolda devlet yerine, demokratik cumhuriyet, demokratik ulus perspektifiyle kadın özgürlükçü, ekolojik, demokratik toplum paradigmasıyla yeniden inşayı başaracağımıza inanarak yol almaktayım.

'ENTEGRASYON HUKUKU ÜÇ TEMEL İLKEYE DAYANMALIDIR'
"Bu bilinç, hareketimizi ideolojik ve politik yenilenmeye, örgütsel dinamizme ve halklaşmaya kavuşturarak, onu yüzyılın ihtiyaçlarına yanıt verebilecek sosyalist bir programa ulaştırmıştır. Demokratik sosyalizmin devletle ilişkisi de çözüm ve barış sürecinde yeniden şekillenmektedir. Devletle ilişkimi bir demokratikleşme ilişkisi olarak tanımlıyorum. Demokratik cumhuriyet anlayışı, devletin toplum üstünde tanrısal bir güç değil, toplumla yaptığı demokratik sözleşme çerçevesinde işleyen bir yapı olmasını gerektirir. Demokratik siyaset stratejisiyle devlette değişim ve dönüşümü yaratmak, toplumu demokratik temelde yeniden inşa etmek mümkündür. Bu stratejinin hukukla temellendirilmesi ise barışın kalıcı temelini oluşturacaktır. Hukuk, devlet ile toplum arasındaki demokratik ilişkinin güvencesi ve dengeleyici mekanizması olarak şiddeti engelleyen bir çözüm aracıdır. Aynı zamanda demokratik cumhuriyetin kuruluşunu, meşruiyetini ve toplumsal düzenin yeniden inşasını kurumsallaştıran bir rol üstlenecektir. Bunun içinde temel mücadele stratejisi olarak ortaya koyduğum argümanlardan biri de demokratik entegrasyon ve bunun hukuk kavramı oldu. Hukukun bireysel ve evrensel normlarla, kolektif haklarla yeniden toplum lehine yapılandırıldığı demokratik entegrasyon hukuku da üç temel ilkeye dayanmalıdır; özgür yurttaş yasası, barış ve demokratik toplum yasası, özgürlük yasaları.

"Demokratik entegrasyon hukuku hem devleti norm devletine dönüştürecek hem de toplumun kazandığı varlığı kurumsal inşaya kavuşturup, özgürlüğünü başarması anlamına da gelecektir. Başlattığım 'Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı' süreci bir diyalog sürecidir. Ortadoğu gibi karmaşık etnisiteler, dinler, mezhepler bölgesinde diyalog ve demokratik müzakere ile başarılacak çok şey vardır. Hatta anlamlı bir sosyalizmin şiddet dolu bir devrim anlayışından ziyade, pozitif bir inşa ve varoluş sistematiği olarak kendini örgütlenmesini, bunun da demokratik diyalog biçiminde gerçekleşmesini uygun bulmaktayım. Kapsamlı ve derinliğine demokratik bir diyaloğa dayanmadan sosyalizmin inşa edileceğine, inşa edilse bile kalıcı olabileceğine inanmak zordur. Lenin de 'Kapsamlı, gelişmiş bir demokrasi olmadan sosyalizm inşa edilemez' diyordu. Bu düşünce ve inançla tekrar toplantımızın başarılı geçmesini diler, bitmeyen yoldaşça selam ve sevgilerimi sunarım."

Mesaj okunduktan sonra salondakiler ayağa kalkarak uzun süre alkış tuttu. Ardından da "Bijî serok Apo" sloganı attı.

'TÜRKİYE'YLE DİYALOG İÇİNDE OLMAK İSTİYORUZ'
Ardından Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi Dış İlişkiler Dairesi Başkanı Îlham Ahmed zoom bağlantıyla salonda bir konuşma gerçekleştirdi. İlham Ahmed, şöyle konuştu: "Biz şu anda Suriye'de bir merhaleden geçiyoruz. Baas rejimi sonrası yeni bir sürece girdik. Demokratik Bir yönetim kurmaya çalışıyoruz. Çok sorunlar var. Ancak biz Arap, Kürt, Türkmen hepimiz buradayız. Baas rejiminde hepimiz öldürülüyorduk. Ancak şu anda barış içinde yaşamamızın bir fırsatımız var. Bizim diyaloğa ihtiyacımız var. Baas rejimi döneminde biz Arap, Ermeni, Türkmen hepimiz aramızda bir anlaşma imzaladık. Dil, kültür her şeye dair bir sözleşme vardı. Burada kadının özgürlüğünü de savunduk. Burada kadın eşitliğinde önemli bir adım oldu. Her yerde savaş varken, bölgemizde inşa vardı. Çok saldırı oldu. Ancak bu oluşan sistem ve anlaşmayla hem kendimizi savunduk hem kültürümüzü savunduk. İnançlarımızı anlaşma altında özgürce yaşadık. Suriye'nin için özerk yönetimin önemi çoktur. Demokratik bir anlaşma olursa ve hakları yer alırsa bu sistem Abdullah Öcalan'ın Suriye'deyken çok önemli etkileri oldu Suriye halkında. Özerk yönetim bugün önemli bir rol oynuyorsa onun etkileriyle olmuştur. Bugün barış üzerine tartışmaları önemli buluyorum. İradeyle tartışılmalıdır. Süreç Türkiye'de başladığında hemen etkisini gördük. Savaş son buldu. Biz Türkiye'yle diyalog içinde olmak istiyoruz. Sınırlarımız açılsın. Bunlar önemlidir. Biz yüzden dikkatlice bu Türkiye'deki barış sürecinin nihayete ermesini istiyor ve diliyoruz. Halen savaş-çatışma diyenlerin seslerinin kısılması lazım. Türkiye bunu yapabilir. Bu anlamda barışa desteğin arttırılması lazım. Türkiye'nin Şam hükümetiyle görüşmesi var, bizimle bir kanalı var. Ortadoğu yeniden dizayn ediliyor. Türkiye'nin rolü de burada büyük. Eğer Türkiye, Suriye ile barışa ulaşırsa buradan daha iyi bir şekilde çıkacaktır. O yüzden barış önemlidir. Korkusuzca barış talep edilmelidir. Biz ülkelerin parçalanmasından yana değiliz. Suriye'de de başka yerlerde de böyle bir amacımız yok. Biz komünal hayata inanıyoruz. Türkmen, Arap, Kürtlerle komünal yaşamaya çalışıyoruz. Bunu yapmaya devam edeceğiz. Amerika'nın başkanına sesleniyor her zaman 'barış' diyorsa Türkiye ve Suriye'de de barışa el atsın, ancak anlamlı bir barışa. Bugün herkesin sorumluluk alması gerekiyor ki bir daha anneler ağlamasın ve kanlar akmasın diyor. Barışa omuz vermeliyiz."