22 Şubat 2025 Cumartesi

Yeni tasfiyeci saldırıya karşı birleşik mücadeleye

Çok açık ki faşist saray rejimi birleşik mücadele örgütlerine ve alanlarına saldırıyor. HDK, DEM Parti gibi birleşik mücadele örgütlerimizi savunmak, korumak ve birleşik mücadeleyi yürüyen işçi ve yoksul kitlelerin mücadelesi ve talepleriyle buluşturan bir çizgide geliştirmek dönemin topyekun tasfiye saldırısına verilecek en anlamlı yanıt olacaktır. Faşist tasfiye saldırısına karşı savunmaya çekilerek değil, aktif savunmayı geliştiren fiili meşru mücadeleyi büyüterek cevap verilmelidir.

ESP, SKM ve SGDF'ye yönelik siyasi kırım ve topyekun tasfiye operasyonlarının ardından HDK saldırı dalgasının hedefi oldu. HDK'nin en geniş bileşimini hedefleyen faşist tasfiye saldırısı, İmralı görüşmelerinin sürdüğü koşullarda gerçekleşiyor. HDK, DEM Parti, DBP, EMEP, SYKP, ESP, Kaldıraç Hareketi, Yeşil Sol Parti üyelerinin olduğu yüzlerce kişi gözaltına alındı.

Faşist saray rejiminin İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, HDK'nin merkezinde yer aldığı yeni kumpas ve siyasi kırım saldırılarını ‘terörsüz Türkiye' gerekçesiyle sundu. Böylece bir kez daha KCK kumpas ve darbe operasyonları başlatılmış oldu. Deyim yerindeyse tarih tekerrür ediyor. Bugün Kürt ulusundan işçi sınıfına ve tüm ezilenlere değin en geniş toplumsal muhalefet kesimlerine ve emekçi sol harekete karşı topyekun tasfiye konsepti uygulanıyor. Gazeteciler, sendikacılar, siyasetçiler, hak talep eden tüm kesimler faşist yargı terörüyle susturulmaya ve korkutulmaya çalışılıyor.

Sarayın faşist yargısıyla Van Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı Abdullah Zeydan'a ceza verdirip Van Belediyesine kayyum darbesiyle saldıran ve Van halkının iradesini gasp eden Ali Yerlikaya, saray rejiminin işçi sınıfı ve ezilenlere karşı tüm saldırılarını da örgütleyip yönetiyor. Saray rejimi yeni bir toplumsal isyan korkusuyla mücadeleye tutuşan işçi sınıfına, inkarcılığa direnen Kürt halkına, kadınlara ve öncülerine aynı faşist terör konseptiyle saldırıyor.

Antep Başpınar Organize Sanayi Bölgesi'nde çalışan binlerce işçinin BİRTEK-SEN öncülüğünde başlattığı iş bırakma eylemi ve sokak direnişi valilik tarafından yasaklanmaya çalışıldı. Böylece, fiili grev ve direnişi bitirmek için faşist saray rejimi her zaman olduğu gibi patronların arkasında durdu. Patronların yüzde 30 zam dayatmasına karşı yayılan fiili grevleri engellemek için her türlü yola başvurdu. Valilik eylemleri yasakladı, e-devletten sendika üyeliği engellendi, işçiler gözaltılarla korkutulmaya çalışıldı. İşçilerin ve sendikanın kararlılığını kıramayan İçişleri Bakanlığı ve saray yargısı, hiçbir hukuksal dayanağı olmayan bir “suç icadı”yla sendika başkanı Mehmet Türkmen'i ifadesi dahi alınmadan, doğrudan tutuklama talebiyle mahkemeye sevk ederek tutukladı.

Zaten çok uzun zamandır kadınların kazanılmış haklarına yönelik saldırıların ardı arkası kesilmiyor. İstanbul Sözleşmesi'nden çıkışla her geçen gün dozajı artan kadın düşmanlığı, faşist şefin 2025'i “aile yılı” ilanıyla derinleşti. Bu politikalarla kadınları, aile içine hapsetmek istiyorlar. Emek-beden-cinsel sömürü üçgeninde kölece yaşam dayatıyorlar. İtiraz eden, kadın öfkesini kadın isyanıyla büyütme mücadelesi yürüten, başta sosyalist kadınlar olmak üzere, kadın hareketinin öncü kuvvetlerini gözaltı ve tutuklama saldırısıyla sindirmeye çalışıyorlar. Homofobi ve nefret söylemleriyle beslediği “kutsal aile” politikasına karşı mücadele eden, sokaklara çıkan kadın ve LGBTİ+'lara saldırıyorlar. Kadın cinsinin kolektif gücünü böylece yok etmeye çalışıyorlar.

Faşist saray rejimi ne Kürt halkının iradesini tanıyor, ne işçi sınıfının haklı ve meşru taleplerini, ne de kadınların eşit-özgür yaşam talebini. Faşist şef 11 ayda 11 belediyeye kayyum atadı. Gezi isyanı korkusuyla yeni cadı avları başlattı. SİHA'larla katledilen gazetecilerle ilgili açıklama yapan İstanbul Barosu'nu hedefe koydu. İşçi ve emekçilerin sefalet zammı dayatmasına karşı verdiği mücadeleyi, grevleri MGK kararıyla yasakladı.

Binlerce kişiyi kapsayan yeni bir kumpas davasıyla karşı karşıyayız. Faşist saray rejimi MGK'da aldırdığı yeni saldırı ve kumpas operasyonlarıyla emekçi sol hareketi esaslı biçimde darbelemeye girişmiş bulunuyor. Kürt demokratik hareketiyle yan yana ve birleşik mücadele mevzilerinde duran emekçi sol hareketin devrimci, sol-sosyalist bölükleri faşist saray rejiminin öncelikli ve stratejik saldırısının hedefindedir. Bu topyekun saldırı konsepti kararı MGK'da alınmıştır. MGK'nın güncellenen Milli Güvenlik Siyaset Belgesi'nde (MGSB), Kürt özgürlük hareketinin demokratik alandaki tüm örgütlü gücünün siyasi kırım darbesiyle berhava edilmesi ve Kürt demokratik hareketiyle, HDK ve DEM Parti'de birleşik mücadele cephelerinde birlikte mücadeleyi omuzlayan emekçi sol parti ve yapıların yasal ve meşru örgütlenmesinin esaslı biçimde darbelenmesi bu yeni kumpas soruşturmalarının arka planını oluşturmaktadır.

İmralı'da Kürt halk önderi Abdullah Öcalan'a PKK'nin silahsızlandırılması dayatılırken silahsız, demokratik, yasal ve meşru örgütlenmeler önden tasfiye ediliyor. Aslında Kürt hareketinin silahsızlandırılmasına doğrudan yasal ve demokratik alanından başlanmış oluyor. Kürt hareketinin yasal alanının siyasi kırım operasyonlarıyla darbelenmesi dolaysız biçimde bir örgütsüzleştirme, iradesizleştirme ve bir çeşit silahsızlandırma hareketinden başka bir anlam taşımıyor. KCK tasfiye operasyonlarında olduğu gibi Kürt demokratik hareketinin kolu kanadı kırılarak sürecin bir parçası haline getirilmek isteniyor. Örgütlülüğü dağıtılmış ve siyasi iradesi zayıflatılmış Kürt demokratik hareketinin en geri koşullara itilmesi sürecin başlıca hedeflerinden biridir.

Binlerce emekçi sol hareket militanını ve siyasetçisini kumpas davalarıyla derdest edip Kürt özgürlük hareketinin bütünsel iradesini ve yapısını parçalamayı, yalnız bırakmayı ve bir iç yarılmayı amaçlayan bu topyekun tasfiyeci saldırı karşısında emekçi sol hareket tereddütsüz biçimde Kürt demokratik hareketinin omuz başında yerini almalıdır. Sosyalistlerin haykırdığı gibi saldırı hepimizedir, mücadele hep birlikte omuzlanmalıdır. Faşizme karşı omuz omuza şiarının politik bir gövdeye ve gerçek bir birleşik mücadele cephesine dönüştürülmesi günün en yakıcı siyasal görevidir. Birleşik mücadelede cepheleşmek en geniş emekçi sol hareketin asla teğet geçemeyeceği görevidir. Faşist saray rejiminin Kürt demokratik hareketiyle sol sosyalist hareketi birbirinden koparma ve yarma hareketine karşı örgütlülüğü ve mücadeleyi yükselterek cevap verilmelidir.

Çok açık ki faşist saray rejimi birleşik mücadele örgütlerine ve alanlarına saldırıyor. HDK, DEM Parti gibi birleşik mücadele örgütlerimizi savunmak, korumak ve birleşik mücadeleyi yürüyen işçi ve yoksul kitlelerin mücadelesi ve talepleriyle buluşturan bir çizgide geliştirmek dönemin topyekun tasfiye saldırısına verilecek en anlamlı yanıt olacaktır. Faşist tasfiye saldırısına karşı savunmaya çekilerek değil, aktif savunmayı geliştiren fiili meşru mücadeleyi büyüterek cevap verilmelidir. Emekçi sol hareketin birleşik mücadele cephelerinden büyütülecek bir genel birleşik halk direnişi çizgisi, politik islamcı faşist şeflik rejiminin pervasız saldırganlığına set çekebilir ve geri püskürtebilir.

Kayyum darbesine karşı Van halkının fiili meşru direnme pratiğinden, Antep Başpınar Organize Sanayi Bölgesi işçilerinin fiili meşru direnişine uzanan mücadele imkanı ve çizgisi tüm emekçi sol hareketin hangi devrimci imkanlara yaslanarak faşist saray rejimine karşı mücadeleyi geliştirip büyütebileceğine işaret ediyor. İşçi sınıfının birleşik mücadelesi, ancak halklarımızın birleşik genel halk direnişiyle birleşip kaynaşarak gelişebilir ve anlamlı kazanımlar elde edebilir. Faşist saray rejiminin saldırı konsepti, işçi sınıfını, ezilenleri, kadınları ve öncülerini aynı nesnel safta cepheleştiriyor. Emekçi sol hareketin bu uğrakta ezilenlerin birleşik direnişinin öncü katalizör gücü ve faşizme karşı birleşik mücadelenin öncüsü olmalıdır. Genel grev genel direniş için öncelikle tüm birleşik mücadele alanlarında birleşmek, örgütlenmek ve mücadeleyi yükseltmek gerekiyor. Gün yeni tasfiyeci saldırıya karşı mücadeleyi büyütme, birleşme, savaşma ve kazanma günüdür.

*İşçi Sınıfı ve Ezilenlerin Sesi ATILIM gazetesinin 21 Şubat tarihli 207. sayısında yayımlanan başyazısı.