Yunis Ulaş yazdı | Hayat doluydular
Halk oyunlarına ilgisi hayli yüksekti. 10 Eylül kutlaması için bir folklor ekibi kurduk. Hocamız yurtsever devrimci bir arkadaştı. Tuncay, "Heval birkaç tane de Karadeniz oyunu öğrensek" önerisinde bulundu. Başladık. Akçabat horonu oynuyoruz. Ben Karadenizliyim, o Çanakkaleli. Ben zorlanıyorum hocanın gösterdiği figürleri yapmaya, ama Tuncay sanki Akçabatlı! Bana, "Sen nasıl Karadenizlisin" diye takılıyor. "Yoldaş ben Karadeniz'in köyündenim" deyip savunmaya geçiyorum.
5 Temmuz 2000'de faşist devletin hapishanelere yönelik saldırılarından biri daha yaşanmıştı. Kadın ve erkek devrimci tutsakları hedefleyen saldırıda bir tutsağın kolu koparılmış, devrimci tutsaklar ağır işkenceden geçirilip sürgün edilmişlerdi.
MLKP davasından tutsakların değişik hapishanelere sürgün edildiğini görüşçülerimizden, kısmen de basından öğrenmiştik. Bazı yoldaşların Bergama Hapishanesine geldiğini, idarenin gelip yoldaşları teslim almamızı istemesiyle öğrenmiş olduk. İdareye gidince 5 yoldaşla karşılaştım. Üçünü daha önce tanıyordum. Tanımadığım yoldaşlardan birinin ayağı alçıdaydı, koltuk değneklerine dayanıyordu. "Ben Ali" dedi. Hemen yanı başında duran yoldaş, "Ben de Tuncay" diyerek tanıttı kendini. Tüm yoldaşlarla kucaklaştık. Giysilerine, saçlarına çok yoğun bir gaz kokusu sinmişti.
Başgardiyana, "Var mı herhangi bir şey, görüyorsun arkadaşlar yaralı ve bitkin, hemen koğuşa gitmeliyiz" dedim. "Beşi de sizin yoldaşlar mı" dedi. "Evet, hepsi bizim yoldaşlar" diye cevapladım. Koğuşa doğru yürüdük. Kızgınlık, öfke, yeni yoldaşlarla karşılaşma duyguları iç içe, koğuşa vardık. Saldırıyı, devletin vahşi yüzünü kitlelere duyurmak için basına haber yapmalıyız diye düşündük. Üst koğuşta 5 yoldaştaki işkence izlerini detaylı gösterecek fotoğraflar çekildi ve basına ulaştırıldı. Radikal ve Milliyet gazeteleri Burdur Hapishanesine saldırıyı ve işkenceleri birinci sayfalarından haber yaptı. Faşist devletin hapishane katliamları ve saldırıları bir kez daha teşhir edildi.
Tuncay yoldaşla ilk karşılaşmam böyle oldu.
Tuncay yoldaş esprili, sade ve sakin biriydi. Daha sonraki günlerde disiplinli günlük yaşamı ve bir o kadar da kolektif yaşamın disipline edilmesindeki katkısıyla dikkat çekti. Hemen herkesle diyalog kurabilmesini sağlayan bir saygınlığa sahipti. Yoldaşları tanımakta, onların neler yaptığını, günlük programımızın nasıl olduğunu öğrenmekte etkindi. Zaman kaybetmeden yoldaşların bireysel gelişimiyle ilgili bir çalışma yapabileceğini, bunun için tek tek yoldaşları tanımak isteğini ifade etti. Bu yoldaşın örgütçü yönünün ve duyarlılığının gelişkinliğinin işaretiydi benim için. Futbol ve voleybol oynamayı severdi. Halk oyunlarına ilgisi hayli yüksekti. 10 Eylül kutlaması için bir folklor ekibi kurduk. Hocamız yurtsever devrimci bir arkadaştı. Tuncay, "Heval birkaç tane de Karadeniz oyunu öğrensek" önerisinde bulundu. Başladık. Akçabat horonu oynuyoruz. Ben Karadenizliyim, o Çanakkaleli. Ben zorlanıyorum hocanın gösterdiği figürleri yapmaya, ama Tuncay sanki Akçabatlı! Bana, "Sen nasıl Karadenizlisin" diye takılıyor. "Yoldaş ben Karadeniz'in köyündenim" deyip savunmaya geçiyorum. Hakkını vereyim, benden daha iyi oynuyordu.
Hapishane günleri nedense hızlı geçiyor. O arada bitmiş durumdaki 110 metrelik özgürlük tüneli büyük bir talihsizlik sonucu açığa çıktı. Hapishane yönetimi ve savcılık hemen harekete geçerek arama ve çeşitli gerekçelerle yeni yapılan 10 kişilik koğuşlara geçmemizi dayattı. Kabul etmeyince sabaha karşı tavandan açılan delikten gaz bombaları atıp, koğuş duvarlarını kepçe ile yıkarak saldırıya geçtiler. Dört günlük direnişten sonra Buca Hapishanesine sürgün edildik. İkinci koğuşa yerleştirildik. MKP'den devrimci yoldaşlarla birlikte kalıyoruz. Birinci koğuşta PKK'den kadın tutsaklar, üçüncü koğuşta değişik yapılardan devrimciler kalıyor. Tekrar Buca'ya gitmemize en çok kadın tutsaklar seviniyor. İlerleyen günlerde hemen bir haberleşme başlıyor ve tutsaklık koşullarında paylaşıma konu olacak nesneler duvarları aşarak ortamlarımızı renklendiriyor. Kalem, çakmaklık ve el işçiliğiyle üretilmiş nesneler, kısa notlar ve gelişmelere dair bilgiler.
Hapishanelerde kalanlar bilir, su savaşları yapılır. Gruplar oluşur ve savaş başlar. Yalnız bu savaşta kazanan yok, herkes ıslanacak. Geçerli tek kural bu. Eğer varsa kıyıda kuytuda saklanmayı başaran, her iki ekip birlikte bu uyanığın hesabını görür. Kaçış yok. Yine böyle bir su savaşı sonrası kadın tutsaklar meraklanmış, bir saldırı mı var diye. Hava trafiği başlatmış. Boşta olan bir yoldaş, "bir şey yok su savaşı yapıyoruz" diye not yollamış. Kadın yoldaşlardan haber vermeden yaptığımız "su savaşı"ndan dolayı eleştiri alıyoruz. Eleştirinin konusu savaş değil, haber vermeden böyle bir işe kalkışmak. Özeleştirimizi veriyoruz.
Bir gün Tuncay yoldaşla volta atıyoruz. Aynı anda arkamıza ve önümüze iki cisim düşüyor. Kadın tutsakların gönderdiği iki haber pusulası. Birden "Tamam yoldaş kaç gündür düşünüyordum sonunda buldum" diyor Tuncay yoldaş. "Neyi" diye soruyorum. "Kadın tutsaklarla su savaşı yapacağız" diyor. "Nasıl" diyorum. "Savaşı biz başlatacağız" diye sürdürüyor konuşmasını. "Tamam da nasıl" diyorum; koğuşlarını mı basacağız, nasıl savaşacağız? "Bak yoldaş" diyerek başlıyor anlatmaya bizim Panfilov yoldaş. "Önce çokça balon bulmalıyız." "Kolay, kantine yazdırırız" diyorum. "Balonları su ile dolduracağız. Ve görüş gününü bekleyeceğiz. Görüş günü kadın tutsaklara haber vereceğiz, bugün bizim görüşçüler uçurtma uçurup balon fırlatacaklar saat tam üçte. Siz de koğuşunuzun havalandırmasından seyredebilirsiniz, diyeceğiz. Onların havalandırmaya çıkmalarını sağladıktan sonra hazırladığımız balonlarla su savaşını başlatacağız."
Böyle de yapıyoruz. Kadın ve erkek koğuşları arasında tarihe geçen ilk su savaşını yapıyoruz. Önce anlamıyorlar yere düşen ve patlayan balonları. Peş peşe havadan su balonları yağınca anlıyorlar durumu. Zaten biz de not gönderdik, kadın tutsaklara karşı birinci su savaşını başlattık diye. Şaşkınlık ve gülüşmelerden sonra kimin fikri olduğunu sordular. Biz de komutan Panfilov'un planladığını söyledik. Sonraki günlerde ise kadın tutsaklardan Panfilov yoldaşa "intikam" amaçlı değişik esprili figürlerin yer aldığı nesneler gelmeye devam etti. En çok güldüğümüz çizim, rütbeleri sökülmüş ve bir güzel ıslatılmış duvar dibi Tuncay yoldaş karikatürüydü.
Kavgada sıkı, insan ilişkilerinde incelikli, ölümün üzerine yürümekte yalın, yaşam karşısında sevinçle dolu Tuncay yoldaş yaşıyor, savaşıyor, yol gösteriyor. Tuncay Yıldırım yoldaş şahsında ölümsüzlerimizi sevgi, minnet ve bağlılıkla anıyorum.